244) SURİYE ZİRVESİ

Yayin Tarihi 5 Eylül, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

SURİYE ZİRVESİ

4 Eylül 2008’de Şam’da Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren bir zirve gerçekleşti. Şam’daki bu “İstikrar İçin Diyalog” zirvesi sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelen Fransız lideri, “Türkler müthiş bir iş çıkardı… Bu girişimi nedeniyle bütün Avrupa Türkiye’ye minnettardır…” diyerek, Türkiye’nin Suriye-İsrail anlaşmazlığında aldığı rolü tebrik etti.

Sarkozy Şam’da Ne Arıyor?

Sarkozy, Fransa Cumhurbaşkanı adayı iken başlayan, Fransa’yı Avrupa ve dünya liderliğine taşıma planını, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da sürdürdü. Ancak bunu yaparken, mümkün olduğunca dış politikadaki suyun akış yönünde ve küresel güç ABD’nin politikalarına paralel olarak hareket etti. İran konusunda ABD’nin yanında ve katı bir biçimde yer aldı. AB’nin belirlenmiş politikaları yanında gene sert bir kaya gibi dikildi. Özellikle Türkiye’nin AB üyeliği yerine, Alman Hıristiyan Demokrat partilerinin ve Avusturya’nın önerdiği “İmtiyazlı ortaklık” fikrine tutkal gibi yapıştı. Öyle ki, Türkiye’nin AB üyeliği önündeki en önemli engelin Fransa olacağı imajını yerleştirdi. Bu sebeple Türkiye’de en büyük tepkiyi veren TSK, Fransa’dan askeri malzeme alımlarını dahi durdurdu.

Büyük güçlerin mevcut politikaları yanında Sarkozy ayrıca, “Akdeniz Diyalogu” çerçevesinde, Fransa’nın önderliğinin ön plana çıktığı oluşumu körükledi. Bu oluşumla Akdeniz’de, özellikle Kuzey Afrika ülkeleri ve Ortadoğu’da yeni açılımlar peşine düştü. Sarkozy’nin bu girişimi 1798’de Mısır’ı işgale kalkan ünlü Fransız Generali Bonapart’ı hatırlattı. Tek farkla, bu kez yeni Bonapart’ın Suriye seferinde Türkiye karşısında değil, aynı amaç için çalışan taraftı. Seferin amacı ise Suriye-İsrail anlaşmazlığının giderilmesi, böylelikle Akdeniz Diyalogu oluşumunda kayda değer ilerlemeler kaydederek Fransa’nın hem Akdeniz havzasında, hem de Ortadoğu’daki etkinliğine katkı yapmaktı. Yani Fransa’nın çıkarları…

Esad’ın Arap Birliği Başkanı, Katar Emiri Hamid el Tani’nin Körfez Ekonomik İşbirliği Konsey Başkanı, Sarkozy’nin AB dönem başkanı ve Akdeniz Diyalogu oluşumunun doğal lideri olarak katıldığı Şam’daki “İstikrar İçin Diyalog” zirvesinde, Başbakan Erdoğan da, bölgenin istikrar unsuru Türkiye’yi temsilen katıldı. Üç Müslüman lider birbirleriyle bölge insanlarının alışık olduğu erkek erkeğe kucaklaşma (hatta yanak yanağa temas) ile yakınlıklarını ifade ederken, doğrusu Sarkozy onların yanında oldukça “Fransız”dı. Daha doğrusu bölgeye ve kültürüne oldukça yabancı, hatta bulunduğu yerde eğreti ve  fazlalık gibiydi. Buna rağmen, tarihte olduğu gibi büyük güçlerin kendi hırs ve çıkarları uğruna bu tip eğretiliği hoş görüyle kabullenen  Sarkozy, Türkiye ile AB saflarındaki çatışmasını, bu zirvede telafi etmeye çalıştı. Tabii, AB politikasından taviz vermeden… Ancak, gene de “dünyaya çeki düzen veren” ülkelerin içinde her şekilde Avrupa-ABD kombinasyonunun var olduğunu da hatırlatarak…

İsrail-Suriye Görüşmelerinde Önemli Engeller

Türkiye’nin Arap-İsrail anlaşmazlığının en çetrefilli sorunu, Suriye-İsrail sorununda arabuluculuğu ise takdire şayandır. İsrail ve Suriye yetkililerinin Ankara’nın aracılığında yapmış olduğu görüşmeler elbette ki kısa sürede beklentileri karşılayamayabilecektir. Ancak, Filistin-İsrail anlaşmazlığında 1990’lı yılların başlarında başlatılan “Oslo Süreci” sonucunda önemli adımlar atıldığı da bir gerçek. En azından, parça parça da olsa Filistin’e ait topraklar var ve çeşitli sorunlara rağmen işgal altındaki pek çok yerden İsrail askerleri geri çekildi. Filistin Devlet Başkanı uluslararası alanda kendi milletini ve devletini temsil edebiliyor, eşit hak talebinde bulunabiliyor.

İsrail-Suriye görüşmeleri sonunda, anlaşmazlığın en önemlisi işgal altındaki Golan Tepelerinin Suriye’ye verilmesi halinde, Filistin ve Lübnan’la ilgili sorunların önemli bir bölümü de çözülebilir ve bölge istikrarı yakalama şansına sahip olabilir. Bu süreç ise o kadar kısa olamayacaktır kuşkusuz. Halen İsrail’e dışarıdan gelen göçmenler için yeni yerleşim yeri olarak açılmış bulunan Golan Tepelerinin Suriye’ye iadesi, İsrail hükümetleri için kolay bir karar da olamayacaktır. Zira böylesi bir karar, evvelce İsrail Başbakanı Yidzak Rabin’in suikastla katline sebebiyet vermişti. Bu bölgede yerleşen en “radikal” Yahudiler bölgeden çıkmamak için gene ellerinden geleni yapacaklardır. Bölge, tıpkı Gazze Şeridi’ndeki Yahudi yerleşim yerleri gibi İrsalli askerlerin silah zoruyla boşaltılabilecektir. Bölgede inşa edilen modern konut ve işyerleri de tıpkı Gazze’deki benzerleri gibi dozerlerle yıkılacaktır. Bu düşüncenin ardındaki maksat insanlığa hizmet değil, “hasma” ganimeti elleriyle vermemek olsa gerek…

İsrail, muhtemelen Golan Tepelerinde geniş bir güvenlikli bölge ve erken ihbar karakolları da kurmak isteyecek, Golan Tepelerinin en verimli alanlarını sadece kağıt üzerinde Suriye’ye bırakmak isteyecektir. Bu ise görüşmelerin ne kadar çetin olacağı ve uzayacağına dair en önemli göstergelerdir… Ama, Türkiye belki de AKP Hükümeti dönemindeki yegane başarılı dış politika hamlelerini Arap-İsrail anlaşmazlığında yaşamaktadır. Zira, AB, ABD, Kıbrıs, Irak, Türk Devletleri ile ilgili politikalarında aynı övgüde bulunabilmek mümkün değildir…

Fransız lideri (AB “şapka”sıyla) Kafkas krizine el atarken, Türkiye Kafkas Platformu inisiyatifini ortaya atıyor, tüm taraflarla (ve hatta Ermenistan’la) temasa geçiyordu… Sarkozy Şam aracılığıyla yeni bir Ortadoğu açılımına girişirken, Türkiye, İsrail ile Suriye arasındaki arabuluculuk faaliyetine başlamıştı bile…

Fransa’nın şimdi Ortadoğu’da ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurmak ve kendi nüfuzunu güçlendirmek istediği sır değil. Sarkozy dün de, Suriye ile İsrail arasında bundan sonraki barış görüşmelerine aktif olarak katılmak istediğini vurguladı. Tabii Türkiye’nin gene esas aktör olacağını kabul ederek…
Zaten bunun Türkiye’siz olamayacağını, ilgili taraflar da biliyor. Dün Cumhurbaşkanı Esad da Erdoğan’a şükranlarını sunarken, bu noktayı vurguladı. Şimdi, geçen mayısta başlayan “dolaylı” görüşmelerden, “doğrudan” müzakere sürecine geçilmesinde, esas rol gene Türkiye’de…

Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı
Terör Enstitüsü

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap