153) DOMBIRA VE KOPUZUN EFSANESİ

Yayin Tarihi 20 Mart, 2008 
Kategori TÜRK DÜNYASI

 

Dombıra ve Kopuzun Efsanesi

image001.gif

————————————————————————————————————————

Çam ağacının gövdesinden, Kesip de yaptığım kopuzum. Asi tekenin boynuzundan, Tiyek yaptığım kopuzum…

Dombıra ve Kopuzun Efsanesi

Orta Asya Türk toplulukları pek çok alanda zengin bir kültürel kimlik oluşturmuştur. Efsane ve diğer anlatılar sayesinde de köken bilgilerini günümüze kadar taşımışlardır. Türkler kullandıkları müzik aletlerinin değişik sebeplerle meydana geldiğine ve her aletin kendine ait bir tarihi olduğuna inanmaktadırlar. Bu manada Kazakistan’da yaygın olarak kullanılan ve hatırı sayılır bir geçmişe sahip olan “Dombıra ve Kopuz”un çıkışı ile ilgili birçok efsaneden söz etmek mümkündür. Günümüz Kazakistan’ında kullanılan müzik aletleri içinde dombıra ve kopuz, artık müzik yapımcılarımızın sık kullandığı, dizi müziklerimizin vazgeçilmez enstrümanları hâlini almıştır. Telli çalgılar arasında önemli bir yere sahip olan dombıra ile yaylı çalgılar grubuna giren kopuz, en yaygın kullanılan ve üzerine birçok efsaneler yazılarıdır.

İki Telli Dombıra Evlerin Duvarlarını Süsler

Kazak Türkleri arasında dombıra en yaygın, değerli telli çalgılardan sayılmaktadır. Halk arasında bu çalgıdan atalarının kalbinin sesini, gönül şarkısını dinledikleri inancı yaygındır. O yüzden Kazakistan’da duvarında dombıra asılı olmayan ev yoktur. Bu aletin bu kadar yaygın olmasının en başta gelen nedeni kolay taşınabilir olmasıdır; ikinci nedeni ise yapılışının kolay oluşudur. Bu çalgı uzun ince saplı olup sap başından gövde ucuna kadar iki tel gerilmektedir. Gövde oyuk, üzeri ince tabakayla kaplıdır. Dombıra mızrapsız, parmak uçlarıyla çalınır. Gövdesi Kazak motifleriyle süslenen bu çalgı, bütün ağaçtan içi boşaltılarak yapılır. Telleri bağırsaktandır. Eski şeklinde kulak bulunmamakta, maytap yerine aşık kullanılmaktaymış. Müzikçilerin teknikleri arttıkça telli aletlerin eski şekli korunarak gelişmeye başlamış.

 Ağacın İçindeki İki İp ve Hüzün Nağmeleri

Dombıranın çıkışıyla ilgili yaygın olan efsane hüzünlü bir hikâyeyi barındırır. Eskiden bir hanın kızı fakir bir delikanlıya âşık olur ve gizli gizli buluşurlar. Bu durumu fark eden han, delikanlıyı öldürtür. Ölen delikanlıdan hamile kalan kız, bir kız ve bir oğlan doğurur. Dedikodudan korkan han, çocukları jalmavuza, yani cadıya öldürtmeyi düşünür. Jalmavuz çocukları gözün görmediği, kulağın duymadığı bir yere götürüp yemyeşil yüksek bir ağacın başına; kızı doğuya, oğlanı batıya doğru çevirip bağlar. Çocukların gözyaşlarının ağaca değdiği yer çürümeye başlar. İki bebeğin kalp atışı durduğunda bu ağaç da yaşamını durdurur.

Kız ise halk arasında söylenenlere dayanamayıp ikizlerini aramaya yola çıkar. Gitmediği yer, çıkmadığı dağ kalmaz. Üzüntüyle günleri geceleri uykusuz geçer; umutla ayları, ağlamakla yılları geçer.

Sonunda yorgun, hâlsiz kalan kız dinlenmek için çürümekte olan ağacın altına gelip uzanır. Uyuyakaldığında onu büyüleyici bir ses uyandırır. İyice dinleyince sesin ağaçtan geldiğini fark eder. Kız gündüz ikizlerini arar, gece ise bu ağacın altında hem dinlenir hem de ağaçtan gelen sesle gönlünü avutur. Günün birinde etrafına bakmak için ağaca tırmanırken onu devirir. Çok geçmeden rüzgâr esince ağaç tekrar canlanır. Kız onun sırrını araştırınca ağacın tepesinden dibine kadar oyuk olduğunu görür. Ağacın tepesinde incecik çekilmiş ipi görür. Bu ipler onun iki çocuğundan kalan iplerdir. Batıdaki ip serbest, doğudaki ip ise sert çekilerek bağlanmıştır. Ölmüş ikizinin ipleri olduğundan haberi olmayan kız ağacın bu şekilde bu güzel sesleri verdiğini anlar. Sonra kendisi de ağacı oyup iki ip bağlayıp çalmaya başlar. Çalınca çok güzel ses çıkarır alet. Kız, ipin gevşek olanına hüzünlü sesinden dolayı oğluna koyacağı Munlık (hüzün) ismini, sert çekilmiş ipe de sesinin acı olmasından dolayı kızına koyacağı Zarlık (aşırı üzüntü, hüzün) ismini verir. Aleti gece gündüz elinden bırakmayıp, ezgi besteleyip, halk arasında dolaşıp ikizlerini ararmış.

Dombırayı İki Telli Hâle Getiren Cengizhan’ın Evlat Acısıdır

Dombıranın oluşumuyla ilgili başka efsane ise şu şekildedir: Cengizhan’ın büyük oğlu Joşıhan ava çıkar. Yaralı ceylanın peşini kovalarken vefat eder. Oğlundan habersiz kalan Cengizhan onun öldüğünü sezerek “Kim bana bu acı haberi söylerse onun boğazına kurşun dökeceğim.” der. Cengizhan’ın sertliğinden korkan vezirleri haberi vermeye cesaret edemezler. Buna daha çok sinirlenen Cengizhan tüm kahrını, acısını halktan çıkarmaya başlar ve halka zulmeder. Bu kadar ağır eziyetin altında kalan halkını bu ıstıraplardan kurtarmak ümidiyle Kerbuğa-küyşi Hanın huzuruna gelir, bildiklerini gizlemeden anlatmasını ister. Kerbuğa da bildiklerimi ben değil iki telim anlatsın der; “Aksak Ceylan” küyünü yazar ve dombırasıyla Cengizhan’a anlatır. Küyde Hanın katılığı, acımasızlığı, halkın çektiği ağır işkenceler, avcılık hayatı ve Joşıhan’ın ölümü anlatılır. Bunun hepsini çok iyi anlayan Cengizhan Kerbuğa’nın boğazına kurşun dökülmesini emreder. Fakat Kerbuğa acı gerçeklerin kendisi değil dombırasının ağzından çıktığını söyler. Böylece kurşun dombıranın gövdesine dökülür. Sıcak kurşuna dayanamayan dombıranın birkaç teli kopar, eskiden altı telli olan dombıra bugünkü iki telli hâlini alır.

Efsaneden anlaşıldığı gibi müzik dilinin derinliği, ustalığı gerektiren alet çalma tekniğinin gelişmesi, müzik aletleriyle ilgili efsanelerde önemli bir role sahiptir.

 Şamanlar Kopuzu Tedavide Kullanmıştır

Kazaklarda önemli olan bir başka çalgı ise kobızdır. Kobız, yayla çalınan telli çalgılardandır. Kobızın büyülü sesini asırlarca Şamanlar, törenlerinde hasta tedavi etmek, kötü ruhları kovmak gibi amaçlar için kullanmışlardır. Baksı veya Kam adı verilen bu Asya Türk tedavicileri, tedavi seansı sırasında kutsal saydıkları müzik aletlerine özel önem verirlerdi. Yayın tellere sürtünmesinden çıkan sesin, ata ruhu ile bağlantı kurmaya yardımcı olduğuna ve bu sesin iyi ruhları çağırıp kötü ruhları kovduğuna inanırlardı. Bu nedenle kılkobız baksılar tarafından kullanılmıştır.

Dede Korkut’un Sazı Kopuz

Kopuz, Dede Korkut’un sazıdır ve yayla çalınır. Baş kısımdaki tellerin bağlandığı ses burgularından birisi güneşi diğeri ayı temsil eder. Gövdede telleri taşıyan köprü kısmının altı yeri, üstü de göğü temsil etmektedir.

Geliştirilip dört telli orkestra kobızına dönüşen “Narkobız” da bunların devamı niteliğindedir. Kazaklar kılkopuzun Dede Korkut’la bağlantılı olduğuna inanmaktadırlar. İki telli kılkopuzun telleri at kılındandır. Gövdesinin üstü açık oyuktur, alt tarafı deriyle kaplıdır. Yüzü genelde düz değildir. O yüzden telleri yüksek durmaktadır. Diz üzerine konularak çalınır. Kopuzu çalmak için kullanılan ağaç yay şeklindedir. Kopuz yapmak için kayın, meşe, ıhlamur gibi ağaç türleri seçilir. Kopuz yapılacak ağaç fidanken özel bakıma alınır ve sadece sonbahar günlerinde kesilmektedir. Ustalar yılın diğer mevsimlerinde kesilen ağacı ham görmekte ve kullanmamaktadırlar.

Dede Korkut Kopuzu Rüyasında Keşfeder

Dede Korkut’un kopuzu nasıl icat ettiği ile ilgili efsane günümüze kadar korunmuştur. Bu efsaneye göre; Korkut küçüklüğünden kavrama yetisi yüksek ve hafızası kuvvetli bir çocuk olarak büyür. O dönemde kullanılan müzik aletlerin hepsini çalabilecek seviyeye gelir. Fakat bununla yetinmeyen Korkut kendi elleriyle, insan ve hayvanların tabiat olaylarının, kâinattaki varlıkların sesini çıkarabilen bir müzik aleti yapmak istemiş. Aleti nasıl yapacağını çok düşünmüş, kesip getirdiği bir çam ağacının gövdesine tasarladığı şekli vermeye çalışmış. Fakat bundan sonra ne yapacağını bilemeyip çok zorlanmış. Günler hep böyle çam ağacına şekil vermekle ve nasıl bir alet yapacağını düşünmekle geçmiş. Bir gün artık iyice yorulan Korkut otururken bir anlık uykuya dalmış. Rüyasında bir melek ona: “Ey, Korkut! Yapmakta olduğun kopuz altı yaşındaki erkek devenin kemiği kadar olmuş. Fakat onun deve derisinden gövdesi, erkek keçinin boynuzundan oyularak yapılmış tiyeği (teli yüksek tutmak için altına konulan köprü), beş yaşındaki aygırın kuyruk kıllarından örülmüş işegi (bağırsak) eksiktir. Bunları sağlarsan, aletin kuş gibi ötmeye dünden hazırmış.” diyerek kopuzu nasıl tamamlayacağı hakkında bilgi verir. Korkut uyanır uyanmaz meleğin anlattıklarının hepsini yapmış.

“Çam ağacının gövdesinden,

Kesip de yaptığım kopuzum.

Üyenkinin gövdesinden,

Oyarak yaptığım kopuzum.

Jelmaya’nın derisinden,

Şanak yaptığım kopuzum.

Asi tekenin boynuzundan,

Tiyek yaptığım kopuzum.

Beş yaşındaki aygırın kuyruğundan,

İşek yaptığım kopuzum.

Kulaklarını ayarlayayım,

Olmazsa bu dediklerim.

Tekrar yere vurup seni parçalayacağım!”

diyerek kopuzu eline almış, kendi elleriyle yaptığı bu müzik aletinin tellerinden güzel nağmeler dökülmeye başlamış. Uçan kuş, koşan hayvan, esen rüzgâr, bütün tabiat hareketlerini durdurmuş, kopuzun sesine kulak vermişler.

Unutulan Çalgı Aletleri

Bu çalgıların yanında artık unutulmaya yüz tutmuş enstrümanlar da vardır. Bunlardan en ilgi çekeni telli bir çalgı olan jetigendir. Jetigen bütün ağaçtan yapılmaktadır. Zaten eski dönemlerde ev eşyaları olsun müzik aletleri olsun bütün ağaçtan yapılmakta idi. Etrafı kaplı, üstü açık, üzerine bağırsaktan ipler gerilir. Araştırmacılar tarafından boş bir kutuya benzediği söylenen bu çalgı aletinin, Türk boylarında yaygın olduğu fakat korunmadığını söylerler. Kazak Türkleri arasında da unutulup gitmiştir.

Jetigenin ile ilgili efsane de yine hüzün çağrıştırır. Halk zor bir dönem geçimektedir. Kışın soğuktan hayvanlar ölmekte, açlık ile beraber hastalıklar artmaktadır. Halk eziyetli günler yaşar. Bu felaket, yaşlı bir adamın da ocağını vurmuştur. Adamın çocukları ardı ardına ölür. Yaşlı adam kıtlıktan nasibini almış kuru bir ağacı oyup bundan müzik aleti yapar ve her bir oğlu ölünce yılkının, yani atının bağırsağını çekip ağıtı yakar. Bu yedi bağırsaktan yedi çeşit ses çıkarıp her oğlunun karakterini, hareketlerini anlatan bir müzik çalar. Bu küyler geliştirilip halk arasına “Jetigennin Jetevi” adıyla yayılır.

Elbette geçmişte pek çok müzik aletinin efsanesi veya bir hikâyesi olduğu düşünülebilir. Fakat zaman içinde bazı müzik aletlerinin kullanımdan çıkmasıyla birlikte onlarla ilgili efsaneler de unutulmuştur. Almatı’da kurulan “Muhtar Avezov Kazak Halk Çalgıları Müzesi” Kazak müzik kültürünün ve onlarla ilgili efsanlerin yaşatılmasında önemli bir misyonu yerine getirmektedir.

Bibigül OSPANALİYEVA

TÜRKSOY

Paylaş:

Yorumlar

“153) DOMBIRA VE KOPUZUN EFSANESİ” yazisina 2 Yorum yapilmis

  1. S.Hilmi BİLİR yorum tarihi 22 Mart, 2008 14:10

    Unutulmaması gerekiyor , bunun için özendirmek lazım gençlere bunu sevdirmek lazım, .. Kendi adıma uzun zamandır Kopuz ifadesini kullanmamıştım duymamıştım ama son aylarda çıkan Musa EROĞLU nun kasetindeki bir şarkı beni hem müziği ile hem sözü ile can evimden vurdu..

    Yüce Dağdan Bir Yel Esti Heeyy..
    Bulutları sildi gitti Heeeyyy..

    Dedem Korkut Kımız İçti Heyy Hey Hey
    KOPUZ unu çaldı gitti heeyy..

    Dedem Korkut Kımız İçti Heyy Hey Hey
    KOPUZ unu çaldı gitti heeyy..

    Soy Soyladı Boy Toyladı Heeey
    Dağlar Yerinden oynadı heey

    Koştum Tarihin Ardından Heey Hey
    Aklım Burda kaldı gitti heyy..

    Hem Bey İdi Hem Böğrekdi Heeyy.
    Sevgiye Çatal Yürekdi Heeyy

    Size Söylemem gerekti HEyyy Heyy
    Söz Yerini Buldu Gitti HEyy

    Size Söylemem gerekti HEyyy Heyy
    Söz Yerini Buldu Gitti HEyy

    BİR KOPUZ VE BİRKAÇ SATIR CÜMLE İLE MISRA İLE
    KOSKOCA BİR TARİH ANCA BÖYLE ANLATILIRDI GENÇLERE DE SİZE SÖYLEMEM GEREKTİ DİYE BÖYLE DENİLİRDİ HERHALDE…. TÜM DÜNTA TÜRKLÜĞÜNÜN BAŞI DİK VE MAĞRUR OLDUĞU GÜNLERİ GÖRMEK DİLEĞİ İLE.. S.HİLMİ BİLİR…

  2. fatma ışık yorum tarihi 22 Ocak, 2011 13:32

    çok gurur verdi bu müzik bana çok hoşuma gitti tavsiye ederim harika NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE..
    anlaşılan şu ki ‘Bayrağı bayrak yapan üstündeki kandır toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır…! sözü tam da oturur yanii

Yorum yap