56) İskandinav ve Türk Destanlarında Ortak Motifler: Kurt

Yayin Tarihi 6 Haziran, 2022 
Kategori TÜRK VE DÜNYA DESTANLARI

İskandinav Destanları ve Türk Destanları’nın Ortak Motif Yapıları

 

İskandinav Destanlar’ında Kurt Motifi

İskandinav Destanı’nda Oden’in iki kurdu vardır. Oden’in kurtlarının adları da‘’Freke’’ ve ‘’Gere’’dir. Freke,’’Mızrak saplayan’’ , Gere ise ‘’Obur ‘’demektir. Oden kendine sunulan tüm etleri onlara verir. Kendisi şarabı yeğler. (Gürgün, 2011, s. 130)

Türk Destanlarında Kurt Motifi

Kurt, Türk milletinin sembolüdür: “Kurt Göktürklerde, tuğlarla bayrakların tepesinde yer alma yoluyla bir devlet sembolü haline gelmiştir. Orta Asya, Altaylar ve Sibirya’da yayılan Türk halk edebiyatında ise kurt, hala kalın bir mitoloji tülüne bürünmüş görünmektedir. Oralarda insan, bazen kurt donuna giren bir yiğit; bazen bir dev oğlu olur. Bazen de gökte, Büyükayı Burcu’yla birlikte görülür. Çoğu zaman güzel kızlara karşı aşırı bir eğilimleri vardır. Orta Asya Türk halk edebiyatında kurt çoğu zaman erkektir. Büyük devlet kurmuş olan Türklerde, örnek olarak Göktürklerdeyse kurt dişi, yani büyük annedir. Kurt motifinin Türk destanlarında ne anlama geldiği konusu öteden beri araştırmacıların dikkatini çekmiş, pek çok kişi konu üzerine görüş ileri sürmüştür. Kurdu, “ecdat hayvan” bağlamında değerlendiren Roux, daha sonra “boğanın” yerine kaim olduğu görüşündedir. Roux, P. J. Strahlenberg, N. Shchukin, Chodzidle, Zelenin, Zolatarev, Potapov, Keppers, Haeckel, Gunda gibi yabancı araştırıcılar başta olmak üzere, Ziya Gökalp ve onun yolundan giden M. Fuad Köprülü, Osman Turan ve Mehmet Eröz gibi Türk kültür, din ve tarihi üzerine önemli çalışmalar yapmış olan bilim adamları, geleneksel Türk dininin kökenini totemizme bağlamışlardır.

Araştırmacıların bu bağlamdaki görüşleri, kurdun totemliği merkezinde birleşmektedir. Kurt motifinin Türk destanları bağlamında, Türk diliyle yapılan ilk değerlendirmeleri Köprülü’ye aittir. Köprülü, Çin kaynaklarında yer alan Göktürk menşe efsanelerini aktardıktan sonra; “Bütün bu ayinler, Tukiielerin kendilerini Kurt nesli saydıklarını, yani kurdu kendileri için birOngun=Totem bildiklerini göstermektedir. Oğuz Destanı’nda da mühim bir mevkii olan kurdun Tukiie menkıbelerinde bu kadar ehemmiyet kazanması işte bundan dolayıdır” demektedir. Abdulkadir İnan, “Türk Rivayetlerinde Bozkurt” isimli makalesinde, kurdun “Türk milli kültü” olduğunu belirttikten sonra, Köprülü’nün konuyla ilgili tetkik ve tahlillerine atıfta bulunmuş, kutsi bir mahiyet arz eden kurt efsanesi unsurlarının bugünkü Türk kavimleri rivayetlerine nasıl yansıdığı hususunda etraflı bir çalışma yapılmadığından yakınmıştır. Konuyu Türk destanları bağlamında değerlendiren araştırmacılardan biri de Nihat Sami Banarlı’dır. Bozkurdun Türk boyları arasında bütün Türklüğü temsil eden bir sembol olabileceğini belirten Banarlı, kurdun totem devri yaşayan Türklerin ongunu olduğunu söyler. Uygur, Göktürk destanlarından ve Oğuz Destanı’ndan örnekler vererek kurdun mahiyetini açıklamaya çalışan Banarlı; “Türkler, anayurdunun bu müthiş varlığına önce Tanrı diye tapmışlar, sonra kendilerinin bozkurt soyundan geldiklerine, böylelikle-birer bozkurt olduklarına inanmışlardır” demektedir. (Uslu,2016, s. 112)

Sonraki pek çok araştırmacının da otoritesini kabul edip görüşlerine aynen katıldığı Türklük bilimi için bir şans sayabileceğimiz değerli bilim adamı Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi” adlı eserinin her iki cildinde de kurt konusunu detaylı olarak anlatma gereği duymuştur. Birinci ciltte “Türklerin Kurttan Türeyişi’: ikinci ciltteyse “Kurt ve Türkler” başlıkları altında hayli önemli materyal verir. Ögel, zaman zaman yorumlama yapma gereği duysa da aslında konu bağlamında olabildiğince vesika verme yolunu seçmiştir. Kurdun, totem devri yaşayan Türklerin ongunu (tözü) olabileceği fikrinde olan Ögel; “Büyük devlet kurmuş olan Türklerde kurt artık bir sembol haline gelmişti. Onlarda din ve totemizm izleri, çoktan kaybolmuştu. Kurt Göktürklerde, tuğlarla bayrakların tepesinde yer almak yoluyla bir devlet sembolü olmuştu” der. (Uslu, 2016, s. 113)

Kurt, Türklerde “ongun” ya da “töz” olmadığı gibi hiçbir surette tapılan varlık da olmamıştır. Ongun ya da tözün boylarla ilgili olduğu aşikardır. Oysa kurt, hemen bütün Türk boylarının ortak kabulü sayılabilecek yaygınlıkta bir değerdir. Kurda tapınmanın söz konusu olmadığı halde onu “totem” sayan görüş de dolayısıyla doğru değildir (Kafesoğlu). Ana kurt-ata kurt ve ecdat hayvan sanılan “ongon” kabulündeki kimi bulanık izler, yukarıda görüşlerini aktardıklarımız başta olmak üzere araştırıcıların büyük bir ekseriyetini (Roux, P.J. Strahlenberg, N. Shchukin, Chodzidle, Zelenin, Zolatarev, Potapov, Keppers, Haeckel, Gundai Gökalp, Turan, Eröz vb.), geleneksel Türk dininin taterneilik olduğu kabulüne, bu bağlamdan hareketle de kurdu “totem” sayma yanılgısına düşürmüştür. (Uslu, 2016, s.113,114) Kurdun Türk kültüründe “milli kült” mertebesinde kabul görüp kutsal addedilmesinin, bozkırın baş edilemeyen yırtıcısı olması sebebiyle ram olunan ve duyulan hayranlıkla tabulaştıran bir varlık olmasına bağlanması yeterli bir gerekçe olmasa gerektir. Kurtların sosyal oluşları, lider kabul ettikleri yaşlı kurda bağlı olmaları, avlanış biçimleri, vb. özellikleriyle Türklere benzetilmeleri masum gibi görünüyorsa da, bu benzetimlerin dahi iltifat olma ihtimalleri zayıftır. Türkler, “bozkurt” bağlarındaki kabulleri sebebiyle bu benzetimlerden alınganlık göstermeseler de, komşularının onlarla ilgili olarak “barbar – vahşi” manalarında kullanmış olmaları ihtimali göz ardı edilmemelidir. Zira Çinlilerin “kurt” lafzını Türkler için bir şecaat simgesi olarak kullanmış olabileceklerini düşünmek aşırı iyimserlik olur. (Uslu, 2016, s. 114)

Hayvan sürülerine zarar vermesi sebebiyle görüldüğü yerde öldürülmekten çekinilmeyen, özellikle sıcak tutan postu sebebiyle muhtemelen avlanan kurdun bir kutsallık taşıyamayacağı aşikardır. Ancak Tanrı’nın suretine girdiği varlık oluşu bağlamında kutsalın yaygınlık kazanması durumu söz konusudur. Kutsal olan kurt Tanrı’nın suretinde tecelli ettiği “Bozkurt”tur. Türk menşe efsanelerinin temel kabulü; Tanrı’nın Türk milletinin hayat ve istikbaliyle ilgilenen “ulu varlık” olduğu merkezindedir. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Göktürklere, Uygurlara müdahalesi ve Oğuz’a yol göstermesi bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bu kabul bir “milli Tanrı” telakkisi olarak da düşünülmemelidir. Zira bu müdahale insanlık için, insanlık adınadır. Nizam-ı alem için vazifeli kılmak maksadıyla, yaratacağı kişiye ve dolayısıyla ondan türeyecek millete kendi ruhundan ruh üflemek içindir. Atilla’nın “Tanrı’nın kırbacı” olma, Bilge Kağan’ın abidelerdeki veciz anlatımıyla “Tanrı’nın, yarattığı alemi denetlemeye (kişioğlunu yönetmeye) aracı kılmak için, kut verdiği kağan” olma ve Kaşgarlı’daki; “dünya milletlerinin idare yularının ellerine verdiği millet” olma düşüncesinin kaynağı da bu olsa gerektir. Halifeliği ukdelerine aldıktan sonra Osmanlı padişahlarının kendilerini “zillu’llahi f’il alem” bilmeleri de, bu kaynaktan muhtemel bir sızıntı olarak yorumlanabilir. (Uslu, 2016,s. 114,115)

MELİKE ARSLAN

İskandinav Destanları İle Türk Destanlarının Genel Özelliklerinin Karşılaştırılması Selçuk Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Lisans Tezi 2017

https://www.academia.edu/38990392/

DÜZENLEYEN: YILMAZ KARAHAN

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap