18) Divânü Lûgati’t Türk’te Sağlık

Yayin Tarihi 28 Kasım, 2020 
Kategori KAŞGARLI MAHMUD VE DİVANÜ LÜGATİ'T TÜRK

Divânü Lûgati’t Türk’te Sağlık

Türk dilinin en önemli eserlerinden biri olan Divânü Lûgati’t Türk, Kaşgarlı Mahmud tarafından 1072 yılında yazılmaya başlanmış ve 1077 yılında yazımı tamamlanmıştır. Türk yurtlarını karış karış dolaşan ve bir bilim adamı titizliğiyle çalışan Kaşgarlı; dil, kültür, coğrafya ve Türk boyları hakkında eşsiz bilgileri çağlar ötesine ulaştırmıştır. “Divânü Lûgati’t Türk”, çok önemli bir sözlük olması yanında, çağının Türk kültürü hakkında geniş bilgiler vermesi sebebiyle de paha biçilmez bir hazinedir. Eser, Türk halk bilimi açısından çok zengin veriler barındırmaktadır. Şaheserde makale konumuz olan Türk halk hekimliği pratikleri ve kavramları da geniş bir şekilde yer almıştır.

Kaşgarlı, çalışmasında sağlık terimleri olan:

em, ot (ilaç);

atasagun, emçi, otaçı (hekim, ilaç yapan adam, eczacı);

ig, kem (hastalık);

sükel, talganliğ, talgançil (hasta);

argın-, igle-, kemle- (hastalan-);

emle-, karta-, katran-, em semle-, yinedh-, yinet- (iyileştir-, tedavi et-),

ayrıntılı ve örnekler vererek açıklar.

Divânü Lûgati’t Türk’te tespit ettiğimiz sağlık ve sağaltma ile ilgili maddeler:

Divânü Lûgati’t Türk”ün değişik yerlerinde “em” kelimesi ilaç anlamındadır.

“Erkeç eti em bolur, eçkü eti yel bolur:

Erkeç eti ilaç olur, keçi eti yel olur”, (DLT2006/I: 95).

“Usmuş ajun pusığın kılmış anı balığ

Em sem angar tilenip sizde bulur yakığ:

Dünya pususunu kurmuş, onu yaralamış;

İlaç çare arayıp yakıyı sizde buluyor”, (DLT 2006/I: 407)

“Ol anı emletti, buğday atığ kemletti:

O, ona ilaç ettirdi, buğday atı kötületti, zarar verdi” (DLT 2006/II: 363) kullanımları geçmektedir.

Günümüzde, Türk dünyasının büyük çoğunluğunda halk hekimliği ve eczane karşılığı olarak em ve emhane kavramlarının kullanıldığını bilmekteyiz.

Divânü Lûgati’t Türk’te “Bukuk” maddesinde, “Bukuk”un boğaz hastalığı olduğu söylenmektedir. Hastalığın kaynağını anlatan efsane eserde şu şekildedir: “Bukuk: boğazın iki yanında deri ile et arasında peyda olan bir takım et bezleridir. Fergana ile Şıknı şehirlerinde bu hastalığa tutulan birtakım kimseler vardır. Daima çocukları da böyle olur. Bazılarında göğsünü yahut ayağının ucunu göremeyecek kadar büyür. Bunun neden ileri gelmiş olduğunu sordum. Bana ‘Babalarımız sesi gür gavurlar imiş. Tanrı yarlıgayası Yalavacın yoldaşlarıyla savaş etmişler. Atalarımız onların üzerine baskın yapmış, gür sesleriyle haykırmışlar, onların bu sesinden Müslümanlar bozguna uğramış. Tanrı kendinden hoşnut olası Ömer’e salık verdiklerinde bunlara ilenmiş, bunun üzerine boğazlarında bu hastalık çıkmış; soylarına, soplarına da bu hastalık miras kalmış.’ Bugün onların içinde hiç gür sesli kimse yoktur.” (DLT 2006/II: 285-286).

Divanda “kam” sözcüğü bugünkü şaman-hekim anlamıyla dört yerde geçmektedir: Kam arwaş arwadı: Kam, Şaman arpağ arpadı, afsunladı” (DLT2006/I: 283). Bu bilgiler ışığında diyebiliriz ki Karahanlılar döneminde de kamlara büyük saygı duyulmakta ve kamlar hekimlik vazifelerini icra etmeye devam etmektedirler.

Kaşgarlı, kamların sağaltma ritüellerinden bahsederken anlamadığı birtakım sözlerin söylendiğini Divânü Lûgati’t Türk’te bildirir. Bunlar hiç şüphesiz kam dualarından başka bir şey değildir: “Kamlar kamuğ arwaşdı: Kamlar-kâhinler- anlaşılmayan birtakım sözler söylediler”. Cin çarpmasına karşı yapılan üfürükler de böyledir. Arwaşur: arwaşmak.” (DLT 2006/I: 236-237). Bugün öğrenmiş bulunmaktayız ki kamlar, ayin sırasında Gök Tanrı’ya ve diğer ruhlara ulaşmak için çeşitli büyülü sözler söyleyerek transa geçmektedirler.

Çevirinin III. cildinde “kam” kelimesi sözlük anlamıyla açıklanmıştır: “Kam: Kâhin”. (DLT 2006/ III: 157). Yine çevirinin III. cildinde tespit ettiğimize göre o dönemde fala kamlar bakmaktadır: “ırklada: kam ırkladı: şaman kâhinlik etti, ırka baktı” (DLT2006/III: 443). Divânü Lûgati’t Türk’te tespit ettiğimiz bilgiler neticesinde diyebiliriz ki, eski Türk yurtlarında tedavi yöntemleri bilinerek uygulanmakta ve hekimlik vazifesini hâlâ kamlar ve otacılar icra ediyorlardı. Kaşgarlı, Divânü Lûgati’t Türk’te cin ve cin çarpması ile ilgili pek çok bilgiyi bize aktarmıştır. O dönemde cinlere, “yel” veya “yek” diyen Türkler, cin çarpmasına da “kovuç” adını vermişlerdi. Kaşgarlı Mahmud ’un verdiği bilgiye göre onlar, cin çarptığında yüzüne soğuk su serpip sonra ‘kovuç kovuç’ diyerek üzerlik ve öd ağacı ile hastayı tütsülüyorlar ve şifa arıyorlardı (DLT2006/III: 163).

Fala, eski Türkler “ırk” diyorlardı. Buna uygun olarak Kaşgarlı Mahmud “ırk” kelimesini “Falcılık, kâhinlik, bir kimsenin gönlündekini bilmek.” Manasında olduğunu söyler. (DLT 2006/I: 42). İslam seyyahlarından Makdisi (X. yy) Türkler arasında kar, dolu yağdıran ve rüzgâr estiren kişiler olduğunu söyledikten sonra Türklerin kararlarının çoğunu koyunun kürek kemiği falına göre verdiklerini belirtir (Şeşen 2001: 197).

Sözlü gelenekte yaşayan birçok halk bilimi unsurlarını Divânü Lûgati’t Türk’te görmekteyiz. Günümüz halk hekimliği uygulamalarının çok eski inançlardan günümüze aktarılmış olduğunu Divan sayesinde tespit etme imkânına sahip olduk.

Kaynak: Bu makale, Fahri Dağı’nın Türk Halk Anlatılarında Halk Hekimliği Üzerine Bir Araştırma adlı doktora tezinden üretilmiştir.

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 248-256

Divânu Lugâti’t -Türk’te anatomi, fizyoloji, semptomlar, hastalık, tıpta kullanılan aletler ve ilaç isimleri

Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Acıduman

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı

DÜZENLEYEN: YILMAZ KARAHAN

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap