69) ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET SAVCILARINA SESLENİŞİ

Yayin Tarihi 13 Temmuz, 2008 
Kategori ATATÜRK

Atatürk’ün

Cumhuriyet Savcılarına Seslenişi:

 

image00110.jpg

 

Her uygar ve çağdaş devlette olduğu gibi, Türk Cumhuriyeti Adliyesinde de, Cumhuriyet Savcılarını yüksek ve son derece önemli bir görev ve makamın temsilcileri olmak üzere tanırım. Devrim Savcılarının, kendilerine verilen bu büyük görevin önemine uygun olarak gayretli ve çalışkan olmaları konusunu, adliyemizin başarı ve üstünlüğünün en önemli etkenlerinden sayarım. Laik Türk Devrimi, çağımızın uluslara yaşama ve yükselme yeteneğini veren en son ve en uygar ilkelerinin bir ifadesi ve Türk Ulusunun büyük fedakârlıklarıyla sürdürülen ve kazanılan büyük mücadelesinin eseridir. Devrimlerin gerçekleşmesi, kararları ve kanunlarıyla, ulusal irade ve ulusal egemenliğin bir görünümü; bütünü itibariyle de Türk Ulusunun bütün haklarıdır. Devrimlerin her biri, ulusun emeği ve hakkı ile gerçekleşmiştir. Cumhuriyet Savcılarımızın, devrimin gerekleri etrafında, en kıskanç ve uzakları gören hassas nöbetçiler olmalarını, asıl görevlerinden sayarım.

 

Türk Cumhuriyeti, ulusun kaderini yıllarca hastalıklı ve korkunç gelenekleriyle, zulüm ve baskının kan ve yangınları içinde sürükleyen saltanat ve hilâfet tarihini yıktı. Bu mücadelenin asıl amaçlarından biri de, zayıf olanları zorbaların baskısından ve entrikacıların âleti olmaktan kurtarmak ve ulusu kendi kaderine sahip kılmaktır. Yılmaz ve kesin kararlı devrimlerimiz, Türk ulusunun yaradılıştan gelen büyük yeteneğinin gelişmesi ve artırılması için gereken zemini hazırlayarak hızla ilerlemektedir.

 

Bütün düşüncelerin üzerinde olan kamu hukuku ve kamu yararının korunmasının, devlet ve hükümet gücünün mutlaka sağlanması ve korunmasıyla mümkün olabileceğini önemle hatırlatırım. Cumhuriyette devlet ve hükümet gücü, ulusal irade ve ulusal egemenliğin en kesin ve en temel ifadesi ve görünümüdür. Türk yasalarına dayanan bu yetki ve güce engel olacak en küçük bir girişimin dahi, ulusun egemenlik hakkına açık bir saldırı olarak değerlendirilerek, buna yeltenenlerin mutlaka mahkeme huzuruna çıkarılmasını talep ederim. Özgürlüğü ve yasaları bir alet gibi öne sürerek, ulusun en küçük bir yararını bile tehlikeye atmak hakkına hiç kimse sahip değildir. Devlet halinde yaşayan uygar uluslarda, özgürlük ulusun emrindedir; yüksek yararlarının gerektirdiği şekilde genişletilir, sınırlanır ve belirlenir.

 

Yakın tarihimizde ve eski zamanlarda, dinlerin zorba hükümdarların, rahipler ve çıkar sağlayanların elinde bir baskı aracı olması gibi, çağımızda kesinlikle izin verilemez ve hoş görülemez. Devrime karşı koyan muhalefetin özgürlükten ve yasadan yararlanmaya hakkı yoktur. Bireyin değil, bireylerin tamamını ifade eden toplumun ve devletin yararı her düşünce ve kaygıdan önce gelmelidir. Sınırsız bireysel özgürlük ve kişisel çıkar peşinde olanlar, kendi emellerini, çıkarlarını ulusun yüksek çıkarları ve özgürlüğünden üstün tutanlardır. Sınırsız kişisel özgürlükler, kişisel çıkarlar, uygar ve düzenli toplumları, devletleri yıkarak anarşiyi ve çoğunlukla da zorbalığı yaratır. Anarşi ve zorbalık, doğrunun yanlışa, zayıfın güçlüye yenilmesi sonucunu doğurur. Uygar uluslarda, yasa ve özgürlük, yüksek çıkarların korunması için düzenlenir ve kabul edilir. Çağdaş devlet kurmaya ve bu kuruluştan yararlanmaya karar veren toplumlarda, bu kesin bir şart ve zorunluluktur. Birey yok, toplum vardır. Zorbalık ve monarşiyle yönetilen ülkelerde, yasa ve özgürlük bir kişinin veya sınıfın emellerini sağlamaya yarayan bir araç olur. Göçebe veya ilkel topluluklarda, toplum değil kişinin çıkarları vardır.

 

Halkçılık esaslarına dayanarak yönetilen bir ülkede, düzenin diğer her yönetim şeklinden daha fazla önem ve ısrarla kurulması ve geliştirilmesi gerekir. Bu kuralın, çağımız uygarlığının başarı sırlarından en önemlisi olduğunu hatırlatırım. Halk yönetiminin, ancak bu şekilde başarıya ulaşacağından ve insan haklarının ancak bu yoldan korunabileceğinden asla kuşku duyulmamalıdır. Düzen ve işleyiş, halk cumhuriyetlerinde, ulusal egemenlik ve ulusal çıkarlar gibi en yüksek yetkinin bir gereğidir. En son hukuk kurallarına dayanan bu gerçekleri, Türkiye Cumhuriyeti Savcılarının, bir an için bile gözden uzak tutacaklarına ihtimal vermem.

Yasalarımızın uygulanmasında, bu yönlerin önemle ve mutlaka dikkate alınmasını talep ederim.

 

Türkiye Cumhuriyetinde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet, böyle bir kavramı asla kabul edemez. İnsan hakları, yasalarımızın güvencesi altındadır. En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcısı devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan Cumhuriyet Savcılarıdır. Kendilerini kimsesiz görenlerin, yanlarında her an haklarını aramakla görevli Cumhuriyet Savcıları bulunduğunu asla unutmamaları ve bundan emin olmaları gerekir. Zayıf ama haklı olanların en güçlü durumda olmaları, adliyemizin en belirgin özelliği ve ülküsüdür. Cumhuriyet Adliyesinin yükselmesini bir onur meselesi saydıklarından hiç kuşku duymadığım çalışma arkadaşlarıma bu onurlu görev alanında mutlak ve muhakkak olan başarılarını coşkuyla dilerim efendim. 09. Ekim. 1925

Doç. Dr. Ali BirinciYeni Türkiye Dergisi, Cumhuriyet Özel Sayısı I, 1998, s. 23-24

 

Paylaş:

Yorumlar

“69) ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET SAVCILARINA SESLENİŞİ” yazisina 3 Yorum yapilmis

  1. Samet Acar yorum tarihi 16 Ekim, 2008 22:06

    Sayın Yılmaz Bey,Atatürk, hukukun değerini ve üstünlüğünü vurgulamakadır.Ne yazık ki,hukuk öğrenimi görmüşlerin dışında hukuku bilinçli çiğniyene istisnai diyorum.Türkiye’de hukuku tam adil olarak uygulamayanlarda hukukçular.İşlerinde sıkıştıklarında hukukun bağımsızlığından ve adaletin siyasallaşmamasından konuşur dururlar.Beyler hukukçusun yargıcı,savcısı,avukatı,hukuku,adaleti bunlar işletmekle görevli olmalarına rağmen ,Türkiye’de hukuksuzluktan,bağımsızlıkdan dem vururlar.Ben bu hususda suçlu aranması gerekirse kendileridir.Ya iyi yetiştirilmiyor,ya da kasıtlı uygulamalarla ülke idare ediliyor.Bu konuda çok söylenecekler vardır.Atatürk’ün hukuk hakkındaki sözlerini iyi irdelemeleri,iyi anlamaları gerekirken,duymazlıktan gelmektedirler.Elbetteki hukuk herkese lazımdır.Ama kim uygulayacak.Savcının görevi ,ölüm olayı olmadan görevi başlamıyor galiba!Peki öğleyse bekle ,sağ adamın güvencesi zor geliyor,öldükten sonra iş kolaylaşıyor.Hele benzer suçluda bulunursa mesele yok.Gerçeği bulunursa nasıl olsa tazminatını devlet ödiyecek.Türkiye’de bugibi olaylar olmuştur,halende olmaktadır.Önce öğreticiler sonrada hukuk öğrenimi gözden geçirilmesi gerekir diğe düşünüyorum.Hukukun üstünlüğünü ,inşaatçılar,ormancılar vs. ler mi bozuyor?Yoksa mı onlar hukuktan anladıkları ve uyguladıkları için mi bozuyorlar! ?…Acaroğlu

  2. oğuzhan oğuz yorum tarihi 25 Ekim, 2008 00:06

    GECİKEN ADALET , ADALET DEĞİLDİR.

  3. şükrü adatepe yorum tarihi 19 Şubat, 2010 20:10

    ARTIK TÜRKİYE SINIRLARI İÇERSİNDE BİREYLER KİMSESİZ KALMIŞTIR.YAVAŞ VE SESİZ ŞEKİLDE KADROLAŞMALAR TÜM HIZIYLA SÜRMEKTEDİR.İSTEDİKLERİ GİBİ AT KOŞTURAN HÜKÜMET VE DECCALLERİ SAVCILARIMIZIN VE HAKİMLERİMİZİN BAĞIMSIZ YARGI NİTELİĞİNİ ELİNDEN ALMAKTADIR.HALKÇILIK ADINA YAPILANLAR ŞİMDİ KİŞİLİKLER VE TOPLUMLAR VEYA KURUMLAR ADINA YAPILMAKTADIR YANİ AKP NİN YANDAŞLARI HERTÜRLÜ HUKUK KURALLARINI ÇİĞNEMEKTE KENDİLERİNE YÖNLENDİRMEKTEDİR.ALLAHU TEALA YARDIMCIMIZ OLSUN BU ÜLKE RESMEN İŞGAL ALTINDADIR.ALLAHA EMANET OLUN KALEMİNİZ DAİM OLSUN SN YILMAZ HOCAM SAYGILARIMLA.

Yorum yap