149) ATATÜRK’ÜN OKUDUĞU HUTBE

Yayin Tarihi 18 Temmuz, 2012 
Kategori ATATÜRK

 

Atatürk’ün Okuduğu Hutbe

image00127.jpg

Atatürk’ün 7 Şubat 1923 Çarşamba günü Zağanos Paşa Camii’nde Okuduğu Hutbe


Atatürk’ün Zağanos Paşa Camii’nde okuduğu hutbenin bir bölümü sarı pirinç levha üzerine yazılıp, aynı caminin dış giriş kapısının sağ tarafındaki duvara monte edilmiştir.
Bu arada eşi Latife Hanım’la birlikte kaldıkları Sâcitzâde Mahmut Bey’in evinde namazını kılması için Gazi Paşa’ya bir seccade ile bir tespih hediye edilmiştir. Bu seccade halen Balıkesir Kuvay-ı Millîye müzesinde bulunmaktadır.
ZAĞANOS PAŞA 

Esas adı Mehmet olan Zağanos Paşa, Fatih Sultan Mehmet devri paşalarındandır. Yabancı bir isim gibi görünen bu kelime aslında Şahin kuşunun bir cinsi olan Zağanüs Türkçe kelimesidir. Bunun yanında Doğana da Türklerde Zağnos denirdi. Tarihte de Zağnos Mehmed Paşa diye anılır.
Fatih devrinde Trabzon’un fethinde Donanma Komutanı olarak görev yapmış, Balıkesir’de vefat etmiştir. Türbesi hanımıyla beraber sağlığında yaptırmış olduğu aynı caminin avlusundadır. Türbenin küçük bahçesinde de oğul ve torunları yatmaktadır.
Türbenin kapısındaki kitabede, ‘Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin Dâmâdı Gazi Zağnos Muhammed Paşa’nın Türbe-i Şerîfi’dir’ diye yazıyor. 
ATATÜRK’ÜN HUTBE OKUDUĞU MİNBER 

Minber, caminin ilk yapılışından kalmadır. Kalem gibi düzgün, gelin gibi nazlı bir duruşu vardır. Bakanın göz ve gönül zevkini okşuyor gerçekten.
Kapısı tek parça mermerden yapılmış olup yüksekliği 3 metre, genişliği bir metredir. Kapının iki yanındaki köşeler yuvarlaklaştırılarak ince birer sütun meydana getirilmiştir. Bu sütunlar ve yan tarafları ve kapı kenarlarının köşeleri iri mersin yapraklı, birbirine girmiş kıvrık dallardan şekillenen oyma tekniğinde süslenmiştir.
Kapı üzerinde yer alan dikdörtgen çerçevenin içine sülüs yazı şekli ile ‘Tevhid’ kelimesi ve ‘Hamd’ ayetleri yazılmıştır. Bu tevhid ve hamd kelimeleri, caminin ilk yapılış tarihi olan Hicrî 865 yılını Ebced Hesabı ile ifade ediyor. (Muharrem Eren, Zağnospaşa, Zağnos Kültür ve Eğitim Vakfı, 1994, s. 144)
İŞTE TARİHÎ OLAYIN  VESİKASI… 
7 Şubat 1923 Çarşamba günü Zağanos Paşa Camii’nde bir mevlit programı tertip edilmişti. 

Atatürk camiye geldi. Atasına ulaşabilmek için muazzam kalabalık bir o yana, bir bu yana dalgalanıyordu. Uzun uğraşlardan sonra camiye girebildi. Kur’anlar ve mevlitler okundu, devletimizin dirliği, milletimizin birliği için duâlar edildi. Cemaatle birlikte öğle namazını kılan Atatürk, namazdan sonra minbere çıktı ve şu tarihî konuşmasını yaptı:
‘Ey Millet, Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selâmı, âtıfeti, hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) Efendimiz Hazretleri Cenâb-ı Hak tarafından insanlara hakâyık ve akâid-i kat’iyyeyi (kesin inançları) telkin etmek için me’mûr olmuştur (görevlendirilmiştir), mersûl olmuştur (gönderilmiştir).
Peygamberimiz Efendimiz Hazretlerinin delâlet-i peygamberânesiyle tesis etmiş olan dînimizin kanûn-i aslîsi cümlenizce mâlumdur ki Kur’an-ı Azîmüşşânın ihtivâ ettiği nusûhtur (öğütlerdir). Bu nusûha istinâden tesis etmiş olan dinimiz 1300 bu kadar seneden beri âlem-i beşere feyz-i rûhânî vermiş son dindir ve dîn-i ekmeldir. Çünkü tabiata, akla, mantığa tamamen muvâfık, mutâbık ahkâmı ihtivâ eder.
Filhakîka böyle olması ve en son din olabilmesi için bu mezâyâyı âliyeyi (yüksek meziyetleri) câmî bulunması (içine alması) icap eder. Çünkü aksi takdirde kavânîn-i ilâhiye (ilâhî kanunlar) beyninde tezat olması lazımdır. Zira bilcümle kavânîn-i dîniyeyi yapan ve kuran Allah Azîmüşşân’dır.
Biliyorsunuz Cenab-ı Peygamber bütün mesâi-i zâtiyesinde (şahsî çalışmalarında) iki hâneye mâlik bulunuyordu. Birisi kendi evi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini ekseriyâ Allah’ın evinde, camide Eshâb-ı Kirâm ile istişâre ederek yapardı. Biz bu dakikada Allah’ın evinde bulunuyoruz.
Allah’ın huzurunda, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin ehl-i imân ile beraber ictimâ ettiği dâr-ı kudsîde bulunuyoruz. Böyle bir sevaba beni muzahhir eden (kavuşturan) Balıkesir’in dindar, çok kıymettâr ve kahraman insanlarının huzûrudur. Bundan dolayı çok memnunum. Çünkü Cenâb-ı Hakk’a karşı en kıymetli bir vazife ifâ ettiğimizden nâşî (dolayı) en büyük sevaba nail olacağım.
Ey Balıkesir Halkı!
Camiler yalnız birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için değildir. Camiler bilhassa din ve dünya için neler yapmak mecburiyetinde olduğumuzu düşünmek, meşveret etmek (fikir alışverişinde bulunmak) içindir. Herşey ancak meşveretle iyi tarîka (yola) sevk edilir.
Biliyorsunuz ki Cenâb-ı Peygamber ekseriya rufekâ-i mesâîsiyle (çalışma arkadaşlarıyla) meşveret eder, dünya umûrunda (işlerinde) kendinden kuvvetli, daha zekî arkadaşları olduğunu teslim buyururlardı.
Binâenaleyh, sizin de kendi işlerinizde her birerlerinizin dimağları (beyinleri) mutlaka ayrı ayrı hâli faaliyette (çalışma hâlinde) bulunmalıdır.
Bugün burada memleketimizin mâmûriyeti için, bütün bunların istinâd ettiği (dayandığı) istiklâli tâmmemiz (tam bağımsızlığımız) bilâ kayd-ı şart (kayıtsız şartsız) hâkimiyetimiz (egemenliğimiz) için neler düşündüğümüzü açıkça söyleyelim, hasbihâl edelim (konuşup dertleşelim).
Ben size yalnız kendi düşündüklerimi söylemek değil, sizin düşündüklerinizi bilmek istiyorum. Esasen âmâl-i Milliye (millî emeller), irâde-i milliye (millî irâdeler), temâyulât-ı milliye (millî meyiller) demek, halkın içerisinden şu veya bu bir kaç kişinin emelleri değil, bütün bir milletin muhassalası (hülâsâsı, özü) demektir. Bu muhassalanın fevkine (üstüne) çıkmak ve tahtında(altında) kalmak mutlaka yanlıştır.
Hakîki yolu bulabilmek için halkın efkârı hissiyâtını (fikrî duygularını) daima bilmek lâzımdır. Buna binâen sizden çok rica edeceğim: Bana ne sormak istiyorsanız sorunuz, dinleyeceğim. Cenâb-ı Hakka tekrar hamd ve senâ ederek burasını terk ve sizi dinlemek üzere aşağıya iniyorum.’ Minberden indiklerinde ise hutbe ile ilgili olarak sorulan bir soruya da şu cevabı vermişlerdir:
‘Efendiler! Hutbe demek halka hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur. Hutbe denildiği zaman bundan bir takım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen Hatip’tir. Yani söz söyleyen demektir.
Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber hayatta bulunduğu dönemde hutbeyi kendileri söylerlerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek ilk dört Halîfe’nin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört Halîfe’nin söylediği şeyler o günün meseleleridir. O günün askerî, idarî, malî, siyasî ve sosyal konularıdır. Müslümanlar çoğalmaya, İslâm ülkeleri genişlemeye başlayınca, Hazreti Peygamber’in ve dört Halîfe’nin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkan kalmadığından, halka söylemek istedikleri şeyleri tebliğe bazı kişileri görevlendirmişlerdir. Bunlar herhalde Müslümanların en büyük reisleri idi. Onlar camii şerifte ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatır ve doğru yolu göstermek için ne söylemek lazımsa söylerlerdi.
Bu usûlün devam edebilmesi için bir şart lazımdı. O da milletin reisi olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması. Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece mühimdir. Çünkü herşey açık söylendiği zaman halkın aklı faaliyet durumunda bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir…
Hutbeden maksat halkın aydınlatılması ve doğru yolun gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz hatta bin sene evvelki hutbeleri okumak, insanları bilgisizlik ve tembellik içinde bırakmak demektir. Hatiplerin halkın kullandığı dille konuşması lazımdır.
Geçen sene Millet Meclisi’nde söylediğim bir nutukta demiştim ki, ‘minberler, halkın şuurları ve vicdanları için bir ilim ve nur kaynağı olmuştur. Böyle olabilmesi için minberlerden yankılanacak sözlerin bilinmesi, anlaşılması ve ilmî ve fennî hakîkatlere uygun olması lazımdır. Asil hatiplerimizin siyasî, sosyal ve medenî gelişmeleri her gün takip etmeleri gerekmektedir. Bundan dolayı hutbeler tamamen Türkçe ve zamanımızın ihtiyaçlarına uygun olmalıdır ve olacaktır.’
 
İşte devlet-millet kaynaşmasının muazzam örneği… Atatürk’ün dinî yönünü tenkit edenler mesnetsiz tenkitlerini hiç olmadı şu insaf eleğinden geçirmek zorundadırlar. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanları içinde cami minberinden konuşma yapan Tek Cumhurbaşkanıdır. İşin doğru yolundan sapıp, ‘şunun için yapmış, bunun için yapmış’ patikalarına sapanları ise, kendi körlükleri içinde bırakmaktan başka yapılacak ne vardır ki?
(Not: Bu konuşma, Balıkesir Belediye Başkanı Sami Gökdeniz tarafından 1995 yılında Uludağ Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Okutmanı Fuat Özer’e tercüme ettirilerek günümüze kazandırılan ‘Zafer-i Millî Gazetesi’nin ekinde de verilmiştir.) 

O GÜNÜN GÖRGÜ TANIĞI İBRAHİM CUMALI ANLATIYOR 
‘6 Şubat Salı günü Atamız ile eşi Latife Hanım ve beraberindekiler Balıkesir’e geldiler. Halk ve öğrenciler İstasyon önünde ve Millî Kuvvetler Caddesi’nde Paşalarını bekliyorlardı. Ben o zaman ‘Dâru’l- Hilâfeti Âliye’de okuyordum. Sonra adı ‘İmam ve Hatip Okulu’ oldu. Biz de bugünkü yeni Belediye binasının Millî Kuvvetler Caddesi tarafındaki bahçesinin önünde yerimizi almıştık. Büyük önder bizim önümüze geldiğinde bizleri gözleriyle süzdü, Ahmet adındaki arkadaşımıza sorular sordu.
7 Şubat Çarşamba günü olan ertesi günü ise öğleden evvel okulları teftiş etmişler, bizim okulumuza da gelmişlerdi. Sınıfımıza teşrif ettiler, bazı arkadaşlarımıza sorular sordular, güzel cevaplar verildi…
Sınıftan ayrılmak üzere iken Müdürümüz Halil Efendi’ye dönerek, ‘Hocam! Bu çocuklar ilmiye talebesi, başlarında sarık var fakat üzerlerinde herkesin giydiği (karışık renkte) ceketler. Mesleklerini ifâ ederken imam efendilerin giydikleri gibi cübbe giyseler daha güzel olur’ buyurdular. Müdürümüz, ‘Hay hay Paşam… Emredersiniz. Ailelerine haber gönderelim, yaptırsınlar’ cevabını verdi. Bunun üzerine Gazimiz o sırada yanında bulunan Maarif Müdürü Sabri Bey’e, ‘Mâlî durumu müsait olmayanlara biz Hükümet’ten yaptıralım’ emrini verdiler. Sonradan mâlî durumu müsait olmayanlara giysi yardımı yapıldı.
Büyük önderimizin aynı gün Zağanos Paşa Camii’nde konuşacağı öğrenildi. Kendilerini dinlemek için bize izin verdiler… Öğle namazından sonra Paşamız minbere çıkarak: ‘Bu dakikada milletimizin hal ve istikbâline ait hususatı görüşmek maksadıyla bu mukaddes yerde, Allah’ın huzurunda bulunuyoruz’ diyerek tarihî konuşmasını yaptı. Ve sonra da ‘Ben, yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum, düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim’ buyurdu. Sorular soruldu, cevaplar verildi. (M. Reşit Kıpçak, a.g.e, s. 56-57)
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

 

image00213.jpg

Paylaş:

Yorumlar

“149) ATATÜRK’ÜN OKUDUĞU HUTBE” yazisina 11 Yorum yapilmis

  1. zühal asma yorum tarihi 18 Temmuz, 2012 14:28

    ESSİZ BİR BİLGİ*SN.KHAN(*ALLH SİZDEN RAZI OLSUN*MUHTESEM BEYNİNİZ İNSAALLAH HEP SAGLIKLI KALIR*ALINTI YAPIYORUM MÜSAADEYLE(*

  2. M.Nihat YILMAZ yorum tarihi 18 Temmuz, 2012 17:12

    Büyük Atatürk,bilerek,inanarak,camide düzenlenen mevlit töreninde hutbe okuyup,yeni Türk
    Cumhuriyeti vatandaşlarına hitap ediyor.Hem dini,hem milli manada bilgi verirken insanların anlayabileceği dilde hitap edilmesi gerektiğine de işaret ediyor. Ne bilgelik,ne yüce güzellik!
    İşte bu millet bunları yeni yeni öğreniyor.
    Yıllarca ataya iftira atanlara,yazıklar olsun!
    Gerçekleri saklayanlara da yazıklar olsun!
    Atatürk’ü,yeniden keşfedenlere,selam olsun.

  3. CENGİZ METE yorum tarihi 21 Temmuz, 2012 03:41

    ATATÜRK ve YAPTIKLARINI KÜÇÜLTMEYE, İTİBARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞAN, SÖZÜM ONA DİNDAR, DİNCİLER, ONUN SAYESİNDE ÖZGÜR OLDUKLARI ÜLKEMİZİ, KENDİ ŞAHSİ GELECEKLERİ UĞRUNA EMPERYALİST ÜLKELERE ŞARTSIZ SUNARKEN, DİN ADINA EMPERYALİST ÜLKELERE UŞAKLIK EDERKEN, ÜNVANININ BAŞINDA, DİN ADAMI OLANLARIN BAZILARI DA BUNLARA DESTEK VERİR İKEN… ÖYLESİNE GÜZEL GELDİ Kİ BU YAZI. TEŞEKKÜRLER, SAYGILAR, ESENLİKLER

  4. adnan er yorum tarihi 31 Temmuz, 2012 13:57

    cuma haricinde yapılan konuşma hutbe değildir.

  5. ahmet akcan yorum tarihi 1 Ağustos, 2012 16:08

    Valla bu hutbeyi,dinsiz diye itham eden yobaz takımına ithaf edilsin isterim. Benim için hutbe hutbedir.cuma dışındaki günler Allah’ın günü değilmidir.

  6. Zülfü Yaşar GÖNÜL yorum tarihi 2 Ağustos, 2012 17:24

    Öncelikle Adnan Er beyin yorumuna değinmek istiyorum.Cuma günü okunana “Cuma Hutbesi” denir.Diğer zamanlarda da hatip hutbe okunabilir. Bu itibarla hutbe bir zamana tahsis hitap şekli değildir.Atatürk’de bu hususa işaret etmiştir. Bazıları Atatürk’ün dinsizliğini ispat için internette sayfa açmışlar.Birkaç gün önce üzülerek rastladım. İslam kafir olmayana kafir diyenin kafirlik durumuna düşeceğini hükme bağlamıştır.Bir insanın ölürken kafir mi,yoksa mümin mi olarak öldüğünü bilmek ilm-i ledün sahiplerine mahsustur. Bu açık mantık karşısında neden bazı insanlar kendilerini bu riske sokarlar bilemiyorum.Hele vatanımızı işgal etmiş Avrupa ve kilisenin kovulmasını temin için canını ortaya koyan ve aziz milletimizi örgütleyerek imkansız gibi görünen kurtuluş savaşını kazanan şanlı ordumuzun değerli komutanı ve kişisel mal edinmeyip tamamını milletine bağışlayan ve ölünceye kadar halkın içinde yaşayarak onları aydınlatan bir devlet adamına bu haksızlık yapılır mı? “Seferberlikte ki hali sakın unutma,
    Atatürk’e dil uzatma sebepsiz,
    Sen yine anandan çıkardın ama,
    Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.” diyen Neyzen’e kulak vermek lazım. Son olarak bir Hak Dostunun sözünü arzedeceğim.
    “İyiliğe iyilik her kişi işi,
    Kötülüğe iyilik er kişi işi,
    İyiliğe kötülük veled-i zina işi.”
    Bu gün cennet vatanımızda ezanlar serbestçe okunuyor ve ibadetler yapılıyorsa,bu büyük insana borçluyuz.Saygılar. Av.Zülfü Yaşar GÖNÜL

  7. Cevat Sedef yorum tarihi 4 Ağustos, 2012 10:31

    Ata’mızı her fırsatta karalamaya kalkışan zihniyetin basit bir temsilcisi olanlar… Bilginiz olmadığı halde fikrinizin olması, bağlı bulunduğunuz kesimin tipik bir özelliğidir.Önce “hutbe” cehaletinizi giderelim. Hitabet, hatip, hitab etmek, muhatab kelimelerini herhalde biliyorsunuzdur, en azından İmam Hatip’ten bir kulak dolgunluğunuz vardır. Bu kadar masum bir sözcüğü tamamen dini unsurlara bağlamak sığlığı ancak hayata sadece ve sadece dapdaracık bir açıdan bakabilen siz ve benzerlerinizin becerilerindendir.Kör değneğini beller kabilinden karanlıkta yaşayacağınıza biraz araştırma, doğruyu bulma yolunda emek sarfetme yoluna girseydiniz ki zaten Atatürk’ün büyüklüğünü o zaman anlardınız,sürekli yutturulan hapları bırakır gerçekleri görürdünüz. Müslümanlığı kulaktan öğrenen, yüce Kuranımızın esaslarına vakıf olamayanların hutbeyi sadece Cuma’ya bağlamasını çok normal karşılamak gerekir herhalde.Son bir nasihat; Allahın ilk emri “Oku”, sakın unutmayın!Selametle Cevat SEDEF

  8. MİKAİL DEVELİOĞLU yorum tarihi 6 Ağustos, 2012 14:39

    Büyük Atatürk’ün ilk ve tek hutbesini okuduğu Balıkesir Zağanos Paşa camiini 19 Nisan 2012 tarihinde ziyaret etme şerefine ulaştım. O gün benim için ayrı bir sevincin de kaynağı zuhur etti.Ortaokul ve liseden matemetik öğretmenim pek muhterem,üzerimde çok büyük emeği olan İbrahim Bey’e ulaştım. Hocamla birlikte Zağanos Paşa ve ailesinin türbesini ziyaret ettikten sonra akşam namazını camide eda ettik.Namaz sonrası imamla el sıkıştık ve İbrahim Bey;”Cami hakkında hocama sormak istediğin bir şey var mı?”dedi.Sohbet kendiliğinden gelişti.Caminin tarihi oluşundan, Balıkesir’in merkezinde oluşundan, harika mimariden sonra ben;”Büyük Atatürk’ün ilk ve tek hutbesini burada okumasının da önemine değindim imam sohbeti keserek “iyi akşamlar”diyerek yanımızdan uzaklaştı.Hocamla çok üzüldük.İmam ya zır cahil ya da emperyalizmin içimize soktuğu yerli tetikçilerden.Cumanın dışında hutbe olmaz diyen Adnan Er sen de o cehalet çukurunda bu imamla birlikte boğul.Eğer bilinçli olarak Atatürk düşmanıysanız Allah sizleri ıslah etsin…

  9. Akın Oktay yorum tarihi 10 Ağustos, 2012 14:51

    Bu ülkede yaşayan herkesin hiç olmazsa hayatında bir kez olsun, kendine samimiyetle sorması gereken bir soru, ve unutmaması gereken bir cevabı var: “Atatürk olmasaydı, bugün nasıl bir ülkede yaşıyor olacaktık?”
    Osmanlı zamanında Ticaret-Musevi’lerin ve Rumların, Zanaat-Ermenilerin, İthalat ve İhracat ise Museviler ile Levanten(Akdeniz’li)lerin elinde iken; öküzün peşinde karasaban ile tarla süren cahil kişilerin adı idi “TÜRK”.
    Aziz ATATÜRK 10. Yıl Nutkunda: “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” derken, cahil kabul edilen bir ahaliden; Üniversiteleri, Konservatuarları olan, çağdaşları gibi giyinen ve yaşayan bir ulusun bireyi olan “TÜRK”e ulaşabilmenin gururunu, onurunu paylaşmıştır ulusu ile.
    Suudi Arabistan, B.A.Emirlikleri, Kuveyt,Dubai vb. ülkeler; yaşadıkları lüksü, İSLAM’ı iyi yaşadıkları için değil PETROL’e borçlular. En katı şeriat düzeninde yaşayan Afganistan’ın hali ortada.
    Mutsuzluğumuzun nedenlerini birilerine yüklemek yerine daha iyi bir hayat için gayret etmek hayatımızı ve bakış açımızı güzelleştirecektir.
    Sevgiyle kalın..

  10. HÜSEYİN ERDEM yorum tarihi 11 Ekim, 2012 23:22

    ATAM SENİ HER GÜN BİRAZ DAHA FAZLA SEVİYOR VE DAHA FAZLA ÖZLÜYORUZ.
    MEYDANLARDA Kİ HEYKELLERİNE ÇİÇEK KOYMAYI YASAKLAYANLAR,CUMHURİYET BAYRAMINI KUTLAMAKTAN KAÇANLAR UTANSIN….

  11. ibrahim hızlı yorum tarihi 16 Mayıs, 2013 00:47

    sevgili arkadaşlar yorumların hepsini hutbenin hepsini okudum hutbeden anlaşılacagı üzere bu hutbe muhazafakarlardan daha çok kemalist zihniyeti zora sokuyor!! müslüman olan muhavazakar insanın atatürkle sorunu yok hiç bir zamanda olmadı bizim sorunumuz tüm dini yasaklamaların arkasında sizin atatürk ilke ve inkilaplarına dayandırmanız!! baş örtüsü yasagını atatürk hiç bir dönemde uygulamadıgı halde siz tüm okullarda hatda üniversitelerde yasakladınız bunada laiklik dediniz.mahkemelerde hastanelerde postanelerde bütün kamusal alanlarda yasakladınız.kardeşim atatük müslümandı böle davranarak siz müslüman degilsiniz!!!siz tüm baskıcı tutumunuzu atatürk üzerinden yürütdünüz bu davranışınız tepki dogurdu!!! sizin davranışnıza kaynak olarak verdiginiz kişiye Atatürke demekki bana göre siz azmetdirdiniz bir suçlu varsa oda siz siniz cumaya gidene kurban kesene camiye gidene baş örtüsü takana hep yobaz dediniz!! bence bu hutbeye Atamızın bu sözlerine siz kemalistler şaşırın bizce bir sorun yok sizin çizdiginiz Atatürk potresinin bu olmadıgını biliyorduk biz.bakınsana meçlisi kurbanlarla kuranı kerimle açdırmış kuranı hatmetmiş camiye gitmiş hatda hutbe bile vermiş sözleride derin bir hocanın sözleri gibi yani Atatürk sizin deyimle tam bir yobazmış yada ATAMIZI HİÇ OLMADI YADA OLMAK İSTEMEDİGİ DİNZİZ SÖYLEM VE EYLEMLERE DÖKEREK TARİH KİTABLARINDA ÖLE ANLETARAK ESAS HAKARETİ SİZ YAPIYORSUNUZ(SON SÖZ YA ATATÜRK MÜSLÜMAN DEGİLDİ YADA SİZ DEGİLSİNİZ) by_adanalı)

Yorum yap