35) ATATÜRK’LE KONUŞMA-5

Yayin Tarihi 17 Nisan, 2008 
Kategori ATATÜRK

ATATÜRK’ÜN

Falih Rıfkı’ya Verdiği Mülâkat

image00144.jpg

 

İzmir – Gazi Başkumandanımız ”Akşam” için bugün görüşme yapmayı kabul etti.

İzmir denizi karşısında, millet ordularının başkumandanından kazandığımız savaşın olağanüstü anılarını dinliyoruz. Önce kendilerinden hücum kararının ne zaman verildiğini sorduk:

 ”- Sakarya meydan savaşını sonuçlandıran saldırımız, memleketi düşman ordusundan temizleyinceye kadar harekete devam etmek kararının başlangıcı idi.

Biliyorsunuz ki Sakarya savaşının son günlerinde Yunan sol tarafına ordumuz karşı saldırıda bulundu, işte Yunan ordusunu geri çekilmeye zorlayan o karşı saldırıdır ki ordumuz İzmir’e gelinceye kadar devam etti.”

– Saldırı kararının uygulanmasında bir senelik bir duraksama var. Harekâtın duraksamaksızın niçin devam etmediğini açıklar mısınız?

”- Aksine kesintisiz devam etti. Ancak büyük bir saldırı kararının uygulaması birtakım mantıksal kararlar almayı gerektirir. Bu kararların alınmasında bir zamana gereksinim vardır. Ancak gecikme ve bekleme hiç olmadı denilemez, bunun nedenlerini de siyasî düşüncelerde aramak gerekir. Yine de ordularımız çok önceden bugünkü sonuca varmak gücünü elde etmişti.”

– Bu son askeri harekât ile gerçekleşen büyük başarı, özellikle düşman ordusunun seri bir şekilde yok edilmesi, gerçekte bu ordunun maddî ve manevî kuvveti ile devlet yönetimindeki sarsılmadan mı ileri geldi? Trakya’ya gönderilmiş kuvvetlerin bıraktığı boşluk önemli miydi?

”- Bütün dünya bilir ki Yunan ordusu ……………………. (noktalı yerler İngiliz sansürü tarafından çıkarılmıştır) bilimsel ve askerî buyruklara uymaya tamamen uygun şekilde oluşturulmuş ve düzenlenmiş kuvvetli bir ordu idi ve Yunan devletinin şimdiye kadar sahip olduğu orduların hepsinden kuvvetli idi. Moral durumunda da yayıldığı gibi, bir karışıklık olduğuna ilişkin gerçek hiçbir belirti yoktu. Yunan askerlerinin, askerlerimizle karşılaştıkları zaman kendilerini gevşemiş gibi göstererek ve gerçekteyse bizi gevşetmeye yöneltilmiş aşılamada bulunduklarına bakılırsa, bütün bu duyurmadaki amacın ne olduğunu ortaya çıkartır. Bu şekilde bize Yunan ordusunun dağılmasını bekleyerek sorunun çözülebileceği ümidini vermek istediler ve bu boş bekleyiş ile geçecek zamanın bizim ordumuzu dağıtacağını sandılar. Son çatışmalarda özellikle Afyon-Karahisar , Dumlupınar büyük meydan savaşı günlerinde düşmanın karşı koyma, mücadele ve bütün girişimleri ciddi ve önemli idi. Düşman ordusundan Trakya’ya önemli bir kuvvet geçirilmemiştir. Abartılarak anılan bu kuvvet, yeni oluşmuş etmiş yahut teşkilâtı henüz son bulmamış ve bir kısmı silâhsız iki üç alaydan meydana geliyordu. Yunan ordusu  bütün silahları ve bütün araçları ile Anadolu’nun içinde milletin kalbine saplanmış bir hançer durumunda idi.”

– Paşa hazretleri, Yunan ordusu daha iyi gönderilip ve yönetilseydi uğradığı sonuçtan kurtulamaz mı idi?

”- Düşman ordusu kumanda ve subay heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının kumanda ve subay heyetinden aşağı olduğuna şüphe yoktur. Ancak Yunan kumandanları ve subayları ordularını kurtarmak için her çareye büyük çabayla giriştiler.”

– İstanbul’da ordularımızın düşmana baskın yaparak hücum ettiği söylendi, bu noktayı da açıklar mısınız?

”- Ordularımızın strateji ve taktik harekâtı günlerce düşmanın gözü önünde ve keşif uçakları altında gerçekleşti. Bu harekâtımızı baskın sanıyorlarsa söylediklerinin doğru olması gerekirdi. Fakat ben sanıyordum ki Yunan kumandanlarıyla askerleri ordularımızın hazırlığından ve harekâtından haberdar idi. Ancak ordularına ve özellikle Afyonkarahisar, Seyitgazi, Eskişehir ve bütün cephelerde bir seneden beri çalışarak oluşturdukları ve her tür araçla pekiştirip ve donattıkları sağlamlaştırılmış yerlerde, çok sayıdaki topçularına, sonsuz cephane ve savaş gereçleri kaynaklarına gereğinden fazla güveniyorlardı. Şu gerçekte yanılıyorlardı ki insanların mücadelesinde en kuvvetli düşmanı durduracak olan iman dolu göğüslerdir!”

– Taarruzdan iki gün evvel Ankara’da gazetecilere sizin tarafınızdan bir çay ziyafeti verildiğini işitmiştik. Hattâ İstanbul gazeteleri bu ziyafete ilişkin telgraflar yayınladılar. Buna göre harekâtın başlangıcında sizin Ankara’da bulunduğunuzu zannediyorduk
.

”- Doğrusu bu ziyafetten söz edildiğini ben de duydum. Fakat bu ziyafet değildi. Bazen insanlara yararlanmadıkları çok ziyafetler mal edilir!..”

Şimdi görüşmenin asıl önemli bölümüne gelmiştik:

Taarruz harekâtı nasıl başladı ve nasıl gelişti?

Bu olağanüstü Türk zaferinin hikâyesini, en yüksek etkileyici anlatıcıdan dinlemekte heyecan verici bir şey var.

”- Taarruz hareketi Afyonkarahisar cenup cephesinde düşmanın bir kısım müstahkem hatlarını çiğneyerek uygulanmış bir yarma hareketi ile başladı. Bundan sonra düşman ordusu kuvay-ı esaslarının bir araya gelerek hazır bulunduğu Afyonkarahisar – Dumlupınar meydan savaşı olarak adlandırılan ve beş gün devam eden mücadeleler sonucunda düşman ordusunun kuvay-ı esası artık kuvvet olmaktan çıkarılmıştı.”

– ”Başkumandan Savaşı” adını alan harp hangisi idi?

”- Bu isim, büyük meydan savaşının son kısmını oluşturan eden savaşa verilmiştir. Düşman ordusu meydan savaşı esnasında ikiye parçalanmıştı. Bunun büyük bir kısmı Dumlupınar kuzeyinde Adatepe civarında bir dereye sıkıştırıldı ve orada yok veya esir edildi.”

– izin verilirse resmi bildirilerimiz hakkında bir açıklamada bulunacağım: Bildirilerimizde başarılarımız tamamıyla anlatılmıyordu. Hatta biz kendi zaferlerimizin derecesini Yunan haberlerinden öğreniyorduk.

”- Hakkımız var. Biz resmî haberlerimizde sadece askeri harekâtın devamını ve gelişim şeklini göstermekle yetindik. Elde ettiğimiz başarıların önemi ve büyüklüğünü o kadar yakından anlamıştık ki bunun ilânını düşmanlarımıza bırakmakta sakınca görmüyorduk. Başarılarımızın düşman ağzından ifade edildiğini işitmek ayrıca bir zevk değil midir?”

– Akıncı denilen ayrılmış kuvvetlerimizin görevi ne oldu?

”- Bu isim altında resmî bildirilerde gördüğünüz kuvvetler düşman gerilerinde çalışmalarda görevlendirilmiş süvari kıtalarıyla bir kısım atlı piyadelerimizdir. Bu kuvvetler önemli işler gördüler, özetle birçok kasaba ve köylerimizi yangın ve yıkımdan kurtarmışlardır.”

Zaferin İstanbul’u ve bütün dünyayı şaşırtan akıllara hayret veren taraflarından biri de hızlılığıydı. Askerlerimiz İzmir’e girdiği zaman, Yunan ordusunun artakalan kısmı henüz şehri terk etmemişti. Bu çabukluğun nasıl olabildiğini Paşa hazretlerinden sorduk:

”Ordumuzun hızlı ve şiddetli uygulamasıyla! Gerçekten daha saldırı başlamazdan önce, dört yüz kilometreyi aşan uzaklık üzerinde durmaksızın ve bütün ordularla; düşmana nefes aldırmayacak kadar hızlı bir izleme noktasında etkili hazırlıklarda bulunmuş ve önlemler almıştık. Düşman kuvvetleri büyük meydan savaşında yenik düştükten sonra Dumlupınar yöresinde, Uşak’ın doğusunda Takmak, Alaşehir, Salihli civarlarında ve son defa olmak üzere İzmir’in yirmi beş-otuz kilometre doğusundaki hazırlanmış bir çok yerde savunma girişiminde bulundu. Bu girişimlerin her birinde düşman ordusundan kalanlar bir defa daha yenilip ve perişan edilip ordumuz İzmir’e girdi.”

– Harekâtta hedef tutulan amaç önce yalnız İzmir’e girmek mi idi! Bursa’ya harekât nasıl yöneltildi!

”- Askeri düzenimiz ve ayrılan kuvvetlerimiz, her iki hedefe kuvvet ve güvenliği ulaştıracak derecede idi. Sonuçta tasarladığımızın doğru olduğu İzmir’in sabah, Bursa’nın akşam olmak üzere ikisinin ayni günde kurtarılmış olmasından ortaya çıkar.”

Görüşme bundan sonra siyasi durum konusuna geçti. Bu konuya ilişkin Başkumandanımızın açıklaması şöyle özetlenebilir:

“Ordularımızın ilk hedefi Akdeniz’di. Ordularımız Misak-ı Milli egemenliğini tamamıyla gerçekleştirdiği zaman ikinci ve üçüncü hedeflerine ulaşmış olacaklardır.”

Paşa hazretleri son söz olarak dediler ki: ”Milletimiz zafer neşesi ile gerçek ve hayatî çıkarlarını unutacak kadar uyuşup, sersemleşmemiştir!”

FALİH RIFKI
(Akşam’dan: 21 Eylül 1922)

HEDDAM

ziyaretcidefteri21111126.gif

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap