207) DADALOĞLU

Yayin Tarihi 4 Mayıs, 2008 
Kategori KAHRAMANLAR VE BİLGİNLER, TÜRK DÜNYASI

DADALOĞLU

image0016.jpg

Dadaloğlu, Osmanlı Devleti‘nin Anadolu Türkmenlerini iskan politikasına tepki olarak doğmuş isyanlarda yer aldığı anlaşılan tanınmış bir halk ozanıdır. 18.yy’ın son çeyreğinde doğup 19.yy’ın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklar 1785-1868 tarihlerini göstermektedir. Dadaloğlu, Güney illerinde dolaşan ve Toros dağlarında Kozan, Erzin, Payas yörelerinde yaşayan göçebe Türkmenlerin Avşar boyundandır.

Yaşamı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Dadaloğlu’nun şiirleri yazılı kaynaklar aracılığıyla değil, sözlü gelenek sayesinde bugüne ulaşmıştır. Asıl adı Veli olan ve Türkmen-Avşar aşıklarının önde gelenlerinden biri olan Dadaloğlu, Kul Mustafa mahlasını da kullanan Aşık Musa’nın oğludur. Az da olsa eğitim almıştır. Avşar beylerinden Küçük Alioğlu, Sırkıntı beylerinden Murtaza Bey ile Kozanoğlu’nun yanında imamlık, katiplik yaptığı anlatılır ama bu konuda yeterli bilgi yoktur. Daha çok Gavurdağı ve Ahır Dağı yörelerinde yaşadı. Çukurova’yı, Toroslar’ı, Orta Anadolu’yu dolaştı. Şiirlerinde göçerlik koşullarını, döneminde orta Anadolu’da hüküm süren aşiret kavgaları ve aşiretlerin Osmanlı Devleti ile savaşlarını duru ve yalın bir dille yansıttı. Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesiydi. Dadaloğlu Anadolu’nun halk şiiri geleneğine damgasını vurmuş en önemli sanatçılardan biri olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin göçebe olan Avşar, Karsantı, Sırkıntı, Bozdoğan, Kırıntı, Berber, Menemenci gibi Türkmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek için verdiği uğraş, yer yer başkaldırılara ve çatışmalara neden olmuştur. Dadaloğlu’nun şiirleri, yerleşik yaşama geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin çığlığı ve sözlü tarihi sayılabilir.

Mezarı Kırşehir‘ in Kaman İlçesi’ndedir. Biter Kırşehir’ in Gülleri Biter adlı türkünün söz yazarı olması, mezarının Kaman’ da bulunduğunun bir ispatıdır.

DADALOĞLU ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ

Dadaloğlu, Çukurova’da göçer-konar Türkmen toplulukları arasında yetişmiş çağına damgasını vurmuş bir aşıktır.

Aşık tarzı Türk halk edebiyatında Dadaloğlu’nun yerini ve önemini belirleyebilmek için Anadolu’da oluşan Halk edebiyatına kısaca değinmek yararlı olacaktır.

Öncelikle ozan, aşık kavramlarını açarak Dadaloğlu’nun aşık mı ozan mı olduğunu belirlemek gerekir. Osmanlı İmparatorluğu 15.yüzyılda büyük bir kültür birikimine ulaşmıştır. İslamiyetin kabulünden sonra Anadolu’da yaşayan Osmanlı, yeni kültürleriyle birlikte sanat alanında da yeni zevklere yönelmiştir. Orta Asya’dan Anadolu’ya getirdiğimiz ozan,yeni kültür ve sanat anlayışına cevap veremez olunca kırsal çevrelere çekilmiştir. Göçebelikten yerleşik hayata geçerek yeni bir toplum düzeninin kurulması, şehir ve kasabaların oluşumu, toplum içi çatışmaların çoğalması, destan anlatıcısı ozanın yerine aşık tipinin geçmesini hazırlamıştır. Epik şiir göçebe düzenin ürünü, aşık şiiri ise yerleşik düzenin ürünüdür.

15.yüzyıldan sonra epik şiir kaybolurken aşık şiiri belirmiştir. Aşık tipi, sosyo-ekonomik koşullar gereği ozanın yerini alır. Aşık yerleşik düzenin koşulları içinde ortaya çıkar. Göçebe toplumdan çeşitli nedenlerle yerleşik düzene geçen aşıklar bireyselleşirler. Epik karakterli şiir yerini lirik, satirik, didaktik karakterli şiire bırakır.

Yeni kültür ve sanat zevkiyle 15.yüzyılda, ozan tipi değişen değerlerle aşağılayıcı bir anlam kazanmaya başlar.

Tekke şairleri 13.yüzyıldan itibaren kendilerini diğer şairlerden ayırmak ve ilham kaynaklarının kutsallığını göstermek için aşık adını kullanmaya başladılar. Dünya nimetlerini dile getirenlere verilen şair adını kabul etmiyorlardı. Hatta tekke şairlerinin kendi şiirlerine ilahi, nefes, deyiş adını vermelerinin bir nedeni de budur. Aşık adı benimsenince büyük şehirlerde yetişen saz şairleri köy ve aşiret çevrelerinde yetişen eski şairlerin kullandıkları ozan adı yerine aşık kelimesini kullanmaya başladılar. Bunun üzerine Tekke şairleri Hak aşığı kelimesini kullandılar. Adlarına, pir, sultan, abdal, dede, derviş gibi kelimeler ekleyerek diğer şairlerden kendilerini ayırdılar. Ozanların milli olmasına karşın, aşıklar islami öze bağlıdırlar. 19,yüzyılda Çukurova’da yetişen Dadaloğlu’nu aşık olarak niteliyoruz.

Dadaloğlu’nda aşık tipinin yanısıra, epik karakterli kavga şiirlerinde aşiretin ortak duygusunu yansıtan eski ozan tipinin izlerini görüyoruz.

Dadaloğlu, Aşık tarzı Türk halk edebiyatı aşıklarındandır. Yetiştiği çevreye göre de göçebe aşıklar grubuna girer. Göçebe aşıkları diğer aşıklardan ayıran bütün özellikleri Dadaloğlu’nda görebiliriz.

Göçebe hayatı, güneyde yaşayan Türkmen aşıklarında kuvvetli izler bırakır. Bu izler aşıkların şehirle ilişkileri az olduğu için kaybolmaz. 19.yüzyıldan sonra Fırka-i İslahiye adlı birliğin bu göçebe zümreleri yerleşik hayata mecbur etmesiyle aşıkların şiirlerinde epik karakter görülür.

Göçebe aşık olarak nitelediğimiz Dadaloğlu’nun 19.yüzyıl Türk halk şiirinde yerini belirleyebilmek için 19.yüzyıl Türk Halk şiirine kısaca bir göz atmamız yararlı olacaktır.

16.yüzyıldan beri gelişimini sürdüren aşık edebiyatı 19.yüzyılda daha büyük bir önem kazanmıştır. Bir yandan klasik edebiyat içinde mahallileşme akımı artarken, diğer yandan da halk şiiri klasik edebiyatın etkisine daha fazla girerek halktan ve halk zevkinden uzaklaşma eğilimi göstermeye başlamıştır. Aşıklar, Gevheri ve Aşık Ömer’in etkisinde kalarak aruz ölçüsünü klasik şiirin nazım şekillerini kullanmışlar, heceyle yazdıkları şiirlerde de Arapça, Farsça kelime ve tamlamalara çok yer vermişlerdir. Bütün bu olumsuz etkilere rağmen bunlardan etkilenmeyen arı duru dili ve geleneksel halk şiirine uygun şiirleriyle Dadaloğlu kendine bu çağda çok özel bir yer açmıştır.

Bu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun her tarafında aşıkların sayıları artmış, aşık zümreleri oluşmuştur. İmparatorluğun parçalanması, politik ve sosyal değişiklikler şiirin konularını etkilemiştir. Bu etki Dadaloğlu’nun şiirlerine zorunlu iskana tepki olarak yansımıştır.

Bu yüzyılda Dadaloğlu gibi, halk şiirinin klasik vezinleri, şekilleri, türlerini yaşatanlar olduğu gibi, divan tarzı söyleyişe yaklaşanlar da olmuştur.

Dadaloğlu’nun kavga karakterli şiirlerinde epik karakter ve göçebe Türkmen Yörüklerinin günlük yaşantılarının izleri görülür. Tabiat dekoru göçebe şairlerde çok kuvvetlidir. Göçebe aşıkların şiirleri, dilleri, anlatımları, mecazları, günlük hayata ait olayları, gerçekçi tabiat anlatımları yönüyle aşıklardan ayrılır. Dil anlatım ve benzetmeler günlük olaylara dayanır. Tabiat güzelliklerine çok yer verilir. Bu şiirler doğallıkları ve anlatımları yönünden folklor ürünlerine en yakın eserlerdir. Göçebe aşıkların şiirlerinin bir çoğu gibi Dadaloğlu’nun şiirleri de bu özelliklerinden dolayı türküye dönüşmüştür.

Dadaloğlu, 19,yüzyıl aşıkları içinde konar-göçer Türkmen aşiretlerinin geleneksel dünyasını, törelerini yansıtan şiirleriyle etkinleşir. Dadaloğlu “yiğitlik, soyluluk, dayanışma” gibi göçebe toplumun değer sistemlerinin değişmeye yüz tuttuğu bir çağda bu değerleri savunan bir aşiret şairi olarak öne çıkar. Dadaloğlu’nun şiirlerinde zorunlu iskanı kabullenmeme ve toprağa bağlı yaşama uyum göstermeme iki önemli olgudur.

1865 yılında Osmanlı Devleti bölgede güvenliği, idari otoriteyi sağlamak için Türkmenleri zorunlu iskana tabi tutmak üzere Derviş ve Cevdet Paşaların komutasında Fırka-i İslahiye adıyla bilinen bir askeri güç gönderdi. Kozanoğulları ve Avşarlar başta olmak üzere Türkmenler, zorla toprağa yerleşmeyi kabul etmeyerek ayaklandılar. Ayaklanma kısa sürede bastırıldı. Aşiretlerin bir kısmı ovaya, Bir kısmı da İç Anadolu’ya yerleştirildi. Bundan amaç arazilerin işlenmesi ve eşkıya gruplarına karşı set görevi görmelerini sağlamaktı. Doğa koşulları nedeniyle merkezi otoritenin beylere karşı yaptırım gücü yoktu. Aşiretler Horasan’dan kalma törelerle yönetiliyordu. Zorunlu iskana karşı koymanın altında ovalardaki dizanteri, sıtma ve diğer hastalıkların yaşamı olumsuz etkilemesi ve beyliklerin yüzyıllar boyu sürdürdükleri feodal idare yapısının yıkılmasını kabullenmeme düşüncesi yatıyordu. Zorunlu iskan ve Kozanoğlu başkaldırısı Dadaloğlu’nun şiirinin temel eksenini oluşturur.

Dadaloğlu aşiretler arası kavgaları doğaya bağlı göçebe bir insanın duyarlılığıyla dile getirmiştir. Osmanlıya karşı feodal beylik düzenini ve soylu aşiret beylerini öven şiirleriyle, aşiret beylerinin şairi olur. Kozanoğlu ayaklanmasını anlatırken soyluluk ve geleneksel aşiret değerlerini yüceltir, konar göçerlerin zorunlu iskan sonucu mutsuzluklarını da duyarlı ve içten bir dille anlatır. Zorunlu iskan sonrası yurtlarından sürülen aşiretlerin eski yurtlarına duyduğu özlem sık sık konu edilir. Kavga şiirlerindeki epik söyleyiş, iskan sonrası şiirlerde yerini lirizm ve bazen de duygusal bir içlenmeye bırakır. Aşık “Yaylalarda dem sürmenin vakti geldi, çağı şimdi.” Dizeleriyle özlemini dile getirir.

Dadaloğlu’nun şiirlerini konularına göre üç ana başlıkta toplayabiliriz.

1-Kavga şiirleri

2-Sevda şiirleri

3-Yurt güzellemeleri

Dadaloğlu’nun şiirlerinde işlediği konulardan bir kaçını örneklerle verelim.

Dadal’ım sıladan haber ver

Gözümde dağların tüter

Koç Dağı’nda kekik biter

Burcu burcu koktu m’ola?
 

Bu dörtlükte ova yaşamına alışamamış bir Türkmen aşığının özlemini buluyoruz. Yaşamını doğa ile iç içe sürdüren göçebe şairlerinin şiirlerinde ağaç önemli bir yer tutar.

Ağaçlar burçunu açtı

Kuşlar kılavuzunu seçti

Yolumuz gurbete düştü

Garip düştüm dünden geri
 

Yiğidin en yakın arkadaşı attır. Kavgasında, sevdasında at yiğidin hep yanında olmuştur. Atlar içinde de kır atın yeri ayrıdır.

Şu yalan dünyaya geldim geleli

Severim kır atı bir de güzeli

Değdim on beşinde kendim bileli

Severim kır atı bir de güzeli
 

Dadaloğlu sevdiği Türkmen güzeliyle kır atı bir tutar. Hatta atla birlikte güzelin özelliklerini tek tek anlatır.

Atın beli kısa, boynu uzun

Kuru suratlısı elma gözlüsü

Değdim on beşime kendim bileli

Severim kır atı bir de güzeli
 

Evrensel bir duygu olan aşk, aşığımızın da temel konusudur. Aşıkların dilinde aşk, sevgilinin elinden içilen, aşığı kendinden geçiren bir doludur. Dadaloğlu kavuşulmayan güzelin verdiği acıyı şöyle anlatır:

Dostun bahçesinden yad el geçmesin

Kurutur ha nazlı dilber kurutur

Senin sevdan yüreğimde yağ komaz

Eritir ha nazlı dilber eritir
 

Övülen,üstüne güzellemeler söylenen yalnızca sevgili değildir. Binboğa Dağı’nın güzellikleri aşığı şöyle etkilemiştir:

Bereket var toprağında taşında

Kırık kırık eser yelin Binboğa

Seyfilerin döner yanı başında

Faraz avcı ister yerin Binboğa

Dadaloğlum der ki, sen seni tanı

Adam arap ata vermez mi yemi?

Sana derim sana dağlar sultanı

Sana eş olur mu, Belit, Binboğa
 

Dadaloğlu yaşadığı yaylayı, gülleri, güzelleriyle şöyle anlatır:

Bizim yaylamız meşeli

Dibinde güller döşeli

Altı top top menekşeli

Kızlar gelir yaylamıza
 

Yüzyıllarca görkemiyle, gizemiyle insanları büyüleyen dağlar, bazen arkasını yasladığı güvence bazen yurttan, sevgiliden ayıran engeldir. Türkmen’in Osmanlı’ya başkaldırısında dağlar Dadaloğlu’na sığınak, mesken olmuştur.

Belimizde kılıcımız kirmani

Taşı deler mızrağımın temreni

Hakkımızda devlet etmiş fermanı

Ferman padişahın dağlar bizimdir.

Bu şiirde Dadaloğlu, Anadolu’da başkaldırı geleneğinin sözcülüğünü üstlenir. Cevdet Paşa’nın “kendilerini Osmanlı addetmeyen eskiden kalma Türkler” olarak nitelediği Türkmenlerin ve beylerin yanında yer alır.

Bazen Dadaloğlu gurbeti değişik algılar. Halk arasında iki değişik söyleyiş gurbeti şöyle niteler:

1-Bir yiğit gurbete gitse

Gör başına neler gelir

2-Ayrılığı ölüm ile tartarlar

Elli dirhem fazla gelir ayrılık.
 

Ölümden zor olan ayrılık yazgıda varsa çekilecektir. Gurbetsiz bir aşk düşünmek zordur. Gurbet garipliktir. Gurbetten sılaya yol, çoğu kez hüznü çağrıştırır. Dadaloğlu’nda gurbet gönülden gönüledir.

Gönülden gönüle yol gider derler

Onu sürmeye bir hoşça can gerek
 

Göç ekonomik ve toplumsal nedenlerle kişilerin yer değiştirmesidir. İskan ise yurdu veya toprağı olmayan kişileri yurtlandırma, toprağa bağlı yaşam için yer vermedir. Göçer yaşam, göçer aşığın yaşam biçimidir. Zorunlu iskan yeni bir yaşam biçimine geçiştir. Uyumsuzlukları, yakınmaları ve özlemleri beraberinde getirir.

Aşağıdan iskan evi geliyor

Bezirganlar koç yiğide gülüyor

Kitabın dediği günler oluyor

Yoksa devir döndü ahır zaman mı?

Aşağıda akça çığın ötünce

Katar başı mayaların sökünce

Şahtan ferman Türkmen ili göçünce

Daha da hey Osmanlıya aman mı?

Yiğitlik Dadaloğlu’nun şiirlerinde önemli yer tutar. Kavgadan kaçan yiğit eleştirilir.

Dadaloğlu dağda her kuş ötmez

Yiğitler de derdi baştan atmaz

Yurdunu yitiren yerde yatmaz

Kavgaya girende başka hal olur

Kısaca söylemek gerekirse Dadaloğlu, içinde yaşadığı toplumun sözcüsü olmuş, bu toplumun duygu ve düşüncelerini ustalıkla yansıtmış, büyük bir halk şairidir. Ayrıca o, yalın, yabancı kelimelere yer vermeyen sanatlı söyleyiş kaygısından uzak diliyle, göçebe yaşamın doğal söyleyiş biçimiyle, lirizmi yakalayan bir aşıktır.

Prof. Dr. Erman ARTUN
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.

 

Paylaş:

Yorumlar

“207) DADALOĞLU” yazisina 6 Yorum yapilmis

  1. Osman yorum tarihi 4 Mayıs, 2008 01:36

    Bu güne kadar her kes
    yani T.C.bayrağı altında yaşıyan insanların çoğu ülkede ne olup bittiğinin farkındamı acaba diye merak ediyorum .Atalarımızın ,analarımızın bu ülke toprakları için verdiği mücadele ne çabuk unutuldu ..En yakın tarihimizde Çanakkale ve miili mücadele nin izleri ne çabuk kulak arkası edidi .Türke türkden başka dostu yoktur lafı nr çabuk unutuldu .Bu ülke toprakları için savaşan canını hıç sayarak bizlerin yaşaması için hayatlarını feda eden atalarımıza minnet borcumuzu böylemi ödiyeceğiz .Bu ülkede yaşıyan insanlar verdikleri savaşı ne çabuk unuttular .
    Tarih tekerrürden ibarettir .Bize avrupa bu güne kadar ne vermiş ki ne istiyor .Türkü yok etmek den başka bizleri silmekden bsşka bir isteği yok bu dünyanın .
    Din savaşları hiç bitmedi ve bütün hızı ile devam ediyor .Bir gün ki o gün gelecek .Bu gizli savaşın farkında olmıyan insanlat-r da uyanacaklar
    O gün geç olmadan uyanıp silkelenelim .Uyuyan Türk uyansın ..
    Ne mutlu Türküm diyene

  2. Gökhan BOZKURT yorum tarihi 4 Mayıs, 2008 12:20

    Değerli Hocam; tam da benim ilgi alanım olan yani ayaklanmalar, isyanlar, başkaldırılar, eşkiyalar konusuna değinmişsiniz yine. Dadaloğlu hakkında çeşitli kitaplardan topladığım yazımı buraya yazmayı uygun gördüm. Her ne kadar sizin yazınıza yakın bir yazı olsa da, Dadaloğlumuzla ilgilenenlere biraz daha olsun detaylı anlatabilme açısından ekleme yaptım. Saygı ve hürmetlerimle.

    Dadaloğlu, Türkmen aşıklarından Aşık Musa’nın oğludur. Asıl ismi Veli’dir. Toros Dağları’nda dolaşan göçebe Türkmen aşiretlerinin Avşar (Afşar) boyundandır. Dadaloğlu’nun doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklardan 1785-1868 olarak belirlenmiştir. Yani, Dadaloğlu’nun 18. yüzyılın son çeyreğinde doğup 19. yüzyılın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Biz Dadaloğlu’nun isyan yılı olarak verdiğimiz 1863 yılını Derviş İbrahim Paşa komutasında bölgeye gönderilen kuvvetleri baz olarak aldık.

    Toroslar’ın Erzin, Payas, Adana ve Kozan çevrelerinde bir elinde sazı, bir elinde tüfeği tepeden tepeye koşarak sık sık resmi otoriteye karşı çıkıp, aşiret erlerini savaşa teşvik ederek Osmanlı’ya olan hıncını haykırır, dönemin padişahı Sultan Abdülaziz’e meydan okur.

    Avşar beylerinde Küçükalioğlu ile Kozanoğlu’nun yanında imamlık, katiplik yaptığı anlatılır ama bu konularda yeterli bilgi yoktur. Daha çok Gavur Dağı ile Ahır Dağı yörelerinde yaşadı. Çukurova’yı, Toroslar’ı, Orta Anadolu’yu dolaştı.

    Şiirlerinde dönemin aşiret kavgaları ve aşiretlerin Osmanlıya karşı ayaklanmalarını yansıtır. Dadaloğlu’nun devlete isyanı, zorunlu iskâna tepkiden gelmektedir. 1863 yılında Osmanlı Devleti bölgede güvenliği, idari otoriteyi sağlamak için göçebe Türkmenleri zorunlu iskâna tabi tutmak üzere Dördüncü Ordu Müşiri Derviş İbrahim Paşa’yı Fırka-i Islahiye adı ile anılan orduyu komutasına vererek ünlü tarihçi ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa ile birlikte o bölgeye gönderdi.

    Fırka-ı Islahiye hareketinde ilk hedef, isyan ve karışıklık yatağı olan ve devlet nüfuzunun hiçbir zaman varamadığı Kozan Dağı ve Çukurova’da yaşayan aşiretleri tenkil ve sonra iskân etmekti. 1863 yılında teşkil edilen bu askeri fırkanın amacının en önemlisi ise; hiçbir zaman nüfusa kaydedilmemiş aşiret topluluklarını nüfusa kaydederek ordu için taze askeri kuvvet elde etmekti.

    Kozanoğulları ve Avşarlar başta olmak üzere Türkmenler, zorla toprağa yerleştirilmeyi kabul etmeyerek ayaklandılar. Başta Dadaloğlu olmak üzere Avşarlar bu karara tepki gösterdiler, yerleşik hayatı istemediler. Ayaklanmalar kısa sürede bastırıldı. Aşiretlerin bir kısmı ovaya, bir kısmı da İç Anadolu’ya yerleştirildiler. Dadaloğlu’nun abası da, o yıllarda Aziziye adıyla Sivas’a bağlı olan Pınarbaşı’na yerleştirildiler.
    Dadaloğlu, Anadolu’da başkaldırı geleneğinin sözcülüğünü üstlendi. Ahmet Cevdet Paşa’nın: “Kendilerini Osmanlı addetmeyen eskiden kalma Türkler” olarak nitelediği Türkmenlerin ve beylerin yanında yer aldı. Bir ara yakalanarak İskenderun Payas’ta zindana atılan Dadaloğlu daha sonra buradan kaçmayı başardı.

    Dadaloğlu, Fırka-i Islahiye birliklerinin Komutanı Derviş İbrahim Paşa’ya ve Osmanlıya şöyle der;

    Derviş Paşa gayrı kına yakınsın
    Böbür böbür dört bir yana bakınsın
    Amma bizden gece gündüz sakınsın
    Öç alırız illa fırsat bulanda

    Şu Feke’nin hanımları
    Kara bilmez alınları
    Kör olasın Derviş Paşa
    Hep dul kodun gelinleri

    Derviş Paşa yaktı yıktı illeri
    Soldu yurdumuzun bütün gülleri
    Karalar geydik de attık alları
    Altınımız geçmez akçe, tunc oldu

    Dadaloğlu, iskân edilme olayına da şöyle yaklaşmaktadır:

    Ilgınca ılgınca görünen dağlar
    Yoksa Türkmen ilin başın boran mı?
    Deli gönül kaynayıp da coşunca,
    Hey ağalar, coştucağım zaman mı?

    Aşağıdan iskân evi geliyor
    Bezirgânlar koç yiğide gülüyor
    Kitabın dediği günler oluyor
    Yoksa gün döndü de ahir zaman mı?

    Aşağıdan akça kuğum ötünce,
    Katar bağım mayalarım sökünce,
    Şah’tan ferman Türkmen eli göçünce,
    Daha da hey Osmanlıya aman mı?

    Dadaloğlu der ki gördüm düşümde
    Yeğide at verirler on beş yaşında
    Alışkın piştovla dağlar başında
    Azrail’den başkasına aman mı?

    Dadaloğlu’nun isyanındaki ve kavgasındaki en önemli şiirlerden olan şu aşağıdaki, onun isyanını fevkalâde anlatmaktadır:

    Kalktı göç eyledi Avşar elleri
    Ağır ağır giden erler bizimdir
    Arap atlar yakın eyler ırağı
    Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

    Belimizde kılıcımız kirmani
    Taşı deler mızrağımın temreni
    Hakkımızda devlet vermiş fermanı
    Ferman padişahın dağlar bizimdir

    Dadaloğlum yarın kavga kurulur
    Öter tüfek davlumbazlar vurulur
    Nice koç yiğitler yere serilir
    Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.

  3. Samet Acar yorum tarihi 4 Mayıs, 2008 15:11

    TÜRK HALK EDEBİYATININ HALK ŞAİRİ OLAN DADALOĞLU,SÖYLEDEĞİ ŞİİRLERİNİ(KOŞUK)GÜZEL TÜRKÇEMİZLE,AÇIK,AKICI,DURU,SADE,İÇERİKLİ YAPIYA SAHİP TARZIYLA GÜNÜMÜZÜNDE DEĞERLERİ İÇİNDE YER ALMIŞTIR.ŞİİRLERENİDE,GELECEĞİMİZE SESLENİŞLER VARDIR,TÜRK’ÜN TÜRK’DEN BAŞKA DOSTU OLMAMIŞTIR,OLAMAZ.ÇÜNKÜ ,BENLİĞİMİZİ HAREKETE GEÇİRİR,UZAKLARDAKİ TÜRK KARDEŞLERİMİZİ ANAR,ONLARLA BİRLİKTE ACI ÇEKERİZ.ONLARIN SIZLANIŞI BİZİ DUYGUSALLIĞA GÖTÜRÜR.DEĞERLİ DOSTLAR KENDİNİZİ DENEĞİN İNSAN ,İNSANDIRA KATILIRIM,AMA KANKANI ÇEKERYA O BAMBAŞKA BİR DUYGUDUR.ONUN İÇİNDİRKİ ,TÜRKLÜĞÜMÜZ BİZİM ÖVÜNÇ KAYNAĞIMIZDIR.KİMLİK SARSILMAZ BİR KİMLİKTİR.NE MUTLU TÜRK’ÜM DİĞENE” SAMET ACAROĞLU.SAĞLIKLI MUTLU OLMANIZI DİLİYORUM.

  4. Avşar dünyası yorum tarihi 11 Haziran, 2009 16:22

    Beyler, efendiler.Bakınız bu iskan olayına neden tam göbekten yaklaşmıyorsunuz?Neden illaki ,ucundan kıyısındanda olsa Türkmen oymaklarını bir biçimde mutlaka suçlama durumuna düşüyorsunuz? Açık ve net olmalısınız. Osmanlı kendisi Türklükle, Türkmenlikle hiçmi hiç ilgisi olmayan bir devşirmeler imparatorluğu idi. Bu nedenle devletin ayaklarını tümü ile dönme ve devşirmeler ve diğer azınlıklar üzerin oturttu ve hakimiyetini sürdürdü. Türklere sadece savaşa gitme ve uzak diyarlarda ölmenin dışında hiç bir hayat hakkı tanınmadı. Faruk Sümerin deyimi ile ;Osmanlı’nın tarih sahnesinden silinip yok olması belkide iyi olmuştur. Zira eğer Osmanlı biraz daha devam etseydi belkide Anadolu topraklarında Avrupalının istekleri gerçekleşir ve tek bir Türk nüfus kalmaya bilirdi.Avşarlar durupmdururken Osmanlı’ya isyan etmedi.Dönme lerden oluşan mülki amirler, devletin hırsız, arsız yöneticilerinin hiçmi suçu yok bu isyan olayında. ŞALVARI ŞALTAK OSMANLI/EĞERİ KALTAK OSMALI/EKENDE YOK BİÇENDE YOK/ YEMEDE ORTAK OSMANLI.1894 LERDE Osmanlı o kadar çağ dışıdırki, Adanaya bir vali gönderir.Faik paşa adındaki bu vali ,görevini yapamayacak kadar yaşlıdır.O dönemin Ozanları bu yerinden kalkamaz haldeki vali için şu dişlerdir.
    Yaşı yüzü mütecaviz vali/N’olur bunlarla memleketein hali/Mülkün ihyasına bir Meyyit göndermi,şler/Aferin izanına,ey Babı Ali. Aşiretler sanki her tür alt yapısı hazırlanmış iskan bölgelerine gitmemişler gibi olaylara yaklaşırsanız bundan sonuç alamazsınız. Bu ülkenin sol da gezen sözüm ona aydınları bu olaya at gözlüğü ile baktı ve Türkmenleri modern yaşama karşı imiş gibi gösterdiler, sağda gezen beyinsiz, gerici aydın bozuntularıda Osmanlının BİTLİ YORGANI ORTAYA SERİLECEK diye OLAYA SAĞLIKLI YAKLAŞMADI. şİMDİ İSE PANDORANIN KUTUSU AÇILDI , BU YAKIN TARİHTE OLAN BU İSKAN OLAYIDA, 16.YÜZ YILDA Türkmenlerin durup dururken neden dillerini, töreleri değiştirip kürtleşme yoluna gittikleri ortaya dökülecektir. Haa biz diyoruzki bir Aydın ÇIKSIN KORKMADAN, NAMUSLUCA BU OLAYLARI ANLATSIN BİRADERİM, BU FAZLA BİR ŞEY OLMASA GEREK.

  5. SARKEVLI KAYHAN yorum tarihi 28 Aralık, 2010 05:49

    BARAK SARKEVLI TURKMENLERINDENIM VE 3 DALGA ISKAN ILE ANADOLUYA GOC ETTIK.BU OSMANLI DEVLETTINI TURKMENLER YANI BIZLER KURDUK AMA BUNLAR BIZE DUSMAN OLDU.YAVUZ SULTAN SELIM TURK OLAN OSMANLI DEVLETININ DILLINI TUTTU FARS CA ETTI VE ORADA BASLADI OSMANLININ TURKMENLERE KATLIAMI..BIZ TURKUZ!!!!NE GEREK VARDI ARAPLASMAYA?????NE MUTLU TURKOGLU TURKUM DIYENE

  6. ugur aslan yorum tarihi 16 Temmuz, 2011 16:41

    adana avşarlarındanıma dadloğlunun torunlarından sayılırım ve heryerde Atatürk şöyle böyle diye konusan osmanlı sevdalıları bunlara ne diyecekler cok merak ediyorum artık biz okullarda gerçek tarih ögrenmek istiyoruz türk tarhini Atatürk zamanında oldugu gibi Ne mutu türküm diye saygılar

Yorum yap