140) TÜRKLERDE “TAMGA”

Yayin Tarihi 11 Mart, 2008 
Kategori TÜRK DÜNYASI, TÜRKÇE

TÜRKLERDE “TAMGA

image0018.jpg

—————————————————————————-

Türklerin 8. yüzyılda granit taslara kazıdıkları ve ancak 1893 yılında Danimarkali Türkolog W. L. Thomsen tarafindan çözümü ile dünya kültür tarihinde mal olan yazıtlarda kullanılan özel işaretler Türk Kültürüne; Türkler’in sosyal yazışmalarına ve Türk tarihine ışık tutar niteliktedir. Türk Dünyası’nda bir çok maddi kültür malzemeleri üzerinde kullanılan damgalar estetik açıdan da çok önemlidir. Yüz yıllar öncesinde yaratılan bu özel işaretlerin günümüzde, Anadolu ve diğer Türk bölgelerinde halâ izleri görülmektedir. Damgalar üzerinde kapsamlı bir araştırma yapılarak daha çok tarihi bilgiye ulaşmak mümkündür. 

“DAMGA” KELIMESININ ANLAMI
Sözlük anlamıyla, Türkiye Türkçesi’nde damga; *Bir şeyin üzerine bir nisan basmaya yarayan araç. *Bu araçla basılan nisan. *Bir kimsenin herkesçe bilinen lekesi, şeklindedir. Bizim ele alacağımız anlamı ise basılan nisan yani im olacaktır. Bu kelime çok eski olup, Açura Yazıtı’nda söyle geçmektedir.

1. yeti yegirmi yasinta erdim; ölti

2. kab?ki eti bunsiz erti kara saçin teg

3. yerdeki tamkalig yilki buns’iz erti/

4. yag… tegmis sü teni yeti bin oglan erti.
Türkiye Türkçesi’yle:

1. On yedi erdemi yasinda idim,ölü,

2 .Göz kapaginin eti (?) kara saçi gibi kedersiz idi,

3 .Yerdeki damgali yilki sayisiz idi,

4 . Hücum eden ordusunun kudreti yedi bin oglan idi.) [1]

Bu metindeki “tamgalık yılkı” sözünden Türklerin atlarına “nisan,işaret im” vurduklari ve bunun adına da “ damga ” dedikleri anlaşılmaktadır.

Ayrıca “tamga” isminden:

Tamgaçı : Damgacı, mühürdar, damga vuran

Tamgalamak : Damgalamak, mühürlemek

Isim ve fiillerinin türetilerek kullanıldığı da yine abidelerde tespit edilmektedir. [2]

Tamga ” kelimesi Kutadgu Bilig, adli büyük eserde de tamga , tamga urmak , tamgaç i ve tamgalamak seklinde kullanilmistir.

Kelime Ali Sir Nevaî’nin “Muhakemetü’l Lugateyn” adli eserinde “ tamgaçı”olarak kullanilmistir.O devirde doğu lehçesinde de yasamaktaydı.

“ Tamga kelimesi Eski Anadolu Türkçesi’nde de ayni şekilde devam etmiş,XIV. yüzyılda yazılmış olan “Süheyl ü Nevbahar” adli eserde de şu şekilde kullanılmıştır;

Dutalar ati vü ol at idi olKi Sa’luk’i birakti vü duttu yol

Solok dem ki kildi nazar Sah-i Çin

Görür tamgasi urlu kiçin”.

Türkiye Türkçesi’yle: Atı tutarlar ve tuttukları at odur;ki Sa’luk’i bırakarak yola devam etti.Tam o zamanda Sah-i Çin baktı ki; (atın) kıçına kızının damgasının vurulmuş olduğunu gördü.)

Buradaki ifadeden de atların damgalandığı, hatta bu damganın atın “kıçına” yani sağrısına vurulduğunu öğreniyoruz.

Türkçe’nin etimolojik sözlüğünü hazırlamış olan Fin Türkologu M.Räsänen,eserinin 460/a sayfasında “tamga” kelimesinin Eski Türkçe’de takma, Kutadgu Bilig ve Orta Türkçe ile Çagtayca’da tamga, Kumuk Türkçesi’nde tamna, Oryat ve Soyan Türkçesi’nde tanma, Kazan Türkçesi’nde tamga olarak kullanıldığını öğrendiğimiz gibi, kelimenin “tamga” seklinde Çermisçe ve Rusça’ya geçtigini görüyoruz. Moğolca’ya geçmiş bir ödünç kelime olarak karşımıza çıkmaktadır. [3] Kelime bugün Anadolu ağızlarında da “damga” seklinde yaşamaktadır.

TÜRK DAMGALARININ DOGUSU

Hun Türkleri tarafindan milattan önce bilindiği sabit olan Türk damgaları, Doğu Asya’dan Avrupa ve Anadolu’ya geniş coğrafyada kullanılmış, kayalar, tas sütunlar, tahta kazıklar, mağara (in) duvarları, kap-kacak, at koşum takıları gibi yerlerde tespit edilmiştir.Türk damgalarının çok çeşitli yerlerde kullanılması, Türk toplumunun folklor ve etnolojik malzemelerinin zenginleşmesinde başlıca unsur olmuştur. [4] Bugün Orta Asya’nın Moğolistan topraklarında yer alan Gurban-nour (Üç Göl) bölgesinden itibaren Avrupa içlerine kadar uzanan geniş coğrafyada bulunan Hun kurganlarından, mezar, yazılı tas, kaya ve sütunlardan elde ettiğimiz bilgilere göre, Türkler ongun olarak pek çok hayvan tanıyorlar, bunları kutsal addedip, hem avlamıyorlar hem de etlerini yemiyorlardı. [5]

Türk damgalarında en çok kullanılan ongunlar boğa, geyik, dağ keçisi, at, kurt. Alıcı kuşlar (kartal, atmaca, şahin, sungur vb.), koç, koyun, yılan vb. gibi kutsal bilinen hayvanlardı.

Türklerde köpek(it) pek makbul tutulmadığı için damgası da görülmemektedir. Ancak domuzun bazı taslara resmedildiği olmuştur. İlk Türk kaya resimlerinde hayvan motiflerinin daha sık ve çeşitli olarak kullanılması, Türklerin henüz göçebe hayat tarzını sürdürdüklerini vurgulamaktadır. Ejder motifi ilk Türk kaya resimlerinde ve damgalarında görülmemektedir. [6]

Türkler damga adini verdiğimiz işaretleri kullanmadan önce, anlatmak istedikleri şeyi mutlaka resimle ifade ediyorlardı. Nitekim ilk çağlarda da insanlardan pek çoğunun resim kullanarak meramlarını anlattıkları, bulunan mağara duvar resimlerinden anlaşılmaktadır. İnsanlık resimden piktographa, daha sonrada piktograma geçmiştir. Türk damgaları , iste bu safhada, yani piktograph ile piktogram arasında doğmuş olabilir.Bu görüşe göre, Türk yazı ve damga tarihini şöyle şematize edebiliriz:

I. Devre: Resim

II. Devre: Piktograhp (eski Misirdaki harf yerine resim kullanma)

III. Devre: Piktogram (basitlestirilmis resim)

IV. Devre: Ideogram (yazida kelimenin harfleri gösterilmeden fikri ifade eden isaret)

V. Devre: Phonogram (bir harf, hece veya sesi gösteren işaret)

VI. Devre: Harf (dilde ki bir sesi gösteren ve alfabeyi meydana getiren işaretlerden her biri). [7]

“Eski Türk yazıtları” adli eserinde H. N. Orkun’a göre de Kök – Türk phonogramlari ve harfleri, çok eski devirlerde damgalardan geliştirilmiştir. Türk damgaları çeşitli evrelerden geçerek Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde gerçek figürlerini bulmaya başlamıştır. [8]

Başlangıçta boylara ait eşya ve hayvanların birbirine karışmaması için kullanılan damgalar, yüzyıllar boyu çadırlarda, giysilerde, kabir taşlarında, parada, halıda, kilimde, ahşap ve madeni eşyalarda ve hatta Devlet Arması’nda kullanılmıştır.

Küçük ok-yay işareti ile büyük yay yanisi, beraber veya tek olarak, çeşitli devirlerde, yüzyıllar boyunca tekrarlanarak, Türkler tarafından Türkler tarafından türlü el sanatlarında, mimaride, dokumalarda, paralarda, giysi süslemeleri ve Devlet Armasında kullanılmıştır. [9]

ESKI TÜRK YAZITLARI VE DAMGALAR

En eski Türk yazısı olarak bilinen “Orhun” ve “Yenisey” alfabesinin yıpranmamış örnekleri Kültigin, Bilge Kagan ve Tonyukuk yazıtlarında görülmektedir.

Bu yazıtların dışında, ayni alfabe ile yazılmış, irili ufaklı daha bir çok yazıt vardır. [10]

Bazı motiflere verilen heraldik (ongun ile ilgili) veya totemik (ata sayılan ongun ile ilgili) anlamların bir sonucu olarak, bunlar boy veya şahıs damgası olan birer piktogram daha sonra da fonogram hatta Orhun Yazıtlarında görüldüğü gibi, yazı şekline girebiliyorlardı. [11]

Türkler batililarca “Runik” adi verilen bu milli yazilarini, Orta Asya’nin Yenisey ve Orhun nehirleri civarindaki genis alana serpilmis taslar üzerine kazinmadan yüzlerce yil önce kullanilmaya baslanmistir. Eldeki örneklere göre, öncekileri birer basit sekil olan bu isaretler, zamanla gelisip estetik ve grafik özellikler göstermislerdir. Türklerin her biri bir veya birkaç sesi ifade eden eski milli alfabe sistemin yaninda kullandiklari özel isaretler ile hayvan ve bitki sembolleri bulunmaktadir. [12]

Türk damgalarini yaratanlar çesitli sembolleri estetik açidan yogururken, ayni sanatçi veya bilge kisi, Orhun Yazitlarini ve damgalarini yaratir ve Türk kilim, cesim, çuval, heybe gibi materyalleri dokuyup islerken bazi sembolleri resmetmek geregini duymustur. [13]

ESKI TÜRK DAMGALARININ GÜNÜMÜZE YANSIMALARI

Orhun’dan Anadolu’ya kadar uzanmis olan Türk damgalari, Orhun ve Yenisey Yazitlarindaki benzer veya çok az farkli veya tamamen farkli sekilleriyle Anadolu’daki çesitli boy, soy, oba, asiret ve cemaat ile aileler arasinda kullanilmakta ve halâ yasamaktadir. Türk damgalari Anadolu’da su yerlerde kullanilmaktadir.

1. At ve sığırda,

2. Koç veya koyunun sırtında, kuyruğunda veya başında,

3. Koç ve koyunun kulak veya burnunun üstünde,

4. Kovanlarda, buğday veya un ambarlarında,

5. Mezar taşlarında,

6. Hece tahtası adi verilen, tahtadan yapılmış mezar işaretlerinde,

7. Kilim ve halılarda,

8. Keçelerde, kepeneklerde,

9. Heybe, torba ve un çuvallarında,

10. Nakiş ve yanişlarda,

11. Ziynet eşyalarinda,

12. Nazarlıklarda,

13. Ev kapı ve duvarlarında,

14. Kap kacakta,

15. El, yüz, alin, pazu ve göğse yapılan döğmelerde,

16. At koşum takımlarında.

Türk damgalarini bu kadar çesitli olmasi ve kullanilmasi, Türk toplumunun folklor ve etnolojik malzemelerinin, zenginlesmesinde baslica unsurlardan biridir. [14]

GRAFIK VE SANATSAL AÇIDAN DAMGALAR

Türk Dünyasi’nda pek çok maddi kültür malzemeleri üzerinde kullanilan damgalar, Türk estetik tarihi açisindan çok önemlidir.

Türk damgaları estetik açıdan incelendiğinde, ortaya şaşırtıcı  tablolar çıkmaktadır. Ogünlerin hiçbir sanat ekolüne mensup olamayan Türkler önemli buldukları yerlere bu işaretleri koyarken, bir birinden farklı çizgiler kullandılar. Bir dairenin 40 ayrı şekilde yorumlanması, Türk sanatçıların estetiğe verdiği önemi gösterir. [15]

Ayrıca sanat eserlerindeki motifler “biçim yapısındaki çağrışmalarla kendi semboliğini, üstünde yer aldığı nesneye eklemek, ona manevi değer vermek ve öz kazandırmak, bir başka deyimle o eşyayı kimlikli kılmaktır”. [16]

Mesela Kazakistan’daki koç başları cesur, yiğit, batur olmayan birinin mezarı üzerine konmamaktadır. Hali kilim damgaları da öyledir. Sözgelişi Kazakistan ve Kırgızistan’da çekilen halı-kilim fotoğraflarına bakılırsa onların hangilerinin evlenecek kızlar tarafından yapıldığını veya çeyiz için yapıldıklarını rahatlıkla anlamak mümkündür. Özelikle canlı renkler önemli ipuçları vermektedir.Damgalar bir zihniyet dünyasının ürünleri olarak algılanıp yorumlanması gerekir. Çünkü yapılan araştırmalar, insanların tesadüfen ortak semboller kullandıkları hakkında çok az bilgiler vermemektedirler. Ayrıca insanlar ortak semboller kullansa da onlara verdikleri anlamlar farklı olmaktadır. [17]

SONUÇ

Damgalar birer sanat eseri olmaktan öte, bir duygunun, bir sosyokültürel hayatin, en genel tabiri ile sosyal tarihin dile getirdiği tarihi vesikalardır. Bu belgeler resmi kurumlar tarafından yazılmadıkları için de halkın en yalın duygu ve düşüncelerini ifade ederler. Göçebe bir toplumun ürettiği bu şekiller, dönemin ve yasam tarzının tanınmasında çok önemli rol oynamaktadır. Bu konu üzerinde daha fazla çalışma gerekmektedir.

BIBLIYOGRAFYA

Gülensoy, Baybars, Türk Damgalari, Mart 1994, Yesevi Sevgi Dergisi.

Gülensoy, Baybars,Türk Damgalarinda Hayvan Motifleri, Nisan, 1993, Türk Düyasi Tarih Dergisi , 7(76).

Gülensoy, Tuncer, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgalari , Istanbul 1989, TDA Vakfi Yayinlari.

Orkun, Hüsyin Namik, Türk Yazitlari , C.IV, Istanbul 1941, TDK yayini.

Kasgarli Mahmut, Divan-i Lügat’it Türk , çeviren: Besim Atay, 1986.

Diyanet Avrasya Dergisi , Ocak, Subat, Mart, Azerbaycan 2001.

Sanat ve Damgalar Neyi Anlatir , Türk Yurdu Dergisi , 21 (171), Kasim 2001.

Mülayim, S., Tanimsiz Figürlerin “Ikonografisi”, Türk Soylu Halklarin Hali, Kilim, Sicim Sanati , Ankara 1998.

XII: Türk Tarih Kongresi , TTK. 1999, Teblig 1. Cilt.

[1] H.N. Orkun,Eski Türk Yazitlari III, s.134.

[2] T.Gülensoy, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgalari, s.11.

[3] T.Gülensoy, a.g.e. , s.12.

[4] Selçuk Üniversitesi, Egitim Fakültesi, Resim-Is Egitimi Böl.Grafik Ar. Gör.

[5] T.Gülensoy,a.g.e. s. 20.

[6] Baybars Gülensoy, Türk Dünyasi Tarih Dergisi, Nisan 1993, s.38.

[7] T. Gülensoy, a.g.e. s.14.

[8] B. Gülensoy, Türk Damgalarinda Hayvan Motifleri, T. D. Tarih Dergisi, s.38.

[9] Diyanet Avrasya Dergisi, Ocak, Subat ,Mart 2001, s.71.

[10] B. Gülensoy, Köktürk Alfabesinin Grafik Açidan Incelenmesi, Mart 1994, s. 31.

[11] T. Gülensoy , a.g.e., s. 15.

[12] B. Gülensoy, Yesevi Sevgi Dergisi, 1(3) Mart 1994, s. 13.

[13] Diyanet Avrasya Dergisi, s. 78.

[14] T. Gülensoy, a.g.e. , s.18-19.

[15] Baybars Gülensoy, a.g.e. ,s. 13.

[16] S. Mülayim, “Tanimsiz Figürlerin “Ikonografisi”,Türk Soylu Halklarin Hali, Kilim, Sicim sanati” (Uluslar arasi Bilgi Söleni Bildirgeleri, 27,31 Mayis Kayseri),Ankara 1998, s.219.

[17] Türk Yurdu; 21 (171), Kasim 2001, s. 71.

Paylaş:

Yorumlar

“140) TÜRKLERDE “TAMGA”” yazisina 4 Yorum yapilmis

  1. Silvan GÜNEŞ yorum tarihi 12 Mart, 2008 23:30

    Böyle tarihi vesikalarla, bellerle, fotoğraflarla Türklerin varlığını her şekilde kanıtlarsınız ama siz ne zaman “TÜRK” deseniz. karşınızda hep birilerini görür ve sizi kuru kuru kendini anlat, öven, göklere çıkaran…. biri olarak kendince aşağılamaya kalkan birileri ile hep karşılaşırsınız. Neden şimdiye kadar bize ait herşeyi bu kadar uzak yılların ardından öğreniyoruz? Daha önce bu memlektin yetiştirdiği bilim adamları neredelerdi? Neden her alanda övündüğümüz herşeyimizi dünyaya kanıtlayamadık? Neden dünyada bize ait herşeyi yitirdikdik? Neden bu kadar her alanda çok başarılı işler yapmış Türk İnsan gücü bu yüzyıl diliminde dünyada hak ettiği yere sahip değil? Bizi kendi kendimize yabancılaştıran ve birbirimize olan saygımızı da yitirmemize sebep olan bu çirkin siyaset neden memleketimizin menfaatlerine hizmet etmekten uzak? Offff çok sıkılıyorum ve daha bir sürü sorular dolaştıkça beynimde çok daha iyisini yapabilecek ve tüm renklerinde kendini gösterebilen bir Milletin dünyadaki itibarına ve yaptığı işe, yönetimine, üretimine, tüketim kalitesine baktığımda ……… çok üzülüyorum. tepkilerimizdeki anlamsız taraftarlıklara, bu atmosferde yaşayan tasvip etmediğim çoğunluğun hava kirliliğine tahammülüm yok….

  2. zeynep kılıç yorum tarihi 14 Mart, 2008 20:15

    Bu konu çok önemli. Ancak, çok az insan bunun farkında. Konuyla ilgili detaylı bilgi edinmek isterseniz adresinde Muharrem Kılıç’ın “Kilimlerin Dili” adlı makalesine bakabilirsiniz. Ayrıca, yine Muharrem Kılıç’ın “Gizlenen Türk Tarihi-Hz. Muhammed” adlı kitabı da “Ön Türk Tarihi” konusunda önemli bir eser. Konuyla ilgilenenlere tavsiye ederim.

  3. Mustafa Aksoy yorum tarihi 7 Kasım, 2008 23:50

    Arkadaşlar, bu makaledeki ilk üç ve son iki paraf ile 17 nolu dipnot bana yani Mustafa Aksoy’a aittir. Konu hakkında geniş bilgiyi bu yazıyı (Türklerde Tamga) yazanın kaynak gösterdiği (Türk Yurdu; 21 (171), Kasım 2001) bu kaynağa bakılırsa her şey daha açık görülecektir.
    Bilimsel çalışmaya saygısı olmayanları kınıyorum. Lütfen saygılı olalım. Yukarıdaki makaleyi yazan o makaleyi kaç günde yazdı bilmiyorum ama ben makalemi 1996 dan başlayarak 2001’e kadar Tuva’dan Edirne’ye kadar olan bir alanda saha çalışması yaparak hazırladım. Çalışmalarımı ve iddiamın doğruluğunu http://www.sosyalbilimler.org da görebilirsiniz.
    Site yöneticilerinden yukarıdaki makaleyi silmelerini istiyorlar istiyorum. Aksi taktirde gerekeni yapacağımı hatırlatır saygılarımı sunarım.

  4. Yılmaz Karahan yorum tarihi 8 Kasım, 2008 00:54

    SAYIN HOCAM,
    MAKALENİN İLK ÜÇ PARAGRAFINDA KAYNAK GÖSTERİLMEDİĞİ İÇİN KALDIRILMIŞTIR. ANCAK, (17) DİP NOTLA KAYNAK GÖSTERİLEN PARAGRAF BIRAKILMIŞTIR.
    AYNI ZAMANDA DEĞERLİ ÇALIŞMALARINIZ TARAFIMIZDAN TAKTİRLE KARŞILANMAKTADIR.
    İLGİNİZ VE UYARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDER, SAYGILARIMI SUNARIM.
    YILMAZ KARAHAN

Yorum yap