592) BATI’NIN SOYKIRIMCI EFSANELERİ

Yayin Tarihi 24 Ocak, 2012 
Kategori TÜRK DÜNYASI

BATI’NIN SOYKIRIMCI EFSANELERİ

“İstanbul elbet bir gün feth olunacaktır, onu fetheden kumandan ne büyük kumandan, fetheden asker ne güzel askerdir.” (Hz. Muhammed s.a.v.)

image00119.jpg

Son zamanlarda Türk tarihine efsane, Türk Milliyetçilerine ırkçı, kafatasçı ve hayalperest diyebilen bir güruh türedi. Gerçi bu soysuzlar her dönem vardı. Artık pervasızca Türk tarihini lekeleme, Türklüğü aşağılama cesaretini göstermektedirler. Fransa’nın Türkleri “soykırımcı” olarak görmesi ve bunu yasallaştırması ülkemizdeki bazı hainlere Nobel ödülü alması için referans olmuştur!

Latin kültürü ile beslenerek Türk tarihini efsane olarak görenlere;  Batı’nın, Türkleri soykırım yapmak için kinle nasıl efsaneler türettiğini İsmail Hami Danişmend’in (Tarihi Hakikatler cilt1 sayfa: 170-173) yayınladığı batılı kaynaklardan Türkçeye çevrilmiş 4 efsaneye bakalım:

1)  BALIK KIZARTMALARI EFSANESİ

Türkler İstanbul’u kuşatırken papazın biri bir tavada yedi balık kızartıyormuş. Balıkların birer tarafı kızardıktan sonra papaz bunları tavada çevireceği sırada yanına gelen bir adam, Türklerin şehri zapt ettiklerini söylemiş. Papaz da şu cevabı vermiş:

“Türkler hiçbir zaman şehre ayak basamazlar. Benim buna inanmam için şu kızarmış balıkların canlanması lazımdır.”

Papaz bu sözünü bitirir bitirmez balıklar canlanıp tavadan fırlayarak orada bulunan bir suyun içine düşmüşler! O hortlamış balıklar bugün hala o suyun içindedirler. Biz şehri geri alıncaya kadar onlar o suda yarı kızarmış ve yarı canlı halde kalacaklardır. İşte o zaman bir papaz gelip bunların öteki taraflarını da pişireceğinden bahsedilir.

2)  YARIDA KALMIŞ AYİN EFSANESİ

Türkler Ayasofya’ya girdikleri sırada yapılan ayin henüz bitmemişti. Bu merasimi yöneten papaz ayin kadehini eline alıp kürsiye çıktı ve orada bulunan bir kapıdan dışarı can atar atmaz kapı hemen kapanıverdi. Peşinden koşan Türkler papazın gözden kaybolduğunu gördüler ve karşılarında bir duvardan başka bir şey bulamadılar. Ellerindeki silahlarla bu duvarları yıkmaya çalıştılarsa da bir şey yapamadılar. Bunun üzerine şehrin bütün duvarcılarını getirtip o duvarı yıkmak için ellerinden geleni yaptılar. Bütün gayretleri boşa çıktı. Ne manivelalarla ne de diğer aletlerle bir türlü duvarı yıkamadılar. Çünkü Allah’ın iradesi ile o kapı ancak papazın Ayasofya’daki ayinini bitirmek için içeri gireceği anda açılacak ve o anda biz şehri geri alacağımız zaman gelmiş olacaktır.

3)  DENİZE BATAN KİLİSE MİHRABI

İstanbul fethedildiği gün, Türklerin eline geçmemesi istenen Ayasofya mihrabı Frenklere verilmek üzere bir gemiye yüklendi. Fakat gemi Marmara Denizinin ortasına gelince battı ve mihrap da suyun dibine gitti. Bugün o noktada deniz daima sakindir ve hatta etrafında en şiddetli fırtınalar olsa bile orası sükunetini korur. İşte bundan dolayı o noktanın nerede olduğu daimi sükunetinden ve etrafa yaydığı güzel kokudan anlaşılmaktadır. Birçok kimseler denizin dibine inip mihrabı görmeğe teşebbüs etmişlerdir. Fakat bu mihrap ancak biz şehri geri aldığımız zaman bulunabilecek ve Ayasofya’daki yerine konulup ibadete tahsis edilecektir.

4)  TAŞ KESİLMİŞ İMPARATOR

İstanbul’un Türkleşme saati yaklaşınca ve Türkler şehre girince bizim imparatorumuz onları durdurmak için atını koşturdu. Türkler sayılamayacak kadar çoktu. Binlercesi birden imparatoru kuşatıp çember içine alırken, o da kılıcı ile hiç durmadan onlara vuruyor ve dilim dilim ediyordu. Nihayet altındaki at öldürülüp yere düştü. Zencinin biri kılıcını kaldırıp imparatora vuracağı sırada, Allah’ın bir meleği gelip imparatoru kaldırarak altın kapı civarındaki bir yer altı mağarasına götürdü. Taş kesilen imparator o meleğin tekrar gelip kendisini alacağı saati işte orada beklemektedir. Bunu Türkler de bilirler ama imparatorun bulunduğu mağarayı keşfedemezler. İşte bundan dolayı onun şehri geri almak üzere İstanbul’a gireceğini bildikleri kapıya duvar çekmişlerdir. Fakat Allah ne zaman takdir etti ise, işte o zaman aynı melek mağaraya inecek, taş kesilen imparatoru canlandıracak ve vaktiyle harpte kullandığı kılıcı kendisine teslim edecektir. Bunun üzerine imparator ayağa kalkıp altın kapıdan şehre girecek ve ordusu ile beraber Türkleri kovalayacaktır. İşte o zaman boğanın kan deryasında yüzmesini andıran bir kılıçtan geçirme olacaktır.

İstanbul üzerinde hesabı olan tüm haçlı zihniyetlilerin gençlerini nasıl kin ve intikam duyguları ile büyüttüğünü sadece bu 4 saçma sapan efsaneden bile anlayabiliyoruz. “Boğanın kan deryasında yüzmesini andıran kılıçtan geçirme” cümlesi fırsat bulunduğunda Türklerin soykırıma tabi tutulacağına dair bir düşünce değil mi?

Biz ne haldeyiz?

Türk’ün tarih sahnesinde yeniden varoluşunun destanı olan “Ergenekon” kelimesini söylemekten korkan bir gençlik büyüyor! Türklük düşmanlarının en büyük hedefi, Türk insanını kimliğine yabancı kıldırmaktır…

Çözüm:

İçte dışta nerede olursa olsun, tüm düşmanlıklara karşı dirençli olmanın tek şartı; aslına ve nesline sahip çıkarak Türklük bilinci içinde güzel ahlak ile yaşamaktır.

YILMAZ KARAHAN

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap