85) ERMENİSTAN SINIRI ZORLUYOR -1

Yayin Tarihi 15 Ocak, 2008 
Kategori ERMENİ SORUNU, KATEGORİLENMEMİŞ

image00196.jpg


SÖZDE soykırım yalanıyla Türkiye’yi sürekli olarak köşeye sıkıştırmaya çalışan Ermeni diasporası, milyonlarca dolar akıttığı Ermenistan’ın Türkiye ile olan sınır kapısını açtırabilmek için yoğun çaba sarfediyor. Bu amaç uğruna yurtdışında yürüttüğü lobi faaliyetlerini aralıksız sürdüren diaspora, Türkiye’de de küresel medya aracılığıyla bu planını hayata geçirebilmek için sinsice çalışıyor.
Taraf Gazetesi’nden Yasemin Çongar, Ermenistan sınırının açılmasını isterken, “sınırın kapalı tutulması, Türkiye’yi sorunların çözümünde rol oynama şansını peşinen reddeden bir konuma itiyor” görüşünü savunuyor.  Yine Taraf gazetesi yazarlarından The Economist’in Türkiye temsilcisi Amberin Zaman da Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini savunan etkili kalemşörlerden biri. ABD’nin Ermenistan’daki Maslahatgüzarı Joseph Pennigton’la evli olan ve her ayın 15 gününü Erivan’da geçiren Zaman, sınırın açılmasını sık sık gazetesinin sütunlarına taşımakla ünlü. Posta gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand da Türkiye’nin Ermeni önerilerine kesinlikle ’hayır’ demesini istemeyenlerden. Dünyada Ermeni lobisinin çok güçlü olduğunu ve Türkiye’nin bu güçle asla başedemeyeceği fikrini okuyucularına empoze etmeye çalışan Birand, sınır kapısının açılmasının faydasız yararlar (!) sağlayacağını iddia ediyor. Peki, Türkiye’de sınırın açılması için medya aracılığıyla kampanyalar yürütülürken, Ermeni cephesinde durum nasıl? Türkiye’den pek farklı değil. Sadece aktörler farklı. İşte onlardan biri olan Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan, Türkiye’ye iki ülke arasındaki sınırın açılması çağrısında bulunuyor…

Terör örgütü ASALA’nın diplomatlarımıza ve ailelerine yönelik suikastleriyle 4 T planının ilk basamağı olan ’tanıtmak’ sınavını atlatan Ermeniler, şimdi ise Türkiye’yi bu temelsiz iddiaları ’tanımak’ zorunda bırakmak için gayret sarfediyor. Amaçları, bu plan doğrultusunda soykırım iftirası vasıtasıyla Türkiye’den ’tazminat’ ve ’toprak’ alabilmek ve Büyük Ermenistan rüyasını gerçekleştirmektir. Çünkü onlar da biliyor ki, Türkiye’den tazminat alamazlarsa, bir avuç Ermeni açlıktan ölecek. Bu yazı dizimizde, Avrupa Birliği ve ABD kıskacında Türkiye’ye dayatılmaya çalışılan Ermeni meselesinde gelinen son aşamayı başlangıçtan bugüne tarihsel süreç içinde enine boyuna irdeleyeceğiz.

Ermenileri zulümden Türkler kurtardı…
Tarih boyunca hep horlanan Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girmesiyle rahat bir nefes aldı. Bizans
zulmünden Selçuklular sayesinde kurtulan Ermeni cemaati, Osmanlı döneminde de altın çağını yaşadı

Türk-Ermeni ilişkilerinin geçmişi asırlar öncesine dayanır. Ermeniler, Selçuklu ve Osmanlı’dan önce başta Bizans olmak üzere çeşitli devletlerin hakimiyeti altında yaşamışlardı. Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girmesiyle rahat bir nefes almıştı. Ermeni cemaati, bu dönemde Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici töre ve inancından yararlanmışlardı. Ermenileri Bizans’ın zulmünden kurtaran Selçuklu Türkleri olmuştu.

Vicdan hürriyeti
Osmanlı’da Fatih Sultan Mehmet, Ermeni cemaatine din ve vicdan hürriyeti tanımakla kalmamış, onların dini ve sosyal organizasyonları için Ermeni Patrikliği’nin kurulmasını sağlamıştı. İstanbul Ermeni Patrikliği’nin kuruluşu tarihte eşine zor rastlanır bir olaydır: Fatih’in İstanbul’u fethinden sekiz yıl sonra, 1461’de Batı Anadolu’daki Ermeni episkoposluğunu, çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği’ne dönüştürmesi, Fatih’in gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hassasiyetin çok açık bir örneğiydi. Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın, başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih’ten önce, ne de sonra görülmüştü. Ermeniler, tarihlerinde hiçbir devletten ve hükümdardan görmedikleri ilgiyi Osmanlı’dan görmüşlerdi.  

Millet-i sabıka
Osmanlı Devleti’nin çalışan, liyakatli, dürüst ve üretkenlere sağladığı imkanlardan gayrimüslimler tebaalar içinde en çok faydalananlar yine Ermenilerdi. Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulan Ermeni cemaati, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmiş, devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı ’millet-i sadıka’ olarak kabul edilmişlerdi. Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. yüzyıl sonlarına kadar süren devir, Ermenilerin altın çağı olmuştu. Ancak Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi baş gösterince, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamıştı.  Batılıların özellikle misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti içine soktuğu provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmaya çalışılmıştı.

İhanet dönemi
Emperyalistlerin yalanlarına kanan Ermeniler, bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamak istemişti. Böylece, çoğu defa Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’da başlatılan isyan hareketleri patlak vermişti. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise; Osmanlı askeri olarak düşmana karşı savaşan Ermenilere karşılık, Ermenilerin önemli bir kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştı. Cephe gerisinde de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmişler, yüzbinlerce Türk’ü katletmişti.


image00235.jpg

İşte Fatih’in fermanı
Fatih Sultan Mehmed, Bosna’yı fethettiği zaman azınlıklara dini serbestlik getirmişti. Fatih’in papazlara verdiği 883 (1478) tarihli fermanda şunlar yazıyor:
image00321.jpg
“Nişanı-ı hümayun şu ki Ben ki Sultan Mehmed Han’ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum:  Sözkonusu rahiplere ve kiliselerine hiçkimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir. Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışardan memleketimize getirecekleri kimselere yeri ve göğü yaratna Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları sürece hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir.”

Anadolu toprağına göz dikti
1918 yılında imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması Ermenilerin Kafkaslar’da Demokratik Ermeni Cumhuriyeti adı altında başkenti Erivan olan bağımsız bir devlet kurmalarını sağladı. Kurtuluş Savaşı’nda Ermeni kuvvetlerinin yenilgiye uğraması sonucu 2 Aralık 1920 tarihinde Demokratik Ermeni Cumhuriyeti ile TBMM arasında Gümrü Antlaşması imzalandı ve böylece Türkiye ile Ermenistan arasındaki savaş sona erdi. Aynı tarihlerde Sovyetler Birliği Ermenistan’ın egemenliğini ele geçirdi ve Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.  Sovyetler Birliği’nin parçalanması üzerine 21 Eylül 1991 tarihinde de Ermenistan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti.

Bağımsızlık bildirgesi
Türkiye’nin Ermenistan ile başlıca 3 sorunu, bu ülkenin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımaması, soykırım yalanının diğer ülkeler tarafından kabul edilmesine çalışmaları ve Karabağ meselesidir. Ermenistan’ın bu politikasının hukuki temeli 23 Ağustos 1990 tarihli Bağımsızlık Bildirgesinin  11. maddesidir. Bu madde “Osmanlı Türkiyesi’nde  ve Batı Ermenistan’da (Doğu Anadolu) meydana gelmiş olan 1915 soykırımının uluslararasında kabul edilmesinin Ermenistan’ın görevi olduğunu” ifade etmektedir. Diğer bir deyişle Bağımsızlık Bildirgesi Türkiye’nin doğusunun Ermenistan’a ait olduğunu belirtmektedir. Bu gerçeğe rağmen Türkiye Cumhuriyeti 16 Aralık 1991’de Ermenistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanıyan ilk devletlerden biri oldu. Ancak Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait özerk bir bölge olan Dağlık Karabağ’ı işgal etmesi yüzünden Ermenistan’la Azerbaycan arasında patlak veren savaş Türkiye’yle Ermenistan arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden oldu. 1993 yılında Türkiye Ermenistan’la olan sınır kapılarını insan ve mal trafiğine kapattı.


Patrik Mesrob’dan Osmanlı’ya övgü
Patrik II. Mesrob, Fatih Sultan Mehmet’in fermanıyla İstanbul Ermeni Patrikliği’nin kuruluşunu tarihte eşine az rastlanan bir olay olarak tanımladı.
image00415.jpg

Osmanlı-Ermeni ilişkileri açısından en çarpıcı açıklamalar, bizzat Türkiye’deki Ermeni cemaatinin önderlerinden gelmişti. Ermeni Patriği II. Mesrob, 22 Mayıs 1999 günü Hilton Oteli’ndeki resepsiyonda yaptığı konuşmada, Fatih Sultan Mehmet’e övgüler yağdırmıştı. Türkiye Ermeni Patriği II. Mesrob, sözde Ermeni iddialarının pek çoğunu çürüten şu mesajları vermişti: “İstanbul Ermeni Patrikliği’nin kuruluşu tarihte eşine rastlayamayacağımız bir olaydır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sekiz yıl sonra, 1461’de Batı Anadolu’daki Ermeni Piskoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği’ne dönüştürmesi Fatih’in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir. Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih’ten önce, ne de sonra görüldü. Yeni bir binyıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz.”

Yarınlardan ümitliyiz
Mesrob, şunları kaydetmişti: “İmparatorluk sınırları içindeki Ermeni toplumunun hayatını onun örf ve adetlerine göre düzenleyen Fatih Sultan Mehmet’i, onun doğrultusunda ülkeye hizmet eden devlet adamlarını sevgiyle ve minnetle anıyoruz. Biz Türkiye Ermenileri, Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık geleceğine tüm kalbimizle inanıyor ve yarınlara ümitle bakıyoruz.”

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap