209) AMERİKA, SEVRES ANTLAŞMASI VE ERMENİSTAN SINIRLARI-1

Yayin Tarihi 5 Mayıs, 2008 
Kategori ERMENİ SORUNU, TÜRK DÜNYASI

Amerika, Sevres Antlaşması Ve

“Ermenistan” Sınırları-1

image0013.jpg

1919 Ocak ayında toplantılarına başlayan Paris Barış Konferansı’nda Birleşik Amerika’nın Osmanlı Devleti’yle ilgili faaliyetlerini, Sevres Öncesi ve Sevres Sonrası diye ikiye ayırmak gerekmektedir.

Dünya Savaşı’nı sona erdiren barış antlaşmalarını hazırlamak üzere 1919 Ocak ayında toplantılarına başlayan Paris Barış Konferansı’nda Birleşik Amerika’nın Osmanlı Devleti’yle ilgili faaliyetlerini, Sevres Öncesi ve Sevres Sonrası diye ikiye ayırmak gerekmektedir. Başka bir deyişle, birincisi 1919 yılını kapsamakta, ikincisi de 1920 yılına ait bulunmaktadır.Bu iki dönemde Amerika’nın Türkiye[1] ile ilgili faaliyetlerinin ortak noktası, Ermenistan faktörü’nün her iki dönemde de ağırlıklı bir unsur teşkil etmesidir. Yalnız bu ortak faktörün niteliği, 1919 ve 1920 yıllarında, yine birbirinden bir farklılık göstermektedir. 1919 yılında söz konusu olan, özellikle ve “soyut” olarak bir politik amaç veya bir politika faaliyeti olduğu halde, 1920′de, Amerika için söz konusu olan ise, bir antlaşmaya dayalı “somut bir faaliyet”, veya bir icra’dır. Bu icra ise, Sevres Antlaşması’nın 89′uncu maddesi uyarınca, Ermenistana Türkiye’den koparılıp verilen toprakların, yani “Türkiye-Ermenistan” sınırının çizilmesi yetkisinin veya görevinin, Amerika Cumhurbaşkanı’na, yani Woodrow Wilson’a verilmiş olmasıdır.Bu incelememizde, Sevres öncesi dönem, yani 1919 yılı üzerinde fazla durmayacağız. Bilindiği gibi, bu dönemin Türkiye-Amerika münasebetleri, daha doğrusu Amerika ile Millî Mücadele arasındaki münasebetler bakımından en Önemli olayı, “Ermenistan sorunu” hakkında rapor hazırlamakla görevlendirilen General Harbord Misyonu’nun, 20 Eylül 1920 Sivas’ta Atatürk ile yaptığı ve 3-4 saat süren görüşmelerdir.

Harbord Misyonu konusu yeteri kadar incelendiği için, biz bu konu üzerinde fazla durmayacağız[2].

Yalnız şu kadarını belirtelim ki, Amerika’nın “Ermenistan” konusu üzerine eğilmesi, Başkan Wilson’ın “Milliyetler” ilkesi dolayısıyla ve Amerikan kamuoyunun ağır baskısı altında ortaya çıktığı gibi, yine çeşidi yardım kuruluştan ve Ermeni davasını destekleyen kuruluş ve politikacıların tahriki ile, konunun, 1919 Haziranı’ndan itibaren Paris Barış Konferansı’nın gündemine girmesiyle bir dinamizm kazanmıştır.

Ermeni davasını destekleyen bazı kuruluşların ve aynı zamanda Amerika’nın resmî yardım kuruluşlarının, Rusya Ermenistanı ile Türkiye sınırlarında 700-800 bin Ermeni mültecinin biriktiğini iddia etmesi, bunların açlıkla karşı karşıya kaldıklarını ve bunlara yardım yapılması gerektiğini bildirmeleri ve ayrıca, İngiltere‘nin de, şüphesiz “Ermenistan yükünü”, “Amerika hamalı”nın sırtına yüklemek amacı ile, Ermenistan’daki kuvvetlerini 1919 Ağustosu’ndan itibaren çekeceğini bildirmesi, bir yandan Ermeni mültecilerine yardım sorununu, diğer yandan da kurulacak “Bağımsız Ermenistan ın kendisini dışarıya (yani Türklere karşı) karşı koruması sorununu ön plâna çıkarmış ve özellikle bu ikinci nokta da, baştan beri Ermenilere kanat germeye hevesli ve kararlı olan Başkan Wilson’ı Ermenistan üzerinde bir Amerikan “manda”sı sorunu ile karşı karşıya getirmiştir.

Bu sırada Amerikan Senatosu’nda, Başkan Wilson’un Avrupa politikasına fazla “bulaştığı” yolunda eleştirilerin artması ve “inziva” (Isolation) politikasına dönülmesi eğilimlerinin kuvvetlenmesi dolayısıyla, Başkan Wilson, General Harbord başkanlığında kalabalık bir heyeti, Anadolu dahil, bölgeye göndererek, “Ermenistan Mandası”nı ve muhtemel sorunlarını yerinde inceletmiştir. Harbord Misyonu’nun askerî niteliği, Ermenistan’ın özellikle dışarıya karşı korunmasının, Wilson’un başlıca endişesini teşkil ettiğini göstermekteydi[3].

General Harbord, gezisinin sonunda uzun bir rapor hazırlayarak bir nüshasını Paris’teki Barış Konferansı’na, bir nüshasını da Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na vermiştir[4].

General Harbord, raporunda[5], bir hayli tarafsız davranarak, sade Türklerin Ermenilere saldırmadığını, bir çok yerlerde Ermenilerin de Türklere saldırmakta olduklarını örnekleriyle belirtmiş ve, yukarda da değindiğimiz gibi, Ermenilere yardım kuruluşları ile Ermeni davasını destekleyen Amerikan politikacıları, Rusya Ermenistanı’na sığınan Ermeni mültecilerin sayısını 700-800 bin olarak iddia ettikleri halde, General Harbord bu miktarın 300 bin civarında olduğunu söylemiş tir.

Manda konusunda ise, “Ermeni sorunu Ermenistan’da çözülemez” diyen Harbord, Fransa ve İngiltere tarafından işgal edilmiş olmaları sebebiyle, Suriye ve Mezopotamya hariç, İstanbul ve Rumeli (Trakya) dahil, bütün Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde bir manda rejiminin kurulması gerektiğini ileri sürmüştür.

Fakat bu ifade, Harbord’ın, Amerikan mandası konusundaki iyimserliğinin bir işareti değildi. Generalin belirttiğine göre, manda yönetimini üzerine almakla Amerika, en az bir kuşak boyu bu işe bulaşmış olacaktı ve askerî bakımdan da, değişen şartlara göre, 25.000 ile 200.000 arasındaki bir askerî kuvvede bu rejimi desteklemek zorunda kalacak, ve nihayet, manda yönetiminin ilk beş yılında Amerika’nın 756 milyon dolarlık bir malî yükü de sırtlaması gerekecekti.

Harbord’ın raporundan yaklaşık bir ay sonra, Amerikan Senatosu’nun, bir yandan 28 Haziran 1919 tarihli Versay Anlaşması’nı ve bir yandan da, ona bağlı olan Milleler Cemiyeti Paktı’nı onaylamayı 19 Kasım 1919′da reddetmesi ile, Amerika’nın “Ermeni Mandası” hikâyesi de sona eriyordu.

Çünkü, Amerika Milletler Cemiyeti’ne üye olamıyordu. Halbuki “manda” rejimleri Milletler Cemiyeti’ne bağlı bir sistemdi.

Senato’nun bu kararı üzerine, Amerika, Aralık 1919′da Paris Barış Konferansı’ndan çekildi. Başkan Wilson, özellikle Milletler Cemiyeti Paktı’nı Senato’ya onaylatmak için bir kaç teşebbüste daha bulunduysa da, bütün teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı.

Fakat, başta İngiltere olmak üzere, Amerika’nın Avrupalı müttefikleri, Amerika’nın ve özellikle Başkan Wilson’ın yakasını bırakmadılar.

Paris Konferansı, “Türkiye Sorunu”nu, yani Osmanlı Devleti’yle yapılacak barışı 1920 Ocak ayından itibaren ele aldı. Almasıyla birlikte, “Ermenistan” konusu ve dolayısıyla Amerika, tekrar gündeme geldi[6].

İngiltere, Fransa ve İtalya, yani Barış Konferansı’nın “Yüksek Konseyi” (”Supreme Council”), Şubat ve Mart aylarında Londra’da ve Nisan ayında da San Remo’da (İtalyan Rivierasında) toplanarak, Türkiye ile barışın esaslarını tespit etmişlerdir. Amerika, San Remo toplantıları ile temaslarını, Roma Büyükelçisi vasıtasıyla sürdürmüştür.

Yüksek Konsey’in Londra toplantılarından sonra, Fransa‘nın Waşington  Büyükelçisi, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na verdiği 9 Mart 1920 tarihli bir notada, Türkiye ile barış konusundaki çalışmaların bir hayli ilerlediğini, bu durumda, Fransa’nın (Yüksek Konsey Başkanı), Amerika’nın “Doğu Sorunları” ile ilgilenip ilgilenmediğini veya bu sorunlarla ilgisini devam ettirip Konferansa katılıp katılmayacağını öğrenmek istediğini bildirdi. Amerika ise, bu notaya cevabında, Müttefiklerin Türkiye ile barış konusundaki düşüncelerini bilmediğini söyleyince[7], Fransa’nın Waşington Büyükelçisi, 12 Mart 1920 tarihli bir nota ile[8], tespit edilen bazı esasları Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na bildirmiştir. Nota’ya göre, Türkiye barışı konusunda Londra’da tespit edilen esaslar şöyleydi:

1) Türkiye’nin Avrupa sınırları, Midye-Enez çizgisi, fakat muhtemelen Çatalca Hattı olacaktır.

2) Türkiye’nin Asya tarafındaki sınırlan, kuzeyde ve batıda Karadeniz, Marmara ve Akdeniz, doğuda Ermenistan sınırı (yani bağımsız Ermenistan), güneyde ise, Ceyhan Nehri’nden başlayıp, Antep, Birecik, Urfa, Mardin ve Cezire-i İbni Ömer’in kuzeyinden geçen çizgidir.

3) Padişah İstanbul’da kalabilecek, fakat burada Padişah’ın muhafız kuvvetlerinden başka kuvvet bulunmayacaktır. Müttefikler, Avrupa Türkiyesi (Trakya) ile Marmara ve Boğazların güneyindeki bölgeleri işgal etme hakkını mahfuz tutarlar.

4) Boğazlardan geçiş, savaşta ve barışta serbest olacak, bir Boğazlar Komisyonu kurulacak ve Padişah’ın Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkını, Padişah adına bu Komisyon kullanacaktır. Bu Komisyon’da, bazı şartlarda Amerika ve Rusya da temsil edilecektir. Komisyon’un başkanı ancak büyük devletlerden biri olacaktır.

5) Trakya’nın Türklere bırakılan kısımlarının dışında kalan kısımlar Yunanistan’a verilecek, Edirne’deki Türkler (”Osmanlılar” deniyordu) için özel garantiler sağlanacak ve Bulgaristan’a da Trakya’da bir serbest liman verilecekti.

6) Bağımsız bir Ermenistan kurulacak ve bu devletin denize çıkışını sağlamak için de, Lâzistan’da (yani Trabzon) kendisine bazı özel haklar tanınacaktır.

7) Türkiye; Mezopotamya, Arabistan, Filistin, Suriye ve bütün adalar üzerindeki haklarından feragat edecektir.

8-Aydın bölgesi hariç, İzmir bölgesi, Padişah’a bağlı olarak Yunanistan’ın yönetimine verilecek ve İzmir Liman’ında Türkiye’ye de ayrı bir kısım ayrılacaktır.

Bundan sonra da Osmanlı borçlarına ait bazı malî hükümler söz konusu olmaktaydı.Barış Konferansı’ndan çekilmiş olmasına ve ancak “uzaktan gözlemci” statüsünde bulunmasına rağmen, Amerikan hükümeti bu barış esaslan hakkında şu görüşleri bildirdi[9].

1) İstanbul bölgesi dışındaki Trakya topraklarının Yunanistan’a verilmesini Amerika kabul etmekle beraber, bu bölgenin kuzey kısmı halkı Bulgar olduğundan (!), Edirne ve Kırklareli (Kırkkilise) ve havalisi Bulgaristan sınırları içine katılmalıdır. Çünkü Bulgaristan’ın, tamamen Bulgarlarla meskûn olan batı topraklan Sırbistan’a verildiğinden, Bulgaristan’a yapılan bu haksızlık Trakya’da telâfi edilmelidir.

2) Amerika, Ermenistan konusu ile çok yakında ilgilidir. Ermenistan’ın sınırları, Ermeni halkının meşru (!) isteklerini karşılayacak ve kolay ve engelsiz bir şekilde denize çıkışını sağlayacak şekilde çizilmelidir. Denize çıkışı sağlamak için Lazistan’da Ermenistan’a özel haklar tanımak yeterli değildir. Venizelos, bu bölge Rumları adına, Trabzon’un Türklere verilmektense Ermenistan’a verilmesini tercih ettiğini bildirdiğine göre, Trabzon, doğrudan doğruya Ermenistan’a verilmelidir.

3) Amerikan hükümeti, elinde çok sınırlı bilgi olduğundan İzmir konusunda görüş bildirebilecek durumda değildir.

4) Eski Osmanlı imparatorluğu topraklarında ne şekilde bir düzenleme yapılırsa yapılsın (kime ne toprak verilirse verilsin), Amerikan vatandaşları ve şirketleri, diğer devletlerinkinden daha az müsait durumda kalmamalıdır. Yani Amerika, ekonomik ve ticarî bakımdan, “Açık Kapı” veya “fırsat eşitliği” ilkesinin uygulanmasını istiyordu.

Toplantılarına San Remo’da devam etmekte olan Konsey, Amerika’nın bu görüşlerine verdiği cevapta[10], Türkiye ile âdil ve kalıcı (!) esasları kapsayan bu barış antlaşmasını, Amerika’nın da imzalayacağı ümidini izhar ettikten sonra, tespit ettikleri ve 12 Mart’ta Amerika’ya bildirdikleri barış esaslarını savunuyorlardı. Bundan başka, Bulgaristan’a Edirne ve Kırklareli (Kırkkilise) nin verilmesi hususundaki Amerikan isteğine karşı da, kendilerindeki istatistik bilgilere göre, bu iki şehir ve havalisinin çoğunluğunun Türk olduğunu belirtiyorlardı.İlginç bir nokta da, Amerika’nın Avrupalı müttefiklerinin, Amerikan Senatosu’nun Versay Antlaşması’nı onaylamayı reddetmesinin anlamını hâlâ anlamamış olmaları veya anlamamazlıktan gelmeleriydi.Bağımsız Ermenistan konusunda Müttefiklerin de Amerika ile aynı görüşü paylaştıklarını ve halihazır ihtiyaçları ve gelecekteki gelişmesi (expansion) bakımından “haklı olarak (!) iddia ettiği” toprakları Ermenistan’a vermeyi ciddi bir şekilde arzu ettiklerini bildirmekteydiler.

Sorun bir al gülüm – ver gülüm hikâyesine dönüşmüştü. Avrupalılar, müstakbel Sevres Antlaşması’na Amerika’yı da bağlamak ve bu antlaşma ile Yakın Doğu’da yapacakları karmaşık ve tehlikeli düzenlemede Amerika’ya da sorumluluk yüklemek için, Amerika’ya şirin görünmenin her türlü çabasını harcamaktaydılar.

Yalnız, Müttefiklerin bu 27 Nisan 1920 günlü cevaplarında, İzmir ile ilgili yeni açıklamalar dikkati çekmekteydi. İzmir ile bazı komşu ilçelerin (kazaların) nüfus çoğunluğunun  Rumlarda olması ve Türkiye’nin bu Rumlara fena muamelede bulunması sebebiyle, İzmir’in Yunan yönetimine verildiği belirtildikten sonra, İzmir’in bütün Anadolu’nun ekonomisinde önemli bir yeri olması ve İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin millî tepkilere sebep olmasının, Türkiye ile barışın uygulanmasını imkânsız kılmasa bile, güçleştirmesi ihtimali dolayısıyla, İzmir’in Padişaha bağlı hale getirildiği ve aynı zamanda Türklere de İzmir Limanı’nda imkânlar sağlandığı belirtilmekteydi. Burada “millî tepkiler” den duyulan endişe dikkati çekmektedir.

Amerika’yı Türkiye ile barış sorununa “bulaştırmak” ve konunun içine çekmek için, Nisan 1920 sonunda, İngiltere’nin egemen olduğu Milletler Cemiyeti’nin de kullanılmak istendiği de görülüyor. Çünkü, San Remo’dan 27 Nisan’da Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen uzun bir mesajda[11]., Ermenistan konusunda, Amerika bir karar verme zorunluluğu ve dolayısıyla, Türkiye barışı ile karşı karşıya bırakılıyordu.

Prof. Dr. Fahir Armaoğlu

DİPNOTLAR

1 – Gerek Amerikan belgelerinde, gerek Paris Barış Konferansı ile ilgili belgelerde, Osmanlı Devleti,  daima “Türkiye” adı ile zikredildiğinden ve hatta 1920 yılında, sonradan Sevres Antlaşması adını alacak antlaşmanın adı daima “Türkiye ile barış” (Peace with Turkey, Peace Setdement with Turkey) diye zikredildiğinden, biz bu incelememizde, Osmanlı Devleti yerine, Türkiye deyimim kullandık.

2 – Bu konuda bak.: Dr. Fethi Tevetoğlu, Millî Mücadelede Mustafa Kemal Paşa-Ceneral
Haıbord Görüşmesi, TÜRK KÜLTÜRÜ, Yıl VII, Sayı 76, Şubat 1969, s. 257-267; Yıl VII, Sayı 77, Mart 1969, s. 321-334; Yıl VII, Sayı 80, Haziran 1969, s. 525-545; Yıl VII, Sayı 81, Temmuz 1969, s. 589-603. Bizim incelediğimiz Amerikan belgelerinde, General Harbord’un raporunun metni verilmekte, fakat, başka hiç bir bilgi verilmemektedir.

3 – Bütün bu gelişmelere ait Amerikan belgeleri için bak.: Papers Relating to the Foreign Relations of the United States, 1919, Washington, D.C., Government Printing Office, 1934, Vol. II, p. 817-841.

4 – General Harbord Misyonu, Başkan Wilson’ın onayı ile gönderilmekle beraber, esasında Paris Barış Konferansı adına görev yapmıştır. Bu sebeple, 16 Ekim 1919 tarihli olan raporunun imzalı nüshasını Paris Barış Konferansı’na sunmuş, imzasız bir nüshasını da Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na vermiştir. Bu konuda bak.: aynı kaynak, Vol. II, p. 841, 24 no.lu dipnotu.

5 – Raporun metni: aynı kaynak, p. 841-889. Ayrıca bak.: Maj. Gen. James G. Harbord, Conditions in the Neaı- East: Repon of the American Military Mission to Armenia, U.S. Senate, 66th Congress, 2d Session, Document No. 266; Washington, Government Printing Office, 1920; Brig. Gen. George Van Horn Moseley, Mandatory över Armenia: Report made to Maj. Gen. James. G. Haıobrd, Senate, 66th Congress, 2d Session, document No. 281, Washington Government Printing Office, 1920.

6 – Bundan sonraki açıklamalarımızı, şu kaynakta yer alan belgelere dayandıracağız: Papers Relating to the Foreign Relations ofthe United States, 1920, Washington, D.C., Government Printing Office, 1936, Vol. III, p. 748-809. Bu kaynağı bundan sonra kısaca “Papers… 1920/IU” Şeklinde zikredeceğiz.

7 – Laurence Evans, United States Policyand the Paıtition ofTurkey, 1914-1924, Baltimore, The John Hopkins Press, 1965, p. 278.

8 – Notanın metni: Papers… 1920/111, p. 748-750.

9 – Amerikan Dışişleri Bakanlığı’ndan Fransız Büyükelçiliği’ne 24 Mart 1920 tarihli nota, Papers… 1920/III, p. 750–753.

10 – Roma’daki Büyükelçi Johnson’dan Washington’a 27 Nisan 1920 günlü telgraf, Papel?1920/III, p. 753–756.

11 – Roma Büyükelçiliği’nden Waşington’a 27 Nisan 1920 günlü telgraf, Papers…l920/M, p.779-783.

Paylaş:

Yorumlar

“209) AMERİKA, SEVRES ANTLAŞMASI VE ERMENİSTAN SINIRLARI-1” yazisina 2 Yorum yapilmis

  1. Samet Acaroğlu yorum tarihi 15 Mayıs, 2008 14:31

    YILMAZ BEY ,BU KONUYU GÜNDEME GETİRİP İŞLEMENİZ İSABETLİ OLDUĞUNU SÖYLİYEBİLİRİM.ÇÜKÜ “SOROS’UN” ÇOK FARKLI ÇALIŞMALARI,DOĞU KARADENİZ’DE DEVAM ETTİĞİ BİLİNMEKTEDİR.SİZE BİR ÖNERİM OLACAK,BU YAZI NEKDAR DEVAM EDECEKSE,ARTVİN VEYA ŞAVŞAT MAHALLİ GAZETESİDE YAYINLATMAK BENİM GÖREVİM OLSUN.ACAROĞLU

  2. Nurettin Yabantaş yorum tarihi 1 Kasım, 2009 01:49

    Bu konudaki yorumun nedir?

Yorum yap