34) TÜRKLER’İN ANAYURDU KAYIP “MU” KITASI MI ?

Yayin Tarihi 28 Kasım, 2007 
Kategori TÜRK DÜNYASI

TÜRKLERİN ANAYURDU KAYIP MU KITASI MI?

image00140.jpg

“Efendiler,
Bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef’in oğlu olan kişidir.”
             Yeni Aktüel/2-8 ağustos/2005

  Atatürk 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmada Türklerin kökeni hakkında böyle diyordu. Tesadüfi bir konuşma değildi ve onun Türklerin kökenine ilgisinin devamı da gelecekti…
image00228.jpg  Atatürk’ün cumhuriyetin ilk yıllarında bu alanda başlattığı araştırmalar, özellikle 1930’ların başında yoğunlaştı. 1930’da Tarih Heyeti’ni oluşturarak Türk Tarihinin Ana Hatları adlı kitabı hazırlattı. 1931’de ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşuna ön ayak oldu ve adı daha sonra Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilen cemiyetin çalışma alanını Türk ve Türkiye tarihi olarak belirledi. Kurumun bir yıl sonra gerçekleştirilen ilk genel kurulunda Türk Tarih Tezi kabul edildi.Tez iki ana eksenüzerine oturuyordu; “Türk uygarlığı tarihin en eski uygarlıklarından biridir ve bu uygarlığın kökeni Orta Asya’dır. “

image00323.jpg  Bu çalışmaların bir ayağının eksik olduğunu düşünen Atatürk, Türk Dil Kurumu’nu da kurdurarak, ulusçuluğun ana öğelerinden olan dil konusunda da derin bir çalışma başlattı. Onun Türk Tarih Kurumu’nun ikinci Dil Kurultayı’nda yaptığı konuşmada yer alan “Güneş” yaklaşımı, sonradan tanışacağı Mu Efsanesinin Güneş kültü ve kendi tezi Güneş Dil Teorisi’yle doğrudan ilintiliydi.
Tarih çalışmaları, Türk tarihinin ana kaynaklarını araştırmak, arkeoloji yoluyla yeni bilgiler sağlamak, tarihte ve bugün ırk karakterlerini antropolojik yöntemlerle saptamak gibi noktalar üzerinde şekilleniyordu.
Tarih ve Dil kurumlarının varlık nedeni de bu temellere yaslanıyordu. Atatürk, uzmanların yabancı meslektaşlarına ihtiyaç duymadan arkeolojik kazılardan çıkacak yazıları inceleyebilmesi ve bu yoldan elde edilecek bilgilerle eski uygarlıkların gerçeğine ulaşmak amacıyla eski dillerin öğrenilmesi için de Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni kurdurdu.

  Orta Asya Uygarlıklarının Kökeni


image00419.jpg  Türk Tarih Tezi’nde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getiriliyordu. Ama Orta Asya uygarlıklarının kökü neredeydi? Mustafa Kemal bu sorunun yanıtı olabilecek anahtara 1932’de ulaştı. İlkel diller uzmanı ve tarihçi-diplomat Tahsin Mayatepek’in sunduğu ön raporda Güney Amerika uygarlıklarından Maya uygarlığının dil ve kültürleriyle Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasındaki benzerliğe dikkat çekiliyordu.


  Mayatepek, bu süreci inceleyip Atatürk’e raporlar halinde iletmesi için 1935’de Meksika’ya maslahatgüzar atandı. Çok geçmeden de arkeolog William Niven’in Meksika’da yaptığı kazılarda bulduğu yaklaşık 15 bin yıl öncesine ait tabletlerin deşifrelerinden ve ardından James Churcward’ın  Hindistan’da bulduğu benzer tabletlerin çevrilerinden Atatürk’ü haberdar etti. O da söz konusu yazarların kitaplarının çevrilmesini emretti. Sağlığı yerinde değildi ama, 1937 yılının önemli bir bölümünü geniş bir kurulca gerçekleştirilen bu çeviriler, üzerlerinde notlar alarak incelemekle geçirdi.

image00517.jpgimage00615.jpgimage00714.jpgimage00816.jpgimage00912.jpg

  (Bu resimler Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarının Cumhuriyetin 60. yılına armağan için hazırladığı” ATATÜRK’ÜN OKUDUĞU KİTAPLAR/Özel işaretleri, uyarıları ve düştüğü notlar” adlı kitaptan alındı. Kaybolmuş Mu kıtası adlı bölümün 376-395 nolu sayfaları arasında Atatürk’ün okuduğu, altını çizdiği ve yanına notlar aldığı bölümleri incelemek mümkün. Kütüphane ya da İş Bankası Kültür Yayınlarına başvurulabilir)

image0108.jpg  Atatürk’ün özellikle altını çizip notlar aldığı bölümler insanlığın yaratılışı, 64 milyon nüfuslu bir kıtanın batışı, kıtadan göçler ve özellikle de Orta Asya, Uygurlar ve Türklerle ilgiliydi.
  Mayatepek başlangıçta bu temelden yola çıkıp raporlarında Amerika ve Meksika yerlilerinin dillerindeki Türkçe sözcükleri incelemiş ve yerlilerin kültürelkaynakları vegüneş kültünündinlerindeki etkilerineyoğunlaşmıştı.

image0117.jpgimage0128.jpgimage0137.jpgimage0148.jpgimage0156.jpgimage0166.jpg

 Aztek / Maya / İnka / Asur / Sümer / Akad / güneş kültü örnekleri

image0175.jpg   Ancak 29 şubat 1936 tarihli 7. raporu çarpıcı bir biçimde başlıyor ve şaşırtıcı bilgilerle devam ediyordu.
Uygur, Akad, Sümer Türkleri’nin Pasifik Denizi’nde ilk insanların zuhur ettiği Mu’daki büyük medeniyet, dil ve dinlerini cihana yaydıklarına dair yepyeni ve mühim malumatı ihtiva eden rapor:Kuzey Amerika alimlerinden Cononel James Churcward 4 Kıta eserinde dünyada ilk insanların ilk zuhur ve saadet diyarı olarak Tevrat’ta ‘Gan Edn’ ve Kuran’daCenneti Adn” namı altında zikri geçen ve Pasifik deniz’inde bulunan ‘Mu’ kıtasında ortaya çıktığı ve bu büyük kıtanın 11 bin 500 sene evvel müthiş depremler ve patlamalar neticesinde 24 saatte 64 milyon nüfusuyla denize battığı ve ilk yüksek medeniyetin, dilin ve vahdaniyete dayalı dinin ve fen ilimlerinin Mu kıtasından 70 bin sene önce Maya namıyla çıkarak Asya’da Uygur, Hindistan Naga-Maya, Fırat nehri deltasında Akad, Mezopotamya da Sümer, Kızıldeniz’in batısındaki arazisindeki Mayu ve Etiyopi kıtasında Tamil namlarını almış olan Mu çocukları tarafından bütün cihana yayılmış olduğu vesaire hakkında, şimdiye kadar Doğu’da ve Batı’da yayımlanan kitapların hiçbirinde görmediğim çok derin ve 50 sene süren incelemeler mahsulü malumata tesadüf ettim.”

  MayatepekChurcward’ın kitabından şunları naklediyordu: “Eski Türklerin ilk vatan ve kökenleri şimdiye kadar bildiğimiz üzere Orta Asya olmayıp, Pasifik Denizi’nde 200 bin sene mevcudiyetten sonra batmış olan Mu kıtası olduğu ve Orta Asya’ya, Mezopotamya’ya, Yukarı ve Aşağı Mısır kıtasına ve Etiyopi’ye Mu kıtasından binlerce sene evvel gelip Mu’daki yüksek kültür ve medeniyetlerini, dil ve dinlerini yaydıkları anlaşılıyor.”

image0184.jpg  Raporda Mu’ya ait bazı sembolleri açıklayarak dünyanın dört bir yanına dağılan uygarlıkları da anlatıyordu:


1.Kol:Bu kolu Mu’dan ‘Maya’ namıyla çıkarak Asya’nın doğu kıyılarına ayak bastıktan sonra ‘Uygur’ namı alan Mu çocukları teşkil etmektedir.


2.Kol:Bu kolu teşkil eden Mu çocukları gemilerle ve ‘Maya’ namıyla çıkarak Hindi Çini kıyılarına çıkmışlar ve oradan ‘Burma’ kıtası istikametinden Hindistan’a girerek oralarda, ‘Naga Maya’ namını alıp, bu namda büyük bir imparatorluk vücuda getirmişlerdir ve bu devlet 200 bin sene devam ettikten sonra yok olmuştur. Bu insanların bir kısmı Hindistan’ın batısından gemilerle Basra Körfezi’nin kuzeyinde Fırat Nehri deltasına girerek, bu yerlere ‘Akad’ ve daha kuzeye ilerleyerek bu havaliye de ‘Sümer’ adını vermişler ve kendileri de bu namı almışlardır.”

image0194.jpg  Churcward’ın yapıtı kaynak gösterilerek nakledilen bilgiler arasında şu satırlar da yer alıyordu: ”Uygur İmparatorluğu ortadan kalkmadan önce Türk İmparatorluğu’nun mevcut olmadığı ve bu imparatorluğun, Uygur İmparatorluğu’nun yukarıda izah olunan felaketler neticesinde son bulmasından sonra, 10-11 bin sene evvel ortaya çıktığı ve  ırktaşlarımız olan Akadlar’la Sümerler’in Orta Asya’dan değil, doğrudan doğruya 70 bin sene evvel Mu kıtasından çıkıp Hindi Çini, Burma, Hindistan yolu ile evvela Fırat deltasına ve müteakiben Mezopotomya arazisine  yerleştikleri anlaşılmaktadır.”

Doç. Dr. Haluk BERKMEN

www.astroset.com

Paylaş:

Yorumlar

“34) TÜRKLER’İN ANAYURDU KAYIP “MU” KITASI MI ?” yazisina 3 Yorum yapilmis

  1. Gökhan BOZKURT yorum tarihi 28 Kasım, 2007 16:57

    Saygı değer hocam; gene güzel bir konuya değinmişsiniz. “İnsan Beyninin, Uzayın ve Zamanın Bilinmeyen Dünyası” isimli mecmuadan bazı alıntılar yaparak konuyu genişletmeye çalışacağım.

    “…Atatürk, Türkçe ile Mu Dilini Karşılaştırıyor;

    Bir çok Mu kökenli özel ad ve sıfatları, Atatürk öztürkçe ile karşılaştırmış, notlar almıştır. Sözgelimi “Tarlaların Allah’ı” anlamına gelen ‘Bal’ sözcüğünün yanına, ‘balağmak (anlamı: toprağı kazmak, çukur açmak) notunu almış. “Ruhların diyarı Kui” cümlesinin yanına, “kökü: ailedir” diye yazmış.

    Bu tür sözcük notları oldukça çoktur. Bir yerde Mu’nun demokrasi ile yönetildiğini, güneş enerjisinin aydınlatılmada kullanıldığını anlatan satırların altı çizilmiştir. Ve bunlar gibi yüzlerce satır cumhuriyetimizin kurucusu tarafından çizilmiş, işaretlenmiş, sayfa yanlarına notlar alınmıştır.

    İncelendiğinde görülüyor ki, Atatürk’ü önce Türklerin kökeni ve Mu dilinin Türkçe ile bağlantısı ilgilendirmiş. Sonra inançların ve Mu’nun yönetim biçimi üstünde durmuş. Üçüncü kitaptaysa çok geniş anlatılan Mu simgelerini, Atatürk Latin abecesiyle karşılaştırmış.

    Kitaplar Neden Basılmadı?

    Atatürk, James Churchward’ın iki kitabıyla özellikle ilgilenmiştir: Kayıp Mu Kıtası ve Mu’nun Çocukları. Bu iki kitap, Anıtkabir Kitaplığı’nda 1302 ve 1302 no ile kayıtlıdır. kitaplardan çıkarılan, daktilo ile yazılmış çeviri metinleriyse yine Anıtkabir Kitaplığı’nda 4 dosya halinde bulunmaktadır.

    Atatürk’ün Mu ile ilgili düşünceleri ve çıkardığı sonuçlar, yazık ki tam olarak bilinmemektedir. Bunun nedeni, 1935 yılından sonra sinsice ilerleyen hastalığının, ona pek zaman tanımamış olmasıdır.

    Ortada garip bir olay daha vardır: 1967 yılına kadar Türk Dil Kurumu arşivinde, sonra Anıtkabir Kitaplığı’nda bulunan bu çeviriler hala basılmamıştır. Öylece durmaktadır. Atatürk’e kitapları sağlayan Tahsin Bey, Meksika’da araştırmalar yaparken, Maya-Astek-İnka uygarlıklarının Türklerde kullanılan eşyalara benzer eşyalar kullandıklarını öğrenmişti. Ayrıca davullar ve kalkanlar bizimkilere çok benziyor, üstlerinde ay ve yıldız simgeleri bulunuyordu. Tahsin Bey, tüm çalışmalarını belge ve fotoğraflarla birleştirerek üç cilt defter halinde Atatürk’e yollamıştır. Bunların ilk ikisi 1970’lere kadar TDK Kütüphanesi’nde 56-57 no’ları ile durmaktaydı. Üçüncü defter kayıptır.

    Bu değerli çalışmalar basılmamıştır. Gerek Churchward’ın kitapları, gerek Tahsin Bey’in çalışmaları basılıp yayımlandığı zaman, Atatürk’ün düşüncelerini belki daha iyi anlayabiliriz, yoksa bu eserler de, Atatürk’ün gizli kalmış düşünsel yönleriyle birlikte, Anıtkabir’in sessizliğinde uyumayı sürdürecekler. Gerçekten var olduysa, Mu kıtasının kalıntılarının Büyük Okyanus’un derinliklerinde beklediği gibi…”

  2. Zerrin TAYFUR yorum tarihi 9 Mart, 2010 03:30

    Yılmaz bey çok değerli bilgiler insan düşünüyor
    binlerce gerksiz kitap basılıyor ve Atatürk’ün
    bin bir emek vererek hazırlattığı Türklerin geçmişi Mu Kıttası ile olan gerçeğini neden yazmıyor halka anlatmıyorlar düşündürücü bir kaç
    yerde okumuştum Amerikalı bilim adamlarının yzısını MuKıtası ile ilgili ana dilleri yazılan tabletler Türk diline uyduğu benzer cümleleler
    olduğunu söylüyorlar bence kıskançlıklarından
    yazmıyorlar Türklerin çok eski bir kavim millet olduğunu bilinmesin Mu Kıtası batınca kalanlar
    dünyanın dört bir yanına göçmüş örf adat yaşayış
    tarzlarını oralara yerleştirmişler size sonsuz
    teşekkürler sağolun var olun saygılar..

  3. nihat özben yorum tarihi 10 Mart, 2010 12:43

    geçmiş elbette önemlidir. mamafih şu anda aslolan Türk Milletinin istikbalidir. Endişe ve asıl çalışma gerektirecek yegane unsur budur ve ivedidir. Türk Milletini ileride nasıl bir gelecek nasıl bir zürriyet bekliyor. Bence buna kafa yormak daha faziletli olacaktır…. saygılarımla… ing.öğrt. Nihat ÖZBEN

Yorum yap