141) BİR ÖYKÜ…

Yayin Tarihi 14 Mart, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

 

 MEHMET İLE ALİŞ’İN ÖYKÜSÜ

“Milli Eğitim Bakanının Dikkatine…”

Mehmet ve Aliş iki çocukluk arkadaşıydı. Aynı mahallede doğmuş, birlikte büyümüşlerdi. Çocukluk yıllarında oyunlar oynar, mahallenin diğer çocuklarıyla birlikte hep beraber eğlenirlerdi. İlkokulu da aynı okulda okumuşlardı.

O zamanlar ilköğretim 8 yıl olmadığından ilkokuldan sonra Anadolu Liselerinin Ortaokul kısımları için sınavlar yapılır ve kazananlar Anadolu Liselerinin Ortaokul kısımlarında öğrenimlerini devam ettirirlerdi.

Mehmet bu sebeple dördüncü sınıftan itibaren derslerine daha fazla ağırlık vermeye başladı ve esnaf olan babası onu bin bir güçlükle kazandığı parayı dert etmeden bir dershaneye yazdırdı. Aliş ise okumayı ancak 3. sınıfta söktüğünden derslerle çok da alakalı değildi. Öyle ki Mehmet’e hep kızıyor onu oyun  bozan olarak addediyordu. Mehmet dersleri olduğunu söyleyerek kimi zaman sokağa hiç çıkmıyor, kimi zaman da oyunları erken bırakıyordu. Günler geçtikçe Mehmet mahallede dışlanmaya hor görülmeye başlandı. Aliş ise mahallenin gözdesi idi.

Mehmet ile Aliş’in yolları işte buradan sonra ayrılmıştı.

5. sınıfı bitirdiklerinde Mehmet sınava girdi ve o gün için memleketin en gözde Anadolu lisesinin orta okul kısmını kazandı. Aliş ise babasının ve annesinin zoruyla düz ortaokula yazıldı. Aliş ilk aylar hep okuldan kaçıyor atari salonlarına oyunlar oynamaya gidiyordu. Mehmet ise aksatmadan derslerine devam ediyordu.

Mehmet ile Aliş gün geçtikçe büyüyor ve delikanlılık çağına yaklaşıyorlardı.

Mehmet orta ikiye geçtiğinde yine karşısına bir sınav çıktı: Liselere Giriş Sınavı. Mehmet yine azimle çalışmaya başladı. Babası yine onu dershaneye yazdırdı. Artık sokağa hiç çıkmıyordu. Hayalinde Fen Lisesi vardı ancak yıl sonunda girdiği sınav neticesinde o Anadolu Öğretmen Lisesini kazanmıştı.

Aliş ise bir yıl ara verip bir yıl da sınıfta kaldıktan sonra sonra düz liseye yazılmış ve lise birde yine sınıfta kalmıştı. İkinci defa lise bir okuduktan sonra da zor bela lise ikiye geçmişti.

Mehmet’in lise hayatı da başarıyla geçmişti. Bu defa da ÖSS denilen illet çıkmıştı karşısına. Hazırlık okumadan İngilizce’den muaf olarak birinci sınıftan başlamıştı Anadolu Öğretmen Lisesine. Lise birde okul birincisi olduğu için bir dershaneye bedava yazılmış ve lise iki ile lise üçü de dershanelerle paralel bir biçimde yoğun bir tempoyla geçirmişti.

Mehmet liseyi Aliş’e göre iki yıl önce bitirmiş ve bitirdiği yıl da girdiği sınav neticesinde kendi memleketindeki üniversitenin Türkçe Öğretmenliği bölümünü kazanmıştı. Bu arada Aliş ise daha o yıllardan sigara ve içki içmeye başlamış. Okulda çeşitli olaylara karışmış. Neredeyse her gün ayrı bir kavga ve şamataya sebep olarak öğretmenlerini en fazla üzen öğrenci olmuştu. Aliş liseyi bitirdiğinde Mehmet üniversite ikiyi bitirmişti.

Aliş liseyi bitirdikten sonra 1 yıl ÖSS için dershaneye gidip geldi. Babasının zoruyla deneme sınavlarına giren Aliş çok zaman dershaneyi ekip partilere kaçtı. Aliş kız arkadaşıyla gönül eğlendirirken Mehmet Osmanlıca metinler çözüyor, çeşitli eğitsel faaliyetlerde bulunuyor, yine sosyal açıdan kendini geliştiriyor, ülke meselelerini yakından takip edip topluma ve hayata duyarlı bir tavır sergiliyordu. Öyle ki Mehmet bir kitap bile yazmış, tiyatro oyunlarına oyuncu olarak katılmış, dergiler yayınlamış ülkedeki insanlar için mücadeleye girişmiş bir kişi olmuştu.

Aliş’in üniversiteyi kazanamayacağını anlayan babası onu hemen polislik sınavına girdirdi ve nasıl olduysa bir şekilde Aliş, o sınavı kazandı. Öyle ya zeki ve başarılı bir çocuktu(!) Aliş.

Mehmet üniversiteyi bitirmeye yakın yine bir sınav derdi ile boğuşmaya başladı. Bu sınav KPSS idi. Mehmet ömründe ilk defa başarısız oldu(!). Öyle ki Türkçe öğretmeni olan Mehmet’e Matematik, Coğrafya gibi konulardan sorular sorulmuştu. Mehmet atanamadı. Kendini birden hayatın içinde buldu. Ancak neydi Mehmet? Toplumdaki vasfı neydi? O güne kadar hiçbir yerde çalışmadığı için bir mesleği yoktu. Peki ya ne yapacaktı şimdi? Onca yılın emeği nereye gitmişti?

Mehmet daha öğretmen olmadan Aliş polis okulundan mezun olmuş ve polis olmuştu.

Aliş mahallede artık “Ali Bey” diye anılmaya başlanmıştı. Aliş sevgilisiyle nişanlanmış ve düğün hazırlıklarına başlamışken Mehmet atanamadığı için bilinmez bir telaş içerisindeydi.

Mehmet Önce bocaladı. Sonra ücretli öğretmenlik denilen kategori ile toplumda yerini buldu. Mehmet 30 saat derse giriyor ancak yine de kadrolu ya da sözleşmeli olup da 15 saat derse giren bir öğretmenin bir yılda aldığı paranın çeyreğini dahi alamıyordu.

Mehmet aldığı parayla dershaneye yazıldı ve atanmak için KPSS sınavına hazırlanmaya başladı.

Herkes Mehmet’i küçümsüyordu. “Okudun da ne oldu?” diyenler mi olmadı, “Koca adam oldu da bir baltaya sap olamadı.” diyenler mi, yoksa “Şu kötü Aliş kadar olamadı.” diyenler mi, daha neler neler… Haksız da değillerdi hani çünkü Aliş evini yuvasını kurmaya hazırlanırken Mehmet’in dikili tek taşı bile yoktu. Hatta borçları vardı. Öğrenim katkı gibi üniversite de devletinin ona verdiği üç beş kuruş birikmiş şimdi karşısında koca bir engel olmuştu. Askerlik sorunu bir yandan, işi olmadığı için kavuşamadığı sevgilisinin hasreti ve evlilik derdi bir yandan. Hayatta hiçbir şeyi yoktu Eğitim Fakültesi diplomasından başka.

Devlet kutsaldı Mehmet için her ne kadar yıpratılıp bir kenara atılmış hissetse de kendini o devletine laf etmiyordu ama içten içe Hakkını yiyenlere de kinlenmiyor, beddualar etmiyor değildi.

Evet Aliş olmuştu Ali Bey, Mehmet ise beş parasız…

 

AHMET SANAL

[email protected]

ziyaretcidefteri21111126.gif

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap