397) Siyasal Ahlak ve Siyasal Yozlaşma

Yayin Tarihi 2 Haziran, 2015 
Kategori SİYASİ

SİYASAL AHLAK VE SİYASAL YOZLAŞMA

image001

1.GİRİŞ

Siyasal ahlakı bozan pek çok davranış ve eylem bulunmaktadır. Siyasal ahlakı bozucu davranış ve eylemler Siyasal Yozlaşma (Political Corruption) olarak adlandırılabilir. Ancak hemen belirtelim ki siyasal yozlaşma, kavram olarak henüz siyaset bilimi literatüründe bütünüyle açıklığa kavuşturulmuş değildir. Siyaset bilimcileri yanısıra konu ile ilgilenen diğer sosyal bilimciler, siyasetçiler ve kamuoyu siyasal ahlakın bozulmasını ifade etmek üzere “siyasal yozlaşma” kavramı yerine “rüşvet ve yolsuzluk” veya sadece “yolsuzluk” kavramını kullanmaya eğilimlidir. Oysa “yolsuzluk” siyasal yozlaşma kavramının ifade ettiği anlamdan daha dar bir anlama sahiptir. Biz bu araştırmada siyasal yozlaşma kavramını dar ve geniş anlamda ele alarak inceleyeceğiz. Yolsuzluk kavramı genellikle, rüşvet, zimmet ve adam kayırmacılık gibi davranış ve eylemlerin tümünü ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Bazen, sadece rüşvet kavramı yerine yolsuzluk kavramı kullanılmaktadır.

(…)

En geniş anlamda, siyasal karar alma mekanizmasında rol alan aktörlerin (seçmenler, politikacılar, bürokratlar, çıkar ve baskı grupları) “özel çıkar” sağlama gayesiyle toplumda mevcut hukuki, dini, ahlaki ve kültürel normları ihlal edici davranış ve eylemlerde bulunmalarına Siyasal Yozlaşma ya da Politik Yozlaşma adı verilir. Siyasal yozlaşmanın türlerini ve ortaya çıkış şekillerini incelemeden önce temel özelliklerini ortaya koymakta yarar vardır. Siyasal yozlaşmanın temel özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

-Siyasal yozlaşma, siyasal süreçte ortaya çıkmaktadır. Siyasal süreç devletin karar alma mekanizmasının cereyan ettiği yapıdır.

-Siyasal yozlaşma, siyasal süreçte rol alan aktörlerin (politikacılar, bürokratlar, çıkar ve baskı grupları, seçmenler) birbirleriyle olan ilişkilerinde, daha doğru bir ifadeyle “siyasal mübadele” içerisinde ortaya çıkmaktadır.

-Siyasal yozlaşma ile karar verme yetkisine sahip olan siyasal aktörler sahip oldukları kamusal yetki ve gücü, mevcut yasa, norm ve ahlak kurallarına aykırı olarak kullanmaktadırlar.

-Yetki ve gücünü kötüye kullanan kamu görevlileri, kendilerine ve/veya yakınlarına bir ayni ve/veya nakdi “çıkar” (menfaat) sağlamaktadırlar. Çıkarı, yalnızca maddi şeylerle sınırlandırmak doğru değildir. Siyasal yozlaşma “kamu zararına özel çıkar sağlama” eylem ve davranışlarını içerir.

-Siyasal yozlaşma genellikle gizlidir. Ancak hoşgörü ile karşılandığı ortam ve durumlarda bu gizlilik ortadan kalkmaktadır. Gizliliğin keşfedilme riski, siyasal yozlaşmanın piyasasına ve dolayısıyla fiyata yansımaktadır.

-Siyasal yozlaşma, zaman içerisinde toplumun tüm kesimlerine yayılma özelliği gösterir. Ekonomik yozlaşma, akademik yozlaşma; (bilimde yozlaşma) vb. türdeki siyasal kirlilikler genellikle siyasal kural ve kurumların iyi oluşturulamamasından ve işletilememesinden kaynaklanmaktadırlar.

-Siyasal yozlaşma ile demokratik kurumlar da zaman içerisinde işlerliğini kaybeder. “Çıkar ve Baskı Grupları Demokrasisi” (Plütokrasi) siyasal yozlaşmanın bir sonucudur.

-Siyasal yozlaşmanın hakim olduğu devlet düzeni monarşi, oligarşi veya demokrasi olabilir. Kısaca, tüm devlet yönetim sistemlerinde siyasal yozlaşma değişik boyutta ve türde mevcuttur. Siyasal yozlaşmanın hakim olduğu devlet düzenini “kleptokrasi” olarak adlandırmak mümkündür.

-Siyasal yozlaşma ile sosyo-ekonomik yapıdaki değişme ve gelişme arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Sosyo-ekonomik yapıdaki değişme ve gelişmeye paralel bir şekilde siyasal yozlaşmalar yaygınlaşır.

2. SİYASAL YOZLAŞMANIN TÜRLERİ

Siyasal yozlaşma, siyasal süreç içerisinde çok çeşitli şekil ve türlerde ortaya çıkmaktadır. Bunları aşağıda kısa başlıklar altında özetleyebilir:

2.1. Rüşvet

Rüşvet kavramı, kamu görevlilerinin kamusal mal ve hizmetlerin arz edilmesinde görev ve yetkilerini kötüye kullanarak, muhatap oldukları kişi ve kurumlara ayrıcalıklı işlem yapmaları ve bu suretle para ve/veya diğer şekillerde bir menfaat elde etmelerini ifade etmektedir. Daha kısa bir tanımla, rüşvet; şahsi menfaat için görev ve yetkinin kötüye kullanılmasıdır. Görev ve yetkinin kötüye kullanımı iki şekilde olabilir.

 – Kanuna uygun olan kamu işlemlerinin daha hızlı ve süratle yerine getirilmesi şeklinde görev ve yetki kötüye kullanılabilir. Açıktır ki burada birtakım kimselere diğerleri aleyhine ayrıcalıklı işlem yapılmaktadır. Ehliyet almaya hak kazanmış bir kimseden parasal veya diğer şekillerde bir menfaat sağlanarak ehliyetinin daha kısa bir süre içerisinde verilmesi bu konuda örnek olarak verilebilir.

– Kanuna uygun olmayan, bir diğer deyişle kanunca yasaklanmış kamu işlemlerinin bir menfaat karşılığı yapılması halinde de görev ve yetki kötüye kullanılmış olur. Örneğin, ehliyet almaya yasal olarak hak kazanmamış, hatta bunun için sınava dahi girmemiş bir kimseye, sağlanan menfaat karşılığı ehliyet verilmesi söz konusu olabilir.

2.2. İrtikap (Zorla Yiyicilik)

İrtikap siyasal yozlaşmanın bir diğer türünü oluşturmaktadır. İrtikap esasen rüşvet suçunun özel bir türüdür. Rüşvet, iki tarafın yani, rüşvet alan ve rüşvet verenin karşılıklı olarak anlaşmaları sonucunda gerçekleşmektedir. Bu çerçevede rüşvet karşılıklı rızaya dayalı bir anlaşmanın sonucudur. Oysa irtikap, kamu görevlisinin tek yanlı olarak karşısındakini rüşvet vermeye zorlamasıdır. Bu bakımdan irtikap suçuna aynı zamanda Zorla Yiyicilik adı verilir.

2.3. Zimmet ve İhtilas

Zimmet, Arapça kökenli bir kelime olup “emanet edilen şeyden aşırmak”, “kendisine emanet edilen şeyleri kendi malı gibi kullanmak” anlamlarına gelmektedir. Siyasal terminoloji açısından zimmet, kamu görevlilerinin para ve/veya mal niteliği taşıyan kamusal bir kaynağı yasalara aykırı olarak kişisel kullanımı için harcaması ya da kullanması olarak tanımlanabilir. Örneğin, bir kamu görevlisinin devlete ait bir daktilo ya da bilgisayarı kendi özel kullanımına tahsis etmesi, zimmet olayına bir örnek olarak verilebilir. Yine bir kamu görevlisinin kendi özel otomobilinin benzin sarfiyatını, makamından yararlanmak suretiyle devlet kanalıyla karşılaması söz konusu olabilir. Zimmet bu açıdan “Hırsızlık” ile eşanlamlıdır. Zimmet fiili, eğer hileli bir şekilde yapılırsa buna İhtilas adı verilmektedir. Kısaca, ihtilas, zimmet suçunun mevsuf şeklidir. Bu bakımdan ihtilas aynı zamanda Mevsuf Zimmet (Nitelikli Zimmet) olarak da adlandırılır.

2.4. Adam Kayırmacılık (İltimas)

Siyasal karar alma sürecinde ortaya çıkan bir siyasal yozlaşma türü Adam Kayırmacılık’dır. Türkçe’de halen kullanılan Arapça kökenli “İltimas” kavramı esasen adam kayırmacılık ile eş anlamlıdır. İltimas kelime anlamı itibariyle “haksız yere ve yasa dışı kayırma, arka çıkma” anlamlarına gelmektedir. Halk dilinde iltimas ve adam kayırmacılığı ifade etmek üzere “Torpil” kavramı da yaygın olarak kullanılmaktadır. Adam kayırmacılığın değişik türleri bulunmaktadır. Bunları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

2.4.1. Akraba Kayırmacılık (Nepotizm) Bir kimsenin beceri, kabiliyet, başarı ve eğitim düzeyi vb. faktörler dikkate alınmaksızın sadece politikacı, bürokrat ve diğer kamu görevlileri ile olan akrabalık ilişkileri esas alınarak bir devlet görevinde istihdam edilmesine ya da tayin edilmesine “akraba Kayırmacılık” ya da “nepotizm” adı verilmektedir. Nepotizm, özellikle geleneksel bağların ve ilişkilerin yoğun olduğu toplumlarda daha yaygın olma özelliğini taşımaktadır.

2.4.2. Eş – Dost Kayırmacılık (Kronizm)

Kamu görevlilerinin istihdamında liyakat (yeterlik) ve eşitlik ilkeleri yerine eş- dost ilişkilerinin esas alınması suretiyle yapılan kayırmacılığa Eş – Dost Kayırmacılık ya da kısaca “kronizm” adı verilmektedir. Kronizm’in esas itibariyle nepotizm’den farkı yoktur. Ancak, kronizm’de kayırılan kişi, “akraba” değil, “eş-dost”, “arkadaş” ve benzeri kimselerdir. “Hemşehri Kayırmacılığı”nı da eş-dost kayırmacılığının bir özel türü olarak ele almak mümkündür. Günümüzde “aynı memleketten olma”, “aynı topraklar üzerinde büyüme” gibi faktörler geleneksel toplumlarda yaygın bir şekilde kayırmacılığın bir nedeni olmaya devam etmektedir.

2.4.3. Siyasal Kayırmacılık (Partizanlık ve Siyasal Yandaşlık)

Siyasal partilerin, iktidara geldikten sonra kendilerini destekleyen seçmen gruplarına çeşitli şekillerde ayrıcalıklı işlem yaparak bu kimselere haksız yere menfaat sağlamalarına “Siyasal Kayırmacılık” adı verilmektedir. Kısaca siyasal kayırmacılıkta siyasal partiler siyasal yandaşlarını (partilileri) seçim döneminde gördükleri yardımlar dolayısıyla bir anlamda ödüllendirmektedirler. Siyasal kayırmacılık, “Siyasal Yandaşlık” veya “Partizanlık” olarak da adlandırılabilir. Siyasal yandaşlık bürokrasinin üst düzeyinde olduğu kadar alt düzeyinde de kamu kaynaklarının israf edilmesine yol açar.

 2.5. Patronaj ve Hizmetsiz Memuriyetlik

Siyasal süreç içerisinde siyasal partilerin iktidara geldikten sonra kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan “üst düzey bürokratları” görevden almaları ve bu görevlere yine siyasal yandaşlık, ideoloji, nepotizm-kronizm gibi faktörler esas alınarak yeni kimseler atamaları bazen yaygın bir durum arzedebilmektedir. Bu duruma literatürde “Patronaj” (patronage) adı verilmektedir. Aşırı patronaj, bazı bakanların çeşitli görevlere atama yapılması, danışman istihdam edilmesi vb. konularda sınırsız bir yetki ve güce sahip olması anlamına gelmektedir. Aşırı partizanlık ve aşırı patronajlık pek çok toplumda siyasal yozlaşmanın en yaygın türlerinden birini oluşturmaktadır.

Ülkemizde “Arpalık” olarak adlandırılan sistemi, Patronaj uygulamasına bir örnek olarak gösterebiliriz. “Hizmetsiz Memuriyetlikler” olarak tanımlanabilecek olan arpalıklar siyasal iktidar mensuplarının, akrabalarına, yakınlarına ve partili kimselere dağıttığı makam ve mevkilerdir.

2.6. Hizmet Kayırmacılığı

Siyasal süreçte ortaya çıkan bir diğer siyasal yozlaşma türü de hizmet kayırmacılığıdır. Hizmet kayırmacılığı (pork-barrelling) siyasal iktidarın gelecek seçimlerde yeniden iktidarda kalabilmek amacıyla bütçe tahsisatlarını, oylarını maksimize edecek şekilde seçim bölgelerine tahsis etmesi ve böylece bütçe kaynaklarını yağmalamasıdır.

2.7. Oy Ticareti (Logrolling) ve Oy Satın Alma

Oy Ticareti (Logrolling) özellikle yasama aşamasında ortaya çıkan bir siyasal yozlaşma türüdür. Yasama organı olan parlamentoda siyasal kararların alınmasında siyasal partiler menfaatleri doğrultusunda parlamentoya sunmuş oldukları kanunları karşılıklı olarak destekleyebilirler. Bu bir anlamda karşılıklı oy alışverişi ya da ticaretidir.

Oy satın almanın ya da milletvekili satın almanın bir de piyasası (pazarı) bulunmaktadır. Ülkemizde bu ilişkilerin yeraldığı piyasaya halk dilinde “Mebus Pazarı” denilmektedir.

2.8. Lobicilik

Siyasal karar alma sürecinde çıkar ve baskı grupları; iktidar partisi, diğer muhalefet partileri, bürokrasi ve seçmenler ile lobicilik yaparak kamu sektöründe optimum karar alınmasını engeller. Çıkar ve baskı grupları (şirket ve holdingler, işçi ve işveren sendikaları, ticaret ve sanayi odaları, diğer mesleki birlikler vb.) başlıca şu şekillerde lobicilik yaparlar:

– Seçim öncesinde bir siyasal partiye parasal veya diğer şekillerde yardımda bulunurlar. “Seçim Kampanyası Finansmanı” (Campaign Finance) olarak adlandırılan bu birinci yöntemde; çıkar ve baskı grupları seçim sonrasında destekledikleri partinin iktidarı kazanması halinde, iktidar üzerinde etkili olmaya çalışarak çıkar ve rant sağlamaya çalışırlar.

– Çıkar ve baskı grupları, seçim sonrasında bazı milletvekillerinin parlamentoda kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesini sağlamaya çalışırlar. İngilizce “Influence Peddling” olarak adlandırılan bu ikinci yöntemde; bir milletvekili veya bürokratın özel kişi ve kurumlar lehine bir tür “gezgincilik” (peddling) yaparak diğer milletvekilleri ve bürokratları etkilemesi söz konusudur. Çıkar ve baskı grupları, “gezginciler” in, özellikle nüfuzlu, sözü geçen, iş bitiren kimseler olmasına özen gösterirler. Gezgincilere aynı zamanda “Kanun Simsarları” adı da verilmektedir. Kanun simsarları, yasama organı ve hükümet üyelerine bir çıkar temin etmek suretiyle istedikleri kanunun veya yönetmeliğin çıkarılmasını başarabilirler.

2.9. Rant Kollama

Çıkar ve baskı gruplarının, devlet tarafından “suni” olarak yaratılmış bir ekonomik transferi elde etmek için giriştikleri faaliyetlere “Rant Kollama” (Rent Seeking) denilmektedir. Burada önemli olan husus, “gerçek rant” ile “suni rant” arasındaki ayırımı anlamakta yatmaktadır. Gerçek rant, ekonomide arz ve talep arasındaki ilişkilere göre ortaya çıkmakta ve bu kavram daha ziyade toprağın, belirli bir süre sonra sahibine çalışmadan bir gelir getirmesi anlamına gelmektedir. Suni rant ise, bizzat devlet tarafından, bazı ekonomik faaliyetler üzerine sınırlamalar konulması ve/veya ekonomik faaliyetlerin bizzat devlet tarafından düzenlenmesi suretiyle ortaya çıkmaktadır. İşte Rant Kollama, çıkar ve baskı gruplarının devlet tarafından yaratılan bir “suni rant”ı elde etmek için mevcut kıt kaynaklarını sarfetmelerini ifade etmektedir. Tanımı biraz daha açacak olursak; rant kollama kavramını, devletten bir ekonomik veya sosyal transfer elde etmek amacıyla çıkar ve baskı gruplarının girişmiş oldukları faaliyetler ve bu amaçla yapmış oldukları harcamalar şeklinde tanımlayabiliriz.

2.10. Kamu Sırlarını Sızdırma ve Vurgunculuk

Devletin yasama, yürütme ve yargı faaliyetlerinden bazılarını çeşitli gerekçelerle kamuoyunun bilgisi dışında tutması “kamu sırları”nı oluşturmaktadır. Çeşitli ülkelerdeki istihbarat teşkilatları, yasal-kurumsal çerçevede enformasyon toplama, değerleme ve stoklama işlemlerini yürütmektedirler. Bu enformasyonlar çoğu kez kamuoyunun bilgisi dışında ve kamu sırrı olarak muhafaza edilmektedir. Gizlilik içerisinde muhafaza edilmesi gereken bu bilgilerin, kamu görevlilerince özel çıkar sağlamak gayesiyle bazı özel kişi ve kurumlara açıklanması veya aktarılması mümkündür. Bu suretle, kamu sırlarını sızdıran kişi, sonuçta maddi ve/veya manevi bir menfaat sağlamaktadır. Örneğin milli savunma ile ilgili bilgi ve belgelerin gizlice sızdırılması suretiyle bir menfaat elde edilmesi mümkündür. Bu türde siyasal yozlaşma daha çok hükümetlerin yürütme alanında aldıkları kararlar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Hükümetlerin bazen idari ve ekonomik kararları gizlilik içerisinde aldıkları ve bunu bazen vatandaşların hiç beklemedikleri bir zamanda açıkladıkları günümüz siyasal karar alma mekanizmasının bir yönünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte, alınması düşünülen bir ekonomik kararın, bazı bakanlar, üst düzey bürokratlar ve bazı iktidar partisi milletvekillerince önceden çıkar ve baskı gruplarına, bazı fırsatçı spekülatörlere çıkar karşılığı sunulması veya bildirilmesi söz konusu olabilmektedir. Özellikle ekonomide devletin müdahaleci ve düzenleyici rolünün fazla olması bu tür siyasal yozlaşmayı artırmaktadır. Örneğin, devletin, KİT’ ler aracılığıyla ürettiği bazı mal ve hizmetlere yaptığı fiyat ayarlamalarından (zamlardan) önceden haberdar olabilen bazı kişi ve kurumlar yaptıkları stoklarla zamlardan sonra milyonlarca, hatta milyarlarca lira kazanabilmektedirler. Bu tür siyasal yozlaşma halk dilinde yaygın bir şekilde “vurgunculuk” olarak adlandırılmaktadır.

2.11. Gönül Yapma (Suvasyon)

“Gönül Yapma” (suvasyon), siyasal iktidarın seçim öncesinde kendisine yardımcı olan bazı partizan gruplarını, seçim sonrasında devletin imkanlarından daha fazla yararlandırması olarak tanımlanabilir (Stanbury ve Fulton, 1984). Gönül yapma adam kayırmacılığın ve hizmet kayırmacılığının değişik bir uygulamasıdır. Politikacılar, gelecek seçimlerde oy kaybına uğramamak için çıkar ve baskı gruplarının isteklerine mümkün olduğunca uymaya özen gösterirler.

2.12. Siyasal Dalavere (Siyasal Manüpülasyon)

Siyasal yozlaşmanın bir diğer şekli ise politikacıların “siyasal dalavere”ye başvurarak seçmenleri yanıltmaları ve böylece oylarını maksimize etmeye çalışmalarıdır. Siyasal dalavere (political manipulation) başlıca şu şekillerde ortaya çıkmaktadır.

2.12.1. Aşırı Vaatte Bulunma ve Yalan:

“Politikacılar her yerde aynıdır. Nehirin dahi olmadığı yere köprü kurma vaadinde bulunurlar.” Nikita Kruşçev Seçim, demokratik rejimlerin vazgeçilmez bir unsurunu teşkil etmektedir. Seçme ve seçilme hakkı, siyasal özgürlüğün bir parçasıdır. Politikacılar, seçimle işbaşına gelirler ve seçimle işbaşından giderler. Politikacılar seçim öncesi ve seçim sonrası olmak üzere iki ayrı strateji uygulamak durumundadırlar. Seçim öncesi stratejide, siyasal partilerin bazı medya araçlarından yararlanmak, direkt olarak seçmeni ziyaret etmek veya toplantılar tertip etmek suretiyle parti programlarını seçmene sunmaları sözkonusudur. Bu aşamada siyasal partiler, seçilmeyi garantilemek, diğer bir deyişle oylarını maksimize etmek için seçmene bazı vaatlerde bulunmak ihtiyacındadırlar. Bu aşamada, aşırı vaatte bulunma, yalan ve dolan (lying and deception) oy elde etmek için kullanılabilecek araçlar durumundadır. Yalan, dolan, kandırma, aşırı vaatte bulunma şeklinde siyasal dalavere özellikle bir siyasal partiye mensup milletvekili adayının kendi

2.12.2. Propaganda

Siyasal dalaverenin bir diğer şekli ise propagandadır. Propagandanın yalandan farkı şudur: Yalanda gerçek bilginin seçmene verilmemesi ya da aktarılmaması söz konusudur. Propaganda da ise gerçek enformasyon sunulmakla birlikte bu tek taraflıdır. Seçim aşamasında, siyasal iktidar daha avantajlı durumdadır. Özellikle, radyo ve televizyon üzerinde devlet monopolünün olduğu ülkelerde, iktidar partisi bu kitle iletişim araçlarından geniş ölçüde propaganda aracı olarak yararlanabilir.

2.12.3. Aşırı Bilgi Sunma

Siyasal dalaverenin bir diğer türü, seçim sonrasında iktidar partisince kamuoyuna aşırı ve kompleks bilgiler sunmaktır. Bu suretle, iktidar partisi usulsüz ve yasalara aykırı olarak yapılan ve yürütülen faaliyetlerin kamuoyu tarafından anlaşılmasını güçleştirmektedir. Aşırı bilgi sunma (overload information) esasen bir tür “yasal gizlilik” içerisinde faaliyette bulunmayı ifade eder.

2.12.4. Gizlilik ve Örtbas

“Yasal Gizlilik kavramı, bürokrasinin önemli bir keşfidir. Bürokrasi, hiçbir şeyi gizlilik kadar fanatik bir tarzda savunmaz.” Max Weber Demokratik bir sistem, açıklık ilkesini içerir. Açıklık, kamuoyunun siyasal karar alma sürecinde olan bitenden haberdar olmasını ifade etmektedir. Ancak gerçek siyasal yaşamda bazı bilgilerin bilerek vatandaşlara sunulmaması ve gizli tutulması söz konusu olabilmektedir. Gizlilik ve örtbas politikacı ve bürokratların siyasal dalaverede bulunmalarının bir yöntemidir. Bu suretle, çeşitli türde siyasal yozlaşma yaygınlaştırılabilmektedir. Açıklık, yukarıda da belirtildiği gibi devletin tüm kurumlarının kendilerine ait bilgileri ve belgeleri kamuoyunun bilgisinden saklamamasını ifade etmektedir. Ancak bazı tür bilgi ve belgelerin (örneğin ülkenin savunması ile ilgili) tümüyle kamuoyuna sunulması söz konusu olamaz. Bu türde gizlilik içerisinde muhafaza edilmesi gereken bilgi ve belgeler dışında, demokratik bir devlette, açıklık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalınmalıdır. Özellikle, devletin gelir ve giderlerine ilişkin dökümanın, yani bütçenin açık ve anlaşılır olması büyük önem taşımaktadır. Vatandaşlar ödemiş oldukları vergilerin ne şekilde harcandığını bilmelidirler. Esasen siyasal dalavereye imkân sağlayan başlıca üç faktör söz konusudur:

– Rasyonel seçmen bilgisizliği,

– Rasyonel seçmen ilgisizliği,

-Rasyonel seçmenin bilgiye ve katılıma olan ilgisinin yokedilmesi (depolitizasyon) seçim bölgesinde uygulayabileceği yöntemdir. Seçim sonrası stratejide, siyasal iktidar avantajlı durumdadır. Zira, iktidar partisi, kamunun bir çok imkanından yararlanmak durumundadır.

Rasyonel seçmen bilgisizliği, seçmenlerin kamusal mal ve hizmetlerde tercihte bulunurlarken yeterince enformasyona sahip olmadıklarını ifade etmektedir. Seçmenlerin bilgisizliği, toplumdaki eğitim ve kültür düzeylerinin heterojen özellikte olmasından kaynaklanır. Ayrıca kitle iletişim araçlarının bireylere yeterince ulaştırılmaması da bu bilgisizliğin artmasına neden olur. Rasyonel seçmen ilgisizliği ise şunu ifade etmektedir. Bilindiği üzere, kamu ekonomisinde seçmenlerin davranışlarında bedavacı (free rider) motivasyonu hakimdir. Seçmen, oylamada bulunsa da bulunmasa da kendisine kamusal mal ve hizmetlerin arz edileceğinin farkındadır. Bedavacı motivasyonu ile oylama konusunda ihmalci ve ilgisiz davranan seçmen sonuçta kamu ekonomisinde optimum karar alınmasına engel olur.

Siyasal dalavereye imkan sağlayan bir diğer faktör de depolitizasyon, yani bilgiye ve siyasal katılıma olan ilginin yokedilmesidir. Depolitizasyon, devletin bilinçli bir politikası olabilmektedir. Devlet, bazı kesimlerin politika ile ilgilenmesini yasaklayarak ve engelleyerek siyasete olan ilgiyi ortadan kaldırabilir. Bu üç faktör, politikacı ve bürokratların yalan, dolan, aşırı vaatte bulunma, propaganda, aşırı bilgi sunma ve bazı bilgileri kamuoyunun bilgisi dışında tutma şeklinde siyasal dalaverede bulunmalarına ve bu suretle oylarını maksimize etmeye çalışmalarına kolaylık sağlar.

2.13. İktidarın Kişiselleşmesi, Parti Disiplini ve Lider Diktası

Çağdaş demokrasilerde görülen siyasal yozlaşma türlerinden birisi de “iktidarın kişiselleşmesi” olgusudur. Günümüzde pek çok ülkede klasik kuvvetler ayrılığı ilkesinin yürütme organı (Hükümet) lehine değiştiği görülmektedir. Yürütme organının güç ve yetkilerinin ve “takdir hakkı”nın genişlemesi zaman içerisinde iktidarın kişiselleşmesi olgusunu gündeme getirmektedir. İktidarın kişiselleşmesi mevcut müesseselerin geri planda kalarak alınmış kararların bir kişiye, lidere atfedilmesi ve tüm devlet idaresinin bir tek kişi tarafından temsil edildiğinin kabul edilmesi demektir (Kuzu, 1987; 124). İktidarın kişiselleşmesi olgusunda parti disiplininin ve özellikle kitle iletişim araçlarının önemli rolü ve etkileri söz konusudur. Parti Disiplini, siyasi parti genel başkanlarının, bir diğer deyişle liderlerinin isteklerinin partili milletvekilleri tarafından kabul edilmesi ve yerine getirilmesini ifade eder. Parti disiplini neticesinde günümüzde milletin vekilleri adeta birer robot haline getirilmişlerdir. Parti disiplinine uymayarak özgür düşüncelerini ve eleştirilerini ortaya koyan milletvekilleri pasifize edilebilmekte ve hatta bunun müeyyidesi partiden ihraç etmeye kadar uzanabilmektedir. İkinci olarak kitle iletişim araçlarının iktidarın kişiselleşmesi olayına katkı sağladığı söylenebilir. Özellikle yazılı basının adeta normal insan üstü karizmatik lider tipleri yaratması söz konusu olabilmektedir. Karizmatik lider, adeta putlaştırılabilmekte ve büyük kurtarıcı olarak görülmektedir.

Hemen belirtmek gerekir ki iktidarın kişiselleşmesi olgusu “kişisel iktidar” ile aynı anlama gelmemektedir. Kişisel iktidar, otokratik bir devlet yönetiminin sonucudur. Örneğin, diktatörlük rejiminde kişisel iktidar sözkonusudur. Oysa, iktidarın kişiselleşmesi demokratik yönetimlerde görülen bir yozlaşma türüdür.

Coşkun Can Aktan

Yolsuzlukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Yayınları, 2001

Makalenin aslı dosya(pdf) halinde sunulmuştur: siyasal ahlak ve siyasal yozlaşma

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap