569) OSMANLILARDA BİR FETİH KUTLAMASI

Yayin Tarihi 29 Mayıs, 2011 
Kategori TÜRK DÜNYASI

OSMANLILARDA BİR FETİH KUTLAMASI

 

image00154.jpg

“Dünkü ihtifal sırasında, Hazreti Fatih devrine ait kıyafet-i askeriyeyi libas bulunan on beş kişilik heyet ile o hakan-ı muazzamın seyf-i celadetini ve miğferini yed-i ihtiramında taşıyan zatın Ayasofya meydanında bulundukları esnada” çekilen resim

(İhtifal: Anma töreni)

 

Osmanlılar, II. Meşrutiyet dönemine kadar İstanbul’un fetih yıldönümlerinde herhangi bir kutlama yapmamışlardır. 1908 yılından sonra iktidara gelen İttihat ve Terakki’nin, bu tür anlamlı günleri ve milli değerleri öne çıkararak bir “ulus bilinci” meydana getirme siyasetinin ürünü olan “İstanbul’un fetih yıldönümleri” 1910 yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır.

Bu kutlamaların bugünkünden en büyük farkı ise yapıldığı tarih olmuştur. Günümüzde Miladi takvime göre, 29 Mayıs’ta yapılan kutlamalar, Osmanlılar zamanında 11 Haziran’da yapılmaktaydı. Çünkü Rumi takvime göre 29 Mayıs bu tarihe denk gelmekteydi.

İşte İstanbul için müstesna günlerden biri olan bu kutlamaların beşincisi, 12 Haziran 1915 tarihli “İkdam Gazetesi”nde, “Dünkü İhtilaf” başlığı ile yer almıştı. Birinci sayfadan ve ayrıntılı olarak aktarılan törenin parlak bir şekilde ve takdire layık bir düzen ve mükemmellikte geçtiği ifade ediliyordu.

Feth-i mübinin yıldönümü münasebetiyle İstanbul’un her tarafının şan ve zaferle dalgalanan Osmanlı sancaklarıyla donatılmış olduğu ve ticarethanelerin büyük kısmının tatil edildiğini bildiren gazete, büyük, küçük, kadın, erkek binlerce kişinin merasim meydanları ile alayın geçeceği güzergâhlarda toplandığını yazıyordu.Cuma namazından önce Alaya katılacak askeri birlikler, öğrenciler, milli cemiyetlere mensup heyetler ve esnaf cemiyetlerinin bölük bölük Ayasofya ve Sultanahmet meydanlarında, yapılacak program gereğince kendilerine ayrılan yerlerde toplanmaya başlamasının ardından törenin gelişimi adım adım şu şekilde aktarılıyordu: “Cuma namazı, büyük bir cemaat ile Ayasofya Camii şerifinde eda olundu. Şehitler ve mücahitlerin ruhlarına Fatihalar ithaf edildi. Namazdan sonra Alayın düzenlenmesine başlanmış, saat tam bir buçukta hareket edilmiştir. Alay, üç gruba ayrılmıştı. Her grubun önünde bir mızıka takımı milli havalar çalıyordu. Her grubun arasında ellişer adamlık bir mesafe vardı. Birinci grupta: Sıra ile süvari ve piyade polisleri, inzibat memurları, merasim sancağının sağında, solunda ve arkasında Fatih zamanına ait askeri kıyafetler ile bir takım milis ve bunların peşinde, Hazreti Fatih’in kılıcı ile miğferini talihli ellerinde güvenle taşıyan bir kişinin de içinde yer aldığı on beş kişilik heyet yürüyordu. Bunların arkasında da Hazreti Fatih’in büyük millete sonsuza kadar iftihar edeceği bir miras olarak terk eylediği İstanbul’u, fırsatçı ve zorba düşmanlara karşı kanlarıyla, canlarıyla muhafazaya çalışan mücahit gazilerimizden yirmi kadar yaralı zabit ile yüz kadar yaralı asker, hürmetle bakıyor ve takdirle iltifat ediyordu.

 

İstanbul’un fatihlerini canlandıran bu beş kişilik temsili heyet ile o günün İstanbul muhafızları olan şanlı gazileri bir arada gören halkın bu manzara karşısında, aralıksız ve şiddetli alkışlarla coşku içerisinde bulunduğunu aktaran gazete muhabiri, devamındaki manzarayı şu şekilde aktarıyordu:

“İkinci grupta: Önlerinde Öğretmenleri ve izcileri bulunan öğrenciler programda kendilerine belirlenen sıra ile yerlerini almışlardı. Öğrencilerin çoğu trampetleri ve flütleri eşliğinde milli marşlar söylüyorlardı. Üçüncü grubun başında Bahriye mızıkası olduğu halde, bayrakları ile Donanma ve Milli Müdafaa cemiyetleri, Türk Ocağı ve diğer kuruluşların heyetleri bulunmakta idiler. Alayın sağ ve sol taraflarında küçük subay mektepleri öğrencileri ile itfaiye taburları, Meclis-i Mebusan muhafız bölüğü düzenin korunmasına dikkat ediyorlardı. Ayrıca, İstanbul Sultanisi on birinci sınıf öğrencilerinden Ali Efendi tarafından çizilmiş olan Fatih resmi aynı sınıf öğrencilerince hürmetle taşınırken takdirle alkışlanıyordu.”

Şeklinde tasvir edilen kortej, Divanyolu, Bayezid Meydanı, Direklerarası ve Saraçhanebaşı yoluyla Fatih Camii Şerifine varmıştır. Burada tören kıtaları protokolde belirlenen sıraya göre konuşmaların yapılacağı kürsünün dört tarafında yerlerini aldıktan sonra, Padişahı temsil etmek üzere kutlamalara katılan yaverlerden Nüzhet ve Binbaşı Mehmed Ali Beyler tören alanına gelmişlerdir. Borular eşliğinde direğe sancak çekilirken askeri birlikler de dâhil olmak üzere bayrak hürmetle selamlandıktan sonra kutlamaları organize eden Ziya Bey kürsüye gelerek konuşmasını yapmış ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa’dan gelen telgrafı okumuştur. “Fatih İhtifal-i Milli Müessisi Ziya Beyefendi’ye” şeklinde başlayan ve  “Namık ihtifal esnasında Fatih’in bir bende-i hürmetkârı olarak yâd edilmesi benim için ebedi bir şereftir.”  Cümlesiyle biten Telgraf orada hazır bulunanlar tarafından şiddetle alkışlanmıştır.

Bunun ardından Galatasaray Sultanisi ikinci sınıf öğrencilerinden Semih Bey’in kürsüye çıkarak Abdülhak Hamid (Tarhan)ın yazmış olduğu kasideyi okumasından sonra bu seneki kutlamaları himayesi altına almış olan Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa adına Harbiye Nezareti müsteşarı Süleyman Fehmi Bey, kürsüye çıkarak veciz bir nutuk irad etmiştir. “Hakan-ı muazzam! Huzurunda yüzümüz karası, lekesi ile bulunuyor, yakında bu lekeyi temizleyip senin piş-i celaline öylece çıkmak gaye-i emelimizdir. İşte, Cenab-ı Hakk’a hamd ederiz ki bugün yüz karalarını kanlarımızla yıkayarak izale ettik. İstanbul’u muhafaza uğrunda kanlarını akıtan gazilerimiz de bugün Hazreti Fatih’in ruhaniyetinden istimdad eden bu heyet meyanında şerefler, kudumler getirerek hazır bulunuyor, O hakan muazzamın ruhaniyeti bundan elbet mahzuz olur.” Şeklindeki bu nutuktan sonra ulemadan Harun Efendi dua etmiş ve kürsü önünde geçit merasimi yapılmıştır. Merasimin sona ermesinin ardından kutlamaları organize eden heyetin,  Fatih türbesini ziyaretiyle de kutlamalar sona ermiştir.

DÜNYA BÜLTENİ

 

image00217.jpg

Kaynak: İkdam Gazetesi, 12 Haziran 1915 tarihli nüsha.

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap