828) Cengiz Han’ın Yardımcıları: Çelme Noyan ve Subutay Noyan

Yayin Tarihi 20 Aralık, 2014 
Kategori TÜRK DÜNYASI

Çingizli Devletinin Büyümesinde Rol Oynayan Türklerden Çelme ve Subutay

image001

——————————————————————————–

Dünyanın gelmis-geçmis en büyük fatihlerinin basında yer alan ve o zamanki dünyanın yarısından fazlasına çok kısa bir sürede sahip olan Çingiz Han’ı büyük kılan husus, bize göre emrindeki komutanları ve örnek seçtigi Türk devlet teskilatıdır.

Çingiz Han, Türk-Mogol Kaganlıgının basına geçtikten sonra, ilk is olarak zapt etmis oldugu Türkistan cografyasındaki bölgelerin idaresiyle ilgilendi. O, ister-istemez kendinden önceki bir devletin kurumlarını almak zorundaydı. Çingiz’in de önünde en mükemmel sekliyle Türk devlet sistemi bulunuyordu. Komutanlarından üçte-ikisi ve idare ettigi halkın % 90’ı Türk olan bu gözü-pek devlet adamı, ortaya koydugu siyasi tesekkülün yönetiminde Uygur ve Türk-Tatar menseili danısmanlara yer vermekle beraber, çocuklarının ve torunlarının egitimini de onlara havale etmistir ki, bu suretle Mogol toplumuna basta Türk yazısı ve yüksek Türk kültürü egemen olmustur.

Çingizliler tarihiyle alâkalı kaynaklara baktıgımızda; Çingiz ve onun ahfadının dısında çok sıkça karsılastıgımız birkaç ilgi çekici sahsiyet daha vardır ki, onlar da Çelme, Subutay, Cebe, Kubilay, Bugurçu ve bir de belki Mukali’dir1. Tıpkı Çingiz’in kimligi meselesinde oldugu gibi, bu kisilerin mensup bulundugu kavimler hakkında da arastırmacıların degisik görüslere meylettiklerini biliyoruz. Ancak bizim yazımızın konusunu bunlardan simdilik sadece ikisi ilgilendiriyor. Onlar da, Çelme ve Subutay kardeslerdir.

Bununla birlikte tarihin bu iki kahramanının baska kardesleri olduguna dair de belgeler mevcuttur. Fakat geçmise baktıgımızda sadece ailenin bu iki ferdi daima ön plandadır. Bu güne kadar ne Çelme, ne de Subutay hususunda Türkiye ve Türkiye dısında teferruatlı bir incelemeye rastlamadık. Yapılmıssa dahi biz bundan haberdar degiliz. Bu noktaya da isaret etmek isteriz.

Özellikle Çingiz Han’ın ölümünden sonra kaleme alınan “Mogolların Gizli Tarihi” ve bazı Çingiz-nameleri inceledigimizde; Çingiz’i en zor zamanlarında terk etmeyen ve sonuna kadar ona sadakatle hizmette bulunan insanların basında biraz evvel saydıgımız Çelme, Subutay, Kubilay ve Cebe Noyanlar gelir ki2, Gizli Tarih’te onlara Çingiz’in dört köpegi lâkabı da verilir. Ama bunların içerisinde Subutay’ın yeri bambaskadır. Çünkü o tarihin en büyük komutanlarından biridir.

Baslangıçta Türkistan’daki fetihlerde mühim roller ifa eden Subutay; Çingiz Han’ın vefatının ardından da özellikle Batu’ya düsen bugünkü Macaristan ve Rusya topraklarında ön plandadır. Subutay ve Cebe’nin idaresindeki, yaklasık iki tümenden mütesekkil bir ordu 1237 ile 1241 yılları arasında, Batu Han’a baglı olarak, çok kısa bir sürede Dogu Avrupa’yı ele geçirdi3. Amacımız Çingiz Han, onun ogulları ve torunlarının savaslarıyla, faaliyetlerini ayrıntılı bir sekilde incelemekten ziyade; Çingiz’in dört komutanından ikisi olan Çelme ile Subutay’ın kimligi ve yaptıkları üzerinde durmaktır. Söz konusu çalısma belki onlar hakkında ileride daha ciddi ve teferruatlı boyutlarda arastırmaların yapılmasına ön-ayak olabilir.

Dünyanın gelmis-geçmis en büyük fatihlerinin basında yer alan ve o zamanki dünyanın yarısından fazlasına çok kısa bir sürede sahip olan Çingiz Han’ı büyük kılan husus, bize göre emrindeki komutanları ve örnek seçtigi Türk devlet teskilatıdır. Çingiz Han, Türk-Mogol Kaganlıgının basına geçtikten sonra, ilk is olarak zapt etmis oldugu Türkistan cografyasındaki bölgelerin idaresiyle ilgilendi. O, ister-istemez kendinden önceki bir devletin kurumlarını almak zorundaydı. Çingiz’in de önünde en mükemmel sekliyle Türk devlet sistemi bulunuyordu4. Komutanlarından üçte-ikisi ve idare ettigi halkın % 90’ı Türk olan bu gözü-pek devlet adamı, ortaya koydugu siyasi tesekkülün yönetiminde Uygur ve Türk-Tatar menseili danısmanlara yer vermekle5 beraber, çocuklarının ve torunlarının egitimini de onlara havale etmistir ki, bu suretle Mogol toplumuna basta Türk yazısı ve yüksek Türk kültürü egemen olmustur.

Çelme ve küçük kardesi Subutay’la alâkalı en eski kayıtlara elbette ki, Mogollar ve Çingiz hakkında da ilk bilgileri aktaran “Mogolların Gizli Tarihi” adlı eserde rastlıyoruz. Malum oldugu üzere bu kitap, Çingiz Han’ın atalarını anlatmakla baslar ki; onun ceddi bir erkek bozkurt ile disi alageyigin birlesmesi suretiyle, Burhan-haldun Dagı civarında dogan Bataçı-han isimli bir kisidir6. Yine Çingiz’in atalarından Bodun Çor, Bolçun-aral denilen yerdeki ikameti sırasında zaman zaman yiyecegini kurtlarla paylasmıstır7. Görülecegi üzere bu hikaye, çince ve farsça belgelerde geçen, Türklerin türeyisiyle ilgili efsanelerle benzerlik gösteriyor. Bildigimiz gibi

Türkler de bir erkek çocukla, disi kurttan peyda oluyorlardı8. Bütün bunları bir kenara bıraktıktan sonra, Çingiz Han 1155 veya 1161 tarihinde Onon Nehri kıyısındaki Delün-boldak’ta dogdugunu ögreniyoruz9. Kaynakta yazdıgı sekliyle, o dünyaya geldiginde, Uranhay kabilesinden Yesugey’in dostu Çarçuday, yanında oglu Çelme de oldugu halde, Temuçin’e samur derisinden bir kundak hediye eder. Bundan sonra oglu Çelme’yi de ona hem arkadas, hem de hizmetkar kıldıgını bildirir10. 1167 senesinde Temuçin’in babası Yesugey öldürüldügünde11, ailenin bütün yükü onun omuzlarına bindi. Düsmanlarının pesine düsmesi üzerine, ailesi ve yanındaki en sadık adamlarından olan Çelme ve Bugurçu ile beraber uzun süre kaçak yasamak zorunda kaldı. Onlara daha sonra Çelme’nin küçük kardesleri Çakur-han, Subutay Batur ve yine Çingiz’le kan kardesi olan, Caciratlardan Çamuka da katıldı12. Ama bilindigi gibi, Çingiz’le Çamuka’nın arasına bir süre sonra düsmanlık girdi. Birtakım boylar 1201’de Çamuka’nın etrafında toplanırken, yine Çingiz’in yanında Çelme, kardesi Subutay ve Bugurçu vardılar.

Bu vefakâr dostlarından Subutay, Mogolların Gizli Tarihi adlı eserde, Çingiz Han’a korkmaması için söyle diyordu: “Dagılan adamları toplarım, biraraya getiririm. Bir keçe misali seni örterim. Senin evini ve halkını korurum”13. Çingiz Han da, Çelme ile Bugurçu’ya; “gölgemden baska dostum yokken, bana gölge oldunuz. Sizi asla unutmayacagım. Tanrı’nın yardımıyla kuvvetim arttı. Beni korudunuz. Çamuka’yı degil beni seçtiniz. Benim en eski arkadaslarım sizlersiniz”14, diyordu. Bu arada Çamuka ile olan mücadeleleri sırasında birgün Çingiz Han yaralandı. Neredeyse kangren olacaktı. Atesten yarı ölü bir sekilde yatan Çingiz’in yarasını Çelme emerek temizlemistir.

Hatta kitapta zikredildigi kadarıyla, Çelme’nin bazan telastan, Çingiz’in kanını yuttugu da oldu. Çingiz Han komadan çıkınca, Çelme’ye susadıgını söyler. Fakat ordugâhta ne içecek, ne de yiyecek bir sey kalmamıstır. Bunun üzerine Çelme elbiselerini soyunarak, sadece bacaklarında bir don oldugu halde, çıplak bir vaziyette karsıda duran düsman denklerinin arasına gider. Gizlice arabalarda kımız aradıysa da, bulamamıstır. Kagnılardan birisinde tesadüfen bir yogurt kabı bulur ve onu çalarak getirir. Bunları yaparken de kimseye görünmemistir. Çelme, bir yerden de su tedarik eder, yogurtla karıstırıp ayran yapar ve onu Çingiz’e içirir. Gün agardıgında, kendine gelen Çingiz Han yanı-basında kan ve çamurdan olusan pisligi görünce, “bu nedir” diye Çelme’ye sordu. “Biraz uzaga tüküremez miydin” dedi. Çelme de, “sen hastayken uzaga gidemezdim, sana bir sey olmasında korktum”, seklinde bir cevap verdi. Çingiz Han, yine ona; “çıplak bir sekilde, niye düsman içine gittigini” sordugunda; “eger böyle ele geçseydim, sizin tarafınıza kaçmak isterken yakalandım. Bu yüzden beni öldürmek için soyup, hapsettiler. Fırsatını bulup, kurtuldum diyecektim. Böylece bana inanıp, elbise verirlerdi ve yine etrafı kollayıp, geri dönerdim”, biçiminde cevaplayınca; bu akıl Çingiz’in çok hosuna gitti. Çingiz Han da ona söyle dedi: “Bir zamanlar üç Merkit kabilesi, beni Burhan-haldun’da muhasara ettiklerinde, hayatımı kurtarmıstın. Simdi tekrar kurumus kanımı emerek, canıma can kattın. Susuzluktan ölecekken, hayatını tehlikeye atıp, bana içecek buldun.

Senin bu fedakârlıklarını unutur muyum”15. Gerçekten de bu Uranhay, Çingiz’i birçok defalar ölümden kurtararak, bir nev’i onun en büyük cihan fatihi olmasına vesile teskil etti. Böyle bir arkadaslık, bu sekilde bir dostluk dünya tarihinde ender görülen hadiselerdendir. Hele hele insanların küçük menfeatler ugruna en yakınlarının bile göz yaslarına acımadıkları bir evrende bu tür iliskiler gıptayla bakılacak bir durumdur.

Çingiz Han, Kereyit hükümdarı Ong Han16 ve Çamuka ile karsılasmadan önce, Çelme’yi artçı birliklerin basına geçirmistir17. 1205 tarihinde Çingiz Han, baskomutanı Subutay’ı Merkit reisi Tokta Han’ın ogullarını takip için vazifelendirdi. Onlar Kıpçak yurduna sıgınıp, Cuci’ye karsı savastılarsa da, nihayet ele geçirilip, Çingiz’in emriyle öldürüldüler18. Yine Nayman beyi Tayang Han, Çingiz ile mücadelesi sırasında, ordunun en basında yürüyen dört kisiyi görünce, bunların kim olduklarını Çamuka’ya sorar. Çamuka da; “bunlar Çingiz’in en sadık komutanlarıdır. _kisinin adı Cebe ile Kubilay; iki kardesin ismi de Çelme ve Subutay’dır”19 der. Bildigimiz gibi hem o, hem de Çamuka Çingiz’in elinden kaçamadılar. Belki Çingiz, Camuka’nın ölmesini istemiyordu, ama bu cesur rakip bizzat kendisi idam edilmeyi diledi. Çünkü bagıslandıgı takdirde, sürekli olarak Çingiz onun yeniden bas kaldıracagı düsüncesini tasıyacaktı20.

Dogudan batıya, kuzeyden güneye dogru yapılan fetihler ve yeni teskilatlanmaların ardından, 1206’da Onon Nehri kıyısında, Türk ve Mogol halkı toplanarak bir kurultay düzenlediler. Burada Temuçin’e bir Türk kamı olan Kökçe tarafından, Çingiz unvanı verildi21. Dokuz tuglu sancak açıldı, töre yeniden düzüldü22. Çingiz Han burada yaptıgı konusmada; “evinde dirlik ve düzeni saglayan, devleti de idare edebilir”, demistir. Çünkü aile devletin küçük bir numunesi olduguna göre, idaresi birbirine benziyordu. Arkasından da Çelme ve Subutay kardesleri binbası atadı23. Bu sekilde askeri islerin yoluna koyulması sırasında Çingiz Han, Kubilay’a (bu Kubilay torunuyla aynı adı tasıdıgından bazan karıstırılmaktadır) söyle dedi:

“Güçlülerin boynunu kırdınız, güresçileri yere serdiniz. Ey Kubilay, Çelme, Cebe ve Subutay ben sizleri düsmana karsı gönderdigimde; ilerle deyince tasları parçaladınız, saldır deyince kayaları dagıtarak, denizleri geçtiniz”. Böylece onlara övgüler yagdırarak, Çelme ile Bugurçu’yu kendine danısman yaptı24. Sonra Cebe’ye dönerek; “Çarçuday-ebugen (Çelme’nin babası), bir zamanlar yanında, henüz besikten aldıgı oglu Çelme oldugu halde Burhan-haldun’a, dogdugum yere gelerek, bana samurdan bir kundak hediye etmisti. Sen o zaman bana katıldın. Esigimde kulum, kapımda hizmetçim oldun. Senin bana yardımların çoktur. Benimle beraber dogdun, benimle birlikte büyüdün, seni dokuz suça kadar muaf tutuyorum”25, buyurdu.

Çingiz’in nasıl büyük bir devlet adamı oldugu hakkında pekçok kisi hemfikirdir. Elbette ki yakınlarına böylesine müsfik olan ve güvenen bir devlet adamı basarılı olur. Kök Türk Kaganlıgı da dünyada söz sahibiyken, öyle degil miydi? Yani küçükler büyüklerin izinden yürüdüklerinde hersey çok güzeldi. Ama tersi oldugunda da devletlerini kaybediyorlardı. Yazıtlarda bu hususta söyle deniyor: Bilgisiz ve kötü kaganlar tahta oturdugundan, bakanları ve begleri de bilgisizmis. Halkı düzensiz, Çin milleti aldatıcı ve sahtekâr oldugundan, küçük kardesi büyük kardese düsürdügünden, beg ve halkın arasını açtıgından Türk milletinin ülkesi elinden çıkmıs. Kaganını kaybetmis. Çin milletine beg olacak erkek çocugu kul, hanım olacak kızı cariye olmustur. Türk milleti Türk adını bıraktıgından26 basına bunca bela gelmistir. Çingiz Han’ın yanındaki danısmanlara baktıgımızda, bunların önemli kısmı Türk’tür. Çünkü onlar, Türk’ün altın çaglarının nasıl kazanıldıgını ona anlatıyorlardı ve Çingiz de buna göre hareket ediyordu. Çelme Noyan, tıpkı babasını oldugu gibi Çingiz’in küçük oglu Tuluy’u da bir düsman elinden öldürülecekken, kurtarmıstır. Herhalde bütün bu yardımlarından sonra Çingiz, Çelme’nin oglu Yesuntek’i dörtyüz bahadırın komutanı yaptı27. Bunun ardından Kubilay Noyan, Karluk Türklerine karsı gönderildiginde, Karluk hükümdarı Arslan Han ona kendiliginden tabi oldu ve muhtemel bir savası önlediginden de kızlarından birisini ona sözledi. Bu sıralarda Subutay da, Merkitlerden Tokta’nın çocuklarının pesinden yürüyerek, onları imha etti28.

Bu çaglarda bozkırda hüküm süren Harezmsahlar hanedanlıgı da mühim bir kuvvet olarak göze batıyordu. Bununla birlikte iki ülke arasında bir dostluk söz konusuydu. Sır-Derya üzerinde bulunan Otrar sehrine 1218 yılında, Çingiz Han’a ulastırılmak üzere bir kervan mallar getirmisti. 450 kisilik kervanın mallarını Harezm’in Otrar valisi yagma ettirdi ve tüccarların kafasını kesti. Gelen elçilere de kötü davranılmıs, hatta bir tanesi de öldürülmüstü. Neticede iki devlet arasında savas çıkması kaçınılmaz oldu. Tavsan yılında (1219), Çingiz Han Harzemsahlara karsı bir sefer baslattı. Karakurum’da küçük kardesini (Otçigin) bıraktı. Öncü olarak Cebe’yi, arkasından Subutay’ı, pesinden de Tokaçar’ı (veya Tokuçar) yolladı. Onlara, Celaleddin Harzemsah’ı kusatmalarını emretti. Subutay söylenenleri harfiyen yerine getirdi; fakat Tokaçar, Herat hükümdarı Han Melik’in sehirlerini yagmalayarak, halkını esir aldı. Bu da Han Melik’in, Celaleddin’in safına geçmesine neden oldu.

Her ikisi beraberce Çingiz’in ordusunu ve Siki-kutuku’yu29 yendilerse de; Subutay, Cebe ve Tokaçar yetiserek, onları maglubiyete ugrattılar30. Sonra Subutay’ın emrindeki kuvvetler Desti Kıpçak ile _dil-Ural’ın batısına gönderildi31. Ancak onun buralarda biraz zorluklarla karsılasması üzerine, 1227’den sonra han seçilen Ögedey, Subutay’a yardımcı olsun diye Batu (Cuci’nin oglu), Börü (Çagatay’ın oglu), Güyük (Ögedey’in oglu) ve Mengü (Tuluy’un oglu) gibi tiginleri vazifelendirildi. Han verdigi buyrukla, bunlara Batu’nun komuta etmesini istiyordu. Aslında bu sefere büyük ogulların katılmasını Çagatay önermisti. Böylece ordunun kuvvetinin ve itaatın büyük olacagına inanılıyordu32. Bu muazzam kitle Dest-i Kıpçak ve Slav yurdunda önemli basarılar kazandı. Çok az bir zamanda Avrupa’nın ortası ve dogusu ele geçirildi33. Bu ordunun komutası Batu’nun elindeymis gibiyse de, esasında bütün askeri isleri düzenleyen Subutay’dı ve kuvvetlerin tamamına yakını da Türklerden meydana gelmisti.

Bahis konusu Kıpçak topraklarındaki faaliyetler sırasında, bu kardes çocuklarının arasının açıldıgını görüyoruz. Tiflis’in zaptı esnasında Batu yegenleriyle beraber bir kurultay toplar. Mecliste herkesten önce içer ve bu durum da Börü ile Güyük’ün hosuna gitmez. Onlar toplantıyı terk ederler. Çünkü kendilerini Batu ile es görüyorlardı. Ama gerçekte en yaslıları da Batu’ydu ve büyük han tarafından onların lideri seçilmisti. Dolayısıyla Batu, bu olayı Ögedey’e sikayet etti. O da, herkesin içinde bu yaptıklarından dolayı Güyük’ü azarladı. Basarının kendine degil, bizzat Subutay’a ait oldugunu söyledi. Hatta onu yabancı ülkelerdeki sehirlere “tamgacı” olarak vazifelendireceginden bahsedilir. Belki de Çingiz’in torunları arasındaki mücadelelerin ilk ciddi tohumları bu sırada atıldı34.

“Mogolların Gizli Tarihi” isimli bu anonim eserde Çelme ve Subutay’ın ölüm tarihleri yoktur. Ama dikkatlice tedkik ettigimiz bu kaynakta, Çingiz’in varlıgının da, devletinin genislemesinin de esas dayanagı Çelme ve Subutay ile onların yoldası Cebe, Kubilay ve Bugurçu’dur. Çingiz Han’ın babasının saglıgından itibaren onun yanında yer alan Uranhay kabilesi ve bu halkın önde gelen beylerinden Çelme ve Subutay, küçücük bir topluluktan koca bir cihan devletinin dogmasına aracılık yaptılar. Çelme ve Subutay kardesler ölene kadar Çingiz Han’a sadık kaldılar. Öyle ise bu derece önemli iki kisinin mensup oldugu Uranhay kabilesi üzerinde de biraz durmakta fayda vardır. Kimdir bu Uranhaylar? Kimilerine göre bir Mogol kabilesi mi, yoksa bazılarının söyledigi gibi bir Türk asireti mi?

Bugünkü Mogolistan halkları içerisinde en misafirperver topluluklardan birisi olarak gösterilen Uranhaylar, umumiyetle bu ülkenin kuzeyinde bulunan Tuvalılarla es tutulmakta olup; bunlara zaman zaman birtakım arastırma eserlerinde “Soyot” dendigini de görüyoruz. Bununla birlikte bazan daha kuzeydeki Saha Türklerinin Uranhay diye adlandırılmaları söz konusudur ki, bu görüse daha çok Sahalı bilim adamları ragbet ediyor35.

Tuva Türkleri hakkında Türkiye’de ilk ciddi çalısmayı yapan S.Gömeç, onların Kök Türkçe yazılı belgelerde zikredilen “Üç Tuglu Türk Bodun”un bir parçası olduklarını ileri sürüyor. Üç Tuglu Türk Bodun üzerinde gerçeklestirilen incelemelere göre de, bu federasyonun bir üyesi Tuvalılardır36. Kök Türk, Uygur ve Kırgız çagında umumiyetle bugünkü konumlarını muhafaza eden Tuva Türkleri, Altaylı Türkler gibi Kök Türk konfederasyonunun bugüne kadar gelen temsilcileridir. Tuvalılara yakıstırılan Uranhay ve Soyot gibi isimler de onların kendi adlandırmaları degil, komsu halkların verdikleri tanımlamalardır. Tıpkı bugünkü Tuvalılarla aynı yerlerde yasayan Kırgızlara, bir vakitler Çinlilerin “Hakas” dediklerini de biliyoruz37. Günümüzün Hakasları, Kırgızların anayurtta kalan parçalarıdır. Dolayısıyla Uranhaylarla, simdilerde Rusya Federasyonuna baglı bir muhtar cumhuriyet halinde yasayan Tuvalı Türkler aynı halktır.

İste bu müstesna Türk boyu, Kök Türk Kaganlıgının yıkılısı esnasında onlara sonuna kadar sadık kalmakla beraber, 13. Asrın baslarında bir cihan devleti olarak ortaya çıkan Çingizlilerin böylesine güçlenmelerinde önemli roller ifa ettiler. Çingiz Han’ın yanında ölene degin yer alan Çelme ve Subutay gibi Uranhaylar, onun sınırsız kuvvetinin dayanagı oldular. Zaten pekçok arastırmacı Çingizlileri bir Türk devleti olarak görürler ki; basta ahalisinin üçte ikisi, devlet memurlarının büyük bir kısmıyla, ileri gelen komutanların Türk olusu da bunu ispatlıyor. Tarihe baktıgımızda bu muazzam siyasi tesekkül Çingiz ve ogullarının ölümünün ardından, kısa sürede kaçınılmaz bir sekilde Türk ve Müslüman olacaktır.

Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ

www.genelturktarihi.net

Dip notlar ve makalenin aslı (pdf) halinde sunulmuştur: gomecsadettin

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap