286) TALAT’IN AMACI NE?

Yayin Tarihi 14 Ekim, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

 

KIBRISLA İLGİLİ BİR DAVA VE

TÜRKLERİ UYUTMA POLİTİKALARI

Bilindiği gibi 1974 Barış Harekâtı sonrasında ortaya çıkan coğrafi değişiklikler nedeniyle Güney Kıbrıs’taki Türk mal varlığı Rumlara, Kuzey Kıbrıs’taki Rum mal varlığı da Türklere kalmıştı. Güney Kıbrıs’taki Türk emlâkine karşılık Kuzey Kıbrıs’taki Rum emlâki can güvenliği nedeniyle ve 1975’de Viyana’da Denktaş ile Kleridis arasında yapılan nüfus mübadelesi antlaşması uyarınca kuzeye göç eden Türklere tapulanmış, bunlardan biri daha sonraki yıllarda Orams adlı bir İngiliz ailesine satılmıştı. Rum mahkemesi bu satış nedeniyle açılan dava sonucunda Orams ailesini tazminata mahkûm etmiş, bu mahkeme kararı Kuzey Kıbrıs’ta uygulanamadığı için Orams ailesinin İngiltere’deki mal varlığı üzerinde icra yapılmak istenmişti. Konuyu inceleyen İngiliz alt mahkemesi, Rum mahkeme kararlarının Kuzey Kıbrıs’ta icra edilemeyeceğine hükmetmiş ve dava İngiliz ailesinin ve dolayısiyle Türk tarafının lehine sonuçlanmıştı.

Rumlar davayı ancak İngiliz İstinaf Mahkemesine götürebileceklerdi. İşte bu safhada devreye Kıbrıs Cumhurbaşkanı Talat ve partisi girdi ve Rumların davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görüşülme teklifine olumlu yanıt verdiler. Böylece Talat ve Partisi (CTP) inanılmaz bir kararla İngiliz Yüksek Mahkemesi’nin lehimize sayılabilecek kararından sonra Rumlarla aynı doğrultuda hareket etmiş ve konunun İngiliz İstinaf Mahkemesi’nde değil Avrupa Toplulukları Mahkemesi’nde ele alınmasına imkân vermiştir.

Rumlar bu mahkemenin kararından sonra konuyu İstinaf Mahkemesi ve sonra da Lortlar Mahkemesi’ne (Kamarası’na) götürme olanağına sahip olsalar bile, geçmişteki tecrübe göstermiştir ki Lortlar Mahkemesi’nin İngiliz Yüksek Mahkemesi ve İstinaf Mahkemesi’nin vereceği kararları bozması pek mümkün olmayacaktı. Yine uzmanlara göre Lortlar Mahkemesi’nin bu kararından sonra Rumların başka başvuracakları bir yer kalmayacak ve Kıbrıs Türk tarafı hukuksal anlamda büyük güç kazanmış olacaktı. Ama nedense bu yola başvurulmadı.

İki İngiliz Mahkemesi’nin desteğinin de yanımıza alınması yoluna gidileceğine Rumların istemi doğrultusunda hareket edilerek, bakış açısı çok farklı olan ve belirli önyargılarla aleyhimize karar verme eğilimi gösteren Avrupa Toplulukları Mahkemesi’ne gidilmesinin önemli bir nedeni olması gerekir ancak bu önemli neden hala anlaşılamamıştır. Rum ve Türk tarafı anlaşınca İngiliz Yüksek Mahkemesi büyük bir memnuniyetle konuyu ABAD’a ( Avrupa Birliği Adalet Divanına) havale etmiştir.

 Bu davada kararın ABAD tarafından önümüzdeki Mart ayında açıklanması beklenmektedir. Limanlarını Rum devletinin hava ve deniz araçlarına açması için Avrupa Birliği tarafından Türkiye’ye tanınan mühletin de aynı döneme rastlaması her halde tesadüf kabul edilemeyecektir. Bu olay bizlere hukukun nasıl bir siyasal araç ve Türklere karşı bir şantaj silâhı olarak kullanıldığının, uluslararası mahkeme sıfatını taşıyan organların Türkler söz konusu olduğunda nasıl bir siyasal mekanizmaya dönüştüğünün son göstergesidir.

Şu andaki göstergeler (bunlardan biri de Alman raportörün Rumlar lehine hazırladığı rapordur) kararın Orams ailesi aleyhine tecelli edeceği yönündedir. Karar mercii ABAD, Rum-Yunan lobisi, Rum ve Yunan hukuk dünyasının adamlarıyla içli-dışlıdır. Daha şimdiden kararın siyasal güdülerle peşinen verildiği, Mart’ta açıklanması beklenen hükmün ise bir şovdan ibaret kalacağı şeklindedir. Oysa hukukun temel ilkelerinden biri “adaletin gerçekleştirilmesi yeterli değildir, adaletin gerçekleştiği (halk tarafından) görülmelidir” şeklindedir. Bu ilkeye göre adalet içte gerçekten gerçekleşmiş olsa bile dış görünüş olarak da gerçekleşmedikçe, bir başka anlatımla, adaletin gerçekleştiğine dair kamu vicdanında bir kanaat oluşmadıkça adalet yapılmamış sayılır. Bu açıdan ABAD daha şimdiden pis kokuların yayıldığı, insanda güvenden ziyade isyan duyguları yaratan bir yapı içinde görülmektedir.

Kıbrıslı Türk düşünürlerin bu konudaki görüşleri şöyledir:

“Orams davasına bakmakta olan Adalet Divanı’nın Başkanı Yunan’lı, iki yargıcı ise Rum’dur. İki Rum yargıçtan biri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’yi dava edip tazminata mahkûm ettiren Myra Arestis’nin eşi Yorgo Arestis’tir. Böyle bir yapıya sahip bir kurumdan adalet çıkmasının imkânsız ya da çok zayıf bir ihtimal olduğu ortadadır. Sadece bu görünüm bile yukarıda zikredilen adalet ilkesinin nasıl çiğnenmekte olduğunun kanıtıdır. 

Adalet Divanı’ndan Orams aleyhine bir karar çıkması aslında Orams ailesinin değil, KKTC’nin ve Türkiye’nin mahkûmiyeti demektir, Rum-Yunan ikilisi ile Avrupa emperyalizminin asıl hedefi de zaten budur. Böyle bir mahkûmiyetin sonuçları ise Türk tarafı için felâketin ta kendisi olacaktır.

Orams ailesi aleyhine bir karar çıktığı takdirde bu hal Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan binlerce İngiliz ve diğer yabancı uyrukluyu da etkileyecek, onları dehşete düşürerek Kuzey Kıbrıs’tan uzaklaşmalarını sağlayacaktır. Daha da vahim olmak üzere olumsuz bir kararın sonuçları yabancı uyruklularla sınırlı kalmayacak, Londra’da emlâk ve servet sahibi olup Kuzey Kıbrıs’ta eski Rum emlâkini kullanan Türklerin de (ikamet yerlerine bakılmaksızın) Rum mahkemelerinde dava edilmelerini ve İngiltere’de sahip oldukları emlâk ve paralara el konulması gibi bir felâketi de beraberinde getirecektir.

Kıbrıs Türkü ekonomik ve siyasal açıdan bu ve benzeri davalarla hukuki yollardan yok edilmek istenmektedir.”

Dr. M. Galip BAYSAN

Paylaş:

Yorumlar

“286) TALAT’IN AMACI NE?” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. esraünal yorum tarihi 26 Ocak, 2009 21:20

    kıbrısla ilgili ne davamız vardır.kimin davası vardır.benim davam yok.ama orda bence cıkarını korumak isteyenlerin davası var.hemde öyle böyle degil.büyük cıkarlar var.ve bu cıkarlarını pardon davalarını kaybetmek istemiyorlar.demokrasiyi istemiyorlar.diktatörce yönetmek istiyorlar.ergenekonunun bir ayagı bana kıbrıstadır.büyük bir kısmı.orayada bir savcı atanması gerek.herseyi arastırması için.

Yorum yap