704) HUN DEVLETİ HUKUK SİSTEMİ

Yayin Tarihi 26 Kasım, 2013 
Kategori TÜRK DÜNYASI

 

ESKİ TÜRKLERDE HUKUK

l- Hun Devleti Hukuk Sistemi

image00114.jpg

Orta Asya’da yaşamış devletlerin en eskisi Çinliler tarafından “Hi’ung-nu” adıyla adlandırılan Hunlardır. Hunlar, Çinliler tarafından M.Ö. XIII. yüzyıldan beri bilinmektedir. Hatta Çinliler, Hunların tehlikeli istilalarından korunmak amacı ile M.Ö. III. yüzyılda Çin seddini inşa etmekzorunda kalmışlardır16

Hunların, Türk olup olmadıkları konusu özellikle XıX. Yüzyılda büyük bir tartışmaya neden olmuştur. Son zamanlarda yapılan araştırmalar Hunların, Türklerle aynı olduğu konusunda destekleyici ve çürütücü nitelikte buluntuları ortaya çıkarmıştır. Hunlar, ister Türklerin doğrudan doğruya ataları olarak kabul edilsin, isterse Türkler Hunların bir kolu biçiminde görülsün yine de İslamiyet öncesinde kurulan Türk devletlerinin hukuk sistemleri incelenirken Hun devleti ile başlamak büyük bir önem taşımaktadır17 .

Hun devletinin hukuki kurum ve teşkilatı hakkında Çin tarihlerinden bilgi edinmek mümkündür. Bu tarihler, Çin hükümdarının saraylarında resmi memurlar olarak çalışan vak’anüvislerin ya da diğer özel tarihçilerin kaydettikleri bilgilerden oluşmuştur18.

 

A· KAMU HUKUKU

Türk kamu hukukunda hükümranlığı temsil hakkı tek bir şahısta toplanmıştır. Eski Türklerde ve Hunlarda durum aynıdır. Hunlarda idareyi ellerinde bulunduran hükümdarlar çeşitli ünvanlar ile anılmışlardır. Bu ünvanlardan bir kısmı Çinliler tarafından verilen “Şan-Yu”, “Tan-Hu” gibiünvanlardır19, Türkler, ayrıca “Kağan”, “Yabgu”, “Kan” ünvanlarını da kullanmışlardır. Yeryüzünün hükümdarı sayılan Türk kağanları, “Tanrının Yarlığı” ile dünyanın bütün ülkelerini idare etmişlerdir. Böyle bir devlet ve hükümdar anlayışı hukuk tarihi açısından büyük bir önemtaşımıştır. Ayrıca Türklere göre kendi kağanları, Gök’ün yerde, kendisi adına tayin ettiği bir temsilcidir. Bu düşüncede Çin devletinin etkisinin olduğu açıktır. Çinliler, Çin İmparatoruna “Tien tse”, yani “Gök’ün-oğlu” demişlerdir20.

Eski Türklerde, kağanın görevleri arasında sayılan unsurların başında, kağanın iyi kanunlar yaparak, bu kanunları adaletle uygulaması ve halkı koruması gelmiştir. Çünkü bir devletin kanun ile ayakta durabileceğine inanılmıştır21. Kağan olacak kişinin hanedan üyelerinden en bilgilisi olması zorunludur. Yeni kağanın ilanı ortaklaşa bir törenle gerçekleşmiştir. Seçkin kabileIerin reisIeri vezirlerle toplanarak, yeni kağanı bir keçenin üzerine oturtmuş ve sevinç çığlıkları içerisinde onu havaya kaldırmışlardır. Daha sonra ata binerek boğazına ipek bir kumaş bağlamışlar ve kaç yıl kağan olmak istediğini sorarak ona göre bu kumaşa hızlı hızlı düğümler atmışlardır. Fakat bu seromonik uygulama hiçbir zaman kağanın iktidar ömrünün tayiniyle ilişkili olmamıştır22.

Bütün Hun ülkesi sağ ve sol olmak üzere iki büyük kısma ayrılmıştır. Rütbe açısından sol kolun başında bulunan hidiv daha yüksektir. Bu hidivler idareleri altında bulundukları bölgede yarı bağımsız haldedirler. Hun devletinde görülen bu ikili teşkilat daha sonraki zamanlarda özellikle Oğuz Türklerinde aynen görülmüştür. Sağ ve sol kollarda kendi içlerinde altışar bölüme ayrılmıştır23. Bunlardan herbirini idare eden yöneticiler için birer divanhane oluşturulmuştur. Bu yöneticiler görevlerine göre çeşidi ünvanlar almışlardır. Tanrı-Kut’tan yani, kağandansonra en yüksek ünvan Toki (Çince; Hien) ünvanıdır. Sürekli olarak kağanın en üstün oğluna bu ünvan verilmiştir. Her divanhanede üç görevli bulunmuştur. Bunlardan biri şehrin hakimidir; biri divan mallarına bakar; diğeri ise sır katibidir24.

Çin kaynaklarında, Hun devlet işleri ve dini törenleriyle ilgili olarak üç ayrı toplantıdan söz edilmiştir. Bu toplantılardan biri, daha çok dini nitelikte olup yılın ilk ayında kağanın sarayında yapılmıştır. Toplantıda kurban kesilmesinin yanında, devlete ait bazı önemli sorunlarkonuşulmuştur25. Diğer toplantı, ilkbaharda, beşinci ayda Lung Ç’eng’de olmuştur. Hunlar açısından büyük bir önem taşıyan bu toplantıda Gök’e, Yer’ e, atalara ve diğer doğa güçlerine kurbanlar sunulmuş; at yarışları, deve güreşleri vb. gösteriler düzenlenerek hükümdarlıklar onaylanmış ya da yeni kağan seçimleri yapılmış; gerektiğinde ise idareye geniş yönetim yetkileri verilmiştir. Ayrıca yine bu toplantıda bütün ülke sorunları genel görüşmeler açılarak, görüşülüp karara bağlanmıştır. Bir diğer toplantı ise sonbaharda, hayvan mevcudunu, devletin insan ve askeri gücünü saptamak üzere Ma’-i bölgesindeki Tailin’de yapılmıştır26 Eski Türklerde, ayrıca bu toplantılarda alınan kararların ülke genelinde bir düzen içinde uygulanmasını sağlamak ve gerçekleştirilen uygulamaları izlemek üzere ayrı bir kurula da ihtiyaçduyulmuştur. Bu, bakanlardan oluşan bir hükümettir. Çin kaynaklarında, Hunlardan itibaren Türk devletlerinde, idareyi ve dış ilişkileri düzenlemek gibi görevleri yerine getiren Türk bakanlarından sık sık söz edilmiştir27 Hunlarda devlet içinde öne çıkan kurumlardan biri askeriteşkilattır. Bir Macar bilgininin dediği gibi “at’, başka bir kavmi sadece sırtında taşır. Hun kavmi ise, at üzerinde yaşar. Onlar, atlara yapışmış gibidirler28 Diğer milletlerde askeri kuvvet çoğunlukla, para ile tutulan kimselerden oluşurken, Türklerde ordu devletin doğal savunma gücü sayılmıştır29 Özellikle hafif zırhlı süvari birliklerine dayalı olarak oluşturulan orduda her on nefere bir baş tayin edilmiştir. Savaşta her elli bin askerin büyük komutanı vardır30 Hunlarda bütün idari görev sahipleri aynı zamanda “asker” olduklarından, ordunun görev ciddiyeti her türlü, idari ünitelere yansımış ve devlet mekanizmasının askeri disiplin içinde çalışması sağlanmıştır. Bu durum Türk devletinin askeri karakterini açıklayabilir31

Eski Türk topluluklarında, toplum içinde ferdin büyük bir önemi vardır. İnsana insan olduğu için değer verilmiştir. M.Ö. 167 yılında Çin’e birkaç defa gidip gelen bir Hun vezirinin Çin kaynaklarına geçen şu sözleri bunu açıklamaktadır : “Çin’deki ahlak ile kanunlar yıpranmıştır. İdareedenler ile edilenler birbirlerine kin ve düşmanlık dolu gözlerle bakıyorlar. Çin’deki evler ile sarayların yapımında çalıştırılan insanların güçleri de, artık tükenmiştir. Çin’de halk, güçlerini giyinmek ve yemek için, tarla sürmek ile ipek böceği yetiştirmeye verirler. Ayrıca kendilerini savunmak için savunma duvarları yapmak ve yeni kentler kurmak mecburiyetindedirler. Böylece, Çin’deki halk, tehlike zamanlarında ne döğüş ve ne de savaş için eğitilmiş olamazlar. Barış zamanında ise, o kadar yorgundurlar ki, kendilerinde, mesleklerine verebilecek bir güç bulamazlar. Biz de ise savaştan dönünce herkes kendi işinin başına ve ailesinin yanına giderdi. Askerlik eğitimi, zaten günlük hayatın bir parçası idi”32.

Çin kaynakları Hunların ceza kanunlarından da söz etmiştir. Bu kaynaklardan elde edilen bilgilere göre Hunlarda kan gütmek adeti yoktur. Herhangi birisini öldüren bir kimse idam edilir. Küçük suçlar araba tekerliği altında ezilmekle, büyük suçlar ölümle cezalandırılır. Arabatekerleği altında ezilmek sözlerini bazı sinologlar “yüzü damgalanmak” ya da “sopayla dövülmek” diye değerlendirmişlerdir. Hırsızlık suçunda bu suçu işleyen kimsenin ailesi de aynı derecede sorumlu tutulmuştur. Hapis cezası ancak on gün kadardır. Göçebe bir devlet yapısınasahip bulunulduğu için hapishane Kurulamamıştır33.

Eski Türklerde ve özellikle Hunlarda uluslararası hukuka ait ilkeler de mevcuttur. Eski Türkler herhangi bir anlaşmazlık durumunda işi barışçı yollardan halletmeye taraftardırlar. Çünkü onlara göre, normal uluslararası ilişki şekli barıştır. Ayrıca elçilerin dokunulmazlığı ilkesini debenimsemişlerdir. Hunlara göre savaştan kaçmak ile ölmek eş değerdedir. Bu nedenle savaştan kaçmanın cezası da ölümdür34

 

B- ÖZEL HUKUK

Hunların özel hukukIarı ile ilgili Çin kaynaklarında elde edilen bilgiler oldukça sınırlıdır. Bu kaynaklarda genellikle özel hukukun, aile hukuku dalı hakkında bilgilere rastlanmaktadır. Elde bulunan verilere göre, Hunlar gelişmiş bir .baba-erkil aile yapısına sahiptirler. Baba-erkil ailenin temeli de dışarıdan evlenmeye yani ekzogamiye dayanır35

Hun devletinde hakanların kız aldıkları belirli boylar vardır. Hunların sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş boyları kız kaçırma yolu ile evlenme yöntemine başvurmamışlardır. Çünkü kaynaklarda, Hunlann kız. kaçırma geleneği ile evlendiklerine ait belgelere rastlanmamaktadır36

Hunlarda özel hukuk açısından en dikkat çekici nokta levirat kaidesidir. Bu kaideye göre, babaların ölümünden sonra oğullarının üvey anneleri ile, büyük kardeşlerinin ölümünden sonra küçük kardeşlerin yengeleri ile, amcaların ölümünden sonra yeğenIerin yengeleri ile evlenmeleri hukuki bir görev olarak kabul edilmiştir37 Bu adetlerin başta gelen amaçları ailelerin bölünmemesi ve kocaları ölen kadınlar ile çocukların sefalete düşmelerinin engellenmesidir38. Ayrıca sağ kalan eş eski soyuna döndüğünde mevcut iş gücünün eksileceği dedüşünülmüş olabilir39

Levirat kaidesinden çıkartılan bir diğer sonuç ise, Hunlar arasında çok kadınla evlenmenin (polygynie) hakim olduğu görüşüdür40 Nitekim, resmi Çin tarihi kaynaklarından Şiçi’ye göre; Mete, Tuman’ın Ulu Haturı’dan doğan oğludur Ulu Hatun, Mete’nin babası Tuman’ın ilkhanımına verilen addır. İkincisi ise Kuma Haturı’dur. Birinci hatundan doğan büyük oğul, ikinciden doğan ise küçük oğuldur41

Kuma, gerçek kadından oldukça farklıdır. Kumanın aileye katılması bir eş gibi değil, hatunun kız kardeşi tarzında olmuştur. Kendi çocukları kumaya anne yerine teyze diye hitap etmişlerdir. “Anne” ünvanı sadece gerçek kadına verilebilmiştir. Kumaların çocukları babalarınınservetinden Pay alamamışlardır. Ayrıca bir hükümdarın oğlu kumadan doğmuşsa hükümdar da olamamıştır42

Çin kaynakları Hunlarda, kağanın hatununun aynı kağan gibi kutsallığa sahip olduğundan ve devlet yönetiminden sorumlu kişi olarak bilindiğinden de söz etmişlerdir43

Hunlar savaşlarda mümkün olduğu kadar çok esir almaya gayret etmişlerdir. Çünkü bu esirler onların başlıca servetleri olmuş, sürülerin yanında çalıştırılmıştır44

Eski Çin kaynaklarında Türk boyları içindeki servet farklılaşması sık sık vurgulanmıştır. Son yıllardaki arkeolojik buluntular da bu kaynakları doğrular nitelikte  onuçlar vermiştir. M.Ö. l. yüzyılda yaşamış Hun soylularının mezarlarından birinde 85 altın plaka ile Çin ve .İran kumaşlarının en güzel örnekleri bulunmuştur. Zengin mezarları ile fakir mezarları birbirlerinden çok farklıdır45

Hunlarda miras hukuku açısından dikkatimizi çeken en önemli nokta savaş sırasında, savaş meydanından ölen arkadaşının cesedini kurtaran kimseye, ölünün mallarının bırakılmasıdır46

ESRA YAKUT

Yard. Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Hukuk Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.

16 Barkan, a.g.m., s.12; Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, (Haz.: İsmail Aka, Kazım Yaşar Kopraman), İstanbul, 1976, s. 233-234.

17 Üçok-Mumcu-Bozkurt, a.g.e., s.18.

18 Barkan, a.g.m., s.12.

19 Halil Cin-Ahmet Akgündüz, Türk-İslam Hukuk Tarihi, C.I, İstanbul, 1990, sA3.

20 Bahaeddin Ögel, Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul, 1988, s.S71 vd.

21 Abdülkadir Donuk, “Eski Türklerde Hükümdarın Vazifeleri ve Vasıfları”, Türk Dünyası Araştırmaları,S.17, Nisan 1982, s.108 vd.

22 Lev Nikolayeviçen Gumilöv, Eski Türkler, (Çev.: D. Ahsen Batur), İstanbul, 1999, s.83.

23 Hüseyin Namık Orkun, Türk Tarihi, C.I, Ankara, 1946, s.65; Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 146.

24 Üçok-Mumcu-Bozkurt, a.g.e., s.19; Cin-Akgündüz, a.g.e., s.44.

25 Orkun, Türk Tarihi, s.67.

26 Kafesoğlu, a.g.e., s.246.

27 Y.a.g.e., s.251.

28 Aktaran: Süleyman Duygu, TÜrk Tarihi, Ankara, 1974, s.20.

29 Kafesoğlu, a.g.e., s.269.

30 Orkun, Türk Tarihi, s.67; Cin-Akgündüz, a.g.e., s.45.

31 Kafesoğlu, a.g.e., s.270-271.

32 Abdülkadir Donuk, !’islamiyet’ten Önceki Türkler’de Devlet Adamı Tipi”, Türk Kültürü, Yıl: XXiV, 8.275, Mart 1986;s.274-275.

33 Üçok-Mumcu-Bozkurt, a.g.e., s.20; Orkun, Türk Tarihi, s.67-68; Gökalp. Türk

MedeııiyetiTarihi, s. 23 ı.

34 Arsal, a.g.e., s.219.

35 Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, s.238.

36 Y.a.g.e., s.238.

37 Bahaeddin Öğel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, c.ı, Ankara, 1981, s.352; CinAkgündüz, a.g,e., s.47; Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 233.

38 Ögel, Büyük Hun İmparatorluğuTarihi, s.352.

39 Gumilöv, a.g.e., s. 112.

40 Orhan Türkdoğan, “Türk Ailesinin Genel Yapısı”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C.I, Ankara, 1992, s.34; Gumilöv, a.g.e., s. 113.

41Türkdogan, a.g.m., s.34.

42 Ziya Gökalp, Türk Ahlakı, (Haz.: Yalçın Toker), İstanbul, 1989, s.n.

43 Türkdoğan, a.g.m., s.46.

44 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 232.

45 Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, C.I, İstanbul, 1979,5.251.

46 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 232.

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap