987) Erdoğan haklı çıktı!
Yayin Tarihi 20 Temmuz, 2024
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ
Tarih 5 Eylül 2012. Bir yıl önce Mart ayında, Suriye’deki protestolar emperyalistlerin kışkırtmasıyla iç savaşa dönüşmüş, Türkiye’ye güney sınırından göçmen girişleri başlamıştı. Muhalefet bu kontrolsüz durumdan ötürü iktidarı eleştirirken, partisinin grup toplantısında konuşan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, daha sonra AKP’li yılların klişeleri arasına girecek şu sözleri sarf ediyordu: “CHP yarın Şam’a gidecek yüz bulamayacak göreceksiniz. İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahattin Eyyübi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız.”
Erdoğan misafirperverliğin önemine dikkat çekiyor, “Bizim geleneklerimizde misafir kutsaldır” diyor ve CHP’ye “Stalin’e iade edilen Azeriler” hikayesini anlatarak yükleniyordu; “Bugün CHP Azerbaycan’a Kırım’a göğsünü gere gere gidemez.” Ama Erdoğan, Suriye’ye göğsünü gere gere gidebilirdi. Çünkü Esad devrildikten sonra Suriye onu bağrına basacak, onurlandıracaktı.
Misafirperverlik elbette işin görünen yüzüydü. Türkiye, Batı ile kol kola girerek komşusunun iç işlerine müdahale ediyor, siyasi iktidarı değiştirmeye çalışıyordu. Ortada emperyalist hedefler, stratejiler ve planlar vardı.
ABD’NİN İSTEDİĞİ ÇİZGİYE GELDİ
Aslında Türkiye ile Suriye arasında sıcak ilişkiler söz konusuydu. 2008’de Erdoğan ile Esad, Bodrum’da ailecek tatil bile yapmıştı. 2009’da iki ülke arasında vizeler kaldırılmış, bakanlar ortak toplantılarda buluşur hale gelmiş ve ordular ortak askeri tatbikatlar düzenlenmeye başlamıştı. “Katil Esed”in, “Kardeşim Esad” olduğu günlerdi…
Derken “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreç geldi çattı. Erdoğan sürecin başında dış müdahale konusunda temkinliydi. NATO’nun Libya’ya girmesine karşı çıkmış, “Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da?” diye tepkisini dile getirmiş ve Türkiye’nin bu planın karşısında olduğunu söylemişti: “Yönetimlerin yanlışlarının faturası, halklara ödetilmemelidir. Libya halkının cezalandırılması anlamına gelecek her türlü yaptırım ve müdahale büyük ve kabul edilemez sıkıntılara sebep olabilir.”
Erdoğan benzer bir yaklaşımı Suriye konusunda da sergilemeye çalıştı. Ne var ki bu tavrı uzun sürmedi. ABD’de Obama yönetimi, açtığı telefonlarla Erdoğan’ı istediği aksiyoner noktaya getirdi. Buna ek olarak AKP iktidarı zaten, komşuda Baas Partisi’nin yerine Sünni İslamcı bir yönetimin kendi çıkarına daha uygun olacağını düşünüyordu. Sadece yöntem konusunda pürüz söz konusuydu. Nihayet Ağustos’a gelindiğinde Erdoğan, “Artık sabrın son anlarına geldik. Salı günü Dışişleri Bakanı’nı Suriye’ye gönderiyorum” diyordu. Sürecin sorumlularından ve dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 9 Ağustos’ta son kez Şam’a gitti ve hükümetin taleplerini Esad yönetimine iletti. Bu ziyaretten sonra ipler koptu.
AKP iktidarı, Suriye politikasını güncelledi ve ABD emperyalizminin kendisinden talep ettiği görevi üstlendi. Hükümet, “Suriye rejiminin meşruiyetini kaybettiği” yönünde açıklamalar yapmaya başladı. Ekim 2011’de BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada Suriye’ye yaptırım kararı, Rusya ve Çin’in vetosuyla engellenirken, Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’ye karşı ‘tek taraflı yaptırımlar’ uygulayacağını duyurdu. Değişen dış politika doğrultusunda sınırda bekleyen 10 binden fazla Suriyeli, Türkiye’ye alındı ve muhalif/cihatçı gruplara silah ve alan sağlandı. Cihatçı gruplar eğitildi, donatıldı. AKP iktidarı, Esad karşıtı Suriye Ulusal Konseyi’nin İstanbul’da faaliyet yapmasına izin verdi. Erdoğan, Şubat 2012’de Esad’a, “Gittiğin yol yol değildir. Bu yol çıkmaz sokaktır. Ya Beşar, men dakka dukka. Ey Beşar, eden bulur” diye sesleniyordu. Esad ise “Türkiye-Suriye dostluğunu ABD istemedi. Dertleri demokrasi değil. Asıl mesele kaynaklarımızı kontrol etmek” diyordu ama nafile; siyasal İslamcı iktidar kararını çoktan vermişti.
Nisan 2012’de İstanbul’da 70’ten fazla Batı ve Arap ülkesinin dışişleri bakanları, Suriye yönetimi üzerindeki baskıyı arttırma ve muhalefeti güçlendirme yöntemlerini konuşmak üzere “Suriye’nin Dostları” toplantısında buluştu. Toplantıda konuşan Erdoğan, Esad muhaliflerinin yalnız olmadıklarını söyledi, Esad’ı zulüm uygulamakla suçladı. “Şam işbirliği yapmazsa BM’nin dur demesi kaçınılmaz olur” diyen Başbakan, dış müdahaleye de yeşil ışık yakıyordu.
TARİHİN CİLVESİ
Bu gelişmelerden sonra aylar ayları, yıllar yılları kovaladı. Ama Batı, Esad’ı devirmeyi başaramadı. Suriye iç savaşı geride yurdundan edilmiş milyonlarca göçmen, yüzbinlerce cansız beden ve harap olmuş kentler bıraktı. Savaş ortamında güçlenen cihatçı örgütler, Türkiye’yi ve Batı’yı kana buladı. Pastadan pay kapmaya çalışan AKP aklı, Türkiye’ye savaşı kurgulayanlardan daha fazla bedel ödetti.
Esad, Türkiye-Suriye ilişkilerinin nasıl değiştiği sorusuna, “Ben değil Erdoğan değişti” karşılığını vermişti. Erdoğan şimdi bir kez daha “değişim” istiyor. Diyor ki, “Biz dün Suriye ile düşman değildik ki biz Esad ile ailece görüşüyorduk. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz.” Esad ise görüşmelerin ancak Türkiye’nin Suriye’den askerlerini çekmesini ve muhaliflere desteğini çekmesi koşuluyla görüşmelerin başlayabileceğini belirtiyor.
Bugün Erdoğan’ın Suriye ve diğer dış politika başlıklarındaki hatalarından bahsediliyor. Bunlar kuşkusuz doğru ancak işe ironik tarafından bakılırsa Erdoğan’ın “haklı” çıktığı da söylenebilir. Libya konusunda ne demişti; “Libya halkının cezalandırılması anlamına gelecek her türlü yaptırım ve müdahale büyük, kabul edilemez sıkıntılara sebep olabilir”. Tam da dediği gibi oldu! Kendi yönetiminin Türkiye’yi dahil ettiği bu dış müdahaleler hem Libya hem de Suriye halkı için felaketi getirdi.
AKP iktidarı ABD’ye, emperyalistlere boyun eğdi, onların planlarına sadık kaldı. Türkiye’yi, Ortadoğu’yu sömürmek isteyen güçlerin peşinden sürükledi. Sahiplendiği mezhepçi çizgi, Türkiye’yi Ortadoğu’nun yıkımına ortak etti. Tarihin cilvesine bakın ki 13 yıl önce Batılılar gözünde kendi koltuğunu sağlama almak için Esad’ı devirmek isteyen Erdoğan, şimdi siyasi kariyerini uzatma konusunda Esad ile yakınlaşmaya muhtaç. Kendisinin de sık kullandığı o söz ne diyordu: “Men dakka dukka.” Yani ne edersen onu bulursun.
Berkant Gültekin
https://www.birgun.net/makale/erdogan-hakli-cikti-545896
Yorumlar
Yorum yap