207) VAHABİ SUUD’UN İHANETİ!

Yayin Tarihi 16 Temmuz, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

VAHABİ SUUD’UN İHANETİ!

image00120.jpg

Müslümanlar İslam ve Müslümanlara karşı dış düşmanların bilhassa da ABD ve müteffiklerinin gerçekleştirdikleri saldırıların endişesi içinde yüzüp dururlarken İslam tarih ve kültürü, kendilerini onun muhafızları olarak addedenlerin saldırısı altında. Çağdaş İslam Düşüncesi Enstitütüsü (ICIT) Müdürü Zafer BANGASH, Suudi otoritelerin Hicaz’daki tarihi mekânları imhasını ele alıyor.

Suudilerin İslam’ın Tarihi Mekânlarını Acımasızca İmha Dürtüsü

Müslümanlar, başta askeri ve kültürel olmak üzere neredeyse her  cepheden saldırı altında. Irak, Afganistan, Filistin ve Çeçenya’da onbinlerce Müslüman’ı katledenler sadece yabancı güçler değil; Müslümanlar, Pakistan, Mısır, Cezayir, Tunus ve Fas’ta kendi ordularının saldırılarına da mâruz kalıyorlar. Batıdan yönelen askeri saldırıya kültürel saldırı da ekleniyor. Ancak Suudilerin Mekke ve Medine gibi Harameyn de denilen iki kutsal şehirde yaptıklarıyla kıyaslanınca bu acımasız gerçek bile önemsiz kalır. Âbidevi eserleri yok eden zehirleyici bir açgözlülük ve Vahabi müfritliği, İslam’ın ilk dönemlerinden kalma zengin tarihi mirâsın bir kaç yıl içinde sonsuza dek tamamen silinip yok edilmesiyle neticelenecek.

Ortadoğuda petrol üreticisi ülkelerin çoğu çölleri sûni New York, Houston veya Las Vegas’a çeviren inşaat manyaklığına tutulmuşken Suudiler de ümmetin maddi mirâsını yok eden bir teşebbüse girdiler. Şayet Suudiler Riyad’ı Las Vegas’a benzetircesine inşa etmeye kalkışsalardı bundan çok az müslüman rahatsızlık duyardı ancak Riyad yerine Mekke ve Medine’nin peşinden gidiyor, İslam’ın tarihi mekânlarının izini silerek, yerlerine Mescid-i Haram’ı sadece kuşatmakla kalmayıp cüceleştiren, mânevi havasına saldıran beton ve cam kuleler dikiyorlar.

Pek çok müslüman, her yıl daha da artmaya aday fâhiş fiyatlardan dolayı Hacc görevini ifâ etme fırsatından mahrum. Hacc, müslümanların özlemiyle yandığı mânevi bir yolculuk yerine Hacıların hayat boyu tasarruf ederek ceplerine koydukları parayı Suud Kraliyeti ve müteffiklerinin boşalttığı kazanç kapısına döndü. Hacc kategorileri geliştirildi; Hacc, sanki Disneyland’a yapılan tatil gezisi..,Batı’daki seyahat acentaları şimdi beş yıldızlı paketler sunuyorlar. Böylesi temel bir İslami ibadetin çarpıtılması, Kuran’ın vurguladığı ve Allah’ın elçisinin (s.a.v) örneğini sergilendiği şekliyle Hacc’ın ruhuna, Hacc’ın ispatladığı varsayılan eşitlik ve kardeşlik ilkesine taban taban zıttır. Ne var ki Suud ailesi Kuran ve Sünnet’in öğretileriyle ilgilenmiyor ancak tasdik etmedikleri her hangi bir fiili bid’at diyerek suçlamada çok hızlılar. İslamın temel ilkelerinin ihlâli, Suudilerin kendi mega-bid’atleri, ücretli acentaları ve saray ulemâsı tarafından düzmece savlarla haklı kılınıyor. Peygamber bugün çıkıp gelse Vahabiler din’de yenilik yapmak ve bid’at’e sapmaktan dolayı onu da itham edebilecek bir haldeler.

Saray ulemâsı İslam’ın tarihi mekânlarına karşı Suudi hürmetsizliğinde ve Hacc’ın metâlaştırılmasında bir kusur görmeseler de başkalarının dikkatlerinden kaçmıyor; buna gayr-i müslimler de dahil. Örneğin Zvika Krieger, 26 Mart tarihli New Republic dergisinde Mekke’ye gidecek müstakbel “spiritüel turistler” için hazırlanmış promosyonel bir DVD’ye dikkat çekti. Haram’a giriş kapılarından birinin bulunduğu caddenin tam karşısında 6 milyar dolara mâl olacak Abraj El Bait adlı dev bir gökdelenin tanıtım DVD’si. “Kule’nin baştan aşağı camlarla kaplı lüks dairelerinden birine kurulmuş ve Kâbe’nin çevresinde tavaf eden onbinlerce hacıyı yukarıdan aşağıya izleyen güzel bir kadını gösteriyor. Sıkıca sarılmış başörtüsünün altından davetkâr bir bakışla müstakbel müşteriye arapça ‘her yıl, Kâbe’nin önünde, bu yerde olmak ister miydin?’ sorusunu soruyor. Hacılar, Allah’ın Evini ziyaret etmek için böylesi pespâye bir reklamla ayartılmalı mı? Onlar elbette ki hacılar olarak ziyarete geliyorlar yoksa Monte Carlo veya Las Vegas Casino’larına giden turistler olarak değil.

Bu tür pespâyeliğin ötesinde yok edilmiş veya yıkım takvimi belirlenmiş tarihi binalar ve mekânlarla ilgili çok daha büyük bir mesele mevcut. Suudiler, Peygamber efendimizin Medine’deki kabristanı için tasarladıkları iğrençliği başarırlarsa Medine’deki Bâki Kabristanının mâruz kaldığı pespâyelik onun yanında küçük kalacak. Yaklaşık on yıl önce Medine Üniversitesinden Mukbil ibn Hadi el-Vadi isminde bir öğrenci Şeyh Hammed el Ensâri’nin sponsorluğunda “Resûl’ün Kabrindeki Kubbe Hakkında” adlı bir tez hazırladı. Mukbil tezinde, Peygamberin kabrinin câminin dışına taşınmasını talep etti. “Oradaki mevcûdiyeti ve üzerindeki kubbe büyük bir bid’attir; dolayısıyla her ikisi de yıkılmalıdır” diyor. Tezi, Allah’ın elçisine hürmetsizliklerini tasdik edercesine üniversite tarafından alkışlanarak yüksek puan aldı.

Bu zıpçıktı Suudi’nin, kubbe’nin bid’at olduğu yahut kabrin Mescid-i Nebevi’nin dışına çıkarılması gerektiği hükmüne nasıl vardığı eleştirel bakışı hak eder. İslam’ı, kabrin orada bulunmasına itiraz etmemiş ve hakikatte peygamberin kabrini ziyaret ederek büyük saygı göstermiş sahabe-i kiramdan daha mı iyi biliyor? Dahası onun en yakın iki sahabesi de yanıbaşına defnedilmiştir. Mukbil ibn Hadi, Hz.Ebû bekir ve Hz.Ömer’den daha mı çok biliyor? Müslümanların sorması gereken soru şu: Bu mekânlarla ilgili olarak Suudilerin dilediklerini yapmaya hakları var mı? Suudiler Harameyn’in sahibi değil; adını gayri meşru bir şekilde “Suudi” Arabistan olarak değiştirdikleri Arap Yarımadası’nın gâsıplarıdırlar. Bid’at bu’dur: Allah’ın elçisi bu topraklara Arap Yarımadası (Ceziret el Arap) adını vermişti. Kendi çarpık İslam anlayışlarını herkesin üzerine yüklemedeki gayretkeşlikleriyle işi İslam’ın tarihi mekânlarının topyekûn imhasına vardırdılar. Geçen yıl Medine şehir planlaması kurulu, Peygamberin câmisindeki meşhur yeşil kubbeyi gümüş rengine boyadı. Yeşil kubbe, peygamberin kabrinin nişânıdır; Câminin genişletilmesi çalışmalarından dolayı şu an muhasara altında ama yine de eşsiz bir görsel odak noktası olmaya devam ediyor. Maksat imhaya giden yolun taşlarını döşemek mi? Nitekim müslümanların çoğu gümüş bir kubbenin yıkıldığını duyduklarında ya da gümüş bir kubbenin yıkıldığı duyurulduğunda neler döndüğünün farkına bile varamaya bilecekler. Nihayetinde, Mescid-i Nebevi’deki bazı gümüş kubbeler genişletme ve tamir bahaneleriyle çoktan yıkıldı. Kaygılı vatandaşların yoğun protestoları sonucunda şehir planlama kurulu, kubbenin rengini aslına iade etti ancak Vahabilerin tuttukları yolun yanlışlığını fark ettikleri hükmüne varmak hata olacaktır.

Müslümanları şirkten ve bid’atten “koruma” gayretkeşlikleriyle on yıllardır tarihi bina ve mekânları yok etmekteler. Krallığın baş âlimi Şeyh Abdulaziz bin Baz, ölmeden evvel 1994 yılında “binaları ve mekânları yüceltmeye müsaade edilmemiştir” diye fetvasını vermişti. Devamında ise “böylesi bir fiil, şirk’e vardırır…bundan dolayı bu tarz fiilleri reddetmek ve uzak durmaları için başkalarını da uyarmak gereklidir” demişti. Ancak sadece uyarmak, Vahabi gayretkeşleri hoşnut etmeye yetmiyor. Prens sürüsü ile beraber İslam mirâsını yok etme planına da giriştiler. Bir kimse, bu tip yerleri ziyaret eden kaç müslümanın şirke battığı ve müslümanları caydırmakla Vahabilerin ne kadar haklı olduğu sorusunu sormamak için kendini zor tutabilir.

İslam Mirâsını Araştırma Kurumu’nun kurucusu ve eski müdürü ve aynı zamanda tarihçi Dr.İrfan el Alavi, Harameyn ve havalisinin yıkılmasına karşı şiddetle muhalefet edenlerden. Bildirdiğine göre geçen yıl Suudi İslami İşler Bakanlığı, Mescid-i Nebevi’de yeşil kubbenin yıkılması çağrısı yapan bir kitapçık dağıttı. Krallığın şimdiki müftüsü Abdulaziz el Şeyh’in imzaladığı kitapçık işi iyice pişkinliğe vardırıyor: “Yeşil kubbe yıkılmalı ve üç kabir [Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömerin kabirleri] dümdüz edilmeli.” Mukaddese karşı hürmetsiz beyanların zeminini Mescid-i Haram’da tam 35 yıl hutbe okuyan bir diğer önde gelen Suudi âlim, Muhammed ibn el Utheymin, hazırlamıştı. Dr.İrfan’ın temin ettiği bir kayıt’ta “Ümit ederiz ki Hz Muhammed’in (s.a.v) yeşil kubbesini bir gün yıkabileceğiz” demektedir. Dr.İrfan, 300 tarihi mekânın yıkıldığını veya yıkılma programının yapıldığını tahmin ediyor. Diğerleri bir yana, müminlerin annesi Hatice’tül Kübra’ya (r.a) ait eski bir ev, yakın geçmişte umumi tuvalet yapmak üzere yıkıldı. Allah’ın elçisinin Mekke’deki doğduğu ev önce “Mektebet Mekke el- Mükerreme” adındaki kütüphaneye sonra da yani şimdi park arâzisine çevrildi. Kütüphaneler önemliydiyse de plan, Vahabilerin eğitime olan sevdâsına değil İslam mirâsınının tüm izini silmedeki azimlerine dayanıyordu. Kalan tarihi mekânlar ancak bir elin parmakları sayısınca.., ve Dr.İrfan’a göre bir sonraki Hacc dönemine kadar muhtemelen ayakta olmayacaklar. “Allah’ın Evine ne de az saygı gösteriliyor, inanılmaz.”

İlk halife Ebû Bekir’den sonra onun adı verilen Ebu Bekir camisinin arâzisine ATM makinası yerleştirildi. Uhud ve Bedir savaşlarının yapıldığı tarihi mekânlar park arâzisine çevrildi. Amir Hamza’nın (r.a.) ve Uhud’da şehit olan diğer şühedâ’nın kabirleri daha büyük hakarete mâruz kaldı: Mekân çöp yığını içinde ve Vahabiler, her hangi bir teşhis işareti konulmasını açıkça yasaklıyorlar; tüm bunlar yine şirke yol açacağı şeklinde uyduruk bir bahâneye dayandırılıyor. Medine’deki Mescid-i Nebeviden dört mil uzaklıktaki 1.200 yıllık Seyyid İmam el Uraydi ibn Cafer el Sâdık türbe ve câmisi 13 Ağustos 2002 yılında dinamitle yıkılarak dümdüz edildi.

Vahabilerin bağnaz gayretkeşliği, Suud hanedanlığının kurucusu Abdulaziz bin Suud’un oğulları, torunları ve kızlarından oluşan aç gözlü Suud “krâliyeti” ile ortaklaşa yürütülüyor. İslam’ın tarihi mekânlarının tahrip edilmesini, hacılara daha iyi hizmet sunma bahanesiyle otellerin, restoranların ve diğer modern yapıların inşası takip ediyor. Tam bir sahtekârlık: Hacıların ezici çoğunluğu bu tür otellerin ücretlerini karşılayabilmekten uzaklar.

Neler döndüğü hakkında bir fikir sahibi olmak için krallığın borç veren en büyük bankası SABB’ın şu raporunu göz önüne alın. Banka, gelecek dört yıl içinde sadece Mekke’de yerli ve yabancı firmalar tarafından 30 milyar dolarlık inşaat ve altyapı yatırımı yapılacağını tahmin ediyor. 6 milyar dolarlık Abraj el Bait kuleleri dahil 130 civarında yeni gökdelen, 2009 yılında tamamlandığında 60 katlı 2.000 odalı dünya’nın en büyük binası olacak yedi kule projesi; 1.500 kişilik kongre merkezi; iki heliport; ve içlerinde Starbucks, the Body Shop, İngiliz zincir mağazaları Topshop (Kate Moss misafir tasarımcı olacak) ve Tiffany’nin de bulunduğu 600 mağazanın yer alacağı dört katlı alışveriş merkezi. Zengin ‘hacılar’ MAC mağazalarından kozmetik ürünlerini, VaVaVoom’dan parfümlerini ve Claire’dan aksesuarlarını satın alabilecekler. H&H ve Cartier de yolda. SABB’ın baş ekonomisti John Sfakianakis gururla “tüm lider markalar buraya toplanıyor” diyor. En kötüsünden kaba bir maddecilik, Hacc’ın rûhi anlamının yerini alıyor; hepsi de ilerleme adına. Mekke’deki Hilton oteli için Hz. Ebû Bekir’in evi yıkıldığında Hilton sözcüsü Ivor McBurney şunu söyleme kabalığına sahipti: “Suudi Arabistan’ın dini turizm segmentinde büyük fırsatlar görüyoruz.”

Mekke’yi ziyaret eden pek çok müslüman, Hira mağarasını da ziyaret etmek için Cebel-i Nur’a tırmanmaya can atar. Peygamberin Ramazan ayında ibâdet ve tefekkür için çekildiği yere. İlk vahyi burada almıştı. Bağnaz Vahabiler, hacıların mağarayı ziyaret etmesini engellemek için bu dağı da yerle bir etmeyi istiyorlar. Dağın eteğinde bir fetva yayınladılar: “Hz.Muhammed (s.a.v) bu dağa tırmanmamıza, burada ibâdet etmemize, taşlara dokunmamıza ve ağaçlara düğüm atmamıza müsaade etmedi…” Vahabiler müslümanların oraya gitmesine engel bir delil gösterebilirler mi? Yoksa elde ettikleri rantlar, İslama ve müslümanların Allah’ın sevgili elçisine gösterdikleri bağlılığa besledikleri kine mi dayanıyor?

Aksine, şüphe yok ki Kuran ve Peygamber (s.a.v) müslümanların inkarcıları evliya/dost edinmelerini yasaklar. Ne var ki Suud hânedanının İslamın en büyük düşmanlarına hizmetkâr olmasını kınayan bir fetvâyı Vahabi ulemâsı hiçbir zaman yayınlamadı. Geçen Mayıs ayında ABD başkanı G.W.Bush krallıktaydı. Eli milyonlarca müslümanın kanına bulaşmış Bush; Suudiler için pek mesele değildir belki de ama şayet müslümanlar Hira mağarasına ulaşmak için Cebel-i Nur’a tırmanmak ve ilahi vahyin tarihiyle bağlantı kurmak isterlerse Vahabiler çılgına dönerler. Müslümanların sünnete bağlılığı Vahabileri öylesine sinirlendiriyor ki koca dağı tümden yıkmak istiyorlar. Böylesi düşünceler ancak ve ancak şeytâni akıllardan sâdır olur. Herhalde birkaç yıl içinde bir prensin otelini dikmek üzere yahut da park arâzisi için Cebel-i Nur’u da dinamitleyeceklerdir

Vahabiler, İslam’ın ilkelerini adım başı ihlal ediyorlar. Örneğin Abraj el Bait kulelerinin 6 milyar dolarlık fonunun bir kısmı, kule müteahhitlerinin uygun bir şekilde “dini mülk” olarak tanımladığı “islam toplumunun refâhı için hayâti” çıkarlara hizmet maksadıyla kurulmuş Kral Abdulaziz Vakfından geliyor. Hangi dini çıkarlara hizmet ediliyor ve Suudi kraliyeti ceplerini vakıftan bile çaldıkları paralarla şişirip dururken İslam toplumunun refâhı için niçin hayati çıkarlar olarak addediliyor? Böylesi bir fiil, sarsıcı bir ikiyüzlülük ve cürümdür fakat yeri doldurulamaz tarihi mekânları serkeşçe yıkmaları bağışlanamaz bir fiildir.

Dr.İrfan “bu bizim sadece mirâsımız değil, aynı zamanda Peygamberin hikâyesidir de” diyor. “Şimdi ne diyebiliriz?” ‘Bu park arâzisi İslam’ın ilk okuludur mu?’ ‘Burada bir zamanlar bir dağ vardı.., Peygamberin (s.a.v) bir konuşma yaptığı?…Tarih ve efsâne arasındaki fark nedir” diye sorup beklemeksizin cevabını kendisi veriyor: “Farkın delili, bağnaz Vahabilerin iz bırakmamacasına yıkımla meşgul olmalarıdır.” İslam’ın en önemli tarihini ve âbidevi eserlerini muhafâza etmek üzere Suudi vandalizmine mâni olmak için durumdan büyük kaygı duyduklarını dile getiren ve alarma geçen ne yazık ki çok az kişi bulunmaktadır İslam dünyasında.

Önemli bir soru: İslam’ın sembollerinin ve mekânlarının yıkımına karşı Müslümanlar arasında niçin böyle bir kayıtsızlık hâkim?

Zafer Bangaş

Dünya Bülteni için Çeviren: Ertuğrul Aydın

Paylaş:

Yorumlar

“207) VAHABİ SUUD’UN İHANETİ!” yazisina 3 Yorum yapilmis

  1. süleyman akdemir yorum tarihi 17 Temmuz, 2008 13:19

    Epistik felsefe yanlıları,10. YY dan itibaren ele geçirdikleri yönetimlere benzer uygulamalar yaptırtmışlardır.Aslında, kendi farkındalığını unutup başkalarının güdümüne girenler özgürlüklerini kaybederler. Sonucuna da katlanırlar.Ontolojik tek devletimize sahip çıkamazsak, bizi bekleyen akıbet de aynısıdır. Biraz gözümüzü açmalı ve en azından “Ontolojik Eklektizm” ne demektir diye araştırmalıyız. Saygılarımla.

  2. Ibn Areef Al Saudi yorum tarihi 5 Kasım, 2009 19:26

    <p>Baksana pislik Harami Bidaatchi Sufist sen pislik Vahabiy ne soz Anlamini bildirdigini biliyormusn… sana Allahin Laneti olsun Abdul Vahhab deyen sheyikh o peygamberimmizni sunnetlerini yaptigi ichin sen Sufit ve Yahudiy Hayvanlari bizi Vahhaby deye cagiryorsunuz siz HZ Peygaberimizin hic bir sunnet lerini apmiyrsunuz ama pis olan Atalarinizi bidaa emellerini yapyorsunuz … Sufist aptallar</p>

  3. Araz Huseyinov yorum tarihi 11 Kasım, 2009 14:05

    vahabi dediyiniz insanlar mehz haqq olanlardir onlar islam dinindr bidetin karsisini aliyorlar ALLAHIN izni ile

Yorum yap