665) İSKANDİNAVLARIN TÜRK ATALARI (2)

Yayin Tarihi 27 Mayıs, 2013 
Kategori TÜRK DÜNYASI

İskandinavların Türk Ataları

 image0019.jpg

Türkçe – İsveççe benzer sözcükler

Prof. Lagerbring kitabında İsveççe ve Türkçe gramer ve sözcük benzerliğini de ortaya koyuyor. Çok sayıda sözcüğün birbirlerine benzediğini belirterek iki yüzden fazla örnek veriyor.

Bugün bile benzerlikleri ortada olan birkaç sözcük sayalım:

Ata – Ätt

Böri (kurt) – varg (“variy” okunur)

Bağır (göğüs) – Bog

Borçlu – Borgen

Burç – Burg

Göl – Göl

Göm – Göm

Siper – Spär

Hal – Hälsa

Hakan – Håkan

Kaan – Konung (kung)

Hej – Hej (merhaba)

Hayda – Hejdå (hoşça kal – güle güle)

Kap – Kop

Kedi – Katt

Kiler – Källare

Köy – Koja

Kandil – Kyndil

Mana – Mena

Nam – Namn

Şen – Shön

Su – Sjö

Tepe – Top

Peder – Fader

Kaz – Gås

Kule – Külle

Gülle – Kula

Erlik – Ärlig

Öküz – Oxe

Snorre Sturlesson – Edda

image004.jpg

İsveç’in ilk tarih profesörü Sven Lagerbring’in kaynağı olan Snorre Storlesson, İzlanda önderlerinden Sturla Thordarson’un oğludur. 1179 yılında doğmuş ve 3 yaşındayken Latin okulunda eğitime başlamış ve ünlü bir hukukçu, tarihçi ve ozan olmuştur. 36 yaşında İzlanda’nın saygın “lagman (yasa adamı – hâkim, kadı)” ve “storman (reis, muhtar)” adı ve­rilen önderlerinden biri oldu. Pek çok kez Norveç’e giderek Norveç kralının sara­yında bilim ve edebiyat ile uğraştı, İzlan­da’da ayaklanma ve huzursuzluklar baş gösterdiğinde Norveç kralının şiddet kul­lanmasını önlemek ve barışçıl yollarla so­runu çözmek için İzlanda’ya döndü. An­cak ne bağımsızlıkçılara ne de Norveç kralına yaranabildi. Bağımsızlıkçılara destek olduğu gerekçesiyle öldürtüldü. Öldürenler de en yakınındaki İzlandalı işbirlikçilerdi.

İzlanda ve İskandinavya anlatılarını, destanlarını ve tarihi olayları topladığı Edda eseriyle ün yapmıştır.

2004 yılında Snorre Sturlesson ve eserleri hakkında araştırma yapan din ta­rihçisi ve Gävle Üniversitesi Öğretim Görevlisi Olof Sundqvist, Sturlesson’un hiç­bir sahteciliğe düşmeden bu eserlerini yazdığını söylüyor. Sundqvist 14 Mart 2004 tarihli Svenska Dagbladet gazete­sinde şöyle diyor: “Snorre Sturlesson’un Kuzey kralları tarihini kurarken (Kunga Sagor – Kıral Anlatıları. “Saga”, sözcük anlamı olarak “masal” demektir. Ancak İzlanda’da bu, “anlatılan destanlar, tarih” anlamına gelir. Sözlü destanları yazıya dökmüştür. A.G.) anlattığı Ynglinge Saga 1100′lü yılların bir Hıristiyan şiiri değildir. 800′lü ya da 900′lü yıllardan gelen eski bir destandır. 800 yıl önce İzlanda’da ya­şayan en bilgili kişilerden biri olan Snorre’nin bunları uydurmuş olabileceği dü­şünülemez. O aynı zamanda mükemmel bir kültürel terbiye almış olan bir hukuk­çuydu. Öte yandan İzlandalılar kendi ta­rihlerini bilirler. O, herhangi sahte bir şey­le onların karşılarına çıkamazdı.

Sundqvist’in söz ettiği “Ynglinge Saga”nın ilginç birkaç yerine göz atalım:

image005.jpg

Snorre’nin Kıral Masalları

Ynglinge Masalı (Ynglingesagan)

2. Bölüm

Asya’da, Don Nehri’nin (Tanakvist) doğusundaki ülkeye Asaland (Asa ülkesi, Asya) ya da Asa hem (Asa Yurdu) denir­di. Buradaki baş kaleye de Asgård (As­yalılar kalesi) deniyordu. Buraya bir ön­der egemendi. Adı Oden’di.

5. Bölüm

Kuzeydoğudan güneybatıya doğru uzanan ve İsveç’i (Svitjod) diğer ülkelerden ayıran büyük bir dağ vardır. Bu da­ğın güney yamacı Türkiye’den (Türkland) uzak değildir. Burada Oden in çok geniş mülkleri vardır.

11. Bölüm

Sveigder ülkeyi babasından devraldı. Tanrılar yurdunu ve ilk Oden’i ziyaret et­me sözü verdi. Kendisiyle birlikte on iki yoldaş dünyayı dolaştı. Türklerin ülkesi­ne (Turkland) ve Büyük isveç’e (Svitjod det stora) geldi. Orada pek çok akrabası­nı buldu. Bu yolculuk beş yıl sürdü. Sonra İsveç’e (Svitjod) geri dön­dü.

Ve Snorre Sturlesson’ un ünlü EDDA’sından bazı bölümler:

Giriş (Prolog)

1.

Her şeyi yapabilen tanrı önce gökyü­zünü ve yeryüzünü ve onları izleyen her şeyi yarattı. En son soyların kaynağı olan iki insan yarattı, Âdem ile Havva. Onların soyları çoğalıp tüm dünyaya yayıldı. Ne var ki, zamanla halk ile halk arasına ay­rımlar girdi: Bazıları iyi ve doğru inançlıy­dı ama pek çoğu dünyanın zevklerine daldı ve tanrının emirlerine karşı geldi. Tanrı o nedenle dünyayı ve orda yaşa­yan her şeyi kabaran sularda boğdu. Salt Nuh’un gemisinde olanlar kurtuldu. Nuh Tufanı’ndan sonra sekiz kişi hayatta kal­dı. Bunlar yeniden dünyayı kurmaya ve burada yaşamaya başladılar ve bunlar­dan yeniden soylar türedi. Yeniden her şey eskisi gibi oldu. Dünyada yaşayan insanlar çoğalınca zenginlik ve şöhret peşinde koşmaya başladılar, tanrıyı din­lemez oldular, hatta öyle ileri gittiler ki, tanrının adını ağızlarına almaz oldular. Bu durumda onların çocuklarına tanrının göz kamaştırıcı eserlerini kim anlatacak­tı? O zaman tanrının adını unuttular. Tüm dünyada, yaratıcıları hakkında bilgi­si olan kimse kalmadı. Ama dahası, tanrı onlara yine de dünyadan zevk alabilme­leri için bol nimetler, zenginlik ve refah verdi. Dünyayı, havada ve yerde gördük­leri her şeyi anlayabilmeleri için onlara akıldan pay verdi. Onlar bunun ayrımına vardılar. Dünya ve dört ayaklı hayvanla­rın ve kuşların bazı konularda aynı özel­likleri olduğunu gördüler ve değişik yapı­larda yaratılmış olmalarına karşın bunun nasıl olduğunu merak ettiler. Bir özellik şuydu: Dünyanın yüksek yaylalarında bir yeri kazınca su çıkıyordu. Derin vadilerdekinden çok kazmaya da gerek kalma­yabiliyordu. Aynı şey dört ayaklı hayvan­larda ve kuşlarda da geçerliydi. Baştan da ayaktan da aynı derinlikten kan gelebiliyordu. Başka bir özellik şuydu: her yıl yerden otlar ve çiçekler çıkıyor. Aynı yıl hepsi soluyor dökülüyordu. Hayvanlar ve kuşlarda da öyleydi. Her yıl saçlar ve tüyler çıkıyor sonra da dökülüyordu. Bir üçüncü doğa özelliği: Yeri açıp kazınca en üstteki katmanda bitki çıkıyordu. Kaya ve taşlar, canlıların diş ve kemiklerine benziyordu. Bunlar, yer yaşıyormuşçasına birlikte duruyorlardı. Biliyorlardı ki, yer inanılmaz yaşlıydı ve çok güçlü bir yapı­ya sahipti. Tüm canlıları doğurmuş ve beslemişti.

image006.jpg

Ölenlerin sorumluluğunu da o almıştı. Bu nedenle ona isim vermişler, tüm soylarını ondan saymışlardı. Aynı şekilde akrabalarının izlerini sürdüler. Yüzyıllardır yer aynı yer, gök cisimleri ay­nı gök cisimleriydi. Ancak gök cisimleri­nin gidişi değişiyordu. Bazılarının yolu daha uzun, bazılarının daha kısaydı. Bu tür şeyler onlara gök cisimlerini kendi is­teğine göre yöneten birinin olduğunu düşündürdü. O çok güçlü kuvvetli olmalıydı. Ve yaratılan ana parçalara egemen oldu­ğuna göre, gök cisimleri yaratılmadan önce var olması gerekiyordu. Gök cisim­lerine egemense, onun uzantısı olarak güneşin ışınlarına, havanın çiğine, yerin yeşillenmesine ve aynı şekilde havanın rüzgârlarına ve denizlerin fırtınalarına da egemen olması gerektiğini açık seçik gördüler. Onun ülkesinin nerede olduğu­nu bilemiyorlardı ama tüm dünyada ve uzayda her şeye, gök cisimlerine ve de­nize ve rüzgârlara egemen olduğunu dü­şünüyorlardı. Tüm bunları kolay anlata­bilmek ve akılda tutabilmek için her şeye bir ad verdiler. Halkın ayrı yönlere dağıl­ması ve konuşulan dilin dallara ayrılması nedeniyle, bu inanış da pek çok değişikliklere uğradı. Ama bir dünyasal anlayış­la her şeyi kavradılar. Çünkü ruhsal bil­gelik mutlak değildi. Her şeyin bir maddeden oluştuğunu anladıkları kanısındaydılar.

2.

Dünya üçe ayrılmıştı. Güneyden ba­tıya uzanan ve Akdeniz’e giren parçaya Afrika adı verilmiştir. Bunun güneyde ka­lan bölümü kızgın güneşten cayır cayır yanar. Diğer parça batıdan kuzeye ve denizin içine uzanır. Buraya Avrupa ya da Enea denir. Kuzey kıyıları o denli so­ğuktur ki, orada ne ot çıkar ne de kimse yaşar. Kuzeyden ve doğu yanından ta güneye uzanan parçanın adı da Asya’dır. Dünyanın bu bölümü hoş ve güzeldir. Her yeri bitkilerle örtülüdür. Her yerde al­tın ve değerli taşlar vardır. Orası aynı za­manda dünyanın ortasıdır. Orası, öteki parçaların her yerinden daha güzel ve iyi olduğu gibi, halkı da armağanları, bilgeli­ği, güçleri, güzellikleri ve her türden bili­miyle ünlüdür.

3.

Dünyanın ortasının yakınlarında bi­zim Turkland (Türk Ülkesi, Türkiya, Türki­ye) dediğimiz yere, en gösterişli yapı ya­pıldı ve yurt kuruldu. Buraya Troja (Truva) dendi. Burası diğerlerinden çok daha fazla büyütüldü, masrafa bakılmaksızın, el sanatlarına önem verildi. Orada on iki krallık ve bir krallar kralı vardı. Her krallı­ğa bir bölge düşüyordu. Kentte on iki bey (aşiret reisi) vardı. Bu beyler, yiğitlikte her bakımdan, dünyanın gelmiş geçmiş tüm diğer erkeklerinden çok daha üstündüler. Orada Munon ya da Mennon isimli bir kral vardı. O Krallar kralı Priamus’un kı­zıyla evlendi. Kızın adı Troan idi. Tror ad­lı bir oğulları oldu. Biz ona Tor diyoruz. O Trakya’da Lorikus isimli bir dük tarafın­dan yetiştirildi. Ne var ki, dokuz yaşın­dayken babasının silahını devralmak zo­runda kaldı. En yakışıklı oydu. Meşeyle fildişinin kıyaslanamayacağı gibi, diğer erkeklerin arasında ona bakmaya doyul­mazdı. Saçları altından güzeldi. On iki yaşına bastığında gücü tam yerine gelmişti. On ayı postunu yerden kayırabili­yordu. Sonra kendini yetiştiren dük Lorikus’u ve karısı Lora ya da Glora’yı öldür­dü ve kendisini, şimdi bizim Trudheim dediğimiz, Trakya ülkesi için çalışmaya verdi. Daha sonra ülkeden ülkeye gez­meye başladı. Dünyanın tüm parçalarını tanıdı. Tek başına dünyanın en çılgın sa­vaşçılarını, devlerini, çok büyük bir ejder­hayı ve pek çok yaban hayvanı yendi. Dünyanın kuzeyine doğru bir yerde falcı bir kadınla karşılaştı. Adı Sibil idi. Biz ona Siv diyoruz. Onunla evlendi. Siv’in süla­lesi hakkında anlatacak bir şey bilmiyo­rum. Kadınların içinde en güzeliydi. Saç­ları altın gibiydi. Oğullarının adı Loride ol­du. Babasına benzedi. Onun oğlunun adı Einride oldu. Onun oğlu Vingetor, onun oğlu Vingener, onun oğlu Moda, onun oğlu Mage, onun oğlu Seskef, onun oğlu Bedvig, onun oğlu, bizim Annan diyebileceğimiz Athra, onun oğlu İterman, onun oğlu Heremod, onun oğlu, bizim Sköld diye çağırdığımız Skajdun, onun oğlu, bi­zim Bjar dediğimiz Bjaf, onun oğlu Jat, onun oğlu Gudolf, onun oğlu Finn, onun oğlu, bizim Fridleif dediğimiz Friallaf. Onun da bir oğlu vardı. Adı Voden idi. Biz ona Odin diyoruz. O bilgeliği ve becerile­riyle ünlüydü. Karısının adı Frigida’ydı. Biz Frigg diyoruz.

image007.jpg

Gotland’da bulunan bir taş. Gemilerle gelen Tirkiar ve sekiz ayaklı atının üstünde Odin

4.

Hem Odin hem de karısı çok dil bili­yorlardı. Bu bilgeliğiyle dünyanın kuzeyinde onun adının çok yüksek tutulacağı­nı ve tüm kralların hepsinden daha fazla onurlandırılacağını anladı. Bu onda Tür­kiye’den ayrılma isteği uyandırdı. Arka­sında, genç, yaşlı, kadın, erkek, kalaba­lık bir grupla yola çıktı. Yanlarında çok değerli şeyler vardı. Hangi ülkede, nere­den geçerlerse geçsinler haklarında öv­güyle söz ediliyordu. Onların insandan çok tanrılara benzedikleri söyleniyordu. Saxland’a (Saksonya, Sachsen, Niedersachsen, Sachenaltau: Almanya’nın do­ğu ve kuzey bölgeleri) gelinceye dek dur­madılar. Odin burada uzun bir süre ko­nakladı ve buraların büyük bir bölümünü egemenliği altına aldı. Ülkenin korunma­sını üç oğluna verdi. Birinin adı Vegdeg idi. Çok güçlü bir kraldı. Doğu Sakson­ya’ya hükmediyordu. Onun oğlu Vittergils’di, onun oğulları Hengets’in babası Vitta ile bizim Svipdag dediğimiz Svebdeg’in babası Sigar’dı. Odin’in oğulların­dan bir diğerinin adı Beldeg idi. Biz ona Balder diyoruz. O bizim şimdi Västfalen (Westfalen) dediğimiz ülkenin sahibi ol­du. Onun oğlunun adı Brand’dı, onun oğ­lu, bizim Frode dediğimiz Frjodigar’dı. Onun oğlu Freovin’di. Onun oğlu Vigg’di.

Onun oğlu, bizim Gave diye çağırdığımız Gevis’ti. Odin’in üçüncü oğlunun adı Sige’ydi. Onun oğlu Rere’ydi. Bu aile de şimdi Frankland (Fransa) dediğimiz ülkeye egemen oldu. İşte Völsungar (Völs oğulları) adıyla anılan hanedan bunlardan geliyor. Bunlardan da çok sa­yıda, büyük soylar türedi. Odin daha son­ra yolunu kuzeye doğru sürdürdü ve Fteidgotaland’a (Danimarka’da Jutland. A.G.) geldi. Burada canının istediği her şeyle uğraştı. Sonra burayı oğlu Sköld’ün korumasına bıraktı. Onun oğlunun adı Fridleif idi. Sköldsungar (Sköldoğulları) soyu da bunlardan geliyor. Onlar Danimarka kralları oldular. O zaman Reidgotaland denen yerin adı şimdi Jutland.

5.

Oden, kuzeye doğru yolunu sürdür­dü. Bugün Svitjod (İsveç A.G.) dediğimiz ülkeye geldi. Oranın kralının adı Gylfe idi. Aslar denen Asyalıların geldiğini du­yan Gylfe hemen davrandı ve onları karşılamaya çıktı. Odin’e baş eğerek ülkesi­nin egemenliğini sundu. Nereden geçseler bu mutluluk sürdü ve buralara mutlu yıllar ve barış geldi. Herkes onların barış ve mutluluk gibi şeyler üzerinde denetim­leri olduğunu düşünüyordu. Nedeni, bü­yüklerin, onların hem güzellikte hem de mertlikte diğerlerinden apayrı yapıda ol­duklarını görmeleriydi. Odin, oraların kendileri için çok güzel ovalar ve çok iyi bir ortam olduğunu düşündü. Kendine, şimdiki adı Sigtuna (Stockholm yakınla­rında A.G.) olan güzel bir kale kent seçti. Orada beyleriyle (aşiret reisleriyle) Truva’dakine benzer bir düzen kurdu. On iki beyini ülkenin yasalarına göre yönetmek üzere kente yerleştirdi. Her yere, Türk geleneklerine uygun ve eskiden Truva’da var olana benzer, adalet getirdi. Daha sonra kuzeye doğru yola çıktı. Tüm kara­ları çevirdiğini düşündükleri denize dek geldiler. Bugün Norveç denilen bu yere de oğlu Säming’i kral yaptı. Håleygja Anlatısı’nda (Håleygjatal) belirtildiği gibi, tüm Norveç kralları, vezirleri (Jarl: Baş­bakan) ve diğer büyük adamlar onun so­yundan türemişlerdir. Odin’in yanında, kendinden sonra gelecek olan ve şimdi isveç (Svitjod) Kralı olan oğlu Yngve var­dı. Onun soyundan gelenlere de Ynglingler (Ynglingar) denecekti. Asyalılar bu ül­kede kendilerine eşler buldular. Oğulları­na eşler seçtiler. Ve Saksonya (Saxland) ve kuzeyinde soyları sayıca güçlendi. Dünyanın kuzey bölgelerine yayıldılar. Asyalıların dili tüm bu ülkelerin içinde ko­nuşulan dil oldu. Ataların, kayda geçirilen tüm adları bu dilleri izledi. Ve Asyalılar dillerini de birlikte dünyanın bu bölgeleri­ne, Norveç (Norge), İsveç (Svidjod), Da­nimarka (Danmark) ve Saksonya’ya (Saxland) taşıdılar. Ve İngiltere’de şimdikinden değişik bir dilde verilmiş olan  es­ki yer adları ve isimler olduğu görülür.(8)

 http://www.yenidenergenekon.com/664-iskandinavlarin-turk-atalari-1/

 http://www.yenidenergenekon.com/666-iskandinavlarin-turk-atalari-3/

Paylaş:

Yorumlar

“665) İSKANDİNAVLARIN TÜRK ATALARI (2)” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. 664) İSKANDİNAVLARIN TÜRK ATALARI (1) : Yeniden Ergenekon yorum tarihi 27 Mayıs, 2013 11:59

    […]  http://www.yenidenergenekon.com/665-iskandinavlarin-turk-atalari-2/ […]

Yorum yap