208) “PİR” TİPLEMESİ

Yayin Tarihi 17 Temmuz, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

 

“PİR” TİPLEMESİ

 image00134.jpg

Bir milletin inanç kültürünü çalışmak o milleti en sağlıklı yolla, en salim biçimde tanımak demektir. Halk inançlarını ayrıntılı ilintileri ile irdelemediğiniz bir ulusu tanıyor olamazsınız. Bu tanışıksızlık kendi aydını ile halkı arasında ise, cehalet boyutlarını aşar gaflet kapsamına girer. Aynı zamanda bilgi birikimi kaybı demektir. Kişi kendini tanımıyorsa yaptığı boşuna okumak, okuduğunun şuurunda değil ise, yaptığı işlem bilgi hamallığıdır.  Bu itibarla  halkbilimi alanı, özellikle halk inançları alt bilim dalı, kişinin yakın ve uzak çevresinde yaşayan insanlarla, tabiatla, her türlü canlı-cansız çevre ile ilişkisini irdeler. Konuyu daha başından almak gerekir ise, halk inançları çalışmaları Kozmogoni ve Kozmolojiyi de inceleme sahası kapsamına almıştır. Bu araştırma alanı Doğumla, gelişimle, üremekle, ölümle ilgili ilişkileri irdelemekte kalmaz,  ölümün ötesi ile ilgili ilişkileri de araştırması alanı kapsamına alır. Yaratan ile yaratılmış olanın ilişkilerinin, nasıl algıladığı  bilinmeyen bir halkın, tanınmış olması bizce mümkün değildir. Var oluş sırrına dair inanç ve düşünceleri bilinmeyen bir  halkın tanındığını söylemek imkansızdır. Zira halkın ilişkilerinin her safhasında, ilişki alanına ve ilişki şekline bakılmaksızın özünde bu tartı vardır. Özetle halk tefekküründeki bir takım değer ölçüleri günün sorunlarının çözümüne uyarlanamıyor ise, yapılan araştırmalar  için nafiledir denilebilir.             

Halk inançları sadece vahiyle gelen veya mutlaka vahiyle gelen değil, vahiyle gelenin halka yansıyışı veya halkın onu algılayış biçimi ve algılayabilme nispetidir . Halk inançları kapsamına giren ve fakat vahi ürünü olmayan olguların izahı, çeşitli tarihi, sosyal ve ekonomik etkenlerle yapılabilir. Halk inançları halk kültürünün bir dalı ise, halk kültürü tamamen ve bilinen anlamda tatbiki ilimlerin ürünü de değildir. Onların üretim olanları da keza kendi şartlarında halk laboratuarlarıdır. Pirler, azizler ve  ulu bilinen kimselerin hayatta iken ve ölümlerinden sonra etrafında gelişmiş inançlar, bu neviden laboratuarların ürünüdürler.             

Biz bu çalışmamızda vahinin halka taşınmasında da görev üstlenen, halkın tatbiki bilimlerdeki laboratuarlarında da keşif sahibi olan ve halk inançları araştırma alanına giren bir tiplemeyi ele almaya çalışacağız. Azerbaycan Türklerinin tanımlaması ile “Pir Kültü” üzerinde durmaya çalışacağız. Çalışmamızın merkezine aldığımız Pirler Anadolu’da olduğu gibi Türk kültür dünyasının sair kesimlerinde de değişik isimlerle hep vardılar ve var olacaklar. Böylece denilebilir ki bu kült Anadolu’da bölgeler ve Türk  kültür coğrafyasında da eller, yöreler arası bir külttür.             

Esasen pir kültünü İslamiyet’e inanmış halklarla sınırlamak mümkün olmadığı gibi, Muhammediyatla da sınırlamak doğal olarak mümkün değildir. Türklerin İslamiyetten evvelki inançları, Geleneksel Türk İnanç Sistemi, bazılarına göre Şamanizm veya Kamizm’de de insanlar pir nevinden değerlere sahiptiler ve bunlara şaman veya kam  benzeri isimler veriliyordu. Hatta İslami dönemin pir tiplemesini karakterize eden unsurların bir kısmının bu inançların bakiyesi oldukları, eski inanç kültlerinin yeni dini inançlarda varlıklarını sürdürdükleri de bir gerçektir. Bizim bildirimizin konusu doğrudan doğruya bu husus değildir. Ne var ki pir tiplemesindeki belirsizleri oluşturan amillerden birisi, pir tiplemesinin eski dinlerden hatıralar taşımış olmasıdır. Konunun dışına fazla çıkmadan şu gerçeği tekrar belirtelim ki, pir ve aziz kültü, malumdur ki, sadece İslamiyet’e ve sadece Türkler veya Türk kültürlü halklara mahsus değildir.             

Bu kültün incelenmesi ile oryantalizm asgari 100 yıldır ilgilenmektedir. Oryantalizmin ilgi sebebi  şekli ve mahiyeti üzerinde durmayacağız. Zira bu soruların cevabı oryantalist amaçların tanım kapsamında mevcuttur. Pir Kültü Türkiye’de de mümasili isimler altında daha ziyade dinler tarihi konusu kapsamında incelenmiştir. Biz halk inançlarının sosyo kültürel boyutu üzerinde geçmişten taşımalar yaparak durmaya çalışacağız. Pir eksenli inanç kültürümüzün mahiyetine inerek, yaşamakta olan kültürden hareketle bir çalışmanın yapılmasını tartışacağız. Pirlerin ayakkabıcı, sütçü, fırıncı, bostancı, mumcu, bayrakçı, değirmenci olarak sergiledikleri insan tipi, toplumda tuttukları yer ve verdikleri mesajı ele almaya çalışacağız. Bu çok zor ve geniş konunun sadece bazı noktaları üzerinde durmaya uğraşacağız.              

Bu noktada Pir ehlinin belki hikmetli sözleri önem kazanacaktır. Ancak onların nadiren söylediklerinden ziyade, yaşamları ile sergiledikleri örnek tutumların ele alınmasının önemine inanıyoruz. Zira bu alemin etkileyiş biçiminde, sözle telkinden ziyade, inançlarını, edindikleri meslek hayatlarına yansıttıkları tutumları vardır. Bunlar “dürüst ol, paylaşımcı ol, kindar olma, cimri olma, adil ol, temiz ol, çalışkan ol” demekten ziyade; ayinesi iştir kişinin, zihniyetinden hareketle dürüst, paylaşımcı, sevecen, mert, adil, temiz, çalışkan olarak bir yaşam biçimi sergilemiş ve bu suretle toplumu arkalarından sürüklemişlerdir. Bütün dinlerde pir tiplemesi olmakla beraber, dünya ile Ahiret, bu dünya ile öteki alem arasında bağlantıyı kurarken, sergilenilen bu tür telkin metodu Türk kültürlü halkların pirlerine mahsustur.             

Türk kültürlü halkların pir tiplemesindeki mesaj iletişim yönteminin, muhakkak incelenmesi  ve ondan yararlanılması gerektiğine inanıyoruz. Bunu yapmadığınız takdirde, yani nice bin yıldır oluşturup geliştirdiğiniz tabanınızı yok saydığınız sürece, başka kültürlerin tabanı üzerinde duramayacağımızı görmüş olmamız lazım. Yok saydığımız ve tarafımızdan geliştirilmiş bu kültürel gerçek, bizim yok saymamızla yok olmuyor. Halk pirini çıkarıyor ve pir fonksiyonunu sergiliyor. Bunu, yani pir kültü gerçeğini yok sayarken, bunun yerine ikame edeceğimiz, bize ait bir kültürel tabanı da yapay yollarla oluşturamadığımızı  gördük.             

Açıklamamızın bu bölümünde bildirimizde çok sık geçtiği için, kısaca Türk kültür coğrafyası ve Türk kültürlü halklar ifadeleri ile Türk İslamı tabirine özet bir açıklama getirmek istiyoruz             

Bizim din anlayışımıza göre İslam, Hz. Adem (a.s) dan günümüze bir tanedir. Türk İslami lafzı, İslamı milletlere bölme, tevhidi tehdit etme noktasına anlamlara gelmemeli. Ancak sosyal psikoloji itibariyle Türk İslamı, Hz. Türk’ü de kapsamına  alarak, şirke, bid’ata ve hurafeye kapalı, ilk peygamberden son peygambere kadar gelip geçmiş peygamberlerin sünnetlerini kapsayan bir yaşam biçimi ve bu sünnetler bütünün halk kültürüne yansıyış tarzı olarak tanımlanabilir. Bu arada hiçbir peygamberin sünneti ile, ilahi tebligatı arasında çelişki olmamıştır olamaz. Aynı zamanda ilahi tebligatçıların tebligatları arasında da doğal olarak çelişki olamaz             

Buna göre, Türklük bir ırk veya kavim adı olmayıp, bir yaşam biçimi, bir kültür statüsüdür. Türk kültürlü halklar, bu kültürü birlikte oluşturup, yaşama geçirmiş olan halklardır. Türk kültür coğrafyası ise, din, dil ve benzeri sınırlamalar olmaksızın bu kültürün yaşam alanı bulduğu coğrafyadır.             

Bu anlamda milliyet, özel manada dinle ve ana dille çokta sınırlı değildir. Zahirde Türk bilinirken, gerçekte bu anlamda Türk gibi yaşamayanlar da bilinmektedir. Bu zihniyette iseniz, dünyanın herhangi bir yerindeki felaketi, yurdunuzda yaşanmış gibi algılarsınız. Mülkün sahibi Allah’tır ve yaratılmışlar O’na karşı sorumludurlar. Bu, “komşun aç ise sen tok yatamazsın” anlayışının evrenselleşmesi, komşulukla sınırlanan alanın siyasi sınırları da aşabilmesi demektir. Zira bu anlayışta dünya; insanı, hayvanı ve bitkisi ile bir bütündür. İnsan hayatı ve çevresi ona verilmiş emanetlerdir. Hiçbir şey sahipsiz değildir. Canlı ve cansız olan her şeyin sahibi, Mutlak Olandır. İnsan olabilmek, bu sorumluluğu taşıyabilmektir. Bize göre Türklük bu anlamdadır ve bu yaşam tarzı, bu tanımla izah edilebilir. Bu kültürün dili Türkçe olduğu kadar da anonimdir. Dinin kimliğini insan ruhunu yüceltebilmiş olması belirler. Dar anlamda Türk milleti, geniş anlamda Türk kültürlü millet tanımının yanında, daha özel kalır. Bu anlayış, özelde mensubu olunan anlamda milliyeti yok sayma anlamına gelmez. Pir kültü ise, Esas olan kişioğlu olmakla beraber, bu  inanç ve düşünce sisteminin merkezinde yer alır.                            

İzahımızın burasında, Pir kültünün uygulamaya yansımış fikri bir ürününü zikretmek istiyorum. Bu tiplemedeki zihniyette ve bu zihniyetin uygulamaya yansıyışında “Eskiyi, bozuğu, yanlışı, hatalıyı yıkmak yoktur. Düzeltmek, tamamlamak, doğru hale getirmek vardır.”              

Bu tiplemenin çıktığı tefekkür ortamında, kişi kendisi için Kadiri Mutlak olandan talepte bulunurken, duaların da bütün ihtiyacı olanlarla birlikte  kendisi için de talepte bulunur. Evvela cümle ihtiyaçlıların sonra da benim” der. düşmana, fenaya, haksıza kahretmez, zulüm temenni etmez, onun için de doğruyu güzeli bulması, merhamete gelmesi ve hidayet dilenilir. Bu noktada yaratan ile yaratılmış olanın ilişkisi mahalli olmaktan çıkar,  dar anlamda cemaatleşmeği de aşmış olur. Bu evrensel çerçevede; ana dili, ümmet, ırk gibi sınırlamalar aşılmıştır. Örnekleme olmak üzere, “Allah’ım bütün insanların muradını ver, içerisinde din kardeşlerimin ve bu arada da benim muradımı ver” denir.               

Pir Tiplemesine bir misal olmak üzere Türkistan’dan Ahmet Yesevi ve Anadolu’dan Yunus Emre ele alınabilir Bize göre Ahmet Yesevi’nin “Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi Sultan” olarak anılması, O’nun güçlü bir sosyal antropolog oluşu ile ilgili idi. İyi eğitim görmüş ve İslamı incelemişti. O, Kur’an-ın içeriğini ana dili, etnosu ve coğrafi kesim farkı gözetmeden halkına taşımak istiyordu. Ne var ki Uluğ Türkistan’da halk göçebe yaşam tarzı sürdürüyordu. Ülkesinde bozkır medeniyetinin sözlü kültür geleneği hakimdi. O, Kur’an-ı Kerimi hikmetler vasıtasıyla halkına aktardı. Yunus Emre’nin nefesler vasıtasıyla  Sarı Saltık ve diğerlerinin irşatları ile Anadolu’da ve batı Türk kültür coğrafyasında yaptığı da daha farklı bir şey değildi. Birlikte yaşayan halkların ortaklaşa yarattığı birçok iyi ve güzel değere İslami giysi giydirildi. Anadolu ve Balkanlarda Türk İslamı böyle doğdu, yaşadı ve yayıldı. Ladini ve materyalist yönetim dönemlerine rağmen günümüze gelip çıktı. Oryantalistler, Pir Kalesini bihakkın yıkamazlarken, misyonerliğin en fazla mukavemet gördüğü kesim de, halk İslami veya Türk İslamıdır.             

Anadolu erenleri, Balkanların Ulu Canları, Kırım’ın Azizleri, Azerbaycan’ın Pirleri, Uluğ Türkistan’ın Baba’ları Ahmet Yesevi –Yunus Emre, Sarı Saltık Ekolünün  hala devam eden mensuplarıdırlar. Bunların bulunup tespit ve tasniflerinin yapılıp menkıbevi hayatlarının incelenmesi alanlarında ki mücadele yöntemlerinin gün ışığına çıkarılıp kültürümüze, insanlık kültürüne kazandırılmaları üzerinde duruyoruz. Ahilik çalışmaları bu arayışın ürünlerinden birisi olarak algılanabilir. Ancak biz geleneğin folklor adına yaşatılması üzerinde durmuyoruz. Birlikte yaşayan halklar olarak, tarafımızdan geliştirilmiş ve bizim olmuş zihniyetin, algılama biçiminin; insan ilişkilerinde, insan çevre ilişkilerinde, yaradan yaratılan ilişkilerinde, vatandaş devlet ilişkilerinde yenilenerek kültürel yaşama katılması üzerinde duruyoruz. Bunu, Türkiye’de bazı çevreler yayın organlarında; TV. Kanalları ve gazetelerde, Türk kültürlü halklar adına, kendi normları ile yapmaya çalışmaktadırlar. Biz, Bu konunun akademik çalışmanın bir objesi olarak ele alınabileceği üzerinde duruyoruz.         

Özetlemek gerekir ise, Üzerinde durmaya çalıştığımız “Pir Kültü” bir kültürel değerdir. Sadece bir dine mahsus olmadığı gibi, Pir kültündeki inanç katmanlaşması, özelliğini farklı dinlerden pirler veya azizlerde de görebiliyoruz. Mesela “Kesik Baş” inancı pir/aziz kültünün bir tezahürü iken, birçok farklı dinin halk inançlarında yaşamaktadır. Birlikte yaşama durumunda olan halkların, halklar arası kültürel dayanışmaları adına sahiplenilip, bir kültür köprüsüne dönüştürülemez mi? Böylece denilebilir ki, üzerinde durulan husus, yaşayan manevi moral değerlerimize sahip çıkılmasıdır. Yoksa vahiye dayalı İslam’a/semavi dinlere hurafe içerikli alternatiflerin sokulması değildir.

Dr. Yaşar KALAFAT

Paylaş:

Yorumlar

“208) “PİR” TİPLEMESİ” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. ÜLKÜM YESİ yorum tarihi 18 Temmuz, 2008 13:00

    Sayın Yaşar Kalafat’ı yazısından dolayı tebrik ediyorum.Özellikle Hoca Ahmet Yesevi ile ilgili değindiği noktalara katılıyorum.Bizler çocuklarımıza Yesevi hazretlerini edebiyat derslerinde sadece Divan-ı Hikmet’in yazarı olarak bir cümle ile tanıtıyoruz.Onun Tüklük ve İslamiyet için önemi ve Pir-i Türkistan oluşunu anlatmıyoruz.Daha sonrada neden çocuğumuz kendi özüne düşmen yada neden Arap Milliyetçiliğini İslamiyet diye yutturan hocaların peşinden gidiyorlar diye kızıyoruz.

Yorum yap