36) TÜRBAN

Yayin Tarihi 16 Aralık, 2007 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Türbanı Nasıl Tartışmalı. ?

Türbana Nasıl Yaklaşmalı. ?

image00154.jpg

    Türbanı, birkaç noktada birbiriyle kesişen, siyasal ve sosyolojik boyutta, ayrı ayrı ele almakta zorunluluk ve fayda vardır. Çünkü, yaşam içinde böyle yer almaktadır.

    Bu gerçekliği ihmal edip, şekli türbanı ve tek boyutu üzerinden tartışmak, tedbirler aramak menfi sonuçlara götürmüştür.
    Kesişme bölgeleri de, bir hayli önemli olup, bütün saptırmalar, çarpıtmalar bu alan üzerinden yapılmaktadır.
    Boyutları birbirinden ayırmak şunun için çok önemlidir: Örneğin, siyasal boyutta ele almak, buna uygun çareler veya önlemler gerektirir. Bu önlemler, güvenliğin ve hatta milli güvenliğin gereği olabilir. Bu kapsamda masaya yatırılması gereken bir meseleyi, sosyolojik boyutta veya dinin alanında veya bireysel özgürlükler bağlamında tartışmak, değerlemek yanlış yöntem olur; dahası çıkmaz yoldur. Daha kötüsü, onların oyun alanına düşürülmektir.

    Eğer birileri, dini veya bir inanç gereğini, siyasal amaçları için kullanıyorsa, devlet siyasal amaç güdenlerle, istismarcılarla mücadele etmeli, gereği neyse yapmalıdır.
    Bunu yapmayıp, bir örtü üzerinden, halkla ve dinle kavga eder duruma düşmek vahim hatasından, -bilinçli değilse eğer- bir an evvel kurtulmalıdır.

    Bu durum, teröristleri ve siyasal amaçlarını bırakıp, Kaleşnikof silahını tehdit olarak görmek gibi gülünç bir yanılgıdır.


 
    A- SİYASAL BOYUT:


    Türban, hiç kuşkusuz bir siyasal simgedir. Birtakım gerici güçlerin, kılık kıyafet yasasını protestosuyla başlayan, kuruluşundan itibaren Cumhuriyet’e ve yeniliklere direnişinin, başkaldırısının da son bayrağı durumundadır. da, çünkü bunlar onların devamı gibi gözükse de, klasik anlamda şeriatçı, dinci de değildir.!

    Bir siyasal simgedir, çünkü ortada bir Türbancı Kalkışma

vardı.-r.

    Kurulu siyasal düzenle kavga eden, kendine siyasal sistem içinde, devlet idaresi, organları, kurumları, hukuk, adalet içinde, kendince uygun düzenleme veya dönüşüm talep eden her çıkış; fikir, inanç, görüş kendiliğinden siyasi karakter kazanır ve eylemle birlikte siyasal alana taşınmış olur.

    Buradan hareketle, özerklik, federasyon, sosyalizm, faşizm, din devleti isteyenlerle, “kamuda türban hakkı” isteyenlerin, amaçları değişik olsa da, bir farkları yoktur; hepsi bir tür siyasal mücadele içindedir.

    İnsanların, şiddete başvurmadığı sürece siyasal mücadelede bulunmaları, elbette haklarıdır.

    Bu noktada, anayasal sınırları; din ve ırkçılık üzerinden siyaset yapılamayacağı ilkelerini bir kenara ayırarak, türban hakkının “masumiyetine” bakılmalıdır:

    Türban kavgası verenlerin, “kendilerince bir din” anlayışına uygun resmi düzenlemeler istemedikleri farz edilse bile; hizmet verenler için türban yasağının kaldırılması, devletin bütün vatandaşlarına karşı tarafsızlığını zedeleyen bir görünüş ortaya çıkaracaktır. Diğer “etnisite” ve inançlarında talepkar olmasına ve belki yer bulmasına yol açacaktır. Türban varsa, kipa niçin olmasın.?

    Diğer simgelere yer verilmese de olur, burası %99u Müslüman toplum demek ise, tahakküm ayrıcalığından başka bir şekilde yorumlanamaz. Ya “İslam Cumhuriyetine” götürür yada mezhep çatışmalarına.!

    Diğer etnik-dini simgelerde devlette yer bulsun demek ise, ulus-devlet modelinden vazgeçmek, sonunda çok kültürlü, çok dinli, çok etnikli, çok hukuklu bir siyasal yapıya kapı aralamak demektir.

    Ki, olan-biten çok açıktır. Türbancılar, üniversite kapılarında, cami avlularında bayrak açarak, bir dinci partinin “militanları” gibi hareket etmişlerdir. Beraberinde, bu kavgayı güdenlerin, parti-cemaat-tarikat ve önemlisi dış siyasi ilişkileri de apaçıktır. İç dinamiklerden ziyade, etnik ayrımcılık gibi, dış destekli bir din-inanç-mezhep ayrımcılığı hareketidir. 
    Türbancılık, Soros’cu sivil toplum örgütlenmesinin, Türkiye’miz versiyonunun sıfatıdır. Karanfil yerine türban! İktidarı ele geçirdikten sonra, türban gösterilerine ihtiyaç duyulmamıştır.

     Bu yüzden, gericiliğe, din görüntüsü altında anti-demokratik bir idareye karşı olanlar, laikliği savunanlar; dışa bağımlılığa, sömürgeleştirilmeye de karşı çıkmak zorundadırlar. “Ilımlı İslam Cumhuriyeti” emperyalist-batı orjinli bir proje ise; emperyalizme karşı olmadan, Bağımsız Türkiye’yi istemeden, tek başına laikliği savunmak imkansızdır.


    B-SOSYOLOJİK BOYUT:


    Çok geniş bir kesim, bu siyasal küçük grupla organik bağı olmadan, ama sanki onların etrafında geniş bir halka görüntüsü oluşturarak, ister dini-ister geleneksel-ister çevresel kaygılarla-ister bireysel zevkle başını bu veya benzer bir şekilde örtmektedir.

    Yani, sebepleri birbirinden farklı olsa da, başını geleneksel başörtümüz dışında, türbanla örtmeyi tercih eden, ama siyasal talebi olmayan çok daha geniş bir kesim vardır. Bu tespit, hem gözlemlere, hem saha çalışmalarına ve kamuoyu araştırmalarına dayanmaktadır. Örneğin anketlerde, kiminde %2 – kiminde %6 gibi küçük bir kesimin “şeriat hukuku” istediği görülmektedir. Ki, bu hukukun içeriği de, farklı farklı tarif edilmektedir.

    Yine, kırsaldan şehirlere geldikçe geleneksel-yerel kıyafetin yerini türbana bıraktığını ve şehirlerde yoğun olduğunu biliyoruz. Bu durum, bu hanımların, (elbette eş ve çevreleri ile beraber düşünmek gerek) kendilerince daha modern ve durumlarına uygun giyinmeyi “seçmiş” olduklarının işaretidir.
    Daha ileri giderek, bir zamanlar hanımları kara çarşafa sokmayı deneyenler; başaramayınca, görüntüde türban ve pardösü ile “çağ atlamışlar” ve bu kez tutturmuşlardır, çıkarsaması yapılabilir.

    Biraz geçmişten günümüze gelinerek; Türk kadınının bütün çevre ve eş baskılarına karşın, kara çarşaf giymeyi ret ettiği; ekseriyetle, türban-pardösü üniformasını da, sadece baş bağlamaya indirgediği, rahatlıkla iddia edilebilir.   
    Örtünen bir kısım hanımların, “mahalle baskılarına” rağmen çağdaş sosyal davranışları; kimilerince örtünen bir kadına yakıştırılamasa, absürd bulunsa da, yine bu yapısal özelliğinden kaynaklanıyor olmalıdır. 
    Kimse buradan, türban bize özgü bir yorumdur, sonucuna -en azından henüz- ulaşmamalıdır. Kırdan kente göç gibi, şehirleşme ve kent kültürü gibi sürecin devam ettiğini, katmanlar arasında geçişlerin mümkün ve hızlı olduğunu, henüz oturmuş bir toplum olmadığımızı ve türbana meylin eşarba kıyasla, dayatma sonucu oluştuğunu, aynı zamanda bir siyasal simge olduğunu unutmayalım. Trendy türban.!

    Bu bölümün sonucu: Her türban takan gerici, dinci, siyasal değildir. Öteki de değildir. Sosyal hayatta ve ilişkilerde bu ayrım dikkate alınmalı, önemle gözetilmelidir.

       

    KESİŞME NOKTALARI:

    Siyasal türbancılarla, örtünen geniş kesim arasında, inanç ve örtünme şekli üzerinden bir ortaklık, bir köprü oluşmuştur. Hele toplumun laik-dindar suni ayrımına tabi tutulduğu ve belediyelerle, kimi devlet kurumları ile desteklendiği, maddi ve dış-siyasi güç sahibi NGO örgütlenmesi şeklinde çalıştığı dikkate alınırsa, bu –zımni- ortaklık rahat anlaşılabilir ve genişliği şaşırtıcı olmamalıdır. Ancak, ne kadar geçiş olduğunu ölçebilecek veriler bulunmamaktadır.

    Diğer yandan, her örgütün-partinin bir ideolojiye gereksinimi vardır. Kendince İslam referanslı, ekonomide neo-liberal, türbanla ambajlanmış bir ideoloji. Bu, elbette İslam’ın siyasallaştırılmasıdır ve kitlelere bir kimlik sunmakla birlikte, aidiyet duygusunu da tatmin etmektedir.! Açıktır ki, boşalan milli kimlik’i-ulusal bilinci ikame etmektedir. 

    Özellikle son 20 yıldır gittikçe artan ve yaygınlaşan kültürsüzleşme, yabancılaşma, yozlaşmaya karşı bir tepki olarak, toplumun olumlu yönde muhafazakarlaştığı; ahlaki ve manevi değerleri koruma adına, halkın bir bölümünün bu kesime yaklaştığı söylenebilir. Diğer bölüm muhafazakarlaşanlar, laik-seçkin-kentlilerdir. Bu durum, batı ve modernitenin sorgulanması, öze dönüş, sentez arayışları, ulusalcılık-milliyetçilik vb. şeklinde -gecikmeli de olsa- kendini gösterir.  

    Bu muhafazakarlık, hiçte çelişik olmayan şu olguyla birleşmektedir: Türbancılar, rakipsiz bir meydanda, “bozuk düzeni değiştirmeyi” vaat etmişler, halkla birebir diyalog kurmuşlar ve kanaat önderlerini bizzat halkın içinden çıkararak, yetiştirmişlerdir. Sloganları, toplumun bilinçaltındaki iyi yönde-ileri değişim isteğini karşılamıştır. En azından bir umut uyandırmış, beklenti oluşturmuştur. Farklı türlerdeki beklentiler hala sıcaktır. Eski partilerinin sloganlarına, seçim söylemlerine bakılarak, geçmiş sol içerikle örtüştüğü ve gecekondu oylarının tamamını topladıkları malumdur. Gecekonduların yerlerini, hızla apartmanlara-sitelere bırakması ile oluşan rant paylaşımı ve sosyal değişimde, türbanın niçin ağırlıkla “şehirli ve orta sınıfa özgü” olduğunu açıklayan maddi zemindir.

    En büyük handikaplardan birisi, Cumhuriyet ve laikliği savunanların, geçmiş bütün olumsuzluklarıyla savunur duruma düşmüş olmalarıdır. Beraberinde, çıkarlarını “mevcut bozuk düzenin” devamında görenlerin, laikliği bayrak gibi yukarı kaldırmaları, diğer bir önemli kesişme ve kesiştirilme noktasıdır. İrtica ile mücadele adına alınan kimi tedbir ve uygulamaların; Müslümanlık, ibadet, ibadethane, dindar karşıtlığına dönüşmesi de tuz-biber ilavesi olmuştur.

    Tevhide olayı, güzel bir örnektir. O kızımızı, “sahneye sürenlerin” kulağından tutulacağına..

    Fahri Yurtsever

   Ankara 12.Aralık.2007

 

 

Paylaş:

Yorumlar

“36) TÜRBAN” yazisina 10 Yorum yapilmis

  1. haymatloslu yorum tarihi 16 Aralık, 2007 01:57

    Aslında biliyoruz türban diye bir şey yoktu bildiğimiz gibi anneannelerimizin teyzelerimizin annelerimizin taktığı baş örtüsü vardı, yeni güdüm gençlikle sponsorunu bulunca türban oldu, sponsorun kimler olduğu malumunuz.

  2. Samet Acar yorum tarihi 16 Aralık, 2007 14:57

    Sayın Karahan,önce ‘TURBAN’nedir?Türk milletinin kültürü müdür?Türkiye Cumhuriyeti Devlliti’nin içinde kendini nezeman gösterdi,Türkiye’de uygulattırıcısı kimdi? Gibi sorular sorarak mantıklı ve belgeli bir karara varıla bilinir.Turbanla Başörtüyü birbirine karıştırmamak gerekir.İkisi birbirinden farlı biçimde örtünüşleri vardır.Türban,bir Arap erekek örtünüşüdür.Araplar genelde Bedevilerin çöllerdeki kum fırtınalarından birde sıcaktan korunmamın yollarından biridir.Arap erkeklerinin örtünme şekli ‘Turbandır.’Başörtü Anadolu Türkler’inin örtünüş biçimidir.Milli Nizam partisinin kurucusu Erbakan’ın bu giğisi çeşidini parti simgesi haline gettirdi.Bu hemen kolayolmadı sosyolojik olarak yılları aldı.Partiye ait simge olan genç kızlar yetiştirildi.Anneleri ablaları vsleri giydiler,Erbakan’ı memnun ettiler.Parti simgesi haline geldi.Ancak bu giğisilerin gelişmesiyle yeni ekonomik olan pazarlar gelişti.talep artı.Tesedür adında gelişmeler sağlandı.O partiye mensuplar din kispesi altında halen büyük rantlar kazanmaktadırlar.Dinin emri değildir.Erbakan’ın emri ve mensubu tarikatların emirleri ‘Kur’an’ın önüne geçerek ,’Kur’an’ın emri gibi gösterdiler.Dolayısıyla biraz da fanzazi haline getirdiler.Genç kızlar giyinmeği kabullendiler.Burada aklıma bir düşünce geliyor.’saçın kılı çok önemlidir.Amman başının saç kılını göstermede… çünkü çok önemlidir.Günah alırsın,cehennemde yana bilirsin.Sçama sapanakıl ve mantığın dışında bu siyasal simge,bugün Erbakan’ın müritlerinin devam etmesinin bir görünümüdür.Bunlar Atatürk’ün devrimlerine karşı bir harekettir.Neticede bu simgeleri de bir zaman sonra geçecektir.Nasıl Bolşevizm cilerin zaman içinde gerçeği görerek Atatürk’ün çızgisine gelmişlerse bunlarda gelecekler.Dini siyasete alet edenlerin de o çizgiğe gelecekleri zaman alacaktır amma orada olacaklardır.Acaroğlu

  3. Ramazan Olcer yorum tarihi 16 Aralık, 2007 18:33

    Bu konuda ayet ve hadisler gayet acik anlam veremedim yazıya.

  4. Şevket Yeşilyurt yorum tarihi 19 Aralık, 2007 14:50

    Türbanı sadece siyasal simge olarak görmek yeni yetme renk körlüğü olabilir. Kaldıki siyasal simge olsa bile siyasal simgelerin kötü gösterilerek tu-kaka edilmesi ilk defa karşılaştığımız bir durum. Siyasal simgelerin yasaklanması başlıbaşına bir ayrımcılık ve karşıt siyasi görüşlüleri imha etmek fikrinden öte bir şey olamaz.

  5. Yusuf Batum yorum tarihi 23 Aralık, 2007 13:27

    Sayin Sevket Yesilyurt, yorumunuza katiliyorum.

    Belki siyaset adina bir kisim insanlar bunu on plana cikarmis olabilirler. Ama bu onlarin ortuyu siyasi amacla yaptigi anlamina da gelmez.
    Ya da bu konuda baski ve sindirme calismalari oldugundan bazilari mahkemece bazilari da dogaldir ki siyasi yolla haklarini almayi talep etmislerdir.
    Eger magdursaniz mahkemeye basvurursunuz; ya da siyasi gerekcelerle birseyler size dayatiliyorsa
    bunu siyasi yoldan cozmege muktedir kisilere destek verirsiniz. Bundan dogal ne ola ki!
    Bir parti fukara dostuysa, fukara ona oy verir. Simdi maden işçisi uzerindeki kirli elbisesi ile siyaset meydanlarina kosuyorsa bu onun elbisesini siyasete karistiriyor anlamina gelmez ki! Dikkat cekmek istiyor. Bakin magduruz diyor.
    Örtülerini serbestce giyebilmek icin bazı partileri destekleyenler degil, onlari eger menfaatleri ugruna kullandilarsa, kullanan siyasetciler cezalandirilmali. O kadar gencin ahı alindi, istikballeriyle oynandi. Ki okumaya onem verelim dedigimiz zamanlarda bunlar yapildi. Kizlarini okula gondermeyen ebeveynlere baski yapilirken, gonderenlerin örtülü kızlari basarı imiş gibi okullardan ihraç edildi. baska bir çeliski de, yeri geldiğinde Sütçü Imam’ la gurur duymamiz.
    Ülke olarak daha ne olduğumuzun ve ne istedigimizin farkinda olmadigimizin delilleridir bunlar.
    Siyasetse,Ecevit de siyasete alet etti başörtüyü ki en son basbakan olmadan once çözecegini soyledi ve oy talep etti. Ve daha niceleri.
    Bu ulkede Alevi olmak ayricalik, örtülü olmak ayricalik, işçi olmak ayrıcalik… Bu ayricaliklari olanlar da oy deposu olarak görüldüklerinden sürekli istismara açıklar.
    Istismar edenler değişmedikce bu sorunlar da çözülmez.
    Ayrıcalıklı olanları sindirmege kalkarsanız, milli duygulara hasar vermiş olursunuz.

    Insanlarimizin el ele vermesi dileğiyle,

    Yusuf Batum

  6. Oktay Karaca yorum tarihi 24 Aralık, 2007 07:54

    Bizim böyle bir sorunumuz yoktur. Bu şişirilmiş bir balon ya da sis bombasıdır.

    Sis bombasını atar, insanlar etrafını göremezken malı götürür birileri! Biz kadınların başını nasıl örteceğimizi abartılı biçimde tartışırken altımızdan ülke gidiyor! ekonomi elden çıktı beyler, hanımlar. Saçınızı örtseniz ne olur, açsanız ne olur…

    Bizim saç/baş örtüsü problemimiz yoktur. Vatanın bağımsızlığı sorunumuz vardır ve bunu konuşmalıyız. Türbancıları da ona keskin karşıt olanları da en hafif deyişle sorumsuzlukla itham etmeli ve gündeme bağımsızlığı yerleştirmeliyiz.

    Ha, bu arada Irak’ta bir devlet kurduk! Türbanı tartışanlar yani biz kurduk, bilelim. Kafkasya çok karışacak, farkında mıyız?

  7. Nuriye Özdinçer yorum tarihi 5 Ocak, 2008 01:21

    Tamamen SİYASİ dir.Kuran-ı Kerim de kadının saçının bağlanması diye bir emir yoktur.Kadının saç telinden etkilenecek kadar aciz Türk erkeği düşünemiyorum.
    Neden tam tersini düşün müyorsunuz? Kadınlar erkeğin saç telinden etkileniyor mu?
    Bu kadar basit şeylerle uğraşıyoruz hala…Yazık..Kadının başı açık olsa ne olur?Türkiye elden gidiyor…
    Anayasamız AKP nin istediği,AB ve ABD nin onayladığı şekliyle çıkmak üzere…
    Türban ve sarıkla uğraşılacak zaman değil…

  8. NIZAM yorum tarihi 10 Ocak, 2008 03:24

    tamam acik olsa ne olur deniliyor kapali olsa ne olur
    demokratik bir ulkede insanin giydigine asla karisilmaz tabi demokrasi varsa
    ben yurt disindayim birkac yila kadar hicbir sorun yoktu bizimkilerin sayesinde artik buralarda da problem oldu
    diyorlar sizin kendi ulkeniz izin vermiyor bizde vermeyiz diye
    ne kadar dogru bir karar bilemem
    insanin kafasinin disina degil kafasinin icindeki dusunceye bakilmali nice zeki bacilarimiz bu sebebten okulunu okuyamadi ve sizde bununla gurur duyun ve soyleyin acsa ne olur diye

  9. NIZAM yorum tarihi 10 Ocak, 2008 03:26

    evet turkiye elden gidiyor
    siz daha kucuk meselelerle ugrasin
    amerika yemi atiyor turkiye yutuyor yillardir
    ve halkimiz bunu cok guzel anlamis22 temmuz secimlerinde bravo turkiye
    ne kadar ileri goruslusunuz helal size hediye olarak ta elektrige %20 zaam ne guzel demi

  10. NERGİZ yorum tarihi 30 Ocak, 2008 00:04

    KAPALI BİR TÜRKİYE İSTEMİYORUZ BUNU YAPANLARIN AMAÇLARI MUTLAKA BAŞKA YERLERE DEĞİNİYORLAR
    GERÇEKTEN YAKIŞMIYORZ BAŞKA SORUNLARI YOK KAPANMAYA KALDIK YAZIK BU TÜRKİYENİN HALİ NE OLACAK

Yorum yap