4400) HAZRETİ MUHAMMED (S.A.V.)’İN YÜKSEK AHLAKI

Yayin Tarihi 16 Şubat, 2014 
Kategori İSLAMİYET

MUHAMMED ALEYHÎSSELÂMIN YÜKSEK AHLÂKI

image001

—————————————————————

Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine (s.a.v.) verdiği iyilikleri, ihsanları sayarak, O’nun mübârek kalbini okşarken, kendisine güzel huylar verdiğini de saymakta, “Sen güzel huylu olarak yaratıldın” buyurmaktadır. İkrime (r.a.) buyuruyor ki, Abdullah İbni Abbâs’dan işittim: Bu âyet-i kerîmedeki (Huluk-ı azim) yani güzel huylar, Kur’ân-ı kerîmin bildirdiği ahlâktır. Âyet-i kerîmede “Sen huluk-ı azim üzeresin” buyuruldu. Huluk-ı azim demek, Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile de güzel huylu olmak demektir. Çok kimselerin İslâm dinine girmesine, Resûlullahın (s.a.v.) güzel ahlâkı sebep oldu.

Sözleri gayet tatlı olup gönülleri alır, rûhları cezb ederdi. Aklı o kadar çokdu ki, Arabistan yarımadasında, sert, inadçı insanlar arasında gelip, çok güzel idare ederek ve cefâlarına sabrederek, onları yumuşaklığa ve itâ’ate getirdi. Çoğu dinlerini bırakıp müslüman oldu ve dîn-i İslâm yolunda babalarına ve oğullarına karşı harb etdi. Onun uğrunda mallarını, yurtlarını fedâ edip, kanlarını akıtdı. Hâlbuki, böyle şeylere alışık değildiler. Güzel huyu, yumuşaklığı, afvı, sabrı, ihsanı, ikramı, o kadar çokdu ki, herkesi hayran bırakırdı. Görenler ve işitenler seve seve müslüman olurdu. Hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zeman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusur görülmemişdir. Kendisi için kimseye gücenmediği hâlde, din düşmanlarına, dîne dil ve el uzatanlara karşı sert ve şiddetli idi.

Muhammed aleyhisselâmın bin mu’cizesi göründü, dost düşman herkes de bunu söyledi. Bu kadar mucizelerinin en kıymetlisi, edebli olması ve güzel huyları idi. Ebû Said-i Hudrî hazretleri buyurdu ki, Resûlullah (s.a.v.), hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sâğardı. Ayakkabısının söküğünü dikerdi. Çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yerdi. Hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca ona yardım ederdi. Pazardan öte beri alıp, torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selâm verirdi. Bunlarla müsâfeha etmek için, mübârek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağrılan yere giderdi, önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan sabaha ve sabandan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fakat, alçak tabiatlı değildi. Heybetli idi. Yani saygı ve korku hasıl ederdi. Fakat, kaba değildi. Nazik idi. Cömert idi. Fakat, israf etmez, faydasız yere birşey vermezdi. Herkese acır idi. Mübârek başı hep önüne eğik idi. Kimseden birşey beklemezdi. Se’âdet, huzur isteyen, O’nun gibi olmalıdır.

Enes bin Mâlik (r.a.) buyuruyor ki, (Resûlullaha (s.a.v.) on sene hizmetçilik ettim. Bana bir kerre uf demedi. Şunu niçin böyle yaptın, bunu niçin yapmadın buyurmadı). Yine (Mesâbîh) de, Enes bin Mâlik diyor ki, (Resûlullah (s.a.v.) insanların en güzel huylusu idi. Beni bir gün, bir yere gönderdi. Vallahi gitmem dedim. Fakat, gidecektim. Emrini yapmak için dışarı çıktım. Çocuklar sokakta oynuyordu. Onların yanından geçerken arkama baktım. Resûlullah (s.a.v.) arkamdan geliyordu. Mübârek yüzü gülüyordu. “Yâ Enes! Dediğim yere gittin mi?”buyurdu. Evet gidiyorum yâ Resûlallah (s.a.v.) dedim).

Ebû Hüreyre (r.a.) diyor ki, (Bir gazada, kâfirlerin yok olması için duâ buyurmasını söyledik. (Ben, la’net etmek için, insanların âzâp çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim” buyurdu.) Allahü teâlâ, Enbiyâ sûresinin yüzyedinci âyetinde (Seni, âlemlere rahmet, iyilik için gönderdik) buyuruyor. Ebû Said-i Hudrî (r.a.) buyurdu ki, (Resûlullah’ın (s.a.v.) hayası, bakire İslâm kızlarının hayalarından daha çoktu). Enes bin Mâlik (r.a.) diyor ki, (Resûlullah (s.a.v.) bir kimse ile müsâfeha edince, o kimse elini çekmedikçe, mübârek elini ondan ayırmazdı. O kimse, yüzünü çevirmedikçe, mübârek yüzünü ondan çevirmezdi. Bir kimsenin yanında otururken iki diz üzerinde oturur, ona saygı olmak için mübârek bacağını dikip oturmazdı).

Câbir bin Sümre (r.a.) diyor ki, (Resûlullah (s.a.v.) az konuşurdu. Lüzumlu olduğu zaman veya birşey sorulunca söylerdi). Bundan anlaşılıyor ki, her müslümanın (Mâlâya’nî), faydasız şey söylememesi, susması lâzımdır. Mübârek sözlerinde tertîl ve tersîl vardı. Yani, gayet açık ve metodlu konuşur ve kolay anlaşılırdı.

Enes bin Mâlik (r.a.) buyuruyor ki, (Resûl “aleyhisselâm” hastayı ziyârete gider, cenaze arkasında yürür, çağrılan yere giderdi. Eşeğe de binerdi. Resûl aleyhisselâmı Hayber gazasında gördüm. Yuları bir ip olan eşek üzerinde idi. Resûl “aleyhisselâm” sabah namazından çıkınca, Medine çocukları ve işçileri su dolu kabalarını önüne getirirler. Mübârek parmağını içine sokmasını dilerlerdi. Kış ve soğuk su olsa da, her birine mübârek parmağını sokar, gönüllerini yapardı). Yine Enes (r.a.) diyor ki, (Bir küçük kız, Resûl aleyhisselâmın elini tutup bir iş için götürseydi, birlikte gider, müşkülünü hallederdi).

Câbir (r.a.) diyor ki, (Resûl aleyhisselâmdan birşey istenip de yok dediği işitilmedi).

Enes bin Mâlik buyuruyor ki, (Resûl “aleyhisselâm” ile birlikde gidiyordum. Üzerinde bürd-i Necrânî vardı. Yani Yenen kumasından bir palto vardı. Arkadan bir köylü gelip, yakasından öyle çekti ki, paltonun yakası mübârek boynunu çizdi, yeri kaldı. Resûl “aleyhisselâm”, onun bu hâline güldü. Ona birşey verilmesi için emir buyurdu).

Resûl aleyhisselâmın komşusu bir ihtiyar kadın vardı. Kızını Resûl aleyhisselâma gönderdi. Namaz kılmak için örtünecek bir elbisem yok. Bana, namazda örtünecek bir elbise gönder diye yalvardı. Resûl aleyhisselâmın o anda başka elbisesi yokdu. Mübârek arkasındaki antâriyi çıkarıp, o kadına gönderdi. Namaz vakti gelince, elbisesiz mescide gidemedi. Eshâb-ı kirâm, bu hâli işitince, Resûl “aleyhisselâm” o kadar cömertlik yapıyor ki, gömleksiz kalıp, mescide cemaate gelemiyor. Biz de her şeyimizi fakirlere dağıtalım dediler. Allahü teâlâ, hemen İsrâ sûresinin yirmidokuzuncu âyetini gönderdi. Önce habibine, hasislik etme, birşey vermemezlik yapma buyurup, sonra da, sıkıntıya düşecek ve namazı kaçırarak, üzülecek kadar da dağıtma! Sadakada ortalama davran buyurdu. O gün, namazdan sonra, Hz. Âli (r.a.), Resûlullahın yanına gelip, (Yâ Resûlallah (s.a.v.)! Bugün, çoluk çocuğuma nafaka yapmak için sekiz dirhem gümüş ödünç almıştım. Bunun yarısını size vereyim. Kendinize entari alınız) dedi. Resûl “aleyhisselâm” çarşıya çıkıp, iki dirhem ile bir entari satın aldı. Geri kalan iki dirhem ile yiyecek almağa giderken gördü ki, bir a’mâ oturmuş Allah rızâsı için ve Cennet elbiselerine kavuşmak için, bana kim bir gömlek verir diyordu. Almış olduğu entariyi bu a’mâya verdi. A’mâ, entariyi eline alınca, misk gibi güzel koku duydu. Bunun, Resûl aleyhisselâmın mübârek elinden geldiğini anladı. Çünkü, Resûl aleyhisselâmın bir kere giydiği her şey, eskiyip dağılsa bile, parçaları da misk gibi güzel kokardı. A’mâ duâ ederek, (Yâ Rabbi! Bu gömlek hürmetine, benim gözlerimi aç) dedi. İki gözü hemen açıldı. Resûl aleyhisselâmın ayaklarına kapandı. Resûl aleyhisselâm oradan ayrıldı. Bir dirhem ile bir entari satın aldı. Bir dirhem ile yiyecek satın almaya giderken, bir hizmetçi kızın ağladığını gördü.(Kızım, niçin böyle ağlıyorsun) buyurdu. Bir yahudinin hizmetcisiyim. Bana bir dirhem verdi. Yarım dirhem ile bir şişe ve yarım dirhem ile de yağ satın al dedi. Bunları alıp gidiyordum. Elimden düştü. Hem şişe, hem de yağ gitti. Şimdi ne yapacağımı şaşırdım dedi. Resûl “aleyhisselâm”, son dirhemini kıza verdi. “Bununla şişe ve yağ al, evine götür” buyurdu. Kızcağız, eve geç kaldığım için yahudinin beni döğeceğinden korkuyorum dedi. Resûl “aleyhisselâm”, “Korkma! Seninle birlikte gelir, sana “birşey yapmamasını söylerim” buyurdu. Eve gelip, kapıyı çaldılar. Yahudi kapıyı açıp, Resûlullahı (s.a.v.) görünce şaşırıp kaldı. Yahudiye, olan biteni anlatıp, kıza birşey yapmaması için şefaat buyurdu. Yahudi, Resûlullahın ayaklarına kapanıp, (Binlerce insanın baş tacı olan, binlerce arslanın, emrini yapmak için beklediği ey koca Peygamber! Bir hizmetçi kız için, benim gibi bir miskinin kapısını şereflendirdin. Yâ Resûlallah! Bu kızı senin şerefine âzâd ettim. Bana imânı, İslâmı öğret. Huzurunda müslüman olayım) dedi. Resûl “aleyhisselâm”, ona müslümanlığı öğretti. Müslüman oldu. Evine girdi. Çoluğuna çocuğuna anlattı. Hepsi müslüman oldu. Bunlar, hep Resûlullahın (s.a.v.) güzel huylarının bereketi ile oldu.

Resûl aleyhisselâmın güzel huyları pek çoktur. Her müslümanın bunları öğrenmesi ve bunlar gibi ahlâklanması lâzımdır. Böylece, dünyâda ve ahirette felaketlerden, sıkınalardan kurtulmak ve o iki cihan efendisinin şefaatine kavuşmak nasib olur.

Resûlullah efendimiz (s.a.v.) şu duayı çok okurdu: (Allahümme innî es’elüke ssıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnel-hulkı verrıdâe bilkaderi birahmetike yâ erhamerrâhimîn). Bunun manâsı (Yâ Rabbî! Senden, sıhhat, afiyet ve emânete hıyanet etmemek ve güzel ahlâk ve kaderden râzı olmak istiyorum. Ey merhamet sahiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!) demektir. Biz zavallılar da, ulu ve şanlı Peygamberimiz gibi duâ etmeliyiz!

Kaynak: İslam Alimleri Ansiklopedisi

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap