232) MUSTAFA KEMAL PAŞA ESİR OLMUŞ!!!

Yayin Tarihi 16 Mayıs, 2008 
Kategori ATATÜRK, BASIN-YAYIN

 Mustafa Kemal Paşa esir olmuş!!!

image0012.gif

Müslümanları, “İsmaililik” mezhebiyle dinden çıkaran sahte şeyh “Abdullah”…


İngilizlere hizmet için Kur’an üzerine yemin eden ve Mustafa Kemal’i öldürmek üzere görevlendirilen Hintli ajan Mustafa Sagir…


Haşmetlü İkinci Elizabeth Hazretleri’nin (Türkiye gazetesinin başyazarı Yılmaz Öztuna böyle hitap ediyor!!! HK) Bursa’da Kur’anı Kerim dinlemesi…


“Majesteleri, size 71’de el sallamıştım” diyen Gül’e “Haç” nişanı takılması…


Gül’ün, “İkinci Cumhuriyet ve Yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı olarak görüyorum ve geleceğe ümitle bakıyorum” demesi. (Bkz. Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri 3. İstişare Toplantısı.)
Yeni Osmanlıcılık…
BOP, GOP…
Dinlerarası diyalog…
Medeniyetler ittifakı…
Washington’da “Hamdolsun”…
Ali Kemalci gazeteciler, çanak sorular…
Ecnebilerden “mandacı” açıklamalar…
Onları manşetlere taşıyanlar…
Financial Times, Washington Times ve Reuters’tan özel servis…

                                                      * * *

Siz, bunların ne anlama geldiğini düşünürken ben size tarihten bir yaprak daha sunayım…
Olur da bir gün ümitsizliğe kapılırsanız, tekrar tekrar okuyun…
İyi geleceğinden eminim.

                                                      * * * 

 “Akşam üstü gene beynimizin içinde aynı burgu, kalbimizin içinde aynı ağrı Büyükada’ya gidiyordum. Aydınlık, ferah bir Ağustos akşamı… Köpüklü, uyanık ve neşeli bir deniz. Güverte, tıka basa dolu… Türkçe konuşmayanlarda, birbirinin sözünü kapan bir sevinç var. Sadece bu sevinç, bizi yıkmaya yeterdi. “Ne olmuştu?” diye sormaktan korkuyorduk.
Bir fena şey vardı. Kimseye bir şey sormaksızın onu zihnimizde hafifletmeye uğraşıyorduk. İhtimal durmuştuk. Belki de bir iki noktada gerilemiştik. Ordu bozulmamışsa bundan ne çıkardı? Yunanlılar da artık bitkin bir halde değil mi idiler? Aşağı yukarı bir uzlaşma yapabilirdik. Bu da, elbette Sevres Antlaşması’ndan daha iyi olurdu.
Fakat içimizdeki sorunun, kimseden aramaya cesaret edemediğimiz cevabı kendiliğinden yayılıverdi:
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bütün karargahı ile beraber esir olmuş


Keder insanları öldürmez derlerse, bu söze inanınız. Kalp denen şeyin ne dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu ben, o akşamüstü Büyükada vapurunun güvertesinde öğrendim.
Türkleri Büyükada Yat Kulübü’nden kovmuşlardı. Yalnız bir iki sırnaşık, yolunu bularak içlerine sokulabilmişlerdi. Bunlar, o akşam cezalarını çekmişlerdir. Çünkü kulüpte, Mustafa Kemal’in esir olması şerefine kulübün bütün şampanyaları patlıyor ve Türkler de dağıtılan kadehleri içmeye zorlanıyordu. Ada sokakları, çoluk çocuğun çığlıklarıyla geçilmez bir hale geldi.
Ölümü bir uyku, rahat bir uyku gibi arayarak sabahı ettik. İlk vapurun en görünmez köşesine sığınarak, iki büklüm köprüye indik.
Bütün Türkleri, yas içinde bulacağımı sanıyordum. Meğer ne kadar soysuzluğa uğramışız. Acaba sokaktakilerin hepsi, şu veya bu muhipler cemiyeti üyeleri mi idi? Bizimkiler utançlarından evlerinde mi kalmışlardı? Bu gülüşler, bu çırpınışlar, bu el sıkışlar ne idi?
Meğer bütün karargahı ile Başkomutan Mustafa Kemal değil
Yunan Başkomutanı Trikopis esir olmuş…


Size, kalbin ne kadar dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu yukarıda söylemeseydim, burada söylerdim. Bir çocuk gibi sıçramaya başladım. Habere, havadise, telgrafa koşuyorum. Hani dün kızdığımız o sürüm gazetesi yok mu, meğer resmi tebliğlerin kilometrelerce gerisinde imiş. Yunan ordusunu yok etmişiz ve İzmir’e iniyormuşuz.


Ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım. Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk, biliyor musunuz? Kurtulmuştuk.
Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal, sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka bir şey düşünmeyeceğim.
Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu. İkdam’daki Yakup Kadri’yi aradım, ilk vapurla İzmir’e gitmeyi teklif ettim.
Tuhaf şey: İzmir’in alındığı haberi geldiği vakit, içimizde artık sevinme gücü kalmamıştı. Gönlümüz, uzun ve derin uykuya dalmış gibi idi. Bir hastanın başında günlerce beklemekten sonraki yağılıp kalmaya benzer bir uyku… Hatta daha fazla ağlamalı bir hal… Bir akşam önce şampanya bayramı yapanların yüzlerindeki unulmaz yası gidip görmek düşüncesinden bile sevinmiyorduk.


Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu batının, vicdanımızı ve kafamızı doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.
Akşam”ın ilk sayfası için koskoca bir klişe hazırlamıştık: ” Elhamdülillah, İzmir’e kavuştuk! Kapıları açmanın imkanı mı var? Gazeteyi pencereden akıtıyorduk. Alan, yüzüne gözüne sürüyordu. Galata Rıhtımı üzerinde kamçısı ile selam marşını susturan beyaz atlı Franchet d’Esprey, o korkunç hayal, sanki bir operet sahnesinden kalma hoş bir hatıra idi! Doğrusu, daha fazla Dolmabahçe’ye gidip Vahideddin’i görmek istiyordum. İçimdeki tek zulüm hevesi bu idi.
Vahideddin’i göremedim. Fakat sonradan ilk Meclisten kalma bir dostum, Muhiddin Baha, bana bir Ankara hikayesi anlattı. Onlar da sevinçten ne yapacaklarını bilmiyorlarmış. Mecliste bir aralık ellerini yıkamaya gitmiş. Asık suratlı bir milletvekili görmüş. Mustafa Kemal’in muhaliflerinden biri:


-Yahu nedir bu halin? diye sormuş. Öteki dudaklarını sıkarak:
Ne var sanki? Nasıl olsa İzmir’i bize vereceklerdi. Nesini büyültüp duruyorsunuz? diye çıkışmış da!
Sonra da:
Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız? demiş.

Evet, muhalifleri ve rakipleri sapsarı idiler. Ah! Bir kurşun son Yunan kurşunu Mustafa Kemal’in göğsüne saplanamaz mıydı?


Doğu böyledir, dostlarım, Doğu’da kin, kolayca hiyanete kadar götürür. O gün sapsarı kesilenler veya onların kinini güdenler, şimdi bile o günün hatırasını söndürmeye uğraşmakta değil midirler? Doğu kini, vicdanları saran bu kanser… Kanserlerin en habis soyu!” (1)

 Hayri KÖKLÜ / YENİÇAĞ
———————

1)   Falih Rıfkı Atay, Çankaya: İstanbul 1969. s.312

Paylaş:

Yorumlar

“232) MUSTAFA KEMAL PAŞA ESİR OLMUŞ!!!” yazisina 5 Yorum yapilmis

  1. Samet Acar yorum tarihi 16 Mayıs, 2008 18:10

    İşte tarihi bir yazının içeriği,telaşın neticesi,işte bu yazıda,Osmanlılık oyunuoynamaya kalkanların hevesleri kursaklarında kalır.Biz çok iyi biliyoruz ki ,”devşirmeler”in çocukları ve torunları Osmanlılık oyunun fırsat buldukça oynamaya devam edecekler,biz çok babalar gördük,hakiki babalar,evlat edinmiş babalar,torunlarına bakmış babalar,ama bizim babamız,babamızın babası,Türk milletinin babası,bize ev yapmış,bağbahçe kurmuş,o bağbahçe güzel yurdumuz TÜRKİYEMİZ’DİR.Bağa kimseyi sokmayız,yanlışlık yapanı,bağ,bahçeden atarız.Türk miletinin genciyle,yaşlısıyla dağdaki çoban ile Ülkemizin birer bekçisiyiz.O büyük Atatürk’ (babamızdır)şükranlarımızı heran,herdakika sunarız.Gururluyuz çünkü bir vatanımız vardır.Büyük bir devletimiz vardır,Türkiye Cumhuriyeti DEVLETİMİZ.Gazi Mustafa Kemal Atatürk,Senin “Gençliğe Hitaben”bizim rehberimiz ve anayasamız olacaktır.Acaroğlu

  2. mugebingul yorum tarihi 21 Temmuz, 2009 14:50

    Evet Atamızın gençliğe hitabesi bizim rehberimizdir. Bizler köklü bir milletiz parçalanmaya asla izin vermeyeceğiz.

  3. ahmet cagildak yorum tarihi 24 Temmuz, 2009 08:55

    Yurdunu seven, tarihini bilen, insanından vazgeçmeyen kaybetmez..

  4. ZEYNEP İNCİ yorum tarihi 29 Temmuz, 2009 04:11

    *BUGÜN,AYNI DURUMLARA TEYET İKEN?!
    -ACABA KAC KİSİ SEVİNİRDİ?
    *SAYET BUGÜNKÜ,GİZLİ ESARETDEN KURTULUNSA İDİ!
    -AYIP OLUCAK..AMA,ÜMİDİMİZ,MUM ISIGININ KLÜBENİN KAPISI ANİDEN ACILDIGINDA,SİDDETLİ RÜZGAR ALMIS HALİNE DÖNÜSTÜ;(
    *YARADANIM,YARDIM ET.BİR DEFA DAHA.

  5. özgür özkılıç yorum tarihi 6 Temmuz, 2010 15:11

    Değerli Büyüklerim Bize Böylesine Güzel Duygu ve Kahranmanlık içeren bu yazıyı paylaştığınız için teşekkür ederim. emeğinize sağlık saygı ile. Allah yar ve yardımcımız olsun

Yorum yap