827) Avrasya’da Runik Yazı (2)

Yayin Tarihi 18 Aralık, 2014 
Kategori TÜRK DÜNYASI

Avrasya’da Runik Yazı

Sarmatlar – Sauromatae 

Herodot ve Hipokrat eserlerinde Sarmatlar için İskitlerin bir kabilesi  olduğunu söylemektedirler. Herodot da Sarmatların orijini konusunda anlatılan hikaye ise özetle şöyledir:

Kadın savaşçılar (Amazonlar) esir olarak bulundukları gemiyi ele geçirip, Azak Denizi (Maiotis) kıyılarına gelirler. Ve burada İskitlere komşu olarak yaşarlar. İskitler bir gurup bekar genci Amazonların yakınına gönderirler. Bir müddet sonra Amazonlarla evlenen bu gençler Sarmatları oluşturur.

Sarmat kurganlarında bulunan materyallerden de anlaşıldığı gibi, İskitlerle birçok benzer özellik gösteren Sarmatlarda savaşçı kadın mezarı daha çoktur. Bunun yanı sıra,  İskitlerden daha sönük bir ekonomik ve kültürel yaşama sahip olduklarını görmekteyiz.

Herodot’un ; “İskit dilinin bozuk bir şeklini kullanırlar” dediği bu halk MÖ 6-4. Yy. arasında bölgede egemen olmuşlar. MÖ 3.Yy da Ural dağlarının güney eteklerinde yaşayan bazı kavimlerin güneye inip bu bölgeye gelmeleriyle birlikte “Aorsi, Roksolan, Alan (As), Yazıg(Asi)” beyliklerini kurduklarını ve bunların oluşturduğu konfederasyon devletin tüm İskit  ülkesine egemen olduğunu görmekteyiz. 

MS 3. Yy. da Got kavimlerinin, İskandinavya’dan Baltık Denizinin güneyine inip, Kuzey Karadeniz kıyılarına ve Kırım’a kadar gelmeleri ile  Sarmatlar, etki alanlarının büyük bir kısmını kaybetmişlerdir. MS 375 te Hunlar tarafından tarih sahnesinden silinmişlerdir.

Büyük çoğunluğu Hunların egemenliğine giren Sarmatların bir kısmı Gotların , bir kısmı da Romalıların koruması ve egemenliği altına girmişlerdir.

Greek  Yazarı Priskos, ve Jordanes’in eserlerinde,  Atilla’nın Roma İmp. sığınan bu kavimlerin, kendine verilmesini isterken bu kavimlere genel olarak İskit kavimleri demesi, Sarmatların, İskitlerin kültürel devamı ve mirasçısı olmalarındandır.

Jordanes için aşağıdaki adres incelenebilir.

http://www.boudicca.de/jordanes1-e.htm

Gotlar ve Hunlar

Ana yurtları İsveçin güneyi (Götaland) olan bu kavimler, MÖ 1. Y.Y. da Baltık denizini geçerek, güneye Wisla kıyılarına gelirler. Zamanla Karadeniz kıyılarına kadar ulaşan Gotlar, Sarmat’ların hakimiyet alanlarını daraltırlar. MS 3.yüzyıla gelindiğinde Gotların, Karadenizin kuzey kıyılarında tamamen hakimiyet kurduklarını görürüz. Kırım’ın tamamen Gotların egemenliği altına girdiği görülür.

image022

Gotların, Karadeniz’in kuzeyindeki hakimiyet kurdukları dönemde, (İ.S.200-350), Ural Dağlarıyla Hazar Denizi arasındaki bozkırlarda, daha sonra Avrupa Hunları diye adlandırılacak Orta Asya dan çeşitli nedenlerle göceden kabilelerin biriktiğini  görmekteyiz.

Gotlar Karadeniz’in kuzeyine yerleştikleri bu dönemde otokton yerli halklarla (Slav-Sakalibe gibi) , İskit ve Sarmatların bakiyeleri ile ve sonradan da bozkırdaki Turani Hun kavimleriyle kaynaşmıştır

Kırımda Hermanarik (Germanarik) in krallığı altında Karadeniz üzerindeki ticareti kontrollerine alan Gotlar Bizans ile hem ticari hem de askeri ilişkilerini geliştirirler. Hazar Denizinin Kuzeyinden Bizans ve Avrupa’ya giden ipek yolunu kontrolleri altına alırlar. Masagetlerle birlikte İran ordularına karşı savaşırlar.

Gotlarla ilgili ve Hunlarla ilişkisini anlatan en geniş kaynak,  Jordanes in Getica  isimli eseridir.

http://www.boudicca.de/jordanes1-e.htm

Bizans, o donemde Runik- Firig ve Likya  yazısından geliştirilmiş olan Latin- Greek alfabesini kullanmaktadırlar. Buna rağmen Gotlar, Hıristiyan Bizans’ın kullandığı latin alfabesi yerine kendileri gibi pagan-şaman inancındaki otokton halkın (İskit Sarmat bakiyeleri ) ve doğu komşusu bozkırdaki Turani kavimlerin kullandığı Runik alfabeyi kullanarak kendi dillerine uygun şekilde, soldan sağa yazılan Runik  alfabeyi, geliştirip kullanmaya başlarlar. Bu yazı İskandinavya’da 17. yy a kadar kullanılmıştır. Latin alfabesine o dönemden sonra geçilmiştir.

Bizans ile girilen ilişkiler sırasında Kral Hermanarik Hıristiyan olur. Got kabilelerine de Hıristiyan olmaları için baskı uygular. Bir kısım Got kabilesi pagan inancını korur. Bunlardan bir kısmı kuzeye ana yurtları İskandinavya’ya (Gotaland) geri göçerken bir kısmı da  benzer pagan-şaman inancına sahip olan bozkırdaki Hun kabilelerine katılırlar.

Bu durum Got-Germen mitolojisinde Hun’ların menşei konusunda şöyle hikaye edilir; Hermanarik Hıristiyan olunca büyücü Got kadınlarını  (pagan-şaman) bozkıra sürer. Bozkırda bu kadınlar kötü ruhlar ve cinlerle birleşirler. Hunlar işte bunların çocuklarıdır.

Mitolojiye bu şekilde yansıyan olayın aslı, Hunlar Avrupa içlerine  350 yılından sonra yaptığı akınlarda Hun ordusunda pagan Got kabileler, komutanlar ve askerlerin olmasından da (Fransa yakınlarındaki Katalonya savaşında Hun ordusunda çoğunluk Got asker ve komutanlardır.) anlaşılacağı gibi, Hıristiyan olmayı reddeden Got kavimlerin benzer inanca sahip Hun imparatorluğu içinde yer almalarıdır. Bu kabilelerden bir kısmı Hunlar içinde asimile olmuş dillerini kültürlerini kaybetmiş, bir kısmı Orta Asya  orijinli kavimlerle kaynaşmış, bir kısmı ise kültür ve dillerini belli bir müddet korumuşlardır.

Bu mitolojik anlatımdan, bazı Got kavimlerinin Turani Hun kavimlerle karışıp melez kavimler-kültürler oluşturduğunu düşünmek ve bugün Kafkaslardaki toplumları oluşturan farklı anatomik-kültürel yapıya (indo europan dil konuşan) sahip toplumları anlamak, Gotik mimari tarzın bazı kafkas toplumların kültürüne nereden geldiğini de anlamak belki mümkün olur.

Tersine bir durumda söz konusudur. Yani merkezi Hun  otoritesine çeşitli nedenlerle baş kaldırmış, isyan etmiş Hun birliği içindeki bazı kabileler de Gotlara katılmış,  Hunların  Avrupa içlerine yaptıkları akınlarda Hunlara karşı Gotlarla birlikte savaşmışlardır. Vizigot ordularında cok sayıda Hun asker ve komutan olduğu Tarihi kaynaklarda yazar. Tabi bu kabilelerin bir kısmı Hıristiyan olmuş, ve asimile olmuşlar bir kısmı Got kavimleriyle kaynaşarak melez kültürleri oluşturmuş, bir kısmı da benliklerini uzun müddet korumuşlar sonra yok olmuşlardır.

Gözden kaçan en önemli nokta  Hunların İmparatorluk (imparatoluk kavramını yeni bir kavram olarak kabul edersek) diğer anlamda kabile konfederasyonları şeklinde olduklarıdır. Bu tip devlet örgütlenmeleri Krallık gibi tek bir etnik topluluğun hükümranlığı değillerdir. Dolayısıyla pek çok etnik unsur da hem tebaa hem de yönetici konumundadır. Dahası imparatorluğun merkezi yapısında farklı etnik kökenlerden gelen şahısların olması ve birden fazla dilin konuşulup kabul görmesi normaldir.

Hunların içindeki pekçok kavme Jordanes de  İskit kavimleri denmesinin nedeni Hun ve İskit devletlerinde  merkezi yönetimde bulunan kavimin Runik yazı da dahil benzer kültürel ögeler taşımasıdır.

Hunların merkezi yönetici kavminin Türk dili konuştuğu (dolayısıyla da Türk etnik kökenli olduğu) birçok batılı bilim adamınca da kabul görür. (Denis Sinor,Erken İç Asya Tarihi, -Early Inner Asia -Oxford Yayınları S 277)

Hunların  Avrupa’ya doğru harekete geçmesi ile Hun İmparatoru Atilla, önce  Hermanarik in Kırım’da kurduğu kırallığı  egemenliği altına almış, ve kendisine bağlı olan Hunimund’u  (Hun ağızlı- Hun gibi konuşan) Gotlara kral yapmıştı.

Sonuçta biliyoruz ki Hunlar bütün direnmelere rağmen Avrupa’yı büyük ölçüde kontrol altına almış Bizans ve Batı Roma İmparatorluğunu haraca bağlamış Alplerin kuzeyinde kalan Tüm Avrupa’yı da kontrolleri altına almışlardır.

image023
Bu hakimiyet sahası, bilim adamlarının da çizdiği gibi bugünkü Almanya Danimarka ve Gotların ana yurdu olan İsveç’in güneyindeki Gotaland ı da içerisine alır. (Türk Dünyası Kültür Atlası Sayfa 94-95 deki Harita. T.K.H.V. yayınları.)

 

Hunlar tarih sahnesinden çekilince Avrupa’nın bu günkü coğrafyası kabaca şekillenmiş olmaktadır.

Bugünkü Avrupa’da bulunan Alman İngiliz Fransızlar başta olmak üzere pek çok devletin önemli etnik unsurunu oluşturan Keltler, Saksonlar, Franklar, Germanlar, Vikingler, Macarlar Gotların ve Hunların bakiyeleridir.

Gotik kavimlerle beraber hareket edip Hunların önünden kaçan Turani Hun kavimleri de zaman içinde asimile olup yok oldular. (Macarlar belki de bunların bakiyeleridir.)

 

Viking’ler

Bu konuda batılı bilim adamlarınca en güvenilir ve de kabul edilebilir kaynak, 1179 – 1241 yıllarda yaşamış İzlandalı  tarih ve destan yazarı, devlet adamı Snorri Sturlason’un Heimskringla isimli eseridir. Bu eserin “The Ynglinga Saga” isimli bölümünde tanrı- kral Odin hakkında konumuzla ilgili bölümler şöyledir:

http://sunsite.berkeley.edu/OMACL/Heimskringla/ynglinga.html

“Asya’daki Don (Tanaquisl) Nehrinin doğusundaki ülkeye Asaland veya Asaheim (As-a ülkesi) denir. Bu ülkenin başkentine de Asgaard ( As’ların surlu-guard,korumalı- şehri) denir. Bu şehrin Kralı (chief ) Odin idi.” (2. bölüm)

“….. Odin’in büyük topraklara sahip olduğu dağın güney yamacı Türk ülkesine (Turkland) uzak değildi.” (5.bölüm)

Odin’in Don ile İdil nehirleri arasında bulunan, kendini “As” diye niteleyen halkın yaşadığı ülkenin başkentinde Kral veya şef olduğunu ve ülkesinin Türklerle komşu olduğunu açık bir şekilde görmekteyiz.

Tarihi bilgiler ve adı gecen eserdeki diğer bilgilerin ışığında Odin’in, M.S. 3. yy da Karadeniz’in kuzeyine gelen Got’lardan olduğu, Don ve İdil nehirleri arasına hakim olan Got kabilesinin lideri olduğunu,  Germanarik’in Hıristiyan olması sonrasında yaşanan süreçte pagan inancını koruyarak ana yurdu olan İskandinavya’ya (Gotaland) Avrupaya Hun akınları başlamadan, kabilesiyle geri döndüğü ve İskandinavya’da Viking krallığını kurduğu anlaşılmaktadır. Viking’lerin 9.yy sonuna kadar pagan inancını korudukları bilinmektedir (İbni Fadlan-Fazlan, Seyahatname)

Odin İskandinavlara okuma yazmayı (Runik alfabeyi) öğretmiştir. Odin öncesi İskandinavyada yazı yoktur.

Odin öncesinde İskandinav takviminde bir yıl on ay dır. Odin buna iki ay daha ilave etmiştir. (Muhtemelen Türk’lerin 12 aylı takviminden esinlenmiştir)

Odin’in aynı zamanda sihirli-büyülü (Magic) güçleri vardır. Ülkesine düşmanlar yaklaşınca büyük fırtınalar yaratır yağmur ve kar yağdırarak düşmanların geri dönmesini sağlar. Ülkesini bu şekilde korur. (Aynen Türklerde de gördüğümüz “yada” taşı olayında olduğu gibi)

Odini’n sarayının kapılarını bozkurtlar korur. Bozkurt İskandinav toplumlarınca da önemli bir semboldür. Mitolojik bir ifade olan bu olguyu, Odin’in kraliyet muhafız birliğinin Turani- Türk askerlerden kurulu olabileceği şeklinde yorumlamak ister istemez bize tarihte pek çok kralın muhafız birliklerini Türklerden seçmiş olduğunu anımsatır.

İskandinav mitolojisinde Odin’in iki tane kuzgunu (Bir cins karga- Raven) vardırdır. Bunlar konuşabilmekte ve sabahları ucup akşamları Odin’in omuzlarına konarak ona tanrılardan (muhtemelen civardaki ülkelerin krallarının neler yaptığından) haberler anlatırlar.

image024

Aynen Uygurların kralı Buku Tegin’in (Büyü prensi ?) üç kargası gibi (Cuveyni, Tarih-i Cihan Güşa, S.104 Kültür B. yay. No:2253 ,1988 Ankara)

Bu benzer motifler sadece Odin ile sınırlı değildir.

İskandinav mitolojisinde de kutsal hayat-yaşam ağacı vardır . Yggdrasil (Yigaç asil? ) denen bu ağaçın üzerinde 9 şehir vardır. (Türk mitolojisindeki Kutsal ağaçta 9 dal vardır) Bu şehirlerin 4 ü ağacın dallarında (yukarısında) 4 ü köklerinde biri de gövdesindedir (İnsanlar bu gövdedeki şehirde yaşarlar. Yukarıda iyi-olumlu tanrıların şehirleri, köklerinde ise kötü- olumsuz tanrıların şehirleri vardır. Aynen Türklerde şamanların bu ağacı kullanarak gök tanrılara veya yersu-yeraltı tanrılarına ulaşması motifinde olduğu gibi)

İskandinav otokton halklarından Sami’ler de uzun süre şaman pagan inançlarını korudular.

image025

Bir Sami şaman ayini . http://www.ub.uit.no/northernlights/eng/myths09.htm

 

İskandinav mitolojisinde Odin in keçisi vardır. Acıkınca bu keçiyi yer. ancak kemiklerini korur. Ertesi gün keçi kemiklerinden tekrar canlanır. Yaşamın veya tekrardan yaşamın kemiklerden olacağına inanç ve kemiklere zarar vermeme inancı Türk toplumlarında da mevcuttur. Öyle ki büyük düşmanların kemikleri de yok edilir.

Bütün bunların yanısıra giyim ölü gömme ve dini ritüeller konusunda da pekçok benzer yanlarda mevcuttur.

İsveç’te Stokholm yakınındaki Birka antik şehrinde yapılan kazılarda bulunan mezarlar Altaylarda bulunanların benzeridir.

image026

 

image027

Açılan bir mezarda, ölen kişi giysileriyle, silahlarıyla, yiyecek ve içecek kaplarıyla muhtemelen oturur vaziyette ve iki kurban edilmiş at ve at arabası tekerleriyle birlikte bulunmuştur. Civarda açılmadan korunan daha pek çok benzer mezar vardır.

 

http://www.vikinganswerlady.org/Birka.htm

http://home1.swipnet.se/~w-14723/birka/birke010.html

 

Odin’in  bugünkü  Ukrayna’da yaşayan ve kendine “As” denen toplumun kıralı olduğuna yukarda değinmiştik.

“Asgrad” As’ların surlu şehri anlamında (Belgrad gibi  grad= guard=  koruma.)

Peki bu “As” toplumu nedir ve geçmişte ve bugün bu kimliği kullanan toplumlar  anılan bölgede (Don-İdil civarı) varmı .?

“AS” kavramının geçtiği – vurgulandığı- bazı kelimeler şunlardır. (“S” harfi rahatlıkla “Z” olarak da kullanılabilinir)

As = Tarihte Sarmatları(Alanları) oluşturan  kavimlerden biri

As= Bugün kafkaslarda yaşayan Karaçay Türklerinin, Osetlerin, kendilerini tanımladıkları kavim ismi

Aset = Oset – Osetya halkı

Askit= İskitler-Sakalar

Askuzai = Asur belgelerinde İskitlere verilen isim (Kuzey As halkı )

Asur = Anadoluda kurulan devlet ( Ur  şehir anlamında kullanıldığı düşünülürse As Şehri)

Azak = Kırımın doğusundaki deniz (Asov) . (As halkının Ak – kutsal süt- denizi) (Akgöl Akdeniz gibi Altay mitolojisinde  kutsal süt denizi)

Azer = Azerbaycan halkının ismi ( As  eri -askeri-erkeği)

Astrakhan = Hazar denizinin kuzeyindeki tarihi ticaret şehri ( As tarkan-tarhan as komutanı ??)

Hakas = Altaylarda yaşayan kendilerine Saka(İskit) da diyen Türkler.  (Hak sonradan alınmış, doğru- güvenilir- gerçek anlamında bir ek olabilirmi ?)

Ok (Q) eski Türklerde kavim anlamında da kullanıldığı  (on ok- üç ok vs)   düşünülürse

Kaf_q_as = Kafkas  (kaf-ok-as) Kaf dağı as halkı. (kaf= Türk mitolojisindeki kutsal dağ)

Q_as_er  = ) Khazar-Hazar -Karayim,  Türkleri.  (Ok- as- er )

Q_as_aq  = Kazaklar (ok- as- ak – Soylu as kavmi.  Ak budun – kara budun da olduğu gibi Ak soylu asil anlamında.)  

Ab_as = Abazya halkı  ( kutsal As’ lar . Ab ulu- Kutsal anlamında )

Asena= Türk mitolojisinde ki dişi kurt,  Türk devlet geleneğinde  Hakan soyu.

As ana = Altay mitolojisindeki Tanrı “Umay” ın diğer adı (Hakaslar Umaya As kız da derler)

Askil= Batı Göktürk imp. da  önemli bir kavim ve kralının adı

As_paruh = Volga Bulgar devletinin kurucusu Türk prensi

Asya =  As ülkesi (Romanya, Finlandiya  gibi) Kıtanın adı.

“As” ortak bir inanç kimliği olarak (Şaman-pagan ), uzun süre bölgede yaşayan halklar tarafından, ırk farkı gözetilmeden kullanılmış bir üst kimlik (İnanç kimliği) olmuş kanısındayım.

 

İskandinavya’da Runik Yazı

İskandinavya’da bulunan Runik yazılar genelde 2 kategoride ele alınır.

Birinci kategoridekilere 24 sembollü eski “Oldest Runik” yazı denir.

İkinci kategoridekilere 16 sembollü Viking çağı ” Viking Age” runik yazısı denir.

Yani iki farklı alfabe ve yazı söz konusudur.

Bu bölümde yararlandığımız temel eserler;

–  Prof. Sven B. F. Jansson, Runinskrifter i Sverige, AWE / Gebers 1963, İngilizce baskısı Runes in Sweden Royal Academy of Letters … GIDLUNDS Warnamo / Sweden 1987

– Turgay Kürüm, FUTHARK ALFABESİNİN GİZEMİ, 1994 Antalya. www.antalyaonline.net/futhark

Futhark diye de adlandırılan 3500 civarında yazılı kaya vardır . Bunlardan çok azı (%10) civarında Eski kategoriye girmektedir.

Viking çağı yazıtları yani 16 sembollü alfabeyle yazılanlar soldan sağa doğru mükemmel bir şekilde Nordik dilde okunmakta ve bu yazının 17. yy la kadar İskandinavyada kullanılmakta olduğu bilinmektedir.

En belirgin farklardan biride eski (24 sembollü ) denen yazıların sağdan sola yazılmış olmasıdır.

Eskilere Tanrı Odin zamanından kalma büyü yazısı denmektedir. Çünkü bunların İskandinav dillerinde okunması mümkün olmamıştır. İskandinav dillerinde okuma çalışmaları yapılmışsa da kabul görmemiştir.

Okunamadığı için bu yazıtlara mistik bir anlam yüklenmiş, bu yazıların büyü amacıyla yazıldığı düşünülmüştür.

Rün kelimesinin İskandinav dilinde esas anlamı da “büyü yazısı” demektir.

İskandinavya-ve Almanyada bulunan taşınabilir ev eşyalarında (kap-kacak, tarak kandil vs.) bulunan runik yazılardan bazısının üzerindeki yazılar İskandinav dilleri ile okunamayınca Türk Runik alfabesiyle başarılı okuma çalışmaları yapılmış, ancak bunların ticaretle buraya geldiği düşünülmüştür.

Orhun yazıtları ilk bulunduğunda bilim dünyası yaklaşık 100 yıl bu yazıtların Orta Asya’ya giden Vikingler tarafından yazıldığına inanmış, Thomsen tarafından bu yazıtlar Türkçe okununca bu sefer her iki yazının birbiriyle ilişkisinin olmadığı düşünülmüş ve savunulmuş.

Tarihi ve yukarıda saydığım diğer bulgulardan da anlaşılacağı gibi her iki toplum da Avrasya’da tarihin bir döneminde bir arada olmuşlar. Birbirlerinden etkilenmişler ve birbirlerine karışmışlar. İskandinavlar Hıristiyanlığı uzun yıllar kabul etmemiş pagan inançlarını korumuşlar ve yazı olarak da Hıristiyan Bizans’ın  çok daha  önceden alınıp geliştirilmiş bir tür Runik yazı ve alfabe olan  Greek-Latin alfabesini değil şaman İskit bakiyeleri ve Hun’ların Runik yazısını alarak kendilerine 16 sembollü alfabe yapıp kullanmışlar. İskandinavya’da bulunan 24 harfli denen (aslında 24 ten fazla sembol mevcut ) az sayıdaki yazıtların da Hun merkezi otoritesine baş kaldırıp Gotlara katılan veya Hun hakimiyet alanı olan İskandinavya da yerleştirilmiş ve belki de Hun İmparatorluğu yıkıldıktan sonra oraya göçen, bugün Türkçe dediğimiz dilin belki de unutulmuş, yok olmuş bir kolunu kullanan kabilelere ait olması hiç de düşük bir olasılık değildir.Bu bölgelerde bu kabilelerin özellikle de Hıristiyanlık yaygınlaşınca zamanla asimile olup yok olması da kaçınılmazdır.

Bizi ilgilendiren “24 sembollü Futhark” yada “Oldest Runik “  denen yazıtlardır.

Prof. Jansson un anılan eserinde (Sayfa 13) bu alfabe şu şekilde ses değerlendirilmesine tabi tutulmuştur.

image028

Bu semboller  Kylever  Taşı olarak bilinen yazıttan alınmıştır. Hiçbir sembolün 2 defa tekrarlanmamasından yola çıkarak, Alfabe olarak değerlendirilmiştir. Soldan sağa ilk altı sembolden yola çıkarak da Futhark alfabesi denmiştir.

Taşın asıl resmi aşağıdadır.

image029

 

image031

Resimden de açıkça görüldüğü gibi, kaya üzerindeki yazı sağdan sola ve aşağıdan yukarıya yazılmıştır. Yazıda 24 sembolden sonra 5 sembol daha vardır ve yazının (sağdan sola yer olmadığı için ) devamıdır. Bu beş sembolde bulunan sembollerden bazısı yazı içinde tekrarlamaktadır.

İlk 24 sembolü 1994 de kayanın elime geçen resmini esas alarak , Göktürk alfabesi ve okuma sistemiyle yaptığım okuma çalışması şöyledir.

image032

23. Sembol Tonyukuk yazıtlarında aynen Futhark alfabesindeki gibi mevcuttur. Anlam olarak ‘Baş’  şeklinde kullanılmıştır.  İki harf birleşmiş ve bir kelimeyi oluşturmuştur.

İki harfin birleşip anlamlı bir kelime oluşturması 13. sembolde de görülür. Öt kelimesi ötmek = konuşmak anlamındadır.Ayrıca sembolün ağız şeklini alması da dikkat çekicidir.

Göktürkçe’nin okuma kurallarına uygun olarak,sağdan sola okuyalım.

bilke ış inydi ök oknça öt akisn goydo pu kosütüg

bilke : bilge, bilgi sahibi ulu kişi (mutlak akıl-mutlak bilinç)
ış : Işık (bilge ışığı = bilgi veren ışık, melek – tanrı elçisi )
inydi : İndi (gökten indi)
ök : bizzat kendisi ,
okunça : ok unun ucuyla (silahının ucundan çıkan …. ile )
öt : ötmek konuşmak
akisn : ağızın ( öt akisn = ağzından çıkan sözleri )
goydo : oydu – koydu
pu : Bu
kosütüg : ok sütun (dik sütun- dik taşa)

Günümüz Türkçesi ile okuyalım.

Bilge ışığı indi bizzat kendisi okunun ucuyla ağzından çıkan sözleri oydu bu dik taşa

24.,23.,22. sembolleri, sağdan sola okununca (İskandinav dilinde), ortaya çıkan kelime O d ng, bizce Viking tanrısı Odin kelimesinin çıkış noktasıdır. Biz bu üç sembolü Türkçe, Bilge ışığı (tanrı elçisi -ışık veren kutsal kişi ) olarak okumaktayız.

Son 5 sembolün bulunduğu resim elime sonradan geçmiştir. Ve aynı yöntemle okunduğunda :

image033

“Orte dıtenc” diye okunmakta Bu günkü Türkçe’de “Orta(sını) oyarak – oyan-diden“ anlamındadır . 

Dolayısıyla, eski okumamla birlikte cümleyi ele alırsak;

“bilke ış inydi ök oknça öt akisn goydo pu ko sütüg orte dıdenc”

 “Bilge ışığı indi bizzat kendisi okunun ucuyla ağzından çıkan sözleri bu dik taşın, ortasını oyarak koydu”

Prof. Jansson’ un kitabı Bölüm ” The Oldest Runic Inscriptions” sayfa 18  de yeralan Möjbro  taşını şu şekilde okumaktayım.

image034

Satırları aşağıdan yukarıya,satırı sağdan sola okuyalım

gopek yik op ke kelkic ikin ekgök göksüpek desinkic

gopek : Köpek
yik : yig = iyi
op ke : opla = atlamak,hücum etmek  (günümüz Türkçesinde hopla )
kelkic : kalkınca – kalksın
ikin : ikin =iki, ikisi,her ikisi
ekgök : bir isim diye düşünüyoruz.(tanrısal bir isim olması muhtemel)
göksüpek : göğsüpek (sonradan günümüz Türkçesine gözüpek = kahraman-cesur olarak geçmiş.Ancak bizce deyimin aslı göksüpek = göğsü pek =göğüsü kuvvetli dir .)
desinkic : Desin

Günümüz Türkçesi ile okuyalım.

köpek iyi hucuma kalksın -saldırsın- ikisinede “ekgök” gözüpek desin

 image035

Bu okumada  gopek – Köpek kelimesinin de “göksü pek  “ (cesur) kelimelerinden , “ksü “ seslerinin düşmesi sonucu oluştuğunu düşünmekteyim. Benzeri Kaşgarlı Mahmud’un Divanında da var. Orda da  benzer şekilde  “Yassı yıgaç” (yassı ağaç) kelimelerinden ara seslerin düşmesi sonucu yasgaç = hamur açma tahtası, kelimesinin oluştuğu söylenmektedir.

Yazıtın bulunduğu taşta, yazının hemen altında, at üzerinde, bir elinde kılıç, diğerinde kalkan olan bir savaşçı resmedilmiş, yerde ise iki tane köpek figürü mevcuttur.

Ayrıca bu kayadaki sembollerin yazılış biçimi,sembollerin sol köşede yoğunlaşması, yazının sağdan sola yazıldığını kanıtlar. 

Prof. Jansson’ un kitabı Bölüm ” The Oldest Runic Inscriptions” sayfa 18  de yeralan Istaby taşını şu şekilde okumaktayım.

 image036

Göktürk yazıtlarında olduğu gibi sütunu  ve satırları sağdan sola  okuyalım.

image037

Sağdan sola doğru okuyalım

ök gikit yaspurgu içok güriç sü gikit yatpudır goiç gikit yatsorg

ök : o – bizzat
gikit : yiğit
yaspurgu : yaşadı
içok : çok (Göktürkçe’de yer alan iç sembolünün ç sesi yerine kullanıldığını düşünüyorum)
güriç : güç
sü : asker -süvari
yatpudır : yapmadı
goiç : göç
yatsorg : yatıyor

 

Günümüz Türkçe’si ile okuyalım.

o yiğit yaşadı çok güç asker -olan- yiğit yapmadı göç yiğit yatıyor (yatsın)

Sizin de anladığınız gibi, çok güç şartlarda yaşayan, yaşadığı yeri terketmeyen (kaçmayan -göç etmeyen) bir askerin mezar taşı.

Sonuç olarak

Runik yazının kökeni  Orta Asya’dır. İpek yolu boyunca sıralanan kavimler, doğularındaki kavimlerde, Runik yazıyı görmüş, Kendi dillerine uyarlamışlar. Kendi yazı sistemlerini oluşturmuşlar. 

Kanaatım odur ki; değişik Avrupa ülkelerinin yanı sıra özellikle yoğun olarak İskandinav ülkelerinde  pek çok runik Türkçe yazıt mevcuttur. Bu yazıtlar  Hun döneminde ve sonrasında o bölgelere herhangi bir nedenle gitmiş olan, ve bugün Türkçe dediğimiz dilin belki de unutulmuş, yok olmuş bir lehçesini  konuşan, bugün asimile veya yok olmuş topluluklarca yazılmıştır.

Turgay Kürüm

http://www.antalyaonline.net/futhark/avrasya.htm

 

Paylaş:

Yorumlar

“827) Avrasya’da Runik Yazı (2)” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. 826) Avrasya’da Runik Yazı (1) : Yeniden Ergenekon yorum tarihi 18 Aralık, 2014 17:17

    […] 827) Avrasya’da Runik Yazı (2) […]

Yorum yap