146) GAGAUZLARDA “İLKYAZ” BAYRAMI

Yayin Tarihi 15 Mart, 2008 
Kategori TÜRK DÜNYASI

Gagauzlarda İlkyaz Bayramı

image00141.jpg

 

 

 İnsan tabiatı doğuşundan bu yana, kendi toplumu içinde sevinçlerini paylaşmak, eğlenmek, aralarında olan dargınlıklarını unutup barışmak için bay­ramlar kurmuşlardır. Bayramlar, toplumun ortak hatıralarını, örf ve âdetlerini göstermekte; insanların millet olma şuurunun şekillendiğini, kuvvetlendiğini millî ve dinî duygularını, inançlarını ortaya koymaktadır. Bu güne kadar yaşattığımız bayramlar, Türk topluluklarında, hemen hemen aynıdır ve büyük coşku içinde kut­lanmaktadır. Bu da bize zengin kültürümüzün olduğunu ve milletimizin bu kültür içinde geliştiğini gösterir.

Bayramların içerisinde en çok kutlanan bahar veya ilkyaz yortusu, Gagauzlar için çok önemlidir. Çeşitli Türk topluluklarında bu bayram, çeşitli adlarla anıl­maktadır: Yeni yıl, yılbaşı, yeni gün Anadolu’da; ilkyaz yortusu Gagauzlarda; “meyram” veya “mereke” Kazaklarda; Novruz veya Nevruz ise, diğer bütün Türk top­luluklarında bilinen ilkbahara ilişkin adlardır.

Divanü Lugâti’t-Türk’te bayramın anlamı, “bedhrem; halk arasında gülme ve sevinme, bir yerin ışıklarla bezenmesi ve orada sevinç içerisinde eğlenilmesidir” şeklinde verilmektedir.

Daha Şamanizm devrinde Türk kavimlerinin ayin ve törenlerinin içerisinde muayyen vakitlerde yapılan ayinler ilkbahar, yaz ve güz mevsimleri, eski Türk im­paratorlukları devrinde bu ayinler devletin resmî dinî bayramı olduğu, eski Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır(2). Bu bayramın gelişini bekleyen milletin, kıştan, soğuktan kurtulup da, bahar bayramını büyük özlem içinde beklemesi, buzların çözülmesi, suların sel sel şırıldaması, kuşların okuması, ilkbahar çiçeklerinin aç­ması, insanın kalbini açar, ısıtır, içinde bir sıcaklık yaratır. Türk insanı kendi duygularını eskiden beri kopuzlarıyla, sazlarıyla, tüfekleriyle; destanlarda, masallarda, türkülerde, manilerde, şiirlerde dile getirerek şöyle anlatmaktadır:

      “Yarattı yaşıl çaş

Savvurdı ürüng kaş

Tizildi karakuş

Tün kün üze yürkenir (3).”

Zamanla bu bayramlara dinî bir mahiyet de ka­zandırılmıştır. Bu gün Hıristiyanların “Paskalya bay­ramı“, eskiden “kışın ölüp, ilkbaharda dirilen“, tabiat için yapılan bir bayramdır. Hıristiyanlık inancıyla gelenek kaynaştırılmış ve bu gün “İsa’nın ölüp dirildiği gün” şek­linde dinî bir bayram karakterine girmiştir. İranlılarda “mihrigân/mirhican ve Nevruz“; Türklerde “Hıdır-Nebî, Ergenekon Bayramı, Nevruz ve Hıdrellez” şeklinde mahiyet değiştirmiştir(4).

Türklerde ilkbaharda yılbaşı, gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü sayılmaktadır; Türkler kendi aralarında çeşitli adlarla kutlamaktadırlar. Kırım Türklerinde Nevruz’a “Navrez“(5) denir. Batı Trakya Türk­lerinde “Mevris” adıyla bilinir(6). Çuvaş Türklerinde ise “Naurus” adıyla mart ayinleri kutlanır ve yeni yılın ilk günü anlamına gelir(7). Tatarların “Noruz” dedikleri bay­ram Kırgızlarda “Navruz” biçiminde söylenmektedir. Bu geleneksel Türk bayramının, başka adları da vardır. Meselâ; Ergenekon, Bozkurt, Çağan vb. gibi kelimeler de, söz konusu bayramın adlarındandır. Bayramın Gagauz Türkçesindeki adı ise “Babu marta” veya “kürklü marta“dır. Ancak, daha önce de değindiğimiz gibi, yay­gın söylenişi “ilkyaz yortusu” biçimindedir.

Gagauzlarda İlk Yaz Yortusu/Nevruz

Gagauzlarda kutlanan “ilkyaz yortusu”, yani “Nevruz” bayramından söz etmeden önce, Gagauz Türk topluluğu hakkında bazı bilgiler vermek istiyoruz.

Bütün Türk toplulukları gibi, Gagauzlar da Oğuz boylarına mensupturlar. Dilleri öz Türkçedir. Denilebilir ki, Türkiye Türkçesine en yakın Türkçe, Gagauz Türk­lerinin kullandıkları Türkçedir. Ancak, tarih içerisinde İslâmiyet’le hiç tanışmamış olan Gagauzların dinleri Hıristiyan-Ortodoks dinidir. Gagauzlar bu gün, yoğun bir şekilde Moldova Cumhuriyeti’nin Bucak (Basarbya) Bölgesi’nde yaşamaktadırlar. Ayrıca Ukrayna Cumhuriyeti’nin Odesa, Zaporoje; Kazakistan’ın Turgay; Kır­gızistan’ın başkenti Bişkek ve Özbekistan’ın Başkenti Taşkent civarında da Gagauzlar yaşamaktadırlar. Bun­dan başka Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve Tür­kiye’de de Gagauzlar bulunmaktadır. Hatta Kanada’ya göç edip, hayatını orada devam ettiren Gagauzlar da bulunmaktadır.

Gagauzların menşei hakkında değişik görüşler mevcuttur. Bazı araştırmacıları onları Oğuzlara, bazıları Karakalpaklara, bazıları Kıpçaklara, bazıları ise Kuman-Kıpçaklara dâhil etmektedirler.

Gagauzlarla ilgili bir teze göre; “Gagauzlar XIII. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’na sığınmış olan II. İzzettin Keykavus’u takiben Rumeli’ye geçerek Dobruca’ya yerleşen Anadolu Selçuklu Türklerinin torunlarıdır(9).” Keza, Gagauz kelimesini de Keykavus ke­limesi ile özdeşleştirmeye çalışanlar vardır. Ancak, bu görüşlere aykırı olan başka fikirler de bulunmaktadır. Bunlardan birisi “Gagauzlar, İslâmiyet’le hiç tanışmamışlardır. Dolayısıyla Gagauz kelimesinin Keykavus’la ilin­tisi yoktur. Kelimenin son iki harfini oluşturan “uz“, “Oğuz” demektir. “Gaga“nın da “Haktan geldiği var­sayılmaktadır. Buna göre, Oğuzların bu kolu Hakoğuz’lardır. Bu söz zamanla “Gagauz” biçimine dö­nüşmüştür(11).” şeklindedir. Öte yandan, Azerbaycan’da kullanılan ve “büyük” anlamını taşıyan “Gaga” kelimesi de göz önüne alınarak “Gagauz“un, “Büyük-Uz” şek­linde yorumlanması da mümkündür.

Gagauzlar son derece dindar bir topluluktur. Kö­keni Arapça olan ve bütün Türk topluluklarının da benimsemiş oldukları “Allah” sözünü, Gagauzlar da kul­lanmaktadırlar. En küçük dinî mükellefiyetlerini, dinî bazı akidelere açıktan açığa mugayir dahi olsa, tamamıyla ve taassupla ifa ederler. Kendisini hiç kimse bunun aksine ikna edemez. Bunun içindir ki, “öyle bul­duk, böyle götüreceğiz” derler. Muayyen yortularda, kuzu, buzağı, koç vesaire kurban ederler. Yalnız erkek çocuğu olan aileler, yeni sene gecesiyle, 3 Şubat’ta kut­lanan eski stil günü, horoz kesip dağıtırlar(12).

Başka Türk boylarında olduğu gibi, Gagauz Türklerinde de sene iki kısma ayrılır. Birinci kısım “Hedrelez” veya “Hederlez” denilen, Hıdrellez’dir. O eski stil 23 Ni­san’dan başlayıp, Kasım’a kadar devam eder ve ikinci kısım buradan başlar. Şimdi burada, Gagauzlarda bu ay­ların nasıl adlandırdıklarını vermek istiyoruz…

“Yılbaşı “vasil” günü olan 1 Sonkanun (Ocak)’dur. Bu aya “Büyük Ay” denir.’ Şubat’a, “Gücük Ay“, Mart’a “Mart Baba“, Nisan’a “Çiçek Ay“, Mayıs’a “Mayıs Ay” (veya kelebek), Haziran’a “Ay Petro“, Temmuz’a “Ay İlya” (veya Orak Ayı), Ağustos’a “Panaya Orucu” (veya harman ayı), Eylül’e “İstavroz ayı” İlkteşrin (Ekim)’e “Kasım“, Sonteşrin (Kasım)’e “Canavar Yor­tulan“, İlkkanun (Aralık)’a ise “Hristos Orucu” (veya Kırım) denir(13).”

Birinci kısımla ilgili olarak halk arasında birçok deyimler, atasözleri meydana gelmiştir. “Şubat dermiş ki, ağam Sonkanundan korkmasam, mercimek çömleğini ateşte dondururum. Gagauzlar Gücük Ay ne odun var, ne un var diyorlar. Mart Baba’nın iki kansı varmış, biri güzel, biri çirkinmiş. Çirkinine bakınca hava bozulur, gü­zeline bakınca iyileşirmiş. Günlerle ilgili: Seksen Ka­sımın sekseninci günü. Bu gün için derler ki seksen tar­laya tohum at sen. Doksan yaza konsan. (Kasım’dan doksan gün sonra yaz başlar)(14).

Kışın doksan gün şiddetini sürdürmesi, ondan sonra da havaların soğuması konusundaki Gagauz inançları, aynen Türkiye’de de yaşatılmaktadır. Meselâ, Afyonkarahisar’da “doksan gün” hesabı şöyle yapılmaktadır:

“Onlar için kış; 90 demektir. 90’ın hesabı ise bambaşkadır… Kasım ayından itibaren 45 gün sayılır. Bu 45 günün sonu 90’ın başlangıcıdır. Bu günden iti­baren zaman zaman hüküm sürecek olan kış baş­lamaktadır… Yani zemheri. Zemheri 40 gün sürer. Ham­sin, zemheriyi kovarak havadaki yerini almadan önce korkunç bir savaş verir! Zemheriyi yener ama o gün in­sanlar da soğuktan el-aman derler! Hamsinin hükmü 20 gün sürer. 21’inci gün (20 Şubat) birinci cemre ha­vaya düşer. 7 gün sonra (27 Şubat) suya düşen cemre, bir 7 gün daha geçtikten sonra (5 Mart) toprağa düşerek her yeri ısıtmış olur. Ama daha kış bitmemiştir. Bu cemrenin düşüşünden 9 gün sonra bir Berdülacüz gelir ki, havaların ısınmış olduğu kanısı ile uçup gelmiş olan ley­leklerin yumurtaları donar! Nihayet zemherinin baş­ladığı günden itibaren 90 gün geçmiştir ki, kış bitmiştir. İşte o gün nevruz’dur(15)…

Nevruz yaklaşırken, mart ayının başında, Gagauz kadınlar, sabahın erken saatlerinde, evlerinde esaslı bir temizliğe girişirler. Gagauz ağzında çokça kul­lanılan “mart içeri, pire dışarı” sözü, Gagauz ka­dınlarının bu temizlik harekâtından kaynaklanmaktadır. Türk folklorunda da aynı söz kullanıldığına göre, Türkiye ile Gagauzların yaşadıkları bölgelerde, birçok gelenek ve göreneklerin aynı olduğu somut bir şekilde ortaya çık­maktadır. Bu temizlik hareketinin çok büyük önemi var­dır. Kadınlar temizlik yaparken, tabiidir ki evdeki pislikleri dışarıya atarlar. O esnada herhangi birisi orada bu­lunuyor ise o kişinin hemen elbise ve ayakkabılarını sil­keleyip temizlemesi gerekmektedir. Aynı zamanda bir süre dışarıda dolaşması gerekir ki, pireler onun üzerine konup, tekrar eve girmesinler!

Bilindiği gibi Gagauz Türkleri, Hıristiyanlığın Or­todoks mezhebindendir. Dolayısıyla, dinî inançlara bağlı olarak Gagauzlar, Hıristiyanların bahar bayramı olan “İlk­yaz Yortusu”nu da kutlamaktadırlar. Bu yortu, şubat ayı­nın son pazar gün yapıldığı için, buna “Aziz Lazar Günü” adı da verilmektedir. O gün, kızlar aralarındaki küçük yaşta olanlardan birisini seçerek “İlk yaz gelini” yaparlar. Başına çiçeklerden taç yaparlar. Bulgaristan’da yaşayan Gagauzlar ise gelinin yüzünü bir peçe ite ör­terler(16). Kızlar ev ev gezerek, türkü söylerler; el ele tutuşup hora oynarlar. Şayet kızlar çok küçük bir grup ise bu takdirde gelinin arkadaşlarından birisi hem türkü söy­ler, hem de eliyle gelini hafifçe silkeler. Türkü ikonaya karşı söylenir. Ev sahibi tatlı, yumurta, peynir vs. ile on­ları konuk eder. Moldova ve Bulgaristan Gagauzları şu türküyü söylerler:

Uçkum gittim, dala kondum

(Nakarat:) Lazare, Lazere Dal

Dal bana emiş verdi.

Ben emişi ere ektim

Er da bana çimen verdi.

Ben çimeni koyuna verdim

Koyun bana kuzu verdi

Ben kuzuyu beye verdim

Bey de bana katır verdi

Rindim gittim Kara-Su’ya

Kara-Su’da kannar akar

İki dilber durmuş bakar

Biri küçük, biri büyük

Küçüceğine alma attım

Büyüceğine selâm verdim.

Menefşa, menefşa, kadın menefşa

Ben seni, ben seni derede buldum

Kızlan gelin birerde sordum,

Birerde sordum: “evleriniz nerede?”

— Bizim evlerimiz karşıda,

Karşıda, karşıda, mermer taşında!(17)

Gagauzlar için Nevruz öncesinde yapılan ha­zırlıklar çok önemlidir. Mart ayının başlarında, küçük ço­cuklara ve genç kızlara kırmızı yün ipliğinden bilezikler örülüp, kollarına takılır. Evlenme çağına gelen kızlar ise, turnaların gelişini bekleyerek; onların yuvalarına yün ip­liği bırakarak; “bu ipliği yuvanıza alın, bizim ço­cuklarımız olacak, bizim için Allah’a dua edin” derler(18).

Küçük çocukların ve gençlerin, kış aylarında kuzulayan, nişanlanmış kuzuları vardır. Bu çocuklar veya gençler akşamdan hazırladıkları kırmızı ipliği, ertesi sabah erken kalkıp, kuzularının boyunlarına takarlar. Eğer sürüde “vakla kuzu (alaca kuzu)” var ise, ona iki kat kırmızı iplik takılır ki nazar değmesin, diye. Eğer o kış, koç sürüden kesildiyse, onun çanını damda bir kö­şeye asarlar. Mart başında mal sahibi genç kuzuların arasından bir koç tespit eder ve onun boynuna çanı asar. Sürüde koç olsa bile boynuzlu koç olacak kuzuya, küçük bir çan takılır. Bu inançlar sistemine uygun ha­reket etmeyen Gagauz kadınların işleri rast gitmez; on­ların hayvan otlatmaya gittiği sırada birden yağmur yağ­maya başlayacağına inanılır. Derler ki; “Bir Gagauz kadın hayvanlarını otlatmak için kıra gittiğinde yağmur, ardından da kar yağmaya başlamış. Dokuz gün sonra, bir kürk giymiş olmasına rağmen kadınla beraber, her şey donmuş! Onun için kadınlar 1 Mart’ta çalışmazlar. Basarabya Gagauzları o gün ateşte mısır patlatıp, buğ­day tanesi ve çekirdek kavururlar. Gençler o akşam toplantılar yaparak, maniler, atasözleri, bilmeceler, at­macalar, türküler söylerler. Bunların hepsi ilkyazla ilgili olan folklor malzemeleridir.

Mart ayının ortalarında bir kap içindeki toprağa soğan, buğday veya çimen tohumu ekilir. Bunlar ye­şerdiği zaman, yaz geldiğinin işareti olmaktadır. Bu ge­lenek Azeri Türklerinde de vardır. Azeriler buna Semeni adını vermektedirler ve doğrudan Nevruzla ilgili bir ge­lenektir.

Yine mart ayının başlarında mezarlıklar ziyaret edilerek, mezarların etrafındaki gereksiz otlar temizlenir; yeni çiçekler ve fidanlar dikilerek, süslenir ve tamirat ya­pılır. Bu iş bittikten sonra mezarın yanı başına bir şişe su konulur, mum veya kandiller yakılır.

Baharın gelişi 9 Mart’ta düzenlenen “kırk kaşık” “veya “Kırk Ayoz” günü kutlanır. Buna 40 kurbanlar (Martir) günü de denilir. Bu gün ne yapılırsa bu kırk gün süreyle tekrarlanır. Kadınlar bu gün ekmeklerini dört par­çaya ayırarak pişirirler ve pişen ekmeği komşularına üleştirirler. O gün de öğleye kadar mezarlığa gidilir; orada ölülerin veya ayozların ruhları için ekmek dağıtılır, küçük yudumlarla kırk kere şarap içilir.

Bütün bunlar, 21 Mart’ta geniş biçimde kut­lanacak olan ilkyaz yortusu, yani Nevruz bayramı için­dir.

Gagauzların bahar bayramları arasında bir de Hederlez vardır.

Hederlez-Nisan Çiçek Ayı

Hederlez, yani Hıdrellez’den önce nisan ayının başından itibaren sürdürülen bir dizi gelenek ve gö­renekler vardır. Önce onlara değinmek istiyorum.

Nisan ayına, çiçek ayı denildiğine yukarıda temas etmiştim. Bu ayın başlaması ile birlikte evlerdeki kilimler, halılar, yorganlar, yani yünden mamul eşyalar temizlenir ve havalandırmak üzere dışarıya çıkarılır. Odaların içerileri temizlenir, boyanır, kireçlenir.

Ancak, Hıdrellez öncesi kutlanan bir “Paskalya bayramı” vardır. Kilisede papazdan satın alınan mumlar yakılarak kutlamalar başlar. Buna “nur” denilir. Kiliseden eve gelen mumlarla evler nurlanır. Bu mum yakma âdetine Gagauzların Nevruz kutlamalarında da rastlanır. Azeriler aile fertlerinin sayıları kadar mumu Nevruz’dan sonraki çarşamba günleri evlerinde yakarlar(19).

Paskalya günü bir tas içerisine iki yumurta ko­nulur. Biri kırmızı öteki beyaz olan bu yumurtalar su içe­risinde pişirilip çocukların yüzlerine sürülürken, yanak­ların kıpkırmızı; yüzün bembeyaz olsun denilir. Pas­kalya bayramına doğru, yumurtalar, soğan kabuğu ile boyanır. Bu gelenekler, Türkiye Türklerinde de gö­rülmektedir. Bu bayramda komşu ve akrabalara yumurta dağıtılır. Küçük çocuklar da evden eve gezerek, “Hristos doğdu” diyerek insanları kutlarlar. Onlar da “Haliz’den doğdu” diyerek karşılık verirler ve çocukların torbalarına yumurta koyarlar.

Paskalya’dan önceki kış aylarında evlenen yeni çiftler, Paskalya ile birlikte “kolaç” gezdirirler. Kolaç, bü­yükçe ve kalın bir ekmektir. Bu kolacın üzerine bütün bir pişmiş tavuk ve yumurta konulur. Böylece bir bohça içe­risinde bunlar yakın akrabalara götürülür. Paskalyadan önce büyük bir ateş yakılır buna “ateşten atlama” âdeti denilir. Bu ateşin üzerinden herkesin atlaması gerekir. Bununla, kötülüklerden kurtulacağına inanılır; has­talıkların azalması ve tüm kötülüklerin kovulması sağ­lanır. Ateşten atlama (evvelden) hayvancılıkla meşgul olan Gagauzlarda da yaygındır. Hıdrellez’den sonra kıra çıkacak olan bütün koyunlar da bu ateşin üzerinden at­latılır. Ateşten atlayan hayvanların da belâlardan, kö­tülüklerden korunacağına inanılır.

Ateş kültü Gagauzlarda çok mukaddes sa­yılmaktadır. Gagauzlar ateşi canlı ve cansız diye ayırırlar. Cansız ateşi iki odunun birbirine sürtülmesiyle elde edilir; böyle bir ateşle oynamak doğru değildir. Ço­cuklar oynarsa, sidikli olurlar. Cansız ateş kötü ruhları kovmak için kullanılır. Lohusanın yattığı odaya gece girilebilmek için kapı eşiğine konulmuş ateşten atlamak gerekir(20).

O akşam Gagauz (Basarabya Gagauzları)’larda “Yumurta Oyunu” âdeti yaygın biçimde geçirilir. Bir ip­liğin ucu tavandaki çiviye bağlanır; bir ucuna ise pişmiş ve soyulmuş yumurta bağlanır. Sonra herkes ellerini arka tarafa bağlayıp, ağızlarıyla yumurtayı tutmaya ça­lışırlar. Kim yumurtayı bütünüyle ağzına alabilirse, para mükâfatı kazanır.

Paskalya’da doğan çocuğun hırsız olacağına ina­nılır. Hiç kimse o gün bir yolculuğa çıkmaz, herhangi bir işte çalışmaz. Bu Paskalya yortusu üç gün devam eder.

Hederlez (Hıdrellez)’in bir adı Aya Görgi’dir.

Neden Aya Görgi ve Hıdır İlyas (Hederlez) bir arada kut­lanır? Diye sorarsak, Ahmet Yaşar Ocak’ın verdiği cevap en uygun olan cevaptır:

Eskiden Hıristiyanlarda meskûn olup Saint Georges’un takdis ettiği bütün memleketlerde, İslâm fe­tihlerinden sonra halk bu aziz ile Hızır yahut Hızır-İlyas’ı birleştirmiştir. Bu birleştirmeye ön ayak olan sebep ise halk inançlarında iki şahsiyet arasındaki fonksiyon özel­likler olmuştur(21).”

Hıdrellez’de arife günü, ahir çarşamba akşamı, yakındaki çeşmeye su doldurmaya gidilir. Azerbaycan Türklerinde görülen su almaya giden kızların hiç ko­nuşmamaları, hususu Hıristiyan Gagauzlarda da aynıdır. Gagauzlarda kapaklı bir kova ile denize su almaya gi­denler hiç kimseyle konuşmadıkları gibi, etrafına da bak­mazlar(22).”

Gagauzlar Hederlez’de kurbanlık kuzu keserler. Rahip tuzun üzerine okur üfler; bununla kuzunun dilini tuzlarlar, boynuzlarına balmumundan yanar iki mumu sağlamca yerleştirirler. Kesilen kuzunun kanı atılmaz. Onunla evde muhtelif yerlere istavroz ve hazır bu­lunanların alnına işaret yapılır. Sonra avluda bir kuyu açıp içine kesilen kuzunun artan kanı ile diğer işe ya­ramaz kısımlarını gömerler. Kuzu bütün kızartılır. Kı­zartmadan önce parçalara bölmek günah sayılır. Kı­zardıktan sonra içinde bulunduğu tabakla beraber kiliseye götürülür burada rahip dua okur; kilise av­lusunda kuzunun etrafına oturulup hususî surette ha­zırlanmış haç damgalı buğday ekmeğiyle birlikte ye­meğe başlanır. Fakirlere de dağıtılır, rahip için de kuzunun ön bacaklarından biriyle derisi ayrılır. O gün herkes tartılır, mevsim içerisinde zayıflayıp, zayıflama­dığını görür, bu gün zarfında köylerde horalar, güb­reliklerde oyunlar olur. Kadın ve erkek uşaklarla yeniden pazarlıklar yapılır. Bina ve dükkânlar kiraya verilir yahut taahhütler ne olursa olsun, Kasım’a kadar muhafaza olu­nur. Bu gün cadıların zuhur edip yemeklerin sudunu veya tarlaların bereketini kaldırdıklarına inanılır. Bu felâketin bertaraf edilmesi için avlulara darı serpilir. Süt ve berekete sıra gelinceye kadar cadıların her şeyden önce darıyı tane tane toplaması lâzım geldiğine inanılır(23).

Nisan ayındaki bir dizi bahar geleneklerinin so­nunda, bir de Rusali yortusu vardır. Rusali cin-peri demektir. Rusali yollusu esnasında kıra gitmek doğru değildir, çünkü rusaliler insanı yakalayabilirler; bilhassa kırda iken uyumamalıdır; çünkü uyuyan insanları şaliler kaçırabilirler(24).

Basarabya Gagauzları rusaliler hakkında çok hikâyeler, efsaneler anlatırlar.

Sonuç

İlkbahar bayramları, insanlar için, bayramların en önemlisi ve en değerlisidir. Türk toplumunun “ilkbahar bayramı” ya da “Nevruz” diye adlandırdığı bayram hakkında bilgi veren bütün kaynaklar, bu bayramın gerçek bir Türk bayramı olduğunda hemfikirdirler… Gagauzlar ilkyaz yortusu, Nevruz’un ta kendisidir. Bir yandan Hıristiyan dininin tesiri, öte yandan Gagauzların, çeşitli Hıristiyan halklar arasında yaşamış olmaları sebebiyle, Nev­ruz adı, zamanla ilkyaz yortusuna dönüşmüştür.

Yortuya Gagauzlar çok önem vermekledirler. Öte yan­dan Gagauzlar, Nevruz ve Hıdrellez geleneklerini birlikte değerlendirmiş ve yaşatmışlardır. Hatta Hıristiyan ol­malarına rağmen, İslâmî kavramları da dilleri ve gelenekleri arasına almışlardır. Yukarıdan beri görüleceği gibi, Gagauzlar bu ilkbahar bayramı için uzun ve titiz ça­lışmalar yapmaktadırlar. Bütün bu gelenekler, çok zen­gin folklor ürünlerinin meydana gelmesine yol açmıştır. Bu yüzden Gagauz halk hikâyeleri, maniler, bilmeceler, bulmacalar, deyimler, atasözleri yaratılmıştır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki; Nevruz, bir Gagauz ilkyaz bayramıdır… Nevruz, gerçek anlamda bir Türklerin millî seviyede kutlanan ŞENLİK örneğidir.

Türk dünyasının diriliş ve bahara eriş şenlikleri (bayram) olan yeni gün (yengi kun)’e ulaştıran yüce tanrıya bilge Türklük adına şükreder.

TUDORKA ARNAUT

türkfolkloru

Notlar

1. Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lugâti’t-Türk (Çev. Besim Atalay, C.l), Ankara, 1939, s.263–484.

2. Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bu gün Şamanizm, Ma­teryaller, Araştırmalar, Ankara, 1972, s.97.

3. Abdülhaluk M. ÇAY, Hıdrellez, Kültür-Bahar Bayramı, Ankara, 1990, s.7.

4. a.g.e., s.5

* Mehmet Vahap Yurtsever, “Nevruz, Nevriz”, Emel, Sayı: 75, Mart-Nisan 1973.

6. Abdürrahim Dede, Batı Trakya Türk Folkloru, Ankara, 1978, s.123.

7. H. Paasonen, Çuvaş Sözlüğü, İstanbul, 1950, s.94.

8. Ahmet Turan, “Türk Boylarında Nevruz Geleneği” Erciyes, Sayı: 150, Haziran 1990, s.2.

9. Harun Güngör – Mustafa Argunşah, Dünden Bu Güne Ga­gauzlar, Ankara 1993, s.1.

10. A. B. Ercilasun, “Gagauzlar’dan Yeni Haberler” Ana Sözü Gazetesi, Sayı: 146–147, Yıl 1990, s.4.

11. İrfan Ünver Nasrattmoğlu, “Gagauz Ana Dili Bayramı ve Şiirleri”, Tarla, Sayı: 94, Nü. 1, s.7.

12. Anatos Manof Gagauzlar – Hıristiyan Türkler (Çev. Türker Acaroğlu), Ankara, 1939, s.31.

13. a.g.e., s. 82-83.

14.

15. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Afyonkarahisar Folklorundan Damlalar, “Doksan Gün Kış Hesabı”, Ankara, 1976, s.45–48.

16. A. Manof, s.88.

17. A. Manof, s.87.

18. A. Manof, s.87.

19. Respublite Gazetesi (Azerbaycan), Nü: (12) 37, 23 Mart 1991, “Novruz Adetleri”, s.4.

20. Güngör-Argunşah, s.100.

21. Ahmet Yaşar Ocak, İslâm-Türk inançlarında Hızır Yahut Hızır İlyas Kültürü, Ankara, 1990, s.140.

22. A. Çay, s.186–187.

23. A. Manof, s.88–89.

24. A. Manof, s.89.

ziyaretcidefteri21111126.gif

 

Paylaş:

Yorumlar

“146) GAGAUZLARDA “İLKYAZ” BAYRAMI” yazisina 7 Yorum yapilmis

  1. Samet Acar yorum tarihi 15 Mart, 2008 21:48

    Türkler’de bahar bayramı,kışın birçok zorluklarından arınmanın belirtisi olan ,ilkbahar ve güneşli günler insanda psikolojik bir duyguyla sevinç kaynağı yaratmıştır.Köylerde sıkıntı çekenler hayvanlarının otlatılması sürecinin başlaması ,süt,yoğudun ineklerinin buzağı yapmasıyla aile geçiminin rahatlaması,kuzuların meyleşmesi,çiçeklerin ve doğanın görünümleri baharın hazını vermektedir.Sevinç kaynağıdır.Dolayısıyla Türkler bu güzel mevsimin değerini sevinçleriyle paylaşarak bayram havasına sokmuşlardır.Baharda ekin işleri başlar,toprak kavidir.İki komşu üç komşu biraraya gelerek “madgam”(çiftlerini yardımlaşarak sürererler)olurlar.Tam bir bayram şenliği gibi yaparlar.Obirlik beraberlik Türklere mahsustur.Acaroğlu

  2. ZÜHAL ASMA yorum tarihi 11 Ağustos, 2008 14:47

    HIDIRELLEZ,ANNEANNEMLERDE KUTLANIRDI.YANİ BİZİM AİLEDE ÖNEMLİDİR.NE GÜZEL GÜNLERDİ..GÜL AGACININ DİBİNE..TASLARDAN EV YAPIP,O DİLEKLE SABAHA KARSI
    DUA ETMEK.FAZLASINA GEREK YOK..AMA PİKNİKLERİMİZİDE TERTEMİZ YAPARDIK.*CİHANA BEDEL İSTANBULUMUZU KİRLETMEDEN.-YA SİMDİKİLER:(
    SEVGİ HANIMIDA GAGAUZ TÜRKÜ DİYE BİLİRİZ.ONLARDA KİLİSEDE YORTUYA DAVET EDERLERDİ.GİDERDİK.ONUN VE PEKCOK TÜRKÜN ÜLKESİNİ SEVMESİNE KİM KARISIYOR!ANLIYAMADIK!YOKSA YANILMISMIYIZ?KİMSE GÖRÜNDÜGÜ GİBİ DEGİLMİYMİS!
    -NELER NİCİN OLUYOR!!BU GÜZELLİKLER YERİNE NEDEN SAVUNMAYA GECİRİLMEYE ZORLANIYORUZ!VE COOK PARALAR BU YÖNE DOGRU GİDİYOR::((
    MADEM GELDİK DÜNYAYA..BES DAKİKA HUZURLU YASAYALIM,BÜYÜKLERİMİZ GİBİ AZICIK TADINA VARALIM.ÜLKEMİZİN GÜZELLİGİNİN.BUNU YÜREKTEN DİLİYORUM.ÜLKEMİZE BİR AN BİLE KÖTÜLÜK DÜSÜNEN HERKESİ, BÜYÜK FELAKETLER BEKLESİN DİYE DUA EDIYORUM.BUNA İC DIS HERKES DAHİL.
    *CÜNKÜ KONUSULACAK COK GÜZEL KONULAR VAR!OYSA DÜNYA KÖTÜLÜKLERLE YÖNETİLDİGİNDEN KİMSEDE HUZUR+KARDESLİK KALMADI.BIRAKIN ONU;ALDIGIMIZ NEFES HARAM OLDU:(

  3. fatih adıyaman yorum tarihi 17 Nisan, 2009 22:52

    insanlar artıl zıvanadan çıktı bence din diyerek birbirini kırıyor katlediyor oysa dinlerin kutsal kitaplarında nedense iyilik hoş görü emrediliyor fakat insanların inançlarını kullanıp ranta çeviren kitlelerin işine geliyor tabi kaos çıkartıp silah satmak insanları birbirine kırdırmak DİN İNSANIN AFYONUDUR malesef üzücü fakat gerçek

  4. yasin taner yorum tarihi 23 Şubat, 2010 10:14

    Gagavuz’ların adının aslında Gökoğuz geldiğini bir yerde okumuştum oğuz türklerindendirler.

  5. Tarık KONAL yorum tarihi 21 Mart, 2010 16:01

    KARDEŞLERİMİZ GAGAUZLARI BİZE ANIMSATTIĞI İÇİN SAYGIDEĞER KARAHAN BEYEFENDİYE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.
    SEVGİLİ ARKADAŞLARIM BİLGİSUNARDA (internette)
    http://www.anasozu.com DAN BİR GAGAUZ SİTESİNE ULAŞABİLİRSİNİZ.
    BİZİM TÜRKÇEMİZE EN YAKIN ÖZ TÜRKÇENİN, GAGAUZLARCA KULLANILDIĞINI GÖRECEK VE KIVANÇ DUYACAKSINIZ…
    TARIK KONAL

  6. Selma Erdal yorum tarihi 21 Mart, 2010 21:06

    Anneannemin babası Gagauz ki onlar Makedonya’da yaşamışlar ve annemin babasoyadı da UZ idi… Onlar Alperenler’den Bektaşi Müslümanlığı’nı öğrenip din değiştirmişlerdir…
    Değerli aydınlık yolcusu KARAHAN yoldaşımın bu aydınlatıcı paylaşımları bugünlerde kimlik sancısı çeken, kimlik yozlaşmasına uğrayan yurtdaşlarımız için çok yararlı olacaktır…Bu iletileri çoğaltalım, yayalım, kimlik bunalımına düşenlerin aydınlanması için çalışalım…

  7. gürkan yorum tarihi 2 Haziran, 2010 15:06

    Oğuz soyundan gelen Mete han hiç şüpesiz büyük bir liderdi fakat,0ğuzhan kesin Metehan’mıdır?.gercek Oğuz han’nın Mete han’döneminden binlerce yıl önce yaşamış , ihtimali ve işaretleri var. Oğuz adı biraz farklı şekillerde tarihin içinde önüze çıkıyor.

Yorum yap