431) ABD KENDİNİ İMHA EDİYOR!

Yayin Tarihi 25 Kasım, 2008 
Kategori BASIN-YAYIN

ABD kendini imha ediyor!

image00146.jpg 

Chris Hedges, ABD’nin 11 Eylül sonrası attığı yanlış adımların, düşüşü hızlandırdığını anlatıyor.

Savaş bir zehirdir. Bekâları adına ulusların ve grupların zaman zaman içmeleri gereken bir zehir. Ancak tıpkı diğer zehirler gibi yok etmeyi hedeflediği hastalık gibi o da sizi öldürebilir. Savaş zehiri, Birleşik Devletler siyasi teşkilatınca kolaylıkla içilir oldu. Madem ki savaş açma kapasitemiz var o halde savaş açma hakkımız da var diyoruz.

İlahi bir misyon üzere dünya’nın geri kalanını yine kendisinden korumak, diğer tüm erdemlerden üstün gördüğümüz kendi erdemlerimizi diğerlerine aşılamak ve bunu kuvvete başvurarak yapma hakkını haiz olduğumuz şeklinde tehlikeli bir zanna sarıldık. Bu zan, Cumhuriyetçileri de Demokratları da ifsad etti. Şayet Barack Obama ulusal güvenlik devletinin ona sunduğu savaş iksirini ve emperyal gücü kabul ederse ki edecek gibi görünüyor, Amerikan imparatorluğunun düşüşünü hızlandıracaktır.

Obama ve çevresindekiler “terörle savaş” akılsızlığına iltifat ediyorlar. Bu savaşın vurgusunu Irak’tan ziyade Afganistan üzerine kaydırmak isteyebilirler ancak böylesi bir farklılık politika değil strateji farklılığı olacaktır. Irak’a sıkı sıkı yapışmak ve savaşı Afganistana genişletmek, zehirin ölümcül dozda alınmasına devam anlamı taşır.

Girişilen bu işgal savaşları başarısızlığa mahkumdur. Karşılamaya gücümüz yetmeyecektir. İpotekli konutlara haciz dalgası, işsizliğin devasa artışı, bankaların ve mâli hizmetlerin çöküşü, işçi sınıfını savuran yoksulluk, dökülen altyapımız ve düğündeki bahtsız Afganları ve Iraklıları parça tesirli bombalarımızla öldürmemiz birbiriyle ilişkilidir. Bu olaylar hep birlikte mükemmel bir çember oluşturmaktadır. Arzın bir tarafına boca ettiğimiz pahalı ölüm formları içeride, bizim pestilimizi çıkartıyor.

Terörle savaş, bir taktiğe karşı verilen saçma bir savaştır. “Nesiller boyu sürecek” denilen sürekli savaş fikrine dayanır. Bâriz bir gâyesi yoktur. Dolayısıyla zaferi tanımlamanın bir yolu da yoktur. Metafizik bir dille söylersek, şerre karşı verilen bir savaştır ve muteber her hangi bir ilahiyatçının size söyleyeceği üzere, şer zaten her daim bizimledir. Bununla birlikte en yıkıcı şer, hârici olan değil bilakis dâhili olandır. Sıkça erdem olarak sunulan gizli şer, bizim kibrimiz, kendimizi kandırmamız ve cehaletimiz sonucunda serbest kalır. Hayır maskesi takınan şer, şerrin en ölümcül formudur.

Amerikan imparatorluğunun çöküşü bundan çok zaman önce, mevcut ekonomik daralma yahut Afganistan ve Irak savaşlarından önce başladı. Birinci Körfez Savaşı veya Reagan öncesinde başlamıştı. Tarihçi Charles Maier’in sözleriyle, “üretim imparatorluğundan” “tüketim imparatorluğuna” döndüğümüz anda başlamıştı.

Vietnam savaşının son demlerinde yani savaş mâliyetinin Başkan Lyndon Johnson’un Büyük Toplum’unu kemirdiği ve yurt içi petrol üretiminin durdurulamaz çöküş içerisinde olduğu zamanda, ülkemizin üreten bir yapıdan tüketen bir yapıya dönüştüğüne şahit olduk. Paramızın yetmeyeceği bir hayat tarzını sürdürmek için borç almaya başladık. Ucuz petrole olan açgözlü talebimiz yüzünden özellikle Ortadoğu’da güç kullanmaya başladık. II.Dünya Savaşı sonrasındaki yıllar, Birleşik Devletlerin dünya ihracatının üçte birini, dünya imalatının yarısını yaptığı yıllar geçip gitti ve yerini dev ticaret açıklarının olduğu, işlerin taşeronlara bırakıldığı, fabrikaların metruk binalara döndüğü yıllar aldı; çoğumuz, ödeyemeyeceğimiz miktarlarda borçlandık.

Faturayı ödeme vakti geldi. Amerika’nın en tehlikeli düşmanları İslamcı radikaller değil Andrew Bacevich’in deyişiyle artık “dinimiz hükmündeki” şu ulusal güvenlik denilen sapkın ideolojiyi teşvik edenlerdir.

Savaşları genişletebileceğimizi ve sürdürülemez düzeye tırmanmış tüketimimizi sürdürmek için daha fazla borçalanabileceğimize inanmaya devam edersek toplumumuzun temellerini dinamitlemiş olacağız.

“Büyük yalan dediklerimiz, vergi kesintisi vaadleri, evrensel sağlık hizmetleri, aile değerlerinin onarılması veya kendisini kuvvetle ispatlamış Amerikan liderliği aracılığıyla barışçıl bir dünya tesis edilmesi değil ‘gücün sınırlarıdır'” diyor Bacevich. “Büyük yalanlar, söylenmemiş hakikatlerdir: özgürlüğün bir de alt tarafının olduğudur; ulusların da tıpkı hanehalkı gibi kendi imkânları içerisinde yaşamaları gerektiğidir; tarihin gâyesi hakkında kendinden emin pek çok beyan verilmiştir ama sırrını hâla muhafaza ettiğidir. Hepsinde önce de şu: Güç, mütenâhidir. Politikacılar bu tür konuları sessizce geçiştirir.”

Barack Obama’nın etrafında kümelenen Madeline Albright’tan Hillary Clinton’a, Dennis Ross’tan Colin Powell’a kadar çeşitli şahsiyetlerin emperyal başkanlığın yahut da dev ulusal güvenlik devletinin yapısında değişikliğe gitmede hiçbir çıkarları yoktur. Söz konusu kurumları dokunulmadan muhafaza edecekler ve güçlerini artırmanın yoluna bakacaklardır. Obama’nın, serbest düşüşteki ekonomimizden bizi sihirli bir şekilde koruyacağına, müsrif tüketim düzeyimizi yeniden tahta oturtacağına dair çocukça inaç besliyoruz. Böylesi safça bir inanca gerçeklikle bağlarımızın kopukluğu yol açmaktadır. Karşı karşıya kaldığımız problemler yapısaldır. Eski Amerika geri dönmüyor.

Devleti kontrol eden kurumsal kuvvetler gerçek reforma asla izin vermeyecektir. Kurumsal kuvvetler, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında yapılmış Faustvâri pazarlıktır bu. Mevcut sistem varlığını sürdürdükçe enerji bağımsızlığına asla kavuşamayacağız. Enerji bağımsızlığı, petrol ve gaz sanayisinin kazancını yok eder. Silah sözleşmelerindeki on milyarlarca doları siler süpürür, Halliburton’dan Blackwater’a kadar bir dizi müteahhit şirketin mâli sıhhatini bozar ve ABD Merkez Komutanlığının varlığını hükümsüz kılar.

Bize zarar vermek isteyen gruplar ve insanlar var. 11 Eylül saldırıları, Amerikan topraklarında yaşanan son terörist saldırı olmayacak. Ancak terörizmi mağlup etmenin tek yolu, teröristleri kendi toplumlarında tecrit etmek, kültür ve propaganda savaşı açmak, fikirlerini gözden düşürmek ve düşmanlarımız olarak tarif edilenlerle kesişme noktasında buluşmanın yollarını aramaktır. Güç kullanımı bu savaşın bir parçasıdır ama nâdiren gereklidir. Gazabımızı uyandıran ve “terörle savaşa” yol açan 2001 saldırıları, el-Kaide ve İslamcı terörizme karşı dünya çapında ki buna vakti zamanında muhabir olarak çalıştığım İslam dünyası da dâhildir, tiksinti doğurdu. Tehlikeye açık olma cesaretimiz olsaydı, silahlarımızı Ortadoğu’ya yığmak yerine bu empatiden istifade eder ve daha emniyetli bir hayat sürerdik. Amerikan askeri gücünün korunaklı olma hissimizi onaracağını, topluca düştüğümüz rezil durumu telafi edeceğini küstahça farzetmek yerine ittifaklar ve ortaklıklar kurmuş olsaydık el-Kaide’yi bozguna uğratmak için çok şey yapmış olacaktık. Ama yapmadık. Herkesin önümüzde diz çökmesini talep ettik. Ferasetli bir liderlikle marjinalleştirebileceğimiz kuvvetleri, insafsız ve fark gözetmeyen şiddet ve gayri meşru işgal savaşlarıyla yeniden dirilttik. Terörizmle savaşın konvansiyonel savaş olmadığını, gölgelerle savaş, bir istihbarat savaşı olduğunu unuttuk. Askeri bakımdan dilediğimiz kadar güçlü olalım, biz dâhil hiçbir ulusun tek başına ve tecrit içinde ayakta kalamayacağını unuttuk.

Amerikan imparatorluğu, sefihçe kendimize düşkünlüğümüz ve obur tüketimimizle birlikte yolun sonuna geldi. Büyük bir iktisâdi, siyasi ve askeri çöküş dönemine girdik. Büyüklüğümüz, erdem ve kudretimiz hakkında gülünç ilahiler terennüm ederek kendini kandırma nağmeleri eşliğinde ateşin etrafında dans edebiliriz yahut da bizi içine çeken acı gerçekle yüzleşiriz. Bu çöküşü tersine çeviremeyiz. Ne yaparsak yapalım tahakkuk edecektir. Kendimizi kandırmaktan kurtulursak, ufalanan imparatorluğumuzu ve ulusal güvenlik devletini, kendimize ve diğerlerine gelecek zararı asgaride tutarak dağıtabiliriz. Sınırlarımızı kabul etmeyi reddersek, ekonomimizi, ordumuzu ve ülkeyi kötü yöneten yozlaşmış seçkinlerden dolayı üzerimize farz olan değişimle yüzleşmekten imtina edersek iç ve dış çöküş bizi bekliyor. Bize yönelik en büyük tehlike, kendimizi kandırmamızdır. Ya gerçeklikle yüzleşecek ya da önümüzde uzanan mayın tarlasına baş aşağı yuvarlanacağız.

Chris Hedges

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın

Paylaş:

Yorumlar

“431) ABD KENDİNİ İMHA EDİYOR!” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. Ertuğrul Kapusuzoğlu yorum tarihi 26 Kasım, 2008 00:21

    Güzel sözdür;

    “Zulm ile abad olanın, ahiri berbat olur.”

    Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa…
    Batı!
    AB!
    Allahın da bir hesabı var.
    Buşun dostlarından özür dilemem.
    Batarlarsa, kılım bile kıpırdamaz.
    İnsanların canı yansın istemem; fakat
    bu zulüm düzenleri çatır çatır yıkılır inşallah.
    Aklın yolu bir, bütün İmparatorluklar nasıl ki batacaksa, onlar da batacaklar.

Yorum yap