686) HIRİSTİYANLIĞIN OLUŞUMUNDA TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ETKİSİ

Yayin Tarihi 25 Ocak, 2014 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Hıristiyanlığın Oluşumunda Türk Kültürünün Etkisi

Çok garip bir milletiz vesselam..

Aşağılık kompleksi öylesine işlemiş ki içimize. Ne zaman kendimizle ilgili dünyada yankı uyandıracak bir şeyler ortaya atılsa “Hadi canım sende..” sözcükleri havada uçuşur her türlü bilimsellikten uzak alayvari sözlerle  söyleyeni de araştıranı da bin pişman ederler.

Türk’ün yeniden tarih sahnesine çıkmasından korkan emperyal güçlerin tam da istediği Türk tipidir bu.

Şimdi bakın biz bir tez ortaya attık. Bu tezimiz, Kırgızistan, Türkiye ve Kıbrıs’ta çeşitli yayın organlarında yayınlandı.  Biz bu tezimizde Hıristiyan itikadının, Devlet gücü ile oluşturulmaya çalışıldığı miladi 4 ve 5 yy. da, Avrupa’yı kasıp kavuran ve her açıdan Batıyı etkileyen Hunlar ve diğer Türk Halklarından büyük oranda etkilendiğini iddia ettik.

“Bu gün Hıristiyanlığın sembolü olan Haç’tan tutunda Noel Babaya ve hatta Kilise kavramına kadar bir çok kurum ve dini ritüel Türklerden Avrupa’ya geçti.…” deyip bunları ilmi gerekçelerle açıklamaya çalıştığımızda toplumumuzun derinliklerine sinmiş o lanet aşağılık kompleksi derhal ayağa kalktı ve haklı haksız bir sürü eleştiriye maruz kaldık.

Türk toplumuna aşağılık kompleksi yaymakla görevli, kafataslarını müflis batı felsefesi ile asfaltlamış yarı aydın kesim, bizim bu tezimizi acizlikten kaynaklanan alayvari bir tepki ile karşılarken. İslam öncesi dönemi “Putperest Küfür Dönemi” diye niteleyen ve ret eden “Bağnaz-Dinci kesim ise “ Ne yani şimdi Noel Baba Türk’tü diye biz de şimdi Hıristiyanlar gibi Noeli mi kutlayalım. Siz kime hizmet ediyorsunuz?” gibi yorumlar yağdırmıştır.

Ben bu tezi ortaya attığımda bu tür tepkilerle karşılaşacağımı gayet iyi biliyordum.

Ben bir Kültür Tarihçisi olarak iddia ediyor ve daha ileri, giderek diyorum ki; “Orta Asya, Sibirya ve Doğu Türkistan’da ki yer altında yatan kayıp kültür hazinelerimiz ve depolarda çürümeye terk edilmiş milyonlarca belge ve kaynaklarımız araştırılıp ortaya çıkarılsa bırakın Türk tarihini dünya tarihini yeniden yazmak gerekecektir.

Yaptığım her araştırmada bulduğum, her kaynakta ecdadımızın büyüklüğünü bir kez daha görüyor ve beni bir Türk olarak yarattığı için yaratana binlerce şükranlarımı sunuyorum.

“Ecdat” derken sadece İslami dönemi değil binlerce yıllık geçmişimizi kast ediyorum.

Bir gün binlerce yıl önce, dünyada ilk defa “demir ve ağaç” işleyen atalarımızın, nasıl bir devrim gerçekleştirdiğini anlatsam şaşar kalırsınız. Doğrudur.. Uzay çağını yakalamış ve görmüş bir nesle binlerce yıl önce tekerleği bulmanın nasıl bir teknolojik devrim olduğunu anlatmak zordur. Ama geçmişimiz “Savaşçı-Göçebe” olarak kabul eden  insanımızı, içine düşürüldüğü aşağılık kompleksinden kurtarmanın da başka yolunun olduğunu sanmıyorum.

Geçelim;

Biz Kırgızistan’da yapılan o röportajda ne demiştik?

“Başta ünlü Rus araştırmacılar Okladinikov  ve Rudenko olmak üzere bir çok ilim adamı siyasi baskılar nedeni ile adına “Türk” demeseler de Türk Kültür tarihi üzerine çok ciddi araştırmalar yaptılar. Bu araştırmalardan yola çıktığımızda, yalnızca “Noel Baba “ inancının değil, bu gün Hıristiyanlara ait kabul edilen pek çok dini ritüel ve inancın  Türkler tarafından batıya armağan edildiğini  görüyoruz.. Mesela bakınız eski çağlardan itibaren çam ağacı Türklerde kutsal ağaç sayılmıştır. Bu durum, Sibirya’da yaşayan diğer halklar için de aynı olmuştur. Bu ağaç evin içine sokulmuş, ağacın etrafında Şamanlar ayin yapmış ve kötü ruhları evlerden kovmuştur. Bu ritüel, Sibirya’da Şamanist diye adlandırılan gayri müslim Türk Halklarında hala yaygın olan bir ritüeldir. Hıristiyanlıkta çam ağacı, geyik, Noel Baba ve Hediyeler önemli yer tutar. Bu kavram ve sembollerin tamamı eski Türk Kültüründen alınmadır.”

Anlatmama müsaade buyurun: Bakınız, eski Türk Kültüründe  “ÜLGEN” diye uhrevi bir varlık kavramı vardır. Ülgen, Tanrısal bir varlıktır. İyiliğin sembolüdür. Onun karşısında ki şeytani varlık ise “ERLİK”tir..Eski Türk efsanelerine göre, pahalı kaftan giymiş ihtiyar Ulgen, evin çatısına kadar yükselen muazzam çam ağacının bittiği bölgede bulunmaktadır.

Eski Türk efsaneleri Ulgen’le ilgili bir çok şeyleri koruyarak günümüze kadar ulaştırmıştır. O, tüm mevsimlerde bembeyaz uzun sakalı ve kaftanı ile dolaşır. İyi ruhların başı olan Ulgen altın köşkte oturarak güneşi ve ayı yönetir.

Gece ile gündüz arasında uzun ve çekişmeli mücadeleden sonra, gündüzün galip gelip güneşin eskisinden daha fazla yeryüzünü aydınlattığı gün olan 25 Aralık’ta eski Türkler, Gök Tanrıya dua ederlerdi. Avrupa’ya giden Hunlar da 25 Aralık tarihini bayram olarak kutluyordu. Türklerin bu milli bayramı daha sonra Batı Kültürüne geçti ve daha sonra da Hıristiyanlaştı.

Netice itibari ile 25 Aralık’ta Türkler, Ülgen’i beklerlerdi. Geyiğe binmiş Ülgen evin bacasından içeri girecek ve çam ağacına hediyeler koyacaktı. İşte Avrupa’nın Noel Baba dediği kişi aslında Ülgen Ata’nın Hıristiyanlaşmış versiyonudur..

Şimdi bakın Hıristiyanlar, 25 Aralık’ta Noeli kutuluyorlar. Oysa 25 Aralık tarihinin Hıristiyanlıkta hiçbir kutsallığı yoktur. Hz. İsa’nın doğum yılı bile belli değildir. Kaldı ki günü için 25 Aralık’tan 6 Ocak tarihine kadar bir sürü tarih ileri sürülülür.. Peki, 25 Aralık nereden çıktı?

Şimdi Noel Baba olarak resmedilen kişiyi bir gözünüzde canlandırın. Uzun kaftanı, ayağında çizmesi ve başında börkü olan Noel Baba’nın üzerindeki hangi giysinin Avrupa ile ilgisi vardır. Kaftan, Börk ve Çizmenin Batı kültüründe ne işi var. O dönemlerde Avrupa erkekleri etekli elbise giyiyordu. Ayaklarında ise sandalet vardı. Pantolon da Türk Kültürünün Batıya armağanıdır. Atı ehlileştiren Türkler, ona binecek en uygun kıyafet olarak pantolonu icat ettiler.  Milattan yüzlerce yıl önce ecdadımızın çizdiği bütün kaya resimlerinde Türkler, pantolonlu olarak resmedilmiştir.

Bize “Hıristiyanlık üzerinde başka ne gibi etkilerimiz var?” diye bir soru yöneltildiğinde ise şunları söyledik;

“Bakınız 4.yy a kadar Hıristiyanlığa ait dini ritüel ve hatta inanç diyebileceğimiz ciddi bir olgu yok. Açın İncilin tek bir satırında dahi Haç -İstavroz çıkarmak ritüeli yoktur. Ayin yapılan yer veya Kilise kavramı da yoktur Hıristiyanlığın kutsal kitabında.  Hatta daha ileri giderek söyleyeyim 5.yy ın sonlarına kadar bir Hıristiyan akaidinden, inanç esasından dahi  bahsetmek mümkün değildir. Şimdi size bir komediyi anlatayım. 325 yılında Ekümenik Konsey toplantısında da İmparator Konstantin, İsa Mesihi Tanrı ile eşit tutmayı emretti. 451 yılında ise Halkidos Konseyi ikii inancı  ret ederek ona birde kutsal ruhu ekledi ve böylece “Teslis” inancı oluştu. Oysa 268 yılında Antiohiy Konseyi bu tip tartışmaların dinden sapma olduğunu söyleyerek ret etmişti.

İşte Hıristiyanlığın siyasetinde etkisi ile bir din haline geldiği o dönem, Atilla ile birlikte Türklerin Avrupa’yı kasıp kavurduğu dönemdir.. Avrupalılar kendilerini istila eden bu güçlü Türk Kültüründen öylesine etkilenmiş ve onları öylesine taklit etmişlerdir ki bilahare onlardan aldıkları bu şeyler, hayatlarının ve dinlerinin vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir. Öyleki bu inanaç ve sembolleri nereden aldıklarını sorgulamamışlardır bile.  Mesela bu gün HAÇ, Hıristiyanlığın en temel sembolüdür.  Oysa Haç, Hıristiyanlıktan yüzlerce ve hatta binlerce yıl önce Türk coğrafyasında, Altaylar’da Sibirya’da bir sembol olarak kullanılıyordu. Bu gün dahi milattan yüzlerce yıl öncesine ait pek çok mezar ve kurganın üzerinde “Haç” sembolü bulunuyor. Atilla, Avrupa’ya gelirken onun bayraklarından birisi de Haçlı bir bayrak idi. “Eş Kenarlı Haç” Türklerin KEREY boyunun sembolüydü. Atilla da bu boydandı. Ünlü Rus araştırmacı Okladinikov’a göre Haç işaretli bayraklar Türklerde Milattan biraz önce kullanılmaya başlamıştır.

Ve o röportajımızı şu sözlerle bağlamıştık;

“Bizim bu tezlerimize itiraz edenler, Türklerle karşılaşıncaya kadar niçin Avrupa’da ve Hıristiyan dünyasında Noel Baba, Çam Ağacı, Haç, Kilise, vs. gibi kelime ve kavramların kullanılmadığını ve niçin Türklerle karşılaşıldıktan sonra kullanılmaya başlandığını da açıklamak zorundadırlar”

Ben umutluyum. Aşağılık kompleksi içerisinde debelenen halkımızı özellikle gençliğimizi zengin tarihimizle buluşturup, onlarda “KÖKÜ MAZİDE OLAN GELECEK” idealinin oluşmasını sağlayacağız.

Prof. Dr. Erhan Arıklı

 

NOEL BABA TÜRK’TÜ

image001

Kırgızistan Devlet Arabayev Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Erhan Arıklı yaklaşan Noel Bayramı ile ilgili çok ilginç ve tartışma yaratacak tezler ileri sürdü.

Kırgızistan’da yayın yapan Almas Radyoda bir söyleşi yapan Prof. Dr. Erhan Arıklı, Noel Baba’nın Türk Kültüründen Batı Kültürüne geçip Hıristiyanlaştığını söyledi. Arıklı, bu iddianın sadece kendisine ait olmadığını belirterek, başta ünlü Kazak araştırmacı Murat Aci olmak üzere birçok araştırmacının da bu tezi savunduğunu söyledi.

Arıklı, söyleşisinde şunları kaydetti:

“Ünlü Rus arkeolog ve araştırmacılarından özellikle Okladinikov, S.İ Rudenko ve Kazak alim A. Margulan’ın araştırmaları incelediğimizde Türk Kültürünün kökenlerini ve bu Kültürün batıya etkisini görebiliyoruz. Bu araştırmalardan yola çıktığımızda, yalnızca “Noel Baba“ inancının değil, bugün Hıristiyanlara ait kabul edilen pek çok dini ritüel ve inancın Türkler tarafından batıya armağan edildiğini görüyoruz. Mesela bakınız eski çağlardan itibaren çam ağacı Türklerde kutsal ağaç sayılmıştır. Bu durum, Sibirya’da yaşayan diğer halklar için de aynı olmuştur. Bu ağaç evin içine sokulmuş, ağacın etrafında Şamanlar ayin yapmış ve kötü ruhları evlerden kovmuştur. Bu ritüel, Sibirya’da Şamanist diye adlandırılan gayri müslim Türk Halklarında hala yaygın olan bir ritüeldir. Hıristiyanlıkta çam ağacı, geyik, Noel Baba ve Hediyeler önemli yer tutar. Bu kavram ve sembollerin tamamı eski Türk Kültüründen alınmadır.”

 

“Ülgen Tanrısal bir varlıktır”

Erhan Arıklı, Türk kültürünün Hıristiyanlığa armağan ettiği ritüeller hakkındaki konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Eski Türk Kültüründe “ÜLGEN” diye uhrevi varlık kavramı vardır. Ülgen, Tanrısal bir varlıktır. İyiliğin sembolüdür. Onun karşısında ki şeytani varlık ise “ERLİK” tir..Eski Türk efsanelerine göre, pahalı kaftan giymiş ihtiyar Ulgen, evin çatısına kadar yükselen muazzam çam ağacının bittiği bölgede bulunmaktadır.

Eski Türk efsaneleri Ulgen’le ilgili bir çok şeyleri koruyarak günümüze kadar ulaştırmıştır. O, tüm mevsimlerde bembeyaz uzun sakalı ve kaftanı ile dolaşır. İyi ruhların başı olan Ulgen altın köşkte oturarak güneşi ve ayı yönetir.

25 Aralık’ta, gece ile gündüz arasında uzun ve çekişmeli mücadeleden sonra gündüzün galip gelip güneşin eskisinden daha fazla yeryüzünü aydınlattığı gün olan 25 Aralık’ta eski Türkler, Ulgen’e dualar ederlerdi.

Türkler Gök Tanrı inancını kabul ettikten sonra dahi, 25 Aralık’ı yılın en büyük bayramı-Tanrı’nın doğuş günü olarak kutlamışlardı. Avrupa’ya giden Hunlar da 25 Aralık tarihini bayram olarak kutluyordu. Türklerin bu milli bayramı ,daha sonra Batı Kültürüne geçti ve daha sonra da Hıristiyanlaştı.

Netice itibari ile 25 Aralık’ta Türkler, Ülgen’i beklerlerdi. Geyiğe binmiş Ülgen evin bacasından içeri girecek ve çam ağacına hediyeler koyacaktı. İşte Avrupa’nın Noel Baba dediği kişi aslında Ülgen Ata’nın değişik bir versiyonudur..

Şimdi bakın Hıristiyanlar, 25 Aralık’ta Noeli kutuluyorlar. Oysa 25 Aralık tarihinin Hıristiyanlıkta hiçbir kutsallığı yoktur. Hz. İsa’nın doğum tarihinin 6 Ocak olduğu iddia edilmektedir. Peki, 25 Aralık nereden çıktı?

“Kaftan, Börk ve Çizme, Batı kültüründe ne arar?”

Şimdi Noel Baba olarak resmedilen kişiyi bir gözünüzde canlandırın. Uzun kaftanı, ayağında çizmesi ve başında börkü olan Noel Baba’nın üzerindeki hangi giysinin Avrupa ile ilgisi vardır. Kaftan, Börk ve Çizmenin Batı kültüründe ne işi var. O dönemlerde Avrupa erkekleri etekli elbise giyiyordu. Ayaklarında ise sandalet vardı. Pantolon da Türk Kültürünün Batıya armağanıdır. Atı ehlileştiren Türkler, ona binecek en uygun kıyafet olarak pantolonu icat ettiler. Milattan yüzlerce yıl önce ecdadımızın çizdiği bütün kaya resimlerinde Türkler, pantolonlu olarak resmedilmiştir.”

“Biz kendi kültürümüzü bilmiyoruz”

Türk Kültürünün Hıristiyanlığa etkisinin sadece Noel Baba ile sınırlı olmadığını da söyleyen Prof. Dr. Erhan Arıklı, “Biz kendi Kültürümüzü bilmiyoruz. Elimizdeki bilgilerin çoğu da yabancıların bize ikramı. Türk Kültürünün yaşandığı yerler olan bölgeler, eskiden SSCB içerisinde idi. Bu dönemde yapılan araştırtmalarda “Türk” adını kullanmak sakıncalı idi. Onun için Okaldinikov ve Rudenko gibi büyük araştırmacılar sansür korku ve baskısından dolayı çalışmalarında Türk Kültürü yerine “Altay Kültürü vs.” gibi tabirler kullandılar hep” diye konuştu.

Arıklı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“4.yy a kadar Hıristiyanlığa ait dini ritüel ve hatta inanç diyebileceğimiz ciddi bir olgu yok. Açın İncilin tek bir satırında dahi Haç -İstavroz çıkarmak ritüeli yoktur. Ayin yapılan yer veya Kilise kavramı da yoktur Hıristiyanlığın kutsal kitabında. Hatta daha ileri giderek söyleyeyim 5.yy ın sonlarına kadar bir Hıristiyan akaidinden, inanç esasından dahi bahsetmek mümkün değildir. Şimdi size bir komediyi anlatayım. 325 yılında Ekümenik Konsey toplantısında da İmparator Konstantin, İsa Mesihi Tanrı ile eşit tutmayı emretti. 451 yılında ise Halkidos Konseyi ikii inancı ret ederek ona birde kutsal ruhu ekledi ve böylece “Teslis” inancı oluştu. Oysa 268 yılında Antiohiy Konseyi bu tip tartışmaların dinden sapma olduğunu söyleyerek ret etmişti.

“Haç da Tüklerin semboldür”

İşte Hıristiyanlığın siyasetinde etkisi ile bir din haline geldiği o dönem, Atilla ile birlikte Türklerin Avrupa’yı kasıp kavurduğu dönemdir.. Avrupalılar kendilerini istila eden bu güçlü Türk Kültüründen öylesine etkilenmiş ve onları öylesine taklit etmişlerdir ki bilahare onlardan aldıkları bu şeyler, hayatlarının ve dinlerinin vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir. Öyleki bu inanaç ve sembolleri nereden aldıklarını sorgulamamışlardır bile. Mesela bu gün HAÇ, Hıristiyanlığın en temel sembolüdür. Oysa Haç, Hıristiyanlıktan yüzlerce ve hatta binlerce yıl önce Türk coğrafyasında, Altaylar’da Sibirya’da bir sembol olarak kullanılıyordu. Bu gün dahi milattan yüzlerce yıl öncesine ait pek çok mezar ve kurganın üzerinde “Haç” sembolü bulunuyor. Atilla, Avrupa’ya gelirken onun bayraklarından birisi de Haçlı bir bayrak idi. “Eş Kenarlı Haç” Türklerin KEREY boyunun sembolüydü. Atilla da bu boydandı. Ünlü Rus araştırmacı Okladinikov’a göre Haç işaretli bayraklar Türklerde Milattan biraz önce kullanılmaya başlamıştır.”

Lena nehri kıyılarındaki Şiskino köyündeki kaya resimlerinde, ellerinde bayraklar tutan, üzengiler kuşanmış atlı askerler tasvir edilmiştir. Bu tasvirlerde süvari giysilerinin ufak detayları bile çizilmiş durumda. Bu süvarilerin ellerindeki sopalarda bayrak tuttukları görülüyor. Bu Kaya resimlerinden anlıyoruz ki Türklerde Bayrak sembolü nerdeyse 3000 yıl öncelerine dayanıyor. Avrupa da bayrak sembolünün başlaması ve yaygınlaşması Türklerin Avrupa’da görülmesinden sonra olmuştur.”

”Hıristiyanlık İnancı Üzerine Türk Kültürünün etkisi” konulu son çalışmasında, bu tarihi gerçekleri tüm açıklığıyla ele aldığını anlatan Arıklı, çok çarpıcı bir örnek daha verdi. Kilise kelimesinin ve kavramının Türkler Avrupa’ya gidinceye kadar Avrupa’da olmadığına dikkat çeken Arıklı, “Eski Türkler, dağlara kutsiyet atfederdi. Özellikle 4 dağın zirvesi çok kutsaldı Türkler için. Bunlar; Tibet civarındaki Kaylasa, Kırgızistan civarındaki Han -Tengri, Altay bölgesindeki Üc Sümer, ve Borus zirveleri. Türkler periyodik zamanlarda bu zirvelere çıkar ve ayin yaparlardı.Bu zirvelerde avlanmak bile yasaktı.

Bozkır’da yaşamaya başlayan Türkler, dağlara olan saygılarını eksik etmemişlerdir. Öyle ki düz arazilerde kutsal dağların benzerlerini yapmışlardı. Höyükler (kurgan) oluşturmuş ve bunların etrafına toplanarak ibadetlerini gerçekleştirmişlerdi. Türkler etrafında ibadet yaptıkları bu höyüklere o dağların adını da veriyorlardı. Bana göre“Kaylese Höyükleri” Hıristiyanlıkta Kilislerin oluşumuna öncülük etti” diye konuştu.

Arıklı sözlerini şöyle tamamladı:

“Bizim bu tezlerimize itiraz edenler, Türklerle karşılaşıncaya kadar niçin Avrupa’da ve Hıristiyan dünyasında Noel Baba, Çam Ağacı, Haç, Kilise, vs. gibi kelime ve kavramların kullanılmadığını ve niçin Türklerle karşılaşıldıktan sonra kullanılmaya başlandığını da açıklamak zorundadırlar.

Ben Noel Baba veya Haç gibi kavramlar eski Türk Kültüründen Batıya geçmiş derken, bu kavramların artık Hristiyan kültürünün bir parçası olduğunu inkâr etmiyorum. Sadece kaynağına işaret ediyorum. Bizden alınan bu kavramlar artık bize yabancıdır. Bizi düşman ya da en hafif tabiri ile rakip gören başka bir dinin kültür öğesidir. Ben, sadece gerçeklerin ortaya çıkmasına katkı koymaya çalışıyorum .İnsanımız kompleks içerisinde. Bizler Tarihimize inmeli ve geçmişimizle yüzleşmeliyiz. Tarihimiz ve Kültürel derinliklerimiz, başka Milletleri ürkütecek boyutta. SSCB yıllarca Türk Kültürünün araştırılmasına engel oldu. Şu anda Çin aynı şeyi yapıyor. Çin’deki Türk Piramitleri üzerinde araştırma yapılmasına müsaade edilmiyor. Oysa geçmişimiz bu coğrafyada gizli. Milyonlarca tarihi belge gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor. Türk tarihi tam aydınlatıldığında sanırım dünya tarihini yeninden yazmak gerekecek.” Gazete5

 

Paylaş:

Yorumlar

“686) HIRİSTİYANLIĞIN OLUŞUMUNDA TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ETKİSİ” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. yusuf demir yorum tarihi 9 Haziran, 2015 21:13

    sayin prf.Arikli
    sizin gibi kafa yapisi avrupa egimli olanlar osmanli
    ve islam kültürrünü yok sayarak,avrupaya medeniyeti ögreten türk osmanli kültürünü yok sayarak bilgisiz insanlarin kafasini yikamaya calisirlar. birazda avrupa kültüründen bizde yoksun kaldik yazsaydin tam olacakti.sevgiler.

Yorum yap