412) SEVİLMEYECEK BİR YAZI

Yayin Tarihi 28 Eylül, 2009 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Sevilmeyecek bir yazı

 image0012.gif

Cumhuriyet kurulmasaydı “padişahımız efendimiz” olacak olan Son Osmanlı Şehzadesi Ertuğrul Osman öldü ya…

Herkes öyle bir vecde geldi ki sormayın gitsin:

Hükümetimiz “beş bakan” ile çıkarma yaptı cenazeye… En heyecanlıları sağdan gelen Cemil Çiçek ile soldan gelen Ertuğrul Günay…

İtkiler ve heyecanlar farklı olsa da burjuvazimiz de orada, baldırı çıplaklarımız da orada… İlber Ortaylı’mız, Murat Bardakçı’mız orada…

Tarikatçılarımız orada… Mesela hastalık nedeniyle hiçbir yerlere çıkamayan bin yaşındaki “Mahmut Efendi” bile, cüppeli, sarıklı, şalvarlı müritlerini alıp koştu cenazeye…

Muhafazakarlarımız giden tabuta bakıp, “Hey gidi Sultan Hamid’in torunu hey” diye gözyaşı döküyor…

Vakit de Osmanlıcı… O da “Osman Efendi dualarla uğurlandı” diye çekmiş manşeti…

Hadi asalet meraklılarını, soylu düşkünlerini, “Şehzade bilmem ne efendi” ile samimiyet tesis etmeyi marifet sananları, hanedan goygoycularını bir tarafa bırakalım… Onlardan dünyanın her yanında var!

Peki ama dincimize, tarikatçımıza, şeriatçımıza, muhafazakarımıza, baldırı çıplaklarımıza ne oluyor?

Onlar neden bu kadar galeyana geliyorlar? Neden heyecana gark oluyorlar?

Bunun üzerinde durmaya değer…

Olay şudur:

Dincimiz, şeriatçımız, muhafazakarımız, sağcımız zanneder ki:

Kendileri ile “Osmanlı Hanedan Mensupları” arasında fark yoktur…

Zannederler ki:

Hanedan mensupları da şeriatçıdır… Hanedan mensupları da “İlay-i kelimetullah” için yanıp tutuşur…

Hanedan mensupları da geceler boyu post üstünde İslam’ın zaferi için dua eder… Hanedan mensupları da Cumhuriyet’in bir toplumsal model olarak benimsediği Batı kültürüne toptan karşıdır…

Cumhuriyet’i fazlasıyla Batılılaşmış, öz kültürüne yabancılaşmış olarak gören dincimiz, şeriatçımız, sağcımız, muhafazakarımız, yabancıladıkları Cumhuriyet’e karşı Osmanlı’yı arkalayarak rahatlamaya çalışırlar…

Osmanlı’yı o kadar gözü kara bir şekilde kutsarlar ki, işi saltanatı ve saltanat mensuplarını kutsamaya kadar götürürler…

Oysa acı gerçek şudur:

Cumhuriyet, toplumsal model olarak neyi getirmek istiyor idiyse…

“Hanedan”, çoktan o modele adapte olmuştu…

Yani “Cumhuriyet” ile “Osmanlı Hanedanı” arasında kültürel açıdan bir çelişki yoktur…

Osmanlı’nın son döneminde saray ve üst sınıf hayat tarzı ile cumhuriyetin benimsediği hayat tarzı aynıdır.

Hadi daha da enteresan olanını yazayım:

Kemalistler, dindar kesimi nasıl “köylü, cahil, fanatik, eğitimsiz, geri kafalı” görüyorlar ise… Osmanlı Hanedanı da aynı kesimi “köylü, cahil, fanatik, eğitimsiz, geri kafalı” görürler… Dincinin, şeriatçının, baldırı çıplağın, muhafazakarın, sağcının döktüğü gözyaşına şaşırmanın sebebi budur…

 Hanedan’ın dini kesime yaklaşımına bir örnek

 İskenderpaşa Dergahı’nın Şeyhi Prof. Esat Coşan öldüğünde, cenazesinin Süleymaniye’ye defni söz konusu olmuştu…

O zaman bu girişime en sert tepki Osmanlı Hanedanı’ndan geldi.

Osmanlı Ailesi’nin Türkiye’de yaşayan en yaşlı temsilcisi Neslişah Osmanoğlu, aile adına hazırladığı ve dönemin başbakanı Ecevit’e göndermeyi planladığı dilekçede “Süleymaniye Mezarlığı tarikat mezarlığı oldu… Alakasız kişiler buraya defnediliyor. Eğer Esat Coşan buraya gömülürse, büyük büyük dedemiz Kanuni Sultan Süleyman ile büyük büyük annemiz Hurrem Sultan’ın mezarlarını Süleymaniye’den çekeriz” diyordu.

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Esat Coşan’ın Süleymaniye’ye defnedilmesiyle ilgili kararnameyi veto edince dilekçe Ecevit’e gönderilmedi…

Bunun üzerine Neslişah Osmanoğlu, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e teşekkür mektubu yazdı.

Mektupta şöyle deniliyordu:

“46 senelik iktidarı boyunca devleti sadece akıl, mantık ve bilim çizgisinde idare etmiş olan ceddimiz Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettirmiş olduğu Süleymaniye Camii’nin haziresinin son zamanlarda umumi mezarlıktan da öte bir ‘tarikat mezarlığı’ haline getirilmesi, büyüklerimizin hatıralarını muazzep eder (azap verir) bir hal almıştır”.

Mektup teşekkürle bitiyordu:

“Gösterdiğiniz haklı ve doğru tavırla Süleymaniye Haziresi’nde ebedi uykularını uyuyan cedlerimizin ruhlarını huzura kavuşturduğunuz için zat-ı devletlerinize ailemiz adına şükranlarımızı ve teşekkürlerimizi takdim ediyoruz”.

Hadi bakalım… Neslişah Sultan Efendimiz’in bu tutumunu…   

Zaman’dan Yeni Şafak’a, Vakit’ten Taraf’a, Mahmut Efendi’den Yavuz Bahadıroğlu’na, Star’dan Cemil Çiçek’e…  

“Ah Ertuğrul Efendi / Vah Ertuğrul Efendi” diye yakınanlar bir yorumlasınlar da, biz de “yorum” görelim… 

AHMET HAKAN / HÜRRİYET

Paylaş:

Yorumlar

“412) SEVİLMEYECEK BİR YAZI” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. Nazım Güvenç yorum tarihi 28 Eylül, 2009 15:12

    Bravo. Ahmet Hakan Bey, gerçekten dikkate değer bir saptamada bulunmuş ve bugün Osmanlıcı geçinen riyakârların da maskesini indirmiştir. Şunu da eklemek isterim: Şehzade Ertuğrul Osman Efendi, “Osmanlı” soyundandı ama kendisini bugün bazıları gibi Norşinli / Potomyalı / Türkiyeli değil “Türk” olarak görmekteydi. Bu o kadar böyledir ki yurt dışında yaşamak zorunda kaldığı yıllar boyunca ve teklif de edildiği halde asla Fransız, Amerikan vb. pasaportu almamış ve 2004 yılında Türkiye Cumhuriyeti o’na Türk pasaportu verinceye dek “uyruksuz” / pasaportsuz yaşamayı yeğlemişti.
    Dahası, Aslı Aydıntaşbaş’ın bildirdiğine göre, pasaportu aldığında Türklüğünün ona bağlı olmadığını yani sadece bir hukuksal formalite, bir uyrukluk belgesinden kaynaklanmadığını olanca sadeliği içinde “Benim Türklüğümden şüphem yoktu ki” diyerek belirtmişti.
    Kanaatim odur ki eğer Başbakan o’nun böyle dediğini daha önce duymuş olsaydı taziyeye gitmekten kaçınırdı. Çünkü o ve diğer tüm sözde neo-Osmanlıcılar “Osmanlı”yı “milliyetsiz” / “Türklük üstü” / “Türklük dışı” bir devlet gibi algılıyorlar ve öyle algıtma peşindeler. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’ni de bu algı doğrultunda “değiştirme” / “demokratikleştirme” / “birleştirme” çabasındalar!

Yorum yap