309) Türkler’de Doğaya Verilen Önem

Yayin Tarihi 6 Ekim, 2015 
Kategori KÜLTÜREL

Türkler’de Doğaya Verilen Önem

image001

Ulusu oluşturan temel koşullardan biri olan ruhsal şekillenme birliği, Türklerde çok eski ve geniş bir tarihe dayanır; bu nedenle anlamlı bir derinliğe ve olgunluğa sahiptir. Yaşam ve doğa koşullarının zorunlu sonuçları olarak ortaya çıkan ve çok uzun deneyimler sürecinden geçerek günümüze ulaşan sosyal ve kültürel değerler, özgün ve yüksek niteliklidir. Toplumun çıkarlarını gözeten kamucu anlayış, her dönemde temel alınmıştır. Mülkiyet duygusu, bu anlayış üzerinde biçimlenmiş ve paylaşımcılık esas alınmıştır; eşitlik ve özgürlük neredeyse bir tutku halindedir. Örgütlenme becerisi yüksek, yasallık (töre) esastır. Yaşamı ve doğayı tanımaya, ona saygı göstermeye üst düzeyde önem verilir. Atılganlık, dayanışma ruhu ve kimliği koruma yeteneği yüksektir. Hoşgörü ve barışçılık, kadın ve çocuğa verilen önem, konukseverlik, adalet duygusu, kendine özgü özelliklere sahiptir. Bunlar, Türk kimliğinin temel öğeleridir.

Orta Asya bozkır insanı, yaşayabilmek ve varlığını sürdürebilmek için, doğanın kendisine dayattığı zor ve acımasız koşulları dikkatle izlemek ve ona bilinçle uyum göstermek zorundadır. Bozkır insanı; olanaklarını, direnme gücünü ve yeteneklerini, sürekli gözlemeli ve geliştirmelidir. Çevre koşullarını ve bu koşulları yaratan nedenleri bilmeli, gerekli önlemleri zamanında ve eksiksiz biçimde almalıdır. Neolitik Çağ (Cilalı Taş) insanı için; ateş insanı ısıtır, yiyeceğini pişirir, onu kötü ruhlardan korur, ama bir anda her şeyini de yok edebilir. Su, yaşamın ve sonsuz akışın simgesidir; gökten düşen su ateşi söndürür ama, bitkilere de can verir, hayvanlarının beslenmesini sağlar. Taş, ölümsüz kalıcılığa sahiptir; bu nedenle, töre’leri gelecek kuşaklara taşıyacak yazılar, ona yazılmalıdır. Ağaç ise ölüm ve yaşam evrelerini temsil eder, sürekli gelişme yeteneğinin bir simgesidir, bu nedenle çok değerlidir. Hayvanın her türüne saygı gösterilmelidir, insan onlarsız birşey yapamaz, yaşamını sürdüremez.

Çok eski çağlara dek giden Bozkır Kültürü’nün, doğayla iç içe geçip onunla bütünleşen bir derinliği vardır. Bozkır insanı, doğayla kaynaştığı için duru ve önyargısız; yaşamdan kopmadığı için de devrimcidir. Doğayla uyumlu yaşamak, yaşamın kurallarını kavramayı, bu kavrayış da, dünyayı tanımayı ve anlamayı sağlayan bir düşünce zenginliği yaratır. En somut gerçek, doğa ve yaşamın kendisidir. Bu gerçeğe uyum, bozkır insanını sürekli yeniler ve geliştirir; onu, olay ve olgular karşısında bilinçli ve direngen kılar, devrimci yapar. Orta Asya insanları bu özellikleriyle, yaşamın kurallarını kavramış doğal filozoflar”dır.

Yenisey Türkleri, sincabın kürkünün gri renge dönüşmesini baharın gelişi olarak kabul eder. Kuş, yol gösterdiğinden Hunlar için uğurlu bir hayvandır. Bulgar Türkleri, köpek ulumasmı güven, bereket ve bolluk habercisi olarak, sevinçle karşılar. Eski Türkler’de kurt, bağımsızlık ve özgürlüğün simgesi, kutsal bir hayvandır. (Günümüzde Sivas ve Tokat’da bir yolcunun önüne tavşan çıkarsa kötüye, kurt çıkarsa iyiye yorulur.) Yakutlar’da, guguk kuşu ölüm, dağ tavuğu yağmur, tavşan kuraklık habercisidir. Eski Türkler, yaşlı ve ulu bir ağacın yanından geçerken ellerini birbirine bağlar, diz çöker ve böylece ona saygısını sunar. Ulu bir ağacın altına, saygısızlık olur gerekçesiyle asla uzanmaz. Anadolu’da ağaç kültürün kalıntıları hala yaşamaktadır. Adana Dörtyol ve Çay arasındaki Cennet Ana adı verilen yerdeki ulu ağaç, hasta çocuklara öptürülür; tahtacı kadınlar ulu ağaca sarılarak kısırlıktan kurtulacaklarına inanırlar; yörük boylarında kutsal sayılan ağacın altında yere uzanılmaz. Eski Türk inancına göre ulu bir ağaç, toprağın derinliklerine giden kökleri ve göğe uzanan dallarıyla gücün ve sonsuzluğun simgesidir.

Türkler’in doğaya verdiği önem, ilkelliğin göstergesi boş inançlar ya da güçsüzlüğün yol açtığı tapınma duyguları değildir. Her inancın, yaşamı kolaylaştıran somut bir sonucu vardır. Tarihte ilk kez Türkler’in bulup kullandığı takvim doğayla oluşturulan birlikteliğin onlara sağladığı bir kazanımdır. Ünlü 12 Hayvan Takvimi’ne göre, her ayı bir hayvan temsil eder. Anadolu yörüklerinin kullandığı takvim tümüyle, hayvanların yaşam ritmini yansıtır. Bu takvime göre, hayvanların “gündüz gölgede uyuduğu, gece otladığı” Eşme ayı, 20 Temmuz ile 1 Eylül arasıdır. Bu ayı, Aralığa kadar süren ve hayvanların “gündüz atladığı gece uyuduğu” Kara Yatak ayı izler. Sonra, hayvanların çardak (ahır)’ta tutulduğu, Mart’a kadar süren Çardak ayı, daha sonra da Göç ayı gelir.

Doğayla kaynaşma ve ona gösterilen uyum, Türkler’e, etkisi günümüze dek gelen, barışçı ve eşitlikçi; adalete, söze, dürüstlüğe ve insana önem veren bir dünya görüşü kazandırmıştır. Yaşam hakkı kutsaldır ve insanla sınırlı değildir. Hayvanlarla hatta bitkilerle olan ilişkilerde bile, onların yaşam hakkına saygı gösteren sanki bir “sözleşme” yapılmıştır. Hayvana karşı verilen savaş (av)’m, aynı insanlar arasındaki savaş gibi kuralları vardır. Gereksiz hayvan öldürülmez, fazla kan akıtılmaz, hayvanın kemiği kırılmaz. Aynı kurallar, askeri savaşlarda da geçerlidir. Türklerde; toplu öldürme, işkence, soykırım yoktur.

Savaş, boy’un ya da kavmin varlığını sürdürmek için yapılan ve zorunlu kalmadıkça girişilmeyen bir eylemdir; barışı korumak esastır; haklı olmayan savaş, topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Eski Türk inancında, Türk’ün Tanrısı, barış ve dostluğun tanrısıdır. Toplum düzenini anlatan il sözcüğü barış anlamına gelir. Savaşa girmemek için sonuna dek dayanç (sabır) gösterilir, ancak girildiğinde de büyük bir atılganlıkla savaşılır. Savaşta yenilene, eğer kural dışı savaşmamış ve katliam yapmamış ise ceza verilmez, aç bırakılmaz, kötü davranılmaz. Uluslararası barışa önem verilir ve bu barışın korunması için sorumluluk yüklenilir, koruyucu gibi davranılır. Bu anlayış, Çin Denizi’nden Avrupa’ya dek, çok büyük bir coğrafyayı, uzun yıllar boyunca bir barış alanı haline getirir.

Kaynak: Antik Çağ’dan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler

http://www.kulturelbellek.com/

image002

Paylaş:

Yorumlar

“309) Türkler’de Doğaya Verilen Önem” yazisina 2 Yorum yapilmis

  1. Extinct yorum tarihi 7 Ekim, 2015 16:17

    Nereden geldik buraya yahu biz? Ermenisinden grekine ne kadar kara ırk varsa başımıza üşüştü, islam gibi truva atlığına olanak sağlayan bir araç yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı. Finliler’in, Japonlar’ın durumuna bakın bir de bize. Ne arılık (dilsel, ırksal, kültürel….) kaldı ne gelenek.

  2. TARİH : Türkler’de Doğaya Verilen Önem | Strateji yorum tarihi 7 Ekim, 2015 21:43

Yorum yap