225) İNSAN VE TUVALET KÜLTÜRÜ

Yayin Tarihi 3 Temmuz, 2013 
Kategori KÜLTÜREL

 

İNSAN VE TUVALET KÜLTÜRÜ

Tuvalet ihtiyacı insanın yemek, içmek, uyumak gibi temel ihtiyaçlarından birisi olmasına rağmen toplum nezdinde dile getirilmesi hoş karşılanmayan temel ihtiyaçlardan olmuştur. Tuvalet ihtiyaç ve kültürü bu geri itilmişliğine rağmen çok önemli bir temel ihtiyaçtır. Çünkü medeniyet kavramından bahsedilirken devamlı olarak temizlik temizlikte de tuvalet ve banyo temizliği kıstas olarak alınmıştır. Bu yazımda tuvalet ihtiyaç ve kültürünün ne kadar mühim olduğunu anlatmaya çalışacağım. Bu amaçla tuvaletin ilk icadından günümüze kadar olan tuvalet şekillerinden bahsedip, medeniyetler arası kıyaslamalar yaparak tuvalet algılanışını ve bu algılanışın zamanla nasıl değiştiğini anlatmaya çalışacağım.

İlk insanların tuvalet ihtiyacını giderme şekillerine baktığımızda; insanlar yerleşik hayata geçmeden önce buldukları çalı ve su kenarlarında ihtiyaçlarını gideriyorlardı avcılık ve toplayıcılık döneminde tuvalet kültürü pek önemli yer tutmuyordu çünkü insanların nüfusu azdı ve bir kez konaklayıp hacetlerini giderdikleri yere belki bir daha uğramıyorlardı. Bu dönem için de her konuda akıl fikir yürüten Sigmund Freud der ki; “Atalarımız, milyonlarca yıl önce ‘dört ayak’ üstünde dolaşıyorlardı. Büyük ve küçük ihtiyaçlarını aynen hayvanlar gibi, durdukları yerde yapıyorlar, birbirlerinin pis kokularını çok yakından da koklamak zorunda kalıyorlardı. Günün birinde bu kokuya dayanamaz. Ne yapayım da bu pis vaziyetten kurtulayım diye düşünürken, aklına iki ayak üzerinde yürümek geldi.” şeklinde fikir ileri süren Freud’un insanların evrimleşmeye arka arkaya yürürken pis kokularından sıkılmalarıyla başladığını ileri sürmektedir. Bizim için pek önemli olmayan tuvalet ihtiyacıyla Freud’un insanları evrimleştirmeye çalışması ilginçtir.

Yerleşik kültürde en mühim yer tuvaletler olmuştur. Çünkü tuvaletin olmadığı yerleşim merkezlerinde insanın en mühim ihtiyacını gidermesi doğadaki gibi olmuştur. İnsanlar yaşadıkları köy kasaba ve şehirlerde herhangi bir köşe başında toplum içinde ihtiyaçlarını gidermişlerdir. İnsanların bu şekilde ihtiyaçlarını gidermeleri, yerleşik kültürde göçebe kültür gibi ihtiyaç gidermenin uygun olmadığını hatırlattı. Çünkü belli bir zaman sonra yerleşim yerleri pis koku, her an mayın tehlikesi ve hastalık taşıyan sineklerin yaşam alanı haline geldi. Bu amaçla insanların tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için bir yere ihtiyaç duyduklarını görüyoruz. İlk tuvalet izlerine de doğu kültüründe M.Ö 4000’li yıllarda Mezopotamya’da rastlıyoruz. Hindistan’da, Suriye’de ve daha başka yerlerde tıpkı bizdeki gibi alaturka tuvaletler bulunuyordu. Hatta Mısır’da Firavun mezarlarına, banyo ve tuvalet ilave etmek gibi ilginç bir adet bile vardı. Van’da ortaya çıkarılan ve MÖ 8’inci yüzyıla tarihlenen tuvalet kalıntısı ise, bugünkü “alaturka tuvalet’in aynısıdır. Hitit uygarlığında da dönemine göre bir hayli gelişmiş kanalizasyon sistemi vardı. Doğu kültüründe tuvaletlerin günümüz tuvaletlerine benzer şekilde olduğunu görüyoruz.

Medeniyetlere bakacak olursak biz Türklerde tuvalet ihtiyacının göçebe dönemde herhangi bir çalı kenarında veya su kenarında giderildiğini görüyoruz. Bir tarihçi gözüyle baktığımızda tuvalet hacetinin giderilmesinde çalı kenarlarının ve su kenarlarının tercih edilmesi ihtiyaç giderilirken temizliğe ve gizlenmeye yani utanç duygusuna önem verdiklerini görüyoruz. İslam öncesi Türkler döneminden kalan saray kalıntılarında hamamlara dair iz o olması aklımıza tuvaletinde olabileceğini getirmektedir. Türklerin temiz bir tuvalet kültürüne kavuşması İslamiyet’e girmeleriyle olmuştur. Selçuklu dönemiyle başlayan yerleşik tuvalet kültürü Osmanlı döneminde hamamlarla beraber özellikle Avrupalı seyyahlarda temizlik açısından hayranlık uyandıracak safhaya ulaşmıştı.

Araplarda ise cahiliye döneminde yerleşik bir tuvalet kültürünün olmadığını görüyoruz. İhtiyacı gelen uygun bir yer bulmak için dağ bayır gezerdi. Onları bu sıkıntıdan tabii İslamiyet kurtardı. İslamiyet’le birlikte mahremiyet kavramının oluşması ve temizliğin hat safhaya ulaşması ile tuvalet kültürü belirli bir sisteme oturmuştur. İslamiyet’te tuvalet temizliği çok önemsenmiş temizliğin başlangıç noktası olarak görülerek en ince ayrıntısına kadar insanlara öğretilmeye çalışılmıştır.

Doğu toplumları olan Çin ve Japon’ların tuvalet kültürüne baktığımızda oturak

Batı da Roma dönemindeki tuvalet kültürüne bakalım. Romalılar ilk başlarda büyük şehirler kurarlar şehirlerde temizliğe çok önem verirler bu amaçla çok geniş kanalizasyon sistemi kurarlar. Ama kurmuş oldukları kanalizasyon sisteminden sadece zenginler yararlanabiliyordu. Roma kralları bu kanalizasyonlara tuvalet şebekesini bağlattırmaktan bile vergi alıyorlardı. Şehir merkezlerinde bu kanalizasyona bağlı bulunan tuvaletler bulunmaktaydı. Bu tuvaletlerin en güzel günümüze kadar gelmiş olan Efes’deki tuvalettir. Maddî güçleri kanala bağlantı yapmaya yetişmeyen Roma yurttaşları, rahat bir hacet giderme kaynağı oluşturan genel helâları kullanıyorlardı. Gayet lüks olanından en basitlerine dek kamusal helâlar, ünlü Roma hamamları kadar yaşamın bir parçasını oluşturuyorlardı. Romalılar sosyal insanlardı. Bir ücret mukabilinde, erkekler genel helâlarda toplanıp bir yandan ihtiyaç giderirken, bir yandan da komşularıyla dedikodu yapabiliyorlardı. Tuvaletin üstünde otururken partiler planlanır, siyaset tartışılır ve iş anlaşmaları yapılırdı. MS. 315′e gelindiğinde, kentte 140′dan fazla genel helâ olduğu söylenir. Romalıların her şeye ait bir tanrılarının olduğunu bilmekteyiz. Bir kanalda Venüs’ün Venüs Cloacina adlı bir heykeli bulunmuştur. Stercutius, kazurat ya da dışkı tanrısıydı.

Roma da ayıp diye bir kavram olmadığı için özellikle yolcular için şehirlerin işlek yerlerine vazo şeklinde tuvaletler koyuyorlardı insanlar işlerini görünce dolan vazolar şehrin kanalizasyonlarına görevliler tarafından boşlatılıyordu. Şehir halkı ise “lazımlık” veya “oturak” denilen tuvaletleri kullanıyorlardı. Evlerde lazımlık diye ifade edilen tuvaletler bulunmaktaydı. Bu tuvaletler genellikle kil topraktan yapılmış kaplardan oluşmaktaydı. Bu kaplar dolduğunda kanalizasyon sistemine ya da doğruca pencereden sokağa boşaltılırdı.Germenler ise, içi kireçtaşı ile örülmüş kuyuları ihtiyaçlarını gidermek için kullanıyorlardı. Romalılardaki bu tuvalet kültürünün aynısı bütün Yunan antik kent ve şehir devletlerinde görmekteyiz. Çok ilgi çekici olması açısından idrarı, Roma çırpıcıları yani terzileri yağ sökücü olarak kullanıyorlardı. İdrar toplayabilmek içinde dükkânlarının önüne kavanozlar koyuyorlardı halka böylece ücretsiz tuvalet hizmeti sunuyorlardı. Girişimci İmparator Vespasian (İ.S. 9-79) sürekli olarak gelirlerini yükseltme yollarını arıyordu çözüm olarak kentin genel idrar kaplarına vergi koydu. Halk bundan çok yakınmış ve tarihi kayıtlara bile geçmiştir.

Orta çağa geldiğimizde ise ta ki 19. Yy la kadar Avrupa’nın kendi pisliğinin için de boğulduğunu görmekteyiz. Roma’daki tuvalet geleneğinde bulunan umumi tuvaletlerin unutulduğunu görmekteyiz. Lazımlık ve oturakların ise zirve yaptığını görmekteyiz. Zengin tabaka ve idareciler kendileri için altından ve diğer metallerden süslemeli lazımlıklar yaptırdıklarını görmekteyiz. Bu lazımlıklar Roma’dakinden beter bir şekilde sarayda bile en yakın pencereden dışarı döküldüğünü görmekteyiz Ortada kimse yokken bir köşeye çömeliverirlerdi. “İşeyecek bir kabım bile yok!“ deyiminin kökenide buradan gelmektedir. kale ve Orta çağda özellikle şato ve kalelerde lağım pisliğinin çok işe yardığını görmekteyiz kalenin etrafını çevreleyen çukur lağım suyu ile doldurulur düşman saldırdığında kale surlarından düşman üzerine yine bu lazımlıklar boşaltılırdı.

Romalıların devamı olan Avrupalı milletlerden bir kaçının tuvalet kültürüne bakalım. Fransızların tuvalet kültüründe lazımlık yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı. Fransızlar İngilizler gibi kaba insanlar değillerdi lazımlıklarını sokağa boşaltacakları zaman Eline lazımlığı alan pencereyi açar ve aşağıdakinin cinsine göre cümle başına bir mösyö, matmazel veya madam ekleyerek “gare l’eau”suyz” dikkat! diye bağırıp salıverirdi. Fransa Kralı 14. Louis, Versay Sarayı’nı yaptırdığında, teamül gereği içine tuvalet koymamıştı. Buna karşılık sarayın demirbaş listesinde bir sürü lazımlık (oturak) tan başka, 208 adet basit tipte ve 66 adet de büyük ve süslü, oturaklı iskemle bulunmaktaydı. Oturak deyip geçmeyin. Bîr tanesinin maliyeti, bir mahalle dolusu fakiri üç öğünden, 9 gün doyuracak değerdeydi. Zira oturaklar, son derece nadide porselenden yapılıp, çiçek vazoları gibi, resim ve motiflerle süsleniyordu. Süslemedeki maksat, güya bunlar boşaltılmaya götürülürken çorba kâsesi mi, yoksa dışkı kabı mı olduğu anlaşılmamasıymış. Ancak, oturağın olmadığı acil durumlarda ise Versay sarayında, koridor ve şömineler hizmet veriyordu.

Osmanlının ilk Paris Elçisi Yirmi Sekiz Mehmed Çelebi hatıralarında Fransızların erkek ya da kadın su gibi parfüm kullandıklarından bahseder. Ancak çevreden gelen pis kokularla parfüm kokularının birleşerek daha beter bir koku oluşturmasından ve bunun da hiç bir parfüm cinsi tarafından bastırılamadığından yakınır. Çelebi Mehmet, yurda döndüğünde ayağının tozuyla Türkçe Deyimler Sözlüğüne bir özdeyiş hediye eder; “üzerine tüy dikmek”diye… Hatanın hatayla telafi edilmesi karşısında bu sözü sarfetmiş. Versay Sarayı kaynaklı bu “tüy dikme” metodu şöyle uygulanıyormuş. Koridor köşelerine hacetlerin büyüğü giderildiğinde uşaklar, bunları dışarıya atmadan önce bîr kaz tüyünü içine sokarlarmıs. Birkaç gün sonra da tüyden tutarak, sertleşmiş olan haceti, pencereden dışarıya fırlattıklarında, artık o anki şanslı kişi kim ise onun kafasında patlarmış.

Bu arada resmi görüşmelerde bulunmak gerekiyorsa, toplantı mahallinin durumuna göre büyük ihtiyaçlar bahçede ki ağaç veya süs bitkilerinin kenarlarında giderilirmiş. Küçük ihtiyaçlar içinse, ellerinde “ördek” lerle dolaşan uşaklar hizmet verirlermiş.

Fransa bu dışkılarına kökten çözüm bulmak yerine dışkıdan korunmanın yollarını aramıştır. Bu amaçla kötü kokuları önlemek için parfümü, her an tepesine bir pencereden bir lazımlık boşalma ihtimaline karşıda geniş yelpazeli fötr şapkalar ve şemsiyeler, ayaklarının dışkılarıyla kirlenmesini önlemek içinde dik topuklu ayakkabıları kullanmışlardır. Ayrıca tuvalete yüznumara denilmesi de Fransa’dan gelmektedir. Eskiden Fransa’da otellerde tuvaletler koridorların uçlarındaydı. Odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve ‘00′ diye işaretlemişlerdi. Fransızca’daki ‘numarasız’ kelimesi ile ‘ 100 numara’ kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, bizde Fransızcası biraz kıt birinin tercüme hatası sonucu “yüznumara” olarak yerleşmiştir

Medeniyet yarışında Almanya’yı atlarsak ayıp olur. 1483’de İmparator II. Frederik Almanyası’nda, ekselansları Reutlingen şehrini ziyaret etme gafletinde bulunurlar. Kır atıyla halkı selamlarken sokaktaki pisliğin içine batmaktan zor kurtulur.

Peki, batı bu rezilliğin içinden çıkıp bizi kınar hale nasıl geldi ve bizim bu konu da ne gibi çalışmalarımız oldu.Bir yere tuvaletini yapıp, onu bir tanktan gelen su ile sürükleyip, uygun bir yere bırakma fikri ilk olarak Kraliçe 1. Elizabeth zamanında, 1589 yılında John Harrington’dan geldi. Ancak o zamanlar İngiltere’deki evlerde ne böyle bir tankı dolduracak, ne de atığı alıp götürecek su sistemi vardı. Günümüzdekilere benzer bir tuvalet ancak iki yüzyıl sonra 1778′de İngiltere’de bir saat yapımcısı olan Alexander Cum-ming tarafından tasarlandı ve Joseph Bramah tarafından geliştirildi.

Tuvaletlerden evlere yayılan kötü koku ise 1849 yılında Stephen Green’in ‘U’ şeklinde bir boruyu tuvaletin çıkışına monte etmesi ile son buldu. Tuvaletlerin ve günümüzde lavaboların da altında bulunan bu ‘U’ şeklindeki boruda her zaman bir miktar su kalır ve kokunun oluşmasını önler. Tabii o zamanlar tuvaletler dökme demirden yapılıyordu. Sonra düzgün yüzeylerinin temizlenme kolaylığı bakımından seramik tuvaletler üretilmeye başlanıldı. 1888 yılında ise tuvaletlere zinciri çekilince suyu akan klozetler ilave edildi.

Avrupa uzun yüzyıllar kendi pisliği içinde boğuşmasından dolayı özellikle kolera gibi birçok hastalık atlatmıştır. Bugün temizliğin önemini kavrayan Avrupalılar bize ders vermeye kalkmışlar ve bu durum bir tane profesörümüzün çok zoruna gitmiştir. Bu kişi 20 yıl önce 11 profesörle Türkiye Yüznumara Kurulu’nu kuran ve halen kurulun başkanlığını yapan 70 yaşındaki Prof. Baha Galip Tunalıgil’dir.

Tunagil’in başından geçen olayı kendi ağzından ifade edelim. “20 yıl önce Paris’te bir konferansa gitmiştim. Güzel bir kongre sarayındayız. Fevkalade bir bina. Tuvalete girdik. Pırıl pırıl. Fakat bir Hollandalı Profesör “Bunlar nasıl insanlar? Hayvanlık bu!” diye söyleniyor. Niye bağırdığını sordum. “Katı sabun koymuşlar tuvalate” dedi. Sıvı sabun yok diye sinirlenmiş. Kafama dank etti. Osmanlılar bu adamlara sıçmayı, abdest almayı öğretmişler. Şimdi bunlar sıvı sabun yok diye sinirleniyorlar. Oysa benim ülkemde değil katı sabun, sabun bile yok tuvaletlerde. Hatta insan gibi kaka yapacak yer yok. Bu meseleyle ilgilenmeye karar verdim.”

Tunagil tuvaletlerle uğraşmaya başlamasıyla birlikte eşinden bile tehdit almıştır. Karısı “Eğer böyle boktan şeylerle uğraşırsan senden ayrılırım” demiş. Tunagil vazgeçmeyip o zaman ki başbakan Turgut Özal ile görüşmüş. Özal ona “Hoca, sen böyle bokla püsürle uğraşacak adam değilsin” demiş. Rahmetli özal, rakamsız hiçbir şeye ilgi duymazmış. İlgilensin diye önüne rakam koymuş. “Türkiye’de kaç umumi tuvalet var?” diye sormuş. Bilemeyince rahatsız olmuş ve Tunagil’i Semra hanıma göndermiş. Semra hanımla görüşen Tunagil yüznumara vakfını kurmaya karar kılmış ayrıca 11 profesör arkadaşını toplayan Tunagil bir tuvalet standardı hazırlamış Türk Standartları Enstitüsü bu standartları onaylamış ve bunu mecburi standart sınıfına sokmuş.

Tunagil’in kurmuş olduğu bu vakıf her yıl bir tuvalete ödül vermektedir. Bu vakfın ve tuvalet işletmecilerinin tespitine göre erkeklerin kadınlara göre tuvaletleri daha temiz bıraktıkları görülmüştür.

Sonuç olarak tuvaletin ne kadar mühim olduğunu görüyoruz. Belli başlı tespitler yapacak olursak Türkiye’de en çok isim değiştiren mekânın tuvaletler olduğunu görüyoruz, günümüzde artık WC ve tuvalet isminin yerini lavabo almıştır. Bunun nedeni ise artık tuvalet yerine kullanılan kelimelerin gerçek manasını bulmasıdır. İlerleyen zamanlarda belki de lavabo kelimesi gerçek manasını kaybedip tam tuvaletin manasını karşılayabilir. WC kelimesi ise İngilizce ismindeki ‘Wa-ter Closet’in baş harfleridir. Ayrıca tuvalet duvarlarında birçok yazılarda yazmaktadır. Genel tespit ise bayanlar tuvaletlerinde anket tarzı yazılar; “Ben filan çocukla çıkmalı mıyım?” veya aşkı ilan manşetleri “seni seviyorum filan kişi”şeklinde yazılar bulunmaktadır. Erkek tuvaletlerinde ise argo ve siyaset içerikli yazılara rastlanmaktadır. Bu durum tuvaleti ne kadar amaç dışı kullandığımızı göstermektedir herhalde bir yabancı görse yazı kampanyası falan zannedebilir. Diğer önemli tespit ise milletler ve insanlar arasındaki medeniyet ve edep düzeyinin tuvalet kültürü ve temizliği ile ölçüldüğüdür, bu sebeple tuvalet temizliğine hem fert olarak hem de millet olarak çok önem vermeliyiz.

Arif DEMİRER

KAYNAKLAR

· Tuba AKYOL, Bir Numaralı Yüznumara”

· Asil S.TUNÇER Profesyonel Turist Rehberi, “Batı Kültürü, Doğu Kültürü”

· Julie L. Horan, Tuvaletin Sosyal Tarihi.

image001.jpg

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap