42) BEKTAŞİ FIKRASI NEDİR?

Yayin Tarihi 17 Mayıs, 2008 
Kategori KÜLTÜREL

BEKTAŞİ FIKRASI NEDİR?

bektasi.jpg

“Türk Edebiyatı” içinde Bektaşi fıkralarının özel bir yeri vardır. Bektaşilerin dine yaklaşımı “batini” (sadece cümlenin doğrudan verdiği mana değil, bu sözcüklerin bir simge olarak kullanılması yoluyla, simgenin içinde saklı bulunan diğer anlamların da gündeme alınması batını özelliği meydana getirir) bakış açısıyla olduğu için dinin sadece “dış yönü”nü görenler mizahi bir dille eleştirilmektedir.

Bektaşi fıkraları asla kimsenin yüzünü kızartacak fıkralar değildir. İnce, hiciv içeren fıkralardır. Ancak bazen doğrudan birilerine kabaca takılma içeren fıkraları da sanki Bektaşi fıkrasıymış gibi takdim edebilmişlerdir, oysa bu tür fıkralar Bektaşiliğe iftira atmak için sonradan çıkarılmıştır. Bektaşi fıkraları çoğu zaman yobazlıkla, bağnazlıkla, tutuculukla ilgili hicivler içerir. Fakat bunları incitmeden, kimseyi aşağılamadan, gerekirse kendisiyle dalga geçerek yapar. Ayrıca, Bektaşi fıkralarının temel özelliklerinden biri Bektaşi kimliğinin “hazır cevaplığı”nı yansıtmasıdır.

Bir hoca vaaz verirken ‘Zina, içki, kumar arttı, ahlaksızlık yaygınlaştı, bu gidişle dünya alt üst olacak‘ demiş.

Bektaşi de ‘Ne biliyorsun, belki altı üstünden iyi çıkar!” demiş.

BEKTAŞİ FIKRALARINDAN ÖRNEKLER:

Ya iğnenin deliğini büyütür ya da deveyi küçültür

Bektaşi dervişlerinden birine:

Erenler! Cenabı Hak her şeye kadirdir, dersiniz; bir dikiş iğnesinin gözünden bir deveyi geçirebilir mi, demişler. Bektaşi:

Vızır, vızır, der.

Nasıl, diye sorulunca,

Ya dikiş iğnesinin gözünü büyütür, ya deveyi küçültür, geçirir, demiş. 

Balıklara ziyafet verebilir

Bir Bektaşi, yelken gemisine binip giderken birden bire fırtına zuhur etmekle gemi dalıp çıkmaya, Bektaşi de fena halde korkmaya başlar. Yolculardan biri yanına sokulup “Dedem, korkma, Allah kerimdir” deyince Bektaşi, “Ben de onun için korkuyorum ya, kemal-i kereminden balıklara ziyafet verebilir” demiş. 

Dediklerimin aksini yapıyordu

Adamın biri hasta yatmakta olan çocuğuna okuyup dua etmesi için bir Bektaşi babasını çağırmış. Bektaşi gelip çocuğun başında okuyup üfleyerek elini sürüp “İnşallah bu çocuk ölür” demiş.

Buna canı sıkılan ev sahibi ses çıkarmadan Bektaşiyi yolcu etmiş.

Aradan birkaç gün geçince hasta çocuk iyileşip ayağa kalkmış ve bir gün Bektaşi’ye rastlayan adam:

Baba erenler, geçen günler seni götürüp hastamıza dua etmeni istemiştik. Siz aksine beddua ettiniz. Fakat  Allaha çok şükür çocuk iyileşti. Senin kötülüğün yanına kaldı, diye kahırlanan adama Bektaşi fütursuzca:

Oğlum, o sıra benim Allah ile aram yoktu. Dediklerimin hep aksini yapıyordu. Ben öyle istedim ki çocuğa sıhhat versin” demiş. 

Kabahat tarlayı sana gösterende

Bir köyde yağmur duasına çıkarlar. Bektaşi de bunlara uyar. Cemaatin arkasından giderken eline geçirdiği bir ağaç dalını kendi tarlasına dikerek başını yukarı kaldırır.

Bizim tarla da işte burası. Bari iyice bir yağmur yağdır da sulansın, der.

Yağmur duası biter, herkes evine döner ve o akşam şiddetli bir yağmur ve dolu yağar. Bektaşi sabahleyin tarlasını gezmeye gider. Bir de ne görsün, dolu bilhassa kendi tarlasındaki ekinleri mahvedip toprağa katmış. O vakit de başını yukarı kaldırarak Allaha şöyle hitap eder:

Kabahat sende değil, sana tarlayı gösteren pezevenkte, der.


Tadına bakmamışsın

Bektaşi’nin biri hiç zeytin ağacı görmemiş. Bir gün zeytin ağacı olan bir memlekete gelmiş ve üzerinde zeytin bulunan bir ağacın yanına gelerek bir zeytin koparmış. Yemek için ağzına atmış ki çok acı. O zaman bektaşi: “Hey Allahım, bunu Kuran’da methetmişsin ya, tadına bakmamışsın, demiş.


Ben her gün taciz etmem

Ramazan ayı, dileklerin kabul olduğu aydır. Allahtan ne istersen verilir, demişler. Bektaşi’nin biri de bunu duymuş. Çoktan beri veremediği borcunu ödemek için camiye giderek namaz kılıp, duaya başlamış. “Yarabbi, evine ilk defa geldiğim gündür, ben bunlar gibi günde beş defa gelip seni taciz etmem. Borcumu verecek kadar para ihsan eyle. Bir daha gelmem” demiş.

Yegane Dervişi Benim

Bir hoca ile bir Bektaşi dervişi yol arkadaşı olmuş. Hocanın bir beygiri dervişin de bir merkebi varmış. Mevsim yaz olduğundan akşamüzeri bir çayırlık mahalle muvasalatlarından geceyi orada geçirmeye karar vermişler. Heybelerindeki nevaleden beraberce taam edip biraz konuştuktan sonra yatıp uyumak zamanı gelince, “Yarabbi, beygirimi sana emanet ettim, sen hıfz et” demiş.

Bektaşi de, “Şeyhim, benim merkebi de sen bekle” demekle hoca hayretle, “Allaha emanet et, günaha giriyorsun, demiş ise de derviş aldırmamış. Yatıp uyumuşlar. Ertesi sabah kalktıkları zaman hocanın beygiri meydanda olmadığı halde Bektaşi’nin merkebi orada otlayıp duruyormuş. Bu hali gören hoca hayretle, “Bu nasıl şey” Allaha emanet ettiğim beygir gitmiş, Bektaşi’nin merkebi duruyor” diye söylenmeye başlayınca derviş, “Bunda hayret edilecek bir şey yok. Allahın kulu bir sen değilsin. Beygiri diğer kuluna verdi. Halbuki bizim şeyhin yegane dervişi benim. Tabii malımı sabaha kadar bekledi” diyerek hocayı da güldürmüş.


Hangisi Daha Uğursuzmuş?

Avcı Sultan Mehmed diye anılan Dördüncü Mehmed bir gün akşama kadar uğraştığı halde, bütün attıkları boşa gider. Bunun sebebini sabahleyin ilk gördüğü adamın uğursuzluğuna hamlederek, “Saraydan çıkarken kapı önünde sallana sallana biri geçiyordu. Sivri külahlı, sırtı kamburumsu… Bana çabuk bulun” emrini vermiş. Hemen tanımışlar, meşhur Bektaşi Ayyaş Hamza. Karakullukçular yaka paça adamı huzuruna getirmiş.

Öyle bir uğursuzun yaşama hakkı olmadığı için derhal asılmasına irade çıkar. Bektaşi der ki: “Sabahleyin ilk beni gördüğünüz için iki keklik bile vuramadınız. İyi ama padişahım, benim de bu sabah ilk gördüğüm siz oldunuz, fakat benim kellem gidiyor. Uğursuzluk hangimizde fazla?

Cevap padişahın o kadar hoşuna gider ki hayatını bağışladıktan başka bir kese de altın verir.


Evet Ama Hangi Pezevenge Yaptırdı?

Bir Bektaşi her ne olursa olsun (Allahtan) dermiş. Bir gün bir külhanbeyi, bu Bektaşi’nin ensesine sultani bir sille aşketmiş. Bektaşi arkasına dönünce  külhanbeyi, “Baba efendi!, ne bakıyorsun, Allahtan, demiş.

Bektaşi hiç düşünmeden cevap vermiş, “Amenna, be imanım, ben de Allahtan olduğunu biliyorum ama hangi pezevengin eliyle yaptırdı diye merak ettim de ona bakıyorum.

KAYNAK:
(Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları, Dursun, Yıldırım, Akçağ Yayınları 286)

Paylaş:

Yorumlar

“42) BEKTAŞİ FIKRASI NEDİR?” yazisina 3 Yorum yapilmis

  1. huseyin yorum tarihi 4 Eylül, 2008 17:33

    cookk guzeldi tesekkur ederim

  2. AYLA DERBENTOĞLU yorum tarihi 29 Eylül, 2009 04:33

    BEKTAŞİ FIKRALARI ÇOK GÜZEL ÖRNEKLERLE VERDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.BEKTAŞİ’ LER İNCE ZEKALARIYLA PADİŞAHLARA BİLE ŞAŞIRTIYORLAR.

  3. erdoğan bektaş yorum tarihi 30 Eylül, 2009 19:09

    bir sünni üçten dokuza diyerek hanımını boşamış daha sonra pişman olup hocaya giderek geri almak istediğini söylemiş hocada bu mümkün degil tek çaresi var o da hülle demiş ama adam razı olmamış hoca demiş ki birde bektaşiye danış onlar belki bir yol gösterir demiş adamda bektaşiye gitmiş durumu anlatınca bektaşi sormuş şartı sen mi ettin yoksa eşin mi demiş adam da ben ettim demiş betaşide demişki ozaman kadının suçu yok hülle sana düşer hadi ğitdemiş

Yorum yap