408) Hunlarda Düşünce ve Bilim

Yayin Tarihi 24 Aralık, 2020 
Kategori KÜLTÜREL, TÜRK DÜNYASI

Hunlarda Düşünce ve Bilim 

M.Ö. III. yüzyıldan M.S. III. yüzyıl arasındaki altı yüzyıl içinde hüküm süren Büyük Hun Devleti ilk defa farklı Türk kavimlerini bir bayrak altına toplamayı başaran bir birlik olmuştur. Bu sayede Orta Asya’da ortak bir Türk kültürünün şekillenmesi mümkün olmuştur. Bu geniş sınırlara sahip devlet İpek Yolu diye bilinen meşhur ticaret yolunun büyük bir kısmını kendi sınırları içinde bulundurmaktaydı. Bu imkan onlara maddi bir olanağın yanı sıra, farklı ülkelerle de iletişim içinde olmalarını sağlamıştır.

Hunların özellikle komşuları Çinlilerle yakın ilişki içinde olduklarını ve bu ilişkinin daha çok savaşlarla kurulduğunu söylemek mümkündür. Bu dönemden kalma buluntuları incelersek, mezarlarda Çin ipeğine rastlarız. Ayrıca, Hunların bazı adetlerinin de Çinlileri etkilediği; örneğin Hunların kullandığı yayların benzeri kemik yaylar yaptıkları ve ölü gömme adetlerinde de benzerlik olduğu görülmektedir. Aslında Türklerle Çinliler arasındaki etkileşim Hunlardan öncesine gitmektedir. Bazı Çin kaynakları ilk defa bronzun kuzey komşuları Türkler tarafından kullanıldığını ve bu alaşımın yapımı ve kullanımı ile ilgili bilgilerin Türklerden Çinlilere geçtiğini kaydetmektedir.

Hunlar zamanında rastlanan buluntular arasında demir ok başları Türklerin kendi kültürlerinin ürünü idi, ancak yemek yerken çubuk kullanmaları tipik bir Çin kültürü etkisidir. Aynı şekilde, Çin ayna ve kumaşlarının da bu mezarlarda bulunması, Çin etkisini bir kez daha vurgulamaktadır.

Hun Devleti sırasında özellikle önem kazanan bölgelerden biri daha sonra önemli bir kültür merkezi haline gelecek olan Fergana bölgesidir. Bu bölge Orta Asya tarihinde önemli rol oynamıştır. Bu yöreyi inceleyen bazı uzmanlar Klasik Yunan’ın etkisinin bu dönemde yörede görüldüğünü söylerler, ancak B. Ögel’e göre, bu doğru olamaz. Bu yörede (Batı Türkistan) hakim olan daha çok Orta Asya kökenli kültürlerdir.3

Her ne kadar Türklerin göçebe olduğu, sürekli olarak hareket halinde oldukları ve kültürlerinin de yayla kültürü olduğu söylenirse de, Hunların yerleşim yerleri bulunduğu ve bu yerleri hendeklerle çevreledikleri. Burada Kırgız kültürünün etkileri ortaya çıkmaktadır. Buradaki buluntularda çeşitli madeni eşyaya rastlanmaktadır. Bunların bir kısmı demirden yapılmış süs eşyalarıdır. Ayrıca, bıçaklar, hançerler, kamalar, kaplar da vardır.

Yine buradaki buluntulardan, Türklerin, dokumacılıkta belli bir yol katettiği belirlenmektedir. Çin’den ithal edildiği tahmin edilen ipek kumaşların yanı sıra, yün ve iplik giysilere rastlanmaktadır. Ayrıca, bunların çeşitli bitki köklerinden elde edilen boyalarla boyanmış olduğu görülmektedir. Kırgızlar genellikle deri giysileri tercih etmişlerdir.

Genellikle, Türklerin, dokumacılığı Çinlilerden öğrendiği iddia edilmiştir, ancak bazı dokuma teknikleri söz konusu benzerlik gösterse de, Türklerin kendine özgü dokuma şekilleri de vardır.

Yine Hunlar da ağaç oymacılığıyla ilgilenmişlerdir. Her çeşit ağaç işlemesinde son derecede başarılı idiler.

Bu dönemde artık, yukarıda da işaret edildiği gibi, örneğin Fergana Bölgesi gibi bazı yerleşim yerlerinde kerpiç evlere rastlanmaya başlanmıştır. Semerkant’ın kuzeyindeki bölgedeki araştırmalarda, yine, ev kalıntılarının bulunduğunu göstermektedir. Ancak, şüphesiz, çok geniş bir alana yayılmış olan bütün Türk boyları için bu hüküm verilemez. Hâlâ birçok Türk kavmi göçebe yaşamlarını sürdürmektedir. Buradaki önemli merkezlerden birisi Kasan şehridir. Bu şehir ticaret kolonilerinden oluşmuştur. Bu yörenin önemi zaten, daha çok ticaret merkezlerinden birisi olmasından ileri geliyordu.

Aslında, Hunlar zamanında bazı bölgelerde yapılmış su kanallarına rastlanmaktadır. Yukarıda sözü edilen Fergana Kanalı’nın yanı sıra, Çulışman nehrinden alınan su ile Kudırge kurganı civarında da benzeri bir sulama kanalı yapılmıştır. Yine, Baykal Gölü civarında da aynı şekilde sulama kanallarına rastlanmaktadır. Buradaki kanallar, bu bölgede ileri derecede tarım yapıldığını gösteren delillerdir.

Hunlar Dönemi’nde tarım yapıldığını gösteren delillerden biri de demirden yapılan sabanlardır. Gerek sulama kanalları gerekse demir sabanlar Hunlar zamanında Türklerin belli ölçüde de olsa, tarım toplumu haline geçtiğini göstermektedir.

Hunlar ölülerini yüksek yerlere gömmüşlerdir. Dolayısıyla birçok mezar açıldığında, ölülerin bozulmadan kalmış olduğu görülmektedir. Ölülerin bozulmadan kalmasının sebebi sadece, gömüldükleri yerlerin havasının temiz ve soğuk olması değil, aynı zamanda, kolayca bozulabilecek kısımlarının gömülmeden önce çıkarılmış olmasıdır. Genellikle mumyalama Eski Mısırlılara ait bir sanat olarak düşünülürse de, Türkler de bu uygulamayı yapmıştır.

Eski Türkler, ölünün vücudunu ön tarafından, T şeklinde açıp, kolay bozulabilecek olan bağırsak, mide, karaciğer ve benzeri kısımları çıkarmışlardır, yani bir başka ifade ile, ölülerini tahnit etmişlerdir. Ölünün üstünü tahta kalaslarla kapatmışlar; onun da üstünü ipek ve altınlarla bezemişlerdir. Türklerde bu tip bir uygulama ile M.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren karşılaşılmaktadır. Değişik Türk kavimlerinde bu adet yaygın olarak görülmektedir.

Bu uygulamaların Türkler arasında daha sonraki tarihlerde de devam ettiği söylenebilir. Örneğin biz Zigetvar Seferi’nde ölen Kanuni Sultan Süleyman’ın cesedinin çok iyi tahnit edilip, iç organlarının oraya gömülüp, çok iyi bir makyaj yapılarak, etrafına haber vermeksizin, geri getirilmiş olduğunu biliyoruz.

Hunlar sadece Asya’da değil, Avrupa’da da ilerlemişlerdir. Avrupa’da yapılan kazılardaki buluntularla Orta Asya’daki kurganlardaki buluntular karşılaştırıldığında önemli benzerlikler belirlenmiştir. Örneğin, kullanılan süs eşyaları, kapkacak vb. eşyanın önemli ölçüde benzer olduğu görülmektedir Bu da bize asıl vatanı Orta Asya olan Hunların kendi bilgi ve kültürlerini Avrupa içlerine kadar taşıdığını göstermektedir. Ancak Avrupa’da bu kültür öğeleri oradaki mevcut kültür öğeleriyle karışmış halde bulunur.

Orta Asya’da çıkan karışıklık dolayısıyla, bazı gruplar Çin hakimiyetini kabul etmek yerine, göç etmek zorunda kalmıştır. Bunların bir kısmı Volga kıyılarına, Kafkaslar’a doğru gelmişler, Tuna’yı geçerek, Avrupa içlerine doğru ilerlemişlerdir. Onların mezar buluntuları bize, Orta Asya’daki gibi, örneğin gümüş, demir ve bakır gibi bazı metalleri çok iyi kullandıklarını göstermektedir. Onlar genellikle ölülerini yakıyorlardı. Muhtemelen bu adet, Budizm’i kabul eden Türkler tarafından uygulanmıştır.

VI. yüzyılda Baykal Gölü civarındaki araştırmalar, burada demir ocaklarının olduğunu ve demirin işlendiğini göstermektedir.

Yurtlarından ayrılarak Tuna boylarına doğru yayılan Türk kavimlerinin kültürleri incelendiğinde, madenlerin yanı sıra çeşitli bitkisel ve inorganik kökenli boyaları da kullandıkları görülür. Bütün bunlardan, biz basit de olsa, onların günlük uygulama çerçevesi içinde bazı kimya bilgisine sahip olduklarını söyleyebiliyoruz.

Batıya gelen Türkler, gittikleri ve yurt tuttukları yerlerde, orada yaşayan bazı kültürlerle karşılaşmışlar ve bu mevcut kültürlerle karışıp, kaynaşarak yeni kültürler meydana getirmişlerdir.

Prof. Dr. Esin KAHYA

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi

NOT: Makalenin tamamına bu linkten ulaşılabilir:

http://www.larendem.com/turk-tarihi/eski-turklerde-bilim.html

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap