189) TÜRK EĞİTİM TARİHİ-2

Yayin Tarihi 21 Nisan, 2008 
Kategori TÜRK DÜNYASI

 

 

İSLAMİYETTEN SONRAKİ

TÜRK EĞİTİM TARİHİ

Medreselerin Anadolu’da yayılmaları

Malazgirt Savaşından önce de Anadolu’ya defalarca girip çıkan Türkler, bu savaştan sonra büyük gruplar halinde bu topraklara gelip yerleşmeye başladılar. Selçuklu sülalesinden Süleyman Şah 1075 yılında İznik’i alarak burayı başkent yapan bir devlet kurdu. İstanbul’u tehdit eden bu hareket, Avrupa’da bir çok haçlı ordularının hazırlanmasına neden oldu.

Gerek Avrupa’dan arkası arkasına gelen haçlı orduları gerekse Büyük Selçuklularla rekabet bu iktidarı yıprattı ve geri Anadolu’nun içlerine çekilerek Konya’yı başkent yaptılar. Bu arada Anadolu’ya artık iyice yerleşmiş olan Türkler, Selçukluların yanısıra Dânişmendliler, Mengücekoğulları, Artuklular, Saltuklular gibi birçok küçük direniş devletleri kurmuşlardı. Haçlı tehlikeleri geçtikten sonra Selçuklular Anadolu Türk birliğini tekrar sağladılar. Gerek Selçuklular, gerekse bunun arkasından gelen Beylikler ve İlhanlılar zamanında Anadolu’da Selçuklu geleneğinde bir çok medreseler kuruldu. Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemini de Beylikler dönemi içine katarak, Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Anadolu’da kurulan medreseleri şöyle sıralayabiliriz.

Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Anadolu medreseleri

Medresenin adı

Şehir 

Kurucusu

Eminüddin

Mardin 

Artukoğlu Eminüddin

Necmettin İlgazi

Artukoğlu Necmettin İlgazi

Hüsamiye

Artukoğlu Hüsamettin Timurtaş

Külük

Kayseri

Yağı Basan I 

Niksar

Danişmendli Nizamettin Yağıbasan

Yağı Basan II 

Tokat

” ” “

Gecek 

Sivrihisar

Umur Beg

Hatuniye 

Mardin

Artukoğullarından Sitti Radviye

Şifahane 

Silvan

” ” “

Eyyubi 

Urfa 

Hoca Hasan 

Kayseri 

İplikçi 

Konya

Atabey Şemsettin Altunba

Zinciriye 

Diyarbakır

Melik Salih Necmettin

Mesudiye 

Melik II. Sökmen

Soğa Bey 

Sivrihisar

Emir Soğa Beg

Seyfuddin 

Diyarbakır

Seyfuddin Amudî

Ali Gav 

Konya 

Marufiye 

Mardin

Çifte medrese 

Kayseri

Gevher Nesibe Sultan

Ümmühan Hatun 

Seyitgazi

Ümmühan Hatun

Şücaiye

Diyarbakır

Şeyh Şüca (Çeyh Çoban)

Halifet Gazi

Amasya

Halifet Alp İbn Tuli

Boyalıköy

Afyon-Sincanlı

Kureyş b. İlyas b. Oğuz

Harzem

Mardin-Harzem

Tacettin Mesut

Hatuniye

Konya

Devlet Hatun 

I.Keykavus

Sivas

I.Keykavus (Şifahane)

Pamukçular

Konya

I.Keykavus (Pembe Furuşan med.)

Ertokuş

Isparta-Atabay

Emir Mübarezittin Ertokuş

Tuğrakiye

Amasya

Av Emiri Hacı Tuğrak

Gûhertaş

Konya

Lala Gühertaş

Nizamiye

Nizamettin Ebu Hasan (Nalıncı med.)

Huand Hatun

Kayseri

Mahperi Huand Hatun

Seracettin

Emir Seracettin Bedri

Atabey Armağan

Antalya

Mübarezittin Atabey Armağan 

Taculvezir

Konya

III.Keyhusrev 

Şeref Mesut

Şerefşah oğlu Mesut

Seyfiye

Emir Seyfettin Karasungur

İmaret

Antalya

Afganu

Kayseri

Kalehisar

Çorum-Alaca

Sırçalı

Konya

Lala Bedrettin Muslih

Melik Gazi

Kırşehir

Mengücekoğlu Mehmet Şah

Kemaliye

Konya

Kemalettin Turumtaş

Hacı Kılıç

Kayseri

Ebul Kasım İbn Ali et-Tusî

Taşmedrese

Akşehir

Fahrettin Ali (Halkalı med.)

Karatay Med.

Konya

Celalettin Karatay

” “

Antalya

” “

Şehidiye

Mardin

Melik Nasrettin Artuk Arslan

Hüsamiye

Aksaray

Emir Hüsamettin Çoban 

Zencirli

Karaman

Mehmet oğlu Hüsamettin (Eskici med.)

Atabekiyye

Konya

Atabey Arslandoğmuş İbn Sevinç

İnce Minareli

Fahrettin Ali Sahip Ata

Alaattin

Sinop

Muinüddin Süleyman Pervane

Sahibiye

Kayseri

Sahibata Fahrettin Ali

Gökmedrese

Sivas

” ” “

Buruciye

Muzafferüddin Burucidî

Çifte Minareli

Vezir (İlhanlı) Şemsettin Cüveynî

Nurettin Caca Bey

Kırşehir 

Nurettin Cibril b. Caca Bey

Molla Cedid

Konya 

Atabey

Kastamonu 

Çobanoğulları

Gökmedrese

Tokat 

Muinüddin Pervane (Pervane med.)

Çay

Afyon-Çay 

Yusuf b. Yakup Bey

Taciye

Aksaray

Taceddin Mutez (İlhanlı) 

Lala Ruzbe

Konya

Lala Ruzbe (Selçuklu)

Emineddin

Sivrihisar 

Emineddin Mikail 

Hatuniye

Erzurum 

Padişah Hatun (İlhanlı)(Çifte Minareli) 

Hisarardı

Afyon 

– (Kale med.)

Muzafferiye

Mardin 

Melik Muzaffer Karaarslan (Artuklu)

Nasrettin Hoca

Akşehir

Kadı İzzettin

Kadı İzzettin

Kadı Kalemşah 

Konya

Sultanel-kudat Tâcettin Kalemşah

Melik Mansur (Haliliye ) 

Mardin 

Artukoğlu Melik Mansur

Hatuniye (Zeynep Hatun) 

Diyarbakır 

Sencer Şah annesi Zeynep Hatun

Sultaniye (Ahmediye) 

Erzurum 

Olcayto Hüdabende (?) Alaattin Keykubat

Seyyi Nurettin

Sivrihisar

Seyyi Nurettin

Dündar Bey (Taşmedrese) 

Eğridir 

Hamitoğlu Dündar Bey

Hocaenti

Muş 

Horasanlı Hocaenti

Altunboğa 

Mardin 

Emir Altunboğa (Artuklu)

Yakutiye 

Erzurum 

Olcayto Hüdabende (?)

Mahmudiye 

Bayburt 

Fahrettin Emir Mehmet

Museviye 

” ” “

Bimarhane (Şifahane) 

Amasya 

İlhanlı Kölesi Anber b.Abdullah

Vacidiye 

Kütahya 

Germiyanoğlu Umur b. Savcı

Aydınoğlu Mehmet Bey 

Birgi 

Aydınoğlu Mehmet Bey

Gazi Süleyman Paşa 

Safranbolu 

Candaroğlu Süleyman Bey

Beramunîye 

Aksaray 

Baranbay (İlhanlı)

Emir Sinaneddin 

Korkuteli 

Hamitoğlu Sinaneddin

Alemşâh 

Sivrihisar 

Yavlak Arslan 

Taşköprü 

Muzafferiddin Yavlak Arslan

Orhan Gazi 

İznik 

Orhan Gazi

Süleyman Paşa 

Yenişehir 

Süleyman Paşa

Zinciriye (Akmedrese) 

Aksaray 

Karamanoğlu Yahşı Bey

Manastır 

Bursa 

Sultan Orhan

Tolmedrese 

Ermenek 

Emir Musa

Orhan Gazi II

Bursa

Orhan Gazi

Orhan Gazi III 

Adapazarı

” “

Yelli Medrese (Kepez) 

Peçin 

Menteşeoğlu Orhan Bey

Feriştehoğlu 

Tire 

Aydınoğlu Süleyman Bey

İbn Melek 

İbn Melek

Emir Musa 

Karaman 

Karamanoğlu Emir Musa

Ali Han (Ortamedrese) 

Aydın 

Ali Han

Şahabiyeyi Sugra 

Eskimalatya 

Emir Şahabettin Hızır

Lala Şahin Paşa (Hisar) 

Bursa 

Lala Şahin Paşa

Lala Şahin Paşa II

Kirmastı

Lala Şahin Paşa

Hüdavendigar 

Bursa 

Murad Han Gazi

Kaplıca

Bursa 

Murad Han Gazi

İsmail Aka (Taşmedrese) 

Beyşehir 

İlhanlı İsmail Aka

Obaköy 

Alanya-Obaköy 

Karamanoğlu Bedrettin Mehmet

Ahmet Gazi 

Milas-Peçin 

Menteşeoğlu Ahmet Bey

Şahabiyeyi Kübra 

Eskimalatya 

Emir Şahabettin Hızır

İshak Bey (Fethiye) 

Manisa 

Saruhanoğlu İshak Han

Hatuniye 

Karaman 

Nefise Sultan

Sultan İsa 

Mardin 

Artukoğlu Sultan İsa

Tursunoğlu 

Konya 

Tursunoğlu Mehmet Bey

Kara Paşa (İlyas Bey) 

Milas-Peçin 

Menteşeoğlu İlyas Bey

Taşmedrese 

Maraş 

Dulkadıroğlu Alauddevle Bey

Şah Sultan 

Mardin 

Akkoyunlu Sultan Hatun

Bayezıt 

Bursa 

Yıldırım Bayezıt

Bayezıt

Edirne

Yıldırım Bayezıt

Akmedrese 

Niğde 

Karamanoğlu Ali Bey

Çelebi Mehmet 

Merzifon

Çelebi Mehmet

Yeşil medrese 

Bursa

Çelebi Mehmet

Bayezıt Paşa

Birinci Mehmet

Yahşı Bey 

Tire

Yahşı Bey

Hatuniye 

Kayseri

Melik Nasır Muhammet

İbrahim Bey İmaret 

Karaman

Karamanoğlu İbrahim Bey

II. Murat

Bursa

II.Murat

II. Murat

Edirne

II.Murat

Fâtih Medreseleri

Fatih Sultan Mehmet, meşhur külliyesini yaptırmadan önce Ayasofya Camiine ve Zeyrek mahallesine birer medrese kurmuştu. Ayasofya medresesi Molla Husrev ile Ali Kuşçu’nun ders verdiği medrese idi. Fatih’in “Semaniye” medreseleri yapılınca ortadan kalkmıştır. Zeyrek medresesi de bir manastırda açılmıştır. Buranın ilk müderrisi Molla Zeyrek olduğundan, medrese ve etrafındaki mahalle bu âlimin adını almıştır. Gene bu medresede Ali Tûsî de ders vermişti ve aynı medresenin müderrislerinden Hocazâde ile “tehafütü’1-felsefe” üzerine meşhur tartışmaları yapmışlardı.

Fatih’in büyük külliyesi yaptırılınca, İstanbul’un ilk Türk yükseköğretim kurumları olan bu medreseler bütün öğrencileri, araç-gereçleri ve müderrisleriyle oraya taşınmışlardı.

Fatih külliyesi, Ayasofya kadar muhteşem olan bir kilisenin yıkıntıları temizletilerek, İstanbul’un muhteşem tepelerinden birinin üzerine yaptırılmıştı. Külliyenin yapımı 1462′den 1470 yılına kadar sürdü. Külliyede bir câmi, tetimme ve Semaniye medreseleri, türbe, Dârüşşifa, hamam, imaret (aşhane, misafirhane), Tabhane (takat, kuvvet verilen yer), bâlâhaneler (misafir odaları), 4 tane muvakkıthane (zaman ölçme yerleri) ve bir de mekteb-i şerif (ilkokul) vardı. Medresenin müderrisleri de bu civardaki evlerde oturduğundan, daha sonraki yüzyıllar içinde İstanbul’un Fatih semti tam bir yükseköğretim semti olmuştur        (Bu durum 1918 yangınına kadar devam etmiştir).

Semaniye medreseleri Külliyenin Akdeniz ve Karadeniz taraflarında idi. Bunların hizasında 8 medrese daha vardı ve bunlar, Semaniye Medreselerine öğrenci hazırlayan Tetimme Medreseleri idiler.

Tetimme medreselerine “Musıla-ı sahn” da denilirdi. Burada okuyan öğrencilerin adları da “suhte” (daha sonra “softa” olmuştur) idi. Sahn medreselerinin tam arkasına rastlayan bu medreselerin yapı planları da onlara benzemiyordu. Tetimmeler sınıf sınıf ayrılmakta idi ve bu ayrım “baş” ve “ayak” tabirleriyle yapılıyordu.

Suhteler “mukaddimat-ı ulûm”u okuduktan sonra “mülazım” olur ve ihtisas yaparlardı. Bunların da bir kısmı Sahn medreselerine geçerek “dânişmend” olurlardı. Her Tetimmede 8 hücre, her hücrede de önceleri üç öğrenci olurdu. Daha sonraları nüfus artınca, buralarda kalan öğrenci sayısı da artmıştır. Suhteler, derslerini “muid”lerden ve “müsteiddin” öğrencilerden alırlardı.

Semaniye medreselerine “Kurşunlu medreseler” de denir. Bunlar öğrencilerini “Hâriç”ten ve Tetimme medreselerinden alırlardı. Bunlar, Külliyenin ve devrinin ihtisas medreseleri idiler ve burada her dânişmende bir oda veriliyordu. Sekiz medreseden her birinin bir büyük dershaneleri ve ayrıca 20 tane de odası vardı.

Fatih medreseleri naklî ve aklî bilimlerde öğrenci yetiştirmek için kurulmuş medreselerdi. “Sahn” sözü, önceleri yalnız bu medreseler için kullanılırken sonra başka medreselere de ad olarak verilmiştir. Fatih Külliyesinin bir kütüphanesi olduğu gibi, ayrıca medreselerin de kütüphaneleri vardı.

Külliye hakkındaki bilgileri elimizdeki çeşitli vakfiyelerinden elde ediyoruz. Buna göre, külliyenin tatil günleri Salı idi. Bayram ve Kandil günlerinin dışında Ramazan ayı da tatil olurdu. Medresede dersler sabah ve akşam dersleri olarak belirleniyordu. Öğle ile ikindi arası dinlenme zamanıydı.

Medreselerde Ali Kuşçu tarafından düzenlenen bir okutma planının olduğu, hattâ bunun “Kânûnnâme” şeklinde yapıldığı da biliniyor, ama bugüne kadar ele geçirilememiştir. Kanunî devrinde bu medreseler şer’î ilimler ihtisası yapılan medreseler olmuşlar, Süleymaniye medreseleri de aklî ilimlerin ihtisas yeri olmuştur.
……..

Süleymaniye Külliyesi

Süleymaniye Külliyesi, 16. yüzyılın ortalarına doğru Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Mimarı, Mimar Sinan’dır. Eski Saray mevkiinde, İstanbul’un meşhur yedi tepesinden biri olan Süleymaniye tepesi üzerindedir.

Külliyenin öğretim elemanları, câmi merkeze alınmak sûretiyle kuzey tarafta Medrese-i Evvel ve Medrese-i Sâni, güney tarafta Medrese-i Sâlis ve Medrese-i Râbi, kıble tarafında Dârülhadis, güney batısında Tıp medresesi vardır. Bunların dışında Külliyede mektep, kütüphane, hamam, Tabhane, İmaret ve Dârüşşifa da bulunmaktadır.

Buradan da şunu çıkartabmliyoruz: Süleymaniye Külliyesinde 6 tane medrese vardı ve buralarda tıp, tabiiye, riyaziye ve dinî, hukukî ve edebî bilimlerin öğretimi yapılıyordu. Süleymaniye külliyesinin yapımı oldukça uzun sürmüş, Câmi 1556′da bitmiş olmasına karşın kuzeydeki medreseler câmiden daha önce (1552), Dârül-hadis 1557, batıdaki medreseler ise 1559 yılında bitmiştir.

Medreselerin müderrislerinin yevmiyeleri 60′ar akçe idi. Dârülhadis müderrisinin yevmiyesi ise 100 akçe idi. Bu medreselerde, zamanın en meşhur müderrisleri ders vermişlerdir. Tıp medresesinde de ders verecek tabibin hekimbaşılığa aday olabilecek kadar uzman olması istenmişti.

Öğrenciler medresenin “hücre”lerinde yatıp kalkıyorlar, günde iki defa “me’kel” denilen yemekhanede yemek yiyorlardı. Haftada dört gün ders yapılıyordu. Dâhil medreselerini bitiren öğrenciler ya Sahn-ı Seman (Fatih Külliyesinde) ya da Sahn-ı Süleymaniyeye giriyorlardı.

Süleymaniye medreseleri yapılınca, Fatih zamanında kurulmuş olan medrese ve müderris derecelenmesi yeniden değişti.
1. İbtida-i Hâriç
2. Hareket-i Hâriç
3. İbtida-i Dâhil
4. Hareket-i Dâhil
5. Musıla-ı Sahn (Bir çok müderris burada yığılıp kaldığı için “yatak” adını almıştı.)
6. Sahn-ı Seman
7. İbtida-i Altmışlı (60 akçe yevmiyeli 48 müderris vardı.)
8. Hareket-i Altmışlı (60 akçe yevmiyeli 32 müderris vardı.)
9. Musıla-ı Süleymaniye
10. Hâmise-i Süleymaniye
11. Süleymaniye Kibar-ı müderrisîn
12. Dârülhadis

Dârülhadis müderrisleri, isterlerse, “mahreç mevleviyeti” denilen bazı şehirlerin kadılıklarına geçebiliyorlardı. Her kademede kaç müderrisin bulunabileceğine dâir çeşitli nizamlar konulmuş, ancak müderris sayısı arttıkça kadrolar kabarmış, hattâ ek kademeler konulmuştur.

İstanbul ve Rumeli medreseleri

Osmanlı medreselerinin Balkanlarda da yayılmalarını sağladığı aşağı yukarı 1660 yıllarında, İstanbul ve Rumeli’deki medreselerin yerlerine ve derecelerine bakmak da yararlı olacaktır. O tarihlerdeki bir durumu bildiren Rumeli Kazaskerliğine bağlı medreselerin Rûznamesi (medreselerin, müderrislerin ve kadıların yerleri, dereceleri, atama ve azil kararnameleri v.s.) o zamanki medreseler sınıflamasını şu şekilde vermektedir:

1. Onlu medreseler
2. Onbeşli medreseler
3. Onsekizli medreseler
4. Yirmili medreseler
5. Yirmibeşli medreseler
6. Otuzlu medreseler
7. Kırklı medreseler
8. Ellili medreseler
9. Altmışlı medreseler
Bu sıralamadaki küçük yevmiyeli medreseler pek çok yerlere yayılmış olduğundan, bu düzeylerde belli bir eğitim eşitliği sağlanmıştı.

Medreselerin bozulması

Osmanlı medreselerinin bozulması, ilk defa belirgin olarak bazı müderrislerin terfileri normal yolların dışında yapılması yoluyla, Kanunî zamanında başlamıştır. Daha sonraki yıllarda ise, bozulma yayılarak ve çeşitlenerek büyümüştür.

Kanuni döneminde, padişahın bazı kişileri alt kademelerde müderrislik yapmadan üst kademelere ataması, ilmiye mensupları arasındaki bozulmanın başlangıç noktaları olmuştur. Hocazadeler, Fenarizadeler gibi bazı ulema soyları ortaya çıkmıştır. Bu durumu meşrulaştırmak için “Hocazadeler Kanunu” gibi resmî destekler sağlanmıştır.

Bu tür bozulmalar daha sonra II. Selim, III. Murad ve III. Mehmet dönemlerinde çoğalmış; 16. yüzyıl sonlarında ise hem medrese öğretimi hem de ilmiye sınıfı tamamen bir kargaşanın içine düşmüştür. Birçok “mevali gözdeler” soylarının adından faydalanarak kısa zamanda üst rütbelere yükselmişlerdir. İltimas ve rüşvetle pek çok kişi kadılık ve müderrislik görevlerine atanmışlardır. Bu şekilde müderris olanlar medresede ders vermemeye başlamışlardır. Ayda bir kere bile medreseye varmayan müderrisler türemiştir. Bunlar medreseye varsalar ders dinleyecek öğrenci bulamamışlar; öğrenci bulsalar ders verecek bilgiden yoksun olmuşlardır.

Hocazadelere, büluğ çağına geldiğinde “Dâhil elli” derecesinde müderrislikler, Müftüzadelere “Hariç”, Kadıasker oğullarına “ibtidai kırklı”, İstanbul kadılarının oğullarına da “yirmibeşli”, “otuzlu” medreseler verilmesi âdet olmuştu.

Ağaların, paşaların oğulları ne okumuş ne yazmış, ne de bilim öğrenmeye heveskâr olmuşlardır. Ama bir yolunu bularak medrese mezunu sayılmışlardır.

Rüşvet ve iltimasın alabildiğine arttığı bir toplumda, bilginin ve faziletin hiç bir ayırıcı ve üstün özelliği kalmamıştır. Her mevki, akçesi olanların eline geçmiştir.

İsmi var cismi yok medreselere müderrisler atanmış, “akçesi var dersi yok” olan bu müderrisler “dânişmendsüzlük ayubtur” diye pek çok cahil kişiyi öğrenci olarak etrafına toplamıştır.

Medreselerin öğretim programları alabildiğine karışmış; XVI. yüzyılın ilk yarısında 2-3 yıl olarak belirlenen öğretim süreleri, aynı yüzyılın ikinci yarısında bir yıl, altı ay, üç ay gibi giderek azalmıştır. Doğal olarak bu kısalan süre içinde uygulanması öngörülen ders programı da giderek küçültülmüş, kuşa çevrilmiştir.

Üstelik bazı dersler hakkındaki tutum da değişmiş, Fatih zamanında “kânün üzre şugl oluna“     diye okutulması yasalaştırılan bazı kitaplar (”Şerh-i Mevâkıf”, “Haşiye-i Tecrîd”), “bu dersler  felsefiyattır” denilerek daha sonraki dönemlerde “Hidaye”, “Ekmel” gibi biraz daha az felsefî olan kitaplarla değiştirilmiş, daha sonra bunlar da ortadan kaldırılmış; medrese felsefî ve müspet ilimlere düşman bir kurum haline getirilmiştir.

Ayrıca büyük bir yersiz-yurtsuz insanlar topluluğu, vakıfların yatacak yer ve yemek sağlama maddelerinden dolayı medrese, imaret ve tekkelerde toplanmışlardır. Bu şekilde medreselerde toplanan insanlar, medreselerin barındırma, beslenme giderinin çok üstüne çıkmışlar, Devletin içinde bulunduğu tarım ve para bunalımlarla da Türk halkı arasında yaygın bir sosyal gerginlik doğmuşur.

Bu durum karşısında önce Selânik, Üsküp, Sofya, Filibe, Silistre gibi Balkanlardaki büyük yerleşim merkezlerini medrese öğrencileri kentlerde “cerr”, “kurban”, “salma” gibi adlarla halktan para toplamakta, bu arada yer yer ahlâka uymayan hareketler yapmaktaydılar. İlk önce medrese öğrecileri arasında başlayan kavgalar ve cinayetler, daha sonra halka ve hükümet kuvvetlerine karşı irili-ufaklı gruplar halinde şekil almaya başlamıştır.

Önce Rumeli’de başlayan medrese öğrencilerinin isyanları, kısa zamanda Anadolu’ya da yayılmıştır.

Anadolu’da Celâlî ayaklanmalarının en kızışkın zamanında ortaya çıkan bu olaylarda halk ve leventlerden bazıları da medrese öğrencisi kılığında bu ayaklanmalara katılıyordu. Bazı yerlerde medrese öğrencileri sarp dağ eteklerinde “medrese” denilen binalar yapıyorlar; kışın burda kalıyorlar, bahar ve yaz aylarında bu üslerden eşkiyalığa çıkıyorlardı. Rumeli’de yalnız kentlerin içinde ve birbirinden kopuk olan medrese öğrencilerinin isyanı, Gümüşhane’den İzmit’e, tüm Batı Anadolu, Akdeniz ve Orta Anadolu bölgesine -şehir-köy demeden- yayılmıştır. (Bakınız bu sitedeki ek okuma parçaları)

Kanuni zamanında, 1550′de başlayan medreseli isyanlarına karşı, devlet politikası yalnız ceza vermek ve cezayı şidetlendirmek mevkinde kalmıştır. Ancak bu politika II. Selim zamanında da devam ettiğinden, 30-40 kişilik öğrenci isyan grupları daha da örgütlenmiş; 100′lü, 200′lü gruplar ve bölge isyanları ortaya çıkmıştır. Medrese öğrencilerinin isyan hareketlerine bir takım zengin ve nüfüzlu kimseler, hükümet adamları ve hattâ müderrisler yataklık ve önderlik ediyordu. Bu arada ordu ve donanmanın Kıbrıs, Tunus gibi uzak yerlere sefere gönderilerek Anadolu’dan uzaklaştırılması, halkın ve devlet adamlarının sahipsiz kalmalarına, “Suhte” adlı medrese öğrencilerinin isyan gruplarının daha da büyümesine, soygun ve ahlâksızlıklarının daha da âdileşmesine yol açmıştır.

Anadolu ve Rumeli’den gelen binlerce sızlama ve yardım yazımına karşı, merkez hükümeti sadece isyanı önlemekle görevli kişileri teşvik, isyancılara “korku belâsına” yardım ve yataklık eden kişileri ve halkı tehdit etmekle yetinmiştir. Medrese öğrencilerinin isyanlarının  yanı sıra 16. Yüzyıl ortalarından itibaren Kanuni’nin, oğulları Şehzade Mustafa ve Bayezıt’a karşı savaşları ve onların etrafına toplanmış Anadolu halkının ve sipahilerin devlet sistemi dışına çıkarılması, mansıp ve tımarların para ile satılması, Amerika’dan gelen altınların Osmanlı devletine kadar gelerek Osmanlı parasının değerini düşürmesi gibi faktörler, Devletin “adalet ve ahlâk” örneği olması gereken en önemli kurumlarını bile bozmuştur. Bütün bu bozukluklar karşısında İmparatorluğun birçok yerlerinde “Celâlî isyanları” denilen ayaklanmalar çıkmış, medreseli isyanları da bunlar içinde, bunlarla bütünleşmiştir.

Osmanlı medreseleri program açısından başlangıçtan gelen geleneği sürdürmüşlerdir. Bu şekilde medreselerde matematik, coğrafya ve tıp gibi bilimler okutuluyordu. Bazı medreselerde heyet (astronomi) de okutuluyordu.

XV ve XVI. yüzyıllarda Batı, bilimde yeni dallar ve yöntemlerle büyük gelişmeler gösterirken; XVII. Yüzyıl başlarından itibaren Türkiye’de müsbet ve deneysel bilimlerin öğretim programlarından çıkarıldığı görülmektedir. Kâtip Çelebi’nin “Keşfü’z-zünun” adlı eseri, Osmanlılar döneminde yazılan eserlerin açıklamalı bir dökümünü vermektedir. XVII. Yüzyılda yazılan bu esere göre, eserlerin %95′i tasavvuf, din, tarih ve edebiyata; ancak %5′i müsbet bilimlere aittir. XVI. Yüzyıl sonlarına kadar astronomide Kadızâde Rümî’lerle ve Takiyeddin Efendilerle az çok Batı düzeyinde bir bilgi varolmuştur. Ancak XVII. yüzyılda böle bir şey yoktur. Coğrafya alanında da XV ve XVII. Yüzyıllarda denizciler dolayısıyla çağdaş bir bilgi görülür. Ancak XVII. yüzyıllarda bu bilimin de yüzüstü bırakıldığı ortaya çıkar. Bu gerileme bütün alanlarda görülür. Öyle ki, XVII. yüzyılda mimarî bile yabancıların eline geçer.

XVII. yüzyıldaki din yorumlaması da medrese programları üzerinde etkileyici olmuştur. XVI. yüzyıl sonlarında Birgivî Mehmet Efendi, toplumdaki din ve mezhep sürtüşmelerini kaldırmak için “Tarikat-ı Muhammediye” adlı bir eser yazmıştır. Bu eser, geniş düşüncenin yerine şüphe ve tereddütün geçmesinde etkili olmuştur. Bu kitap dinen yasak olan bir sürü hareket belirlemiştir. Bu eserde bilimler de “mubah” ve “merdûd” (redd) ilimler diye ikiye ayrılmış; kelam, astroloji ve birçok tabiat bilimleri ikinci sınıfa sokulmuştur.

Birgivî’nin bu görüşü, daha sonraki yıllarda “Kadızâdeler” tarafından savunulmuştur. Dini konularda yorumlara açık görüşü savunanlara da “Sivasizâdeler” denmiştir. Daha sonra Ayasofya Camiinde vaazlar veren Üstüvanî Mehmet Efendi de bir Risale yazarak, dinen yasak hareketler çerçevesini daha da genişletmiştir. Bunların açtıkları çığırda medrese programları giderek kısırlaşmıştır.

Prof Dr. MUSTAFA ERGÜN

ziyaretcidefteri21111126.gif

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap