746) DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNİN TÜRK YURDU HALİNE GELMESİ

Yayin Tarihi 9 Mart, 2014 
Kategori TÜRK DÜNYASI

DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNİN TÜRK YURDU HALİNE GELMESİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME

image001 

Doğu Karadeniz Bölgesi M.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren Türk ya da Türklükle  münasebeti söz konusu olan topluluklar tarafından yurt tutulmuş bir bölgedir. Ancak bölgenin siyasi ve demografik bakımdan Türklerin eline geçmesi 1071 Malazgirt Savaşından sonra olmuştur. Osmanlı öncesi dönemde Trabzon ve Torul dışındaki kısım Türk hakimiyetine girmişken Fatih Sultan Mehmed’in iktidarında buraların da fethedilmesiyle bölgede siyasi birlik sağlanmıştır. XX. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Pontus isyanı kısa süreli de olsa yörede istikrarsızlık oluşturmuşsa da mübadele sonucu Rumların Yunanistan’a gönderilmesiyle bölgenin Türk yurdu haline gelme süreci tamamlanmıştır.

 

Sahilde Samsun’dan Artvin’e uzanan ve güney sınırları Gümüşhane-Bayburt-Tokat-Amasya havalisini içine alan saha, bu araştırmada Doğu Karadeniz bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Tarih öncesi dönemden itibaren insanoğlunun yerleşim alanları içerisinde yer alan yöredeki arkeolojik buluntulardan, Artvin ve Rize dışındaki merkezlerde, bu devre ait önemli veriler elde edilmiştir. Tarih dönemlerine ait buluntulara göre ise bölgenin tamamındaki yerleşim birimlerinin sayısında artış olduğu gibi kırsal alanın da yerleşime açıldığı görülmektedir.

Doğu Karadeniz bölgesi milattan önceki dönemlerden itibaren Türkler tarafından bilinen ve yurt tutulan bir yöredir. Bilim çevrelerince Türk ya da Türklerle akraba olarak kabul edilen Orta Asyalı toplulukların M.Ö. VIII. yüzyılda bu sahaya göç etmesiyle, Doğu Karadeniz bölgesindeki Türk varlığı ortaya çıkmış oldu.

İskitlerin sıkıştırması ile bugünkü Gürcistan’dan Doğu Anadolu’ya, oradan da İç Anadolu’ya gelen Kimmerler, M.Ö. 695 civarında Frig devletini yıkarak bölgede bozkır-göçebe geleneklerini devam ettiren bir devlet kurmuşlardı. Bu sırada bir kısım Kimmer boyları da kuzeye çıkarak Karadeniz bölgesine yayılmaya başlamış, Karadeniz Ereğli’sinden Trabzon’a kadar olan sahayı yaklaşık bir asır boyunca hakimiyeti altında bulundurmuştur. M.Ö. 585’ten itibaren İskit baskısı sebebi yeniden göç eden Kimmerler, Karadeniz’in kuzeyine çıkarak bölgeyi terk etmişlerdir.2

Kimmerleri takiben Anadolu’ya giren İskitler, M.Ö. 665’ten itibaren Kür nehrinin sağ yakasına yerleşmeye başlamışlardı. M.Ö. 401 civarında bölgedeki İskit hakimiyet sahası Çoruh boylarına ulaşmıştı.  Bu zaman zarfı içerisinde, Sinop’tan Trabzon’a kadar olan sahil şeridi de bazı İskit boylarının eline geçmiştir.

İskitlerden sonra Doğu Karadeniz bölgesini yurt tuttuğu bilinen üçüncü Türk unsur, Kıpçaklardır. M.Ö. 336 yılında Makedonyalı İskender’in orduları Çoruh boylarına ulaştığında, Hazar denizinden bu bölgeye kadar olan sahada Kıpçak Türklerinin bulunduğu Gürcü kaynaklarından anlaşılmaktadır.  Kimmerlerle başlayıp Kıpçaklarla son bulan bu süreçte bölgeye yerleşen Türk ya da Türklerle akrabalığı söz konusu olan bu toplulukların daha sonra yöreye yerleşen diğer unsurlar arasında eriyip gittiği görülmektedir.

İlkçağda Doğu Karadeniz bölgesine yerleşen gruptan sonra bu yöredeki Türklerle ilgili ilk bilgiler VI. yüzyılın ilk çeyreğine aittir. Bu asrın başlarında Bizans İmparatorluğu’nu Balkanlar’da uzun süre meşgul eden Bulgarlar, kontrol altına alındıktan sonra 530’dan itibaren Trabzon havalisi ile Çoruh boylarına yerleştirilmiştir.  

Bulgar iskânından sonra, Çağrı Bey’in keşif akını ile başlayan Oğuz göçü neticesinde, Doğu Karadeniz bölgesinin siyasî ve etnik çehresi baştan sona değişmiştir. 1048’de Hasankale zaferinden sonra İbrahim Yınal’a bağlı kuvvetlerin Trabzon civarına akınlar düzenlemesi ile, Oğuzlar ilk defa Karadeniz bölgesinin içlerine doğru ilerlemeye başlamıştı. 1054 yılında ise, Tuğrul Bey’e (1040-1063) bağlı kuvvetler, Çoruh boylarından Samsun civarına kadar olan bölgeye akınlar düzenlemiş, dört yıl boyunca devam eden baskı sonucunda, 1058’de Şarkî Karahisar Selçukluların eline geçmiştir.

Sultan Alp Arslan’ın (1063-1072) 1064 Gürcistan seferi esnasında ise, Şavşat ve Artvin Selçukluların kontrolüne girmiştir. Malazgirt Zaferi’nden sonra ise, Türkler Anadolu’nun pek çok yerine olduğu gibi Doğu Karadeniz bölgesinin de büyük kısmına yayılmıştı. Kırsal alanın önemli bir kısmı Türkmenlerin eline geçtiği gibi8 Bayburt ve Trabzon şehirleri de Türk hakimiyetine girmiştir.1 Ancak Trabzon’daki Türk hakimiyeti uzun süreli olmamış, yörenin önde gelenlerinin de desteğini alan Bizans’ın bölge valisi Theodore Gabras, 1075’te şehri tekrar ele geçirdiği gibi, batıda Sinop’a kadar uzanan sahil şeridi ile iç kesimde Şarkî Karahisar’ı Türklerden geri almıştır.  

Türkiye Selçuklu Devleti’nin yukarıda ismi geçen Türk beyliklerini ilhak etmesinden sonra, Doğu Karadeniz bölgesindeki Türk hakimiyeti pekişmeye başlamıştır. 1173/1174’te Danişmendlileri, 1202’de Saltukluları, 1227/1228’de ise Mengücekoğullarını ortadan kaldıran Türkiye Selçuklu Devleti, bölgedeki Türkleri bir siyasî çatı altında toplamayı başarmıştır. Öyle ki, II. Kılıç Arslan (1155-1192) devrinde, Samsun-Trabzon civarındaki kırsal alan Selçukluların denetimine girmişti. Daha sonra 1194’te Samsun’u ele geçiren Selçuklu kuvvetleri, 1204 yılına kadar şehre hakim olmuştur. 1214’te Sinop’un fethedilmesi ile Trabzon Komnenosları Selçuklu tabiiyetine girmiş, bu sayede, bölgede Türklere karşı çıkabilecek en önemli siyasî güç kontrol altına alınmıştır. 1228’de ise Sinop-Ünye arası Komnenoslardan ele geçirilmiş, Trabzon üzerine baskı kurulmuştur.

Kösedağ savaşından sonra Selçukluların Anadolu’daki idaresi zayıflamaya başlamış, bununla birlikte, Doğu Karadeniz bölgesine Türk akışı devam etmiştir. Bir Gürcü kaynağındaki bilgiye bakılırsa, 1247 civarında, Moğolların önünden kaçan ve o tarih için oldukça kalabalık sayılabilecek altmış bin kişilik bir Türkmen grubu, arasında Şavşat ve Artvin’in de bulunduğu bölgeyi yurt tutmuştur.

Bu yoğunluğun bir neticesi olarak, XIII. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Rum-Ortodoks kültürü, Trabzon şehri dışında bölgedeki varlığını tamamen yitirmiştir. Aynı dönemde, 1277’de Sinop’u kuşatan Rumları püskürten Çepniler, doğuya ilerlemek suretiyle Trabzon Rumlarını baskı altına almış, XIV. yüzyılın başlarına kadar Harşit boylarını ele geçirmişlerdir.

Çepnilerin baskısıyla Komnenoslar Trabzon’a çekilmeye mecbur bırakılırken, bu şehrin doğusu ve güneyindeki durum da pek farklı değildir. Zira, çevresindeki kırsal alanı ele geçiren Türkmenleri temizlemeye çalışan Kral Georgios (1266-1280), çıktığı sefer esnasında esir düşmüş, yerine, kardeşi Ioannes (1280-1297) başa geçmiştir. Aynı tarihlerde, yaklaşık yüz yıldır Gürcistan’da bulunan Kıpçaklar ile Gürcüler arasında ihtilaf çıkmıştı. Papa Sargis liderliğindeki Ortodoks Kıpçaklar, Gürcü saflarından ayrılarak İlhanlılarla birlikte hareket etmeye başlamışlar, 1267’de Ahıska bölgesini ikta alarak batıda Ardeşen’e kadar olan bölgeyi ele geçirmişler, 1479’da Osmanlı hakimiyeti başlayıncaya kadar Doğu Karadeniz’de Rize’nin doğusuna hakim olmuşlardır. Diğer taraftan, bölgenin Çoruh vadisi kısmında 1124’ten beri Gürcüler tarafından yerleştirilen Kıpçaklar bulunmaktaydı. Sargis’e bağlı Kıpçaklar ve Çoruh boylarına yaklaşık bir asırdır yerleşmiş bulunan Kıpçakların yanı sıra, Kubasar ailesi gibi bazı oymakların da Gürcistan’dan ayrılarak batıya göç etmesi ile, Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun ve Ordu’ya önemli bir Kıpçak kitlesi yerleşmiştir.

Sarışın, mavi gözlü, çengel burunlu, açık tenli antropolojik özelliklere sahip bu Türk topluluğu, bölgenin bir Türk yurdu haline gelmesinde önemli bir rol üstlendiği gibi, yukarıda sınırları tarif edilen yerleşim sahalarının etnik yapısında baskın unsur olmuştur. Vazelon manastırı kayıtlarından anlaşıldığı kadarı ile, bölgedeki Hıristiyanların % 52.7 si Rum kökenli değildir. Bunların büyük bir kısmının Hıristiyan Kıpçak Türkleri olduğuna dair çeşitli kayıtlar vardır. Grek kayıtlarından Komnenosların doğusundaki Kıpçak unsuruyla akrabalık münasebeti kurduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bu evlilikler sonucu doğan çocukların ikinci isimleri hep Türkçedir.

Komnenos krallarından I. Jean’ın (1235-1238) diğer adı Aksuh (Aksu), Kral II. Aleksios’un (1297-1330) çocuklarının ikinci isimleri Michel Azahutlu (Atakutlu), Georges Ahpugas (Akboğa), Anna Anahutlu (Anakutlu)’dur. XIV. yüzyıl başlarına ait Grek kaynaklarındaki bilgilere bakılırsa, bu dönemde Doğu Karadeniz bölgesinde yaklaşık beş yüz kilometreyi bulan kırsal alan Türkmenlerin eline geçmiş, Hamsiköy, Torul, Gümüşhane ve Kovanlar, Türklerle Rumlar arasında sınırı olmuştur.  Bölgedeki Türkmen yoğunluğu o kadar artmıştır ki onların baskısına karşı duramayan Rumlar, Trabzon’un çevresindeki kırlık alanda bulunan topraklarını terk ederek şehir merkezine taşınmaya başlamıştır.

Trabzon’un güneyindeki demografik yapı bu şekilde değişirken, Moğolların Anadolu’dan çekilmesi ile birlikte, Samsun ve civarı ile Bayburt’un Eretnalıların eline geçmesiyle yörenin siyasî yapısı da yeniden şekillenmeye başlamıştır. Bu yapılanmanın bir sonucu olarak 1348’den itibaren Eretnalıların Bayburt valisi Ahi Ayna Bey’in yanı sıra Akkoyunlu ve Çepnilerin de arasında bulunduğu Türk grupları Trabzon’a akınlar düzenlemeye başlamıştır. Komnenosların batısında ise Samsun ve çevresinde kurulan Canik beylikleri, bölgenin siyasî ve etnik yapısını Türkler lehine değiştirme bakımından çok önemli çalışmalar yürütmüşlerdir. XIV. yüzyılın ortalarında Trabzon’da altı bin civarında insan yaşarken, Canik beyliklerinden bazılarının daha fazla asker çıkarabilecek güçte olması, bölgedeki nüfus yapısını açık bir biçimde göstermektedir.

Canik beylikleri içerisinde en önemli olanı, Ordu ve çevresinde kurulan Hacı Emiroğulları beyliğidir. XIII. yüzyılın sonlarına doğru Ordu bölgesini ele geçiren Çepniler tarafından kurulmuştur. 1347’de Fatsa ve Ünye’yi ele geçirerek bölgenin doğusundaki mıntıkada, Trabzon Rumları aleyhine büyük bir nüfus boşluğu meydana getiren Hacı Emiroğulları, 1396 yılında da Giresun’u fethetmiştir. Bu hadiseden yaklaşık yedi yıl sonra bölgeye gelen İspanyol elçisi Clavijo, on bin askeri olan Hacı Emiroğullarının Tirebolu’ya kadar topraklarını genişlettiğini haber vermektedir.  

Niksar merkez olmak üzere Samsun’un güneyine kadar yayılan Taceddinoğulları, Moğol sonrası dönemde Doğu Karadeniz bölgesinde ortaya çıkan ikinci büyük Türk beyliğidir. Kısa süre sonra Trabzon Rumları üzerine harekete geçen Taceddinoğulları, 1379’da Yeşilırmak’ın denize ulaştığı sahayı Ünye’ye kadar ele geçirmiştir. 1386 tarihli bir kayda göre, Taceddinoğulları’nın on iki bin askeri bulunmaktadır. Bu da altmış binin üzerinde bir nüfusa karşılık gelir.

Bu iki beylik dışında, Samsun, Kavak ve Ladik bölgelerinde hüküm süren Kubadoğulları, Vezirköprü, Havza ve Merzifon’u elinde tutan Taşanoğulları, Bafra ve çevresine hakim olan Bafra Beyleri, Osmanlı öncesi dönemde Canik bölgesine hakim olan diğer Türk siyasî teşekkülleridir.  Osmanlı Devleti’nin bu bölgeyi XV. yüzyılın ilk yarısında ele geçirmeye başlamasıyla 1419/1420’de Bafra beyleri, 1427-1428’de Hacı Emiroğulları ve Taceddinoğulları,  1419’da Kubadoğulları, 1430’da ise Taşanoğulları beyliği ortadan kaldırılmıştır.

XIV. yüzyılda Trabzon’un batısında Canik beylikleri ortaya çıkarken, güneyindeki sahada ise, Eretna’nın ölümünden sonra Erzincan’ı ele geçiren Mutahharten, 1379’dan sonra Bayburt ve Şarkî Karahisar’ı da ele geçirmiş, Trabzon Rumlarından haraç almaya başlamıştı. Mutahharten’in ölümünden sonra Erzincan ve çevresini, bu arada Bayburt’u da ele geçiren Akkoyunlular, 1341’den itibaren Trabzon Rumları üzerine akınlar düzenlemiştir.

Komnenosların 1352’de prenses Maria’yı, Kutlu Bey’e gelin olarak göndermek suretiyle iki taraf arasında iyi ilişkiler kurulmuştur. Bu dostane ilişki Uzun Hasan (1453-1478) döneminde de devam etmiş, 1458’de yapılan antlaşma ile prenses Theodora’yı gelin olarak veren Komnenoslar, Akkoyunluları en yakın müttefiki haline getirmeyi başarmışlardır. Aynı yıl Uzun Hasan Şarkî Karahisar’ı alarak Doğu Karadeniz bölgesindeki topraklarını genişletmiştir. Ancak doğu sınırlarında olup bitenler Fatih Sultan Mehmed’i (1451-1481) harekete geçirmiş, Amasra, Kastamonu ve Sinop’u ele geçiren Osmanlı Sultanı, Koyulhisar zapt ettikten sonra Trabzon üzerine ilerlemiştir. Uzun Hasan büyük çaba göstermesine rağmen, Osmanlıların 1461’de Trabzon’u ele geçirmesini önleyememiştir.

1473’te Bayburt’u ve Şarkî Karahisar’ı, 1481’de Kabasitas ailesinin elindeki Torul’u ele geçiren Osmanlı Devleti, böylece bölgedeki siyasî bütünlüğü sağlamıştır. Osmanlı Devleti, Trabzon ve Torul dışında Doğu Karadeniz bölgesinde hakim olduğu yerlerin tamamını Türk beylik ve devletlerinin elinden almıştır. Malazgirt Savaşı’nı takip eden dönemde bölgeye yerleşen Türk toplulukları, düzenli bir şekilde Karadeniz bölgesine yayılmış, ilk olarak kırsal alana yayılan göçebe Türkmenler, Türkiye Selçuklu Devleti ortadan kalktığı sırada beş yüz kilometreyi bulan bir sahayı ele geçirmiştir. Şehir merkezleri itibariyle Bayburt, Şarkî Karahisar gibi güneydeki yerleşim birimlerini Malazgirt savaşının hemen ertesinde zapt eden Türkler, Türkiye Selçukluları zamanında Samsun’u, Hacı Emiroğulları beyliği döneminde Ordu ve Giresun’u ele geçirmişti. Bu sebeple, XV. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti hakimiyetine girdiğinde, Doğu Karadeniz bölgesinin büyük kısmı, yaklaşık dört asırdır Türkler tarafından yurt tutulmuştu.

Osmanlı hakimiyeti ile birlikte Trabzon ve çevresine sıkışmış olan Rumlar, yeniden Karadeniz bölgesinin tamamına yayılmıştır. Türkmen baskısı karşısında başka bölgelere göç eden Rumların bir kısmı eski yerlerine geri dönmüştür. Osmanlı Devleti bölgedeki nüfus dengelerini lehine çevirebilmek için Çepnileri, Hemşinlileri, Akkoyunlu Türkmenlerinin bir kısmını ve Karaman bölgesinden getirttiği Türkmenleri Trabzon’a yerleştirmiştir. Fetihten sonra ortaya çıkan bu iskân siyasetinin Trabzon’daki demografik yapıyı önemli ölçüde değiştirdiği ve bu değişimin XIX. yüzyıl sonlarına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu döneme gelindiğinde Doğu Karadeniz bölgesindeki Türk-Müslüman nüfusu o kadar artmıştır ki yöredeki Türk-Müslüman ahali Rum-Ortodoksların üç katından daha fazlaydı.  

Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine kadar Doğu Karadeniz bölgesinde Türklerle Rumlar arasında önemli bir çatışma olmadığı gibi Rumların devlet aleyhinde faaliyette bulunduklarına dair bir belge de yoktur. Ancak Osmanlı Devleti’nin gerileme sürecine girmesiyle birlikte bölgede yaşayan Rumlarda ayrılıkçı fikirler oluşmaya başlayacaktır.

XIX. yüzyılın başlarından itibaren, Rum Ortodoks kilisesi ve üst düzey Rum tebaanın gayretleriyle Anadolu’daki Ortodoks Hıristiyanlar, Yunan toplumunun bir parçası olduklarına inandırılmaya başlamıştı. Bu faaliyetler sonucu Karadeniz bölgesinde gelişen Yunanlılık şuuru bu yörede de Megali İdea’cı fikirlerin yayılmasına zemin hazırlamıştı. 1870’den sonra Yunanistan’dan gönderilen önemli miktardaki Grek nüfusuyla desteklenmiş ve Pontusçuluk fikri olarak gelişerek Samsun merkez olacak şekilde bölgede bir Rum Devleti kurma hedefine yönelmiştir. XX. Yüzyılın başlarında İngiltere başta olmak üzere yabancı devletlerin de açık desteğiyle patlak veren Pontus isyanı, Doğu Karadeniz bölgesindeki Türk varlığını tehdit eder bir mahiyet kazanmıştır. 1916-1918 Rus işgali döneminde, Trabzon vilayetinden işgale uğramamış diğer bölgelere göç, üç yüz kırk bin civarındaki Türk’ün yöreden ayrılması ve bunların iki yüz bininden fazlasının da muhaceret esnasında hayatını kaybetmesi, önemli bir nüfus kaybına yol açmıştır. Bu boşluğun Karadeniz’in kuzeyinden getirtilen Rumlarla doldurulması çabası, Pontus isyanının nüfus alt yapısını hazırlamaya yöneliktir.

Daha Balkan Savaşları sırasında Müslüman köylere saldırılması ile alevlenmeye başlayan bu ayrılıkçı çalışmalar, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde de devam etmiş, Paris Konferansı’nda açıkça dile getirilen Karadeniz bölgesinde Pontus Devleti kurma hayalinin bir sonucu olarak, tarihe Pontus isyanı adıyla geçen ayaklanma ortaya çıkmıştır. Ankara Hükümeti, düzenli orduları kurduktan sonra Merkez Ordusu’nu bölgeye sevk ederek 6 Şubat 1923’te bu isyanı sona erdirmiştir.

Ankara Hükümeti Pontus isyanını bastırırken Yunanistan, konuyu uluslararası kamuoyunun gündemine taşımaya çalışmıştır. Ancak Lozan Barış Konferansının 1 Aralık 1922 tarihli oturumunda nüfus mübadelesi gündeme getirilmiş, 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan sözleşme61 ile İstanbul ve Batı Trakya hariç, Türkiye’deki Rumlarla Yunanistan’daki Türkler zorunlu göçe tâbi tutulmuşlardır.62 Böylece Karadeniz bölgesindeki Rum varlığı son bulmuş ve yörenin bugünkü etnik yapısı ortaya çıkmıştır.

Bu bilgilerden anlaşılacağı üzere Doğu Karadeniz bölgesi M.Ö. VIII. yüzyıldan beri Türklerin yurt tuttuğu bir yöredir. Ancak Oğuzlardan önce bölgeye yerleşen Türk ya da Türklükle münasebeti olan topluluklar, aynı coğrafyaya gelen diğer unsurlar içerisinde eriyip gitmiştir. Bu sebeple siyasî ve demografik bakımdan yörenin bugünkü yapısına kavuşma sürecini Oğuz göçüyle birlikte düşünmek mecburiyeti doğmaktadır. 1058’de Şarkî Karahisar’ın Selçuklular tarafından alınmasıyla başlayan bu süreçte, Osmanlı hakimiyetine kadar geçen zaman dilimi içerisinde Trabzon, Giresun, Samsun gibi surlar içerisinde ticaret merkezlerinin yer aldığı bölgeler dışındaki alanın tamamı nüfus ve kültür olarak Türklere aittir.

Osmanlı Devleti Torul’u fethedip bahse konu coğrafyada siyasî birliği sağladığında bölge, yaklaşık dört asırdır Türklerin yurt tuttuğu bir yerdi. Osmanlı hakimiyetinin gerilemeye başladığı dönemde ortaya çıkan Pontus isyanı, bölgenin kısa süreli olarak sorunlar yaşamasına yol açmış, ancak mübadele ile bu mesele de uluslar arası zeminde çözüme kavuşturulmuştur.

Doç. Dr. İbrahim TELLİOĞLU

Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, TRABZON.

Makalenin aslı (pdf) halinde sunulmuştur:1447806491_tellioglu

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap