138) TÜRKLER’DE ŞEHİR HAYATI

Yayin Tarihi 9 Mart, 2008 
Kategori TÜRK DÜNYASI

TÜRKLER’DE ŞEHİR HAYATI

image00122.jpg

BUHARA MİNYATÜRÜ

———————————————————————–

İnsanlık tarihinde yüksek kültürlerin kaynağı tarım bölgelerinde ve şehirlerdeki sosyal yaşayış olmuştur. Orta Asya Türk topluluklarına bu açıdan yaklaşıldığında, oradaki insanların çok yüksek bir tarım, ticaret ve şehir hayatına sahip oldukları görülmektedir. Bu bakımdan, Müslümanlık tan önceki Orta Asya Türklerinin tamamen göçebe oldukları şeklindeki yaygın kanaat yanlıştır.

Orta Asya’daki Türk topluluklarının önemli bir kısmı ticaret yolları üzerinde, tarım açısından verimli vadilerde çok eskiden beri şehirler ve kasabalar kurmuşlar, buralarda çok yüksek bir yerleşik kültür geliştirmişlerdir. Buralarda kurulan devletlerin hemen hepsi de önemli şehirler ve tarım bölgelerini ele geçirmeye çalışmışlar, bu uğurda savaş vermişlerdir. Zaten, tamamen göçebe toplumların yüksek teşkilâtlı bir devlet kurup bunu uzun süre devam ettirmelerini beklemek yanlıştır. Tarihteki hemen bütün büyük devletler, göçebe toplumlar tarafından kurulsa bile, büyük şehirlere ve yerleşik halka dayanmışlardır.

Aile düzeni ve ev hayatı Türk toplumlarında çok önemli idi. Aile kuruluşunu bile “evlenmek” olarak adlandıran bir toplumda, yerleşikliğin ana simgesi olan “ev” temel bir yer tutuyordu. İnsanın hayattaki esas amaçlarından biri “ev-bark sahibi olmak” olarak adlandırılıyordu.

Orta Asya Türk toplulukları ev inşa tekniklerinde, ev planlarında büyük gelişmeler sağlamış; ahır, ağıl, kümes, samanlık gibi kendi hayatına yardımcı olan unsurları evden uygun bir uzaklığa yerleştirdiği gibi, mutfak, hamamlık gibi kısımları da ev içine uygun bir şekilde yerleştirmişti. Ayrıca evin iç düzenlemesinde, döşenmesinde de birçok orijinal karakteristikler geliştirilmişti.

Türkler, ilk önceleri genel olarak şehirlere ve özellikle etrafı surlarla çevrilmiş şehirlere “balık” diyorlardı. “Beşbalık“, “Ordubalık“, “Baybalık” gibi başşehirler, bu deyişe verilebilecek bazı örneklerdir. O zamanlar, köy ve kasaba mahiyetindeki yerleşim yerlerine de “uluş” deniyordu. Şehir karşılığında daha sonra -Soğdçadan geçme- “kend” sözcüğü kullanılmaya başlanmış; “Yarkend“, “Taşkend“, “Semizkend(Semerkant) örneklerinde olduğu gibi birçok büyük şehirler bu adlarla adlandırılmaya başlanmıştır. “Şehir” kelimesi de “şahar” ve “şar” şekillerinde Türkçede büyük yerleşim yeri olarak kullanılmıştır; “Karaşar” şehri de buna örnektir. Türk hakanının oturduğu şehire de “ordu” deniyordu.

Devletler kurarak Orta Asya topraklarına uzun yıllar egemen olan Türk topluluklarının, birçoğu kalıntı şekline dönüşmüş ve bir kısmı hâlâ yaşayan şehirlerine baktığımızda, buralarda nasıl canlı bir yerleşik hayat olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Tarımla, ticaretle, çeşitli el sanatlarıyla geçinen binlerce insanın yaşadığı Orta Asya Türk şehirlerinden, yukarıda verilen örneklere ek olarak verilebilecek bazıları şunlardır: Balasagun, Ötügen, Altındağ, Barköl, Kuça, Loulan, Aksu, Kaşgar, Hotan, Turfan, Buhara…

Doğu Türkistan’daki Beşbalık ve Koça ile Uç Turpan şehirleri hem Türk devletlerinin başşehirleri hem de sanat, ticaret ve Budist kültür merkezleri idiler. Batı Türk kağanlığının merkezleri ise Karaşehir ve Kuça idi. Buralarda da birçok Budist külliyeleri bulunuyordu. Gene Batı Kağanlığına bağlı olan Hotan (Ordu-kend) ve Kaşgar da Türk medeniyet merkezleri idiler. Doğu Türkistan’daki Kansu ve ona yakın şehirler bazen Çin bazen Türk egemenliğinde, ama Türk karakteri taşıyan şehirlerdi. Batı Türkistandaki Fergânâ, Suyâb, Taraz, Çul, Sarıg, Sukuluk, Sayram, Yangıkend, Aktepe, Uşrûsana, Pencîkend, Baykend,  Kunduz ve Belh gibi sayısız şehirlerde, Türk insanlar yerleşik hayatın gerektirdiği sosyal yaşayış kurallarını, toplum düzenini, sosyal kurumları, sanatı, zenaatı, ticareti v.s. ile yoğun  bir yaygın eğitim ve dinî kurumlarda da örgün eğitim çalışması içinde idiler. (1)


Dine dayalı büyük medeniyetler, içlerine aldıkları çeşitli milletlerin kültürlerini az çok müşterek bir hüviyete kavuştururlar. Mensubu bulunduğumuz İslam Medeniyeti bunun en karakteristik örneklerinden biridir. İslam, şehirde doğmuş bir dindir. Hz. Peygamber, Mekke’den Yesrib’e hicret edince Yesrib’in adını Medine olarak değiştirmiştir. Zira Medine, “şehir” demektir, aynı kökten türeyen medenî kelimesi biz Müslümanların temel kimliğini ifade eder.

Yüce dinimiz İslam bir medeniyet dinidir.

Şehre indirilmiş bir din olan İslam, ibadetlerinin çoğunun da yerleşik hayat süren cemaat tarafından ifasını öngörmüştür. Bu özellik Müslüman beldelerinde başlangıçtan itibaren şehirlerin doğmasını sağlamış, şehir kültürü de “medeniyet”i doğurmuştur. Bu bağlamda Türkler de bir “Medine Medeniyeti” olan İslam Medeniyeti dairesine girince, yerleşik hayata geçişi hızlandırarak yeni şehirlerini kurmuşlardır.(2)

(1) Prof.Dr. Mustafa ERGÜN

(2) PROF. DR. SEYFETTİN ERSAHİN

HAZIRLAYAN: YILMAZ KARAHAN

 

image0024.jpg

SEMERKANT

image0032.jpg

TAŞKENT

image0042.jpg

TURFAN

image0052.jpg

KAŞGAR (YUSUF HAS HACİP TÜRBESİ)

 

Paylaş:

Yorumlar

“138) TÜRKLER’DE ŞEHİR HAYATI” yazisina 7 Yorum yapilmis

  1. Fatih Özcan yorum tarihi 9 Mart, 2008 11:57

    Haklısınız beyefendi… Avrupamerkezci bakış açısı bize tüm Orta Asya tarihini kabile toplumu olarak algılatmaktadır.
    Ancak bilimsel araştırmacılar için iş hiç de öyle dğil.
    **************************
    Tarihimizin ikinci devrim dönemi için hazırlık bağlamında

    OKUMA PARÇASI
    Göktürk madeni paraları: Sikkeler–5

    (Günümüzden 23 yüzyıl önce çölün altına döşenen su şebekesi: Karız kanalları–1)

    Avrupamerkezci tarihçilik, bizlere Mısır piramitlerini, Babil’in Asma Bahçeleri vs. ilkçağda insanlığın uygarlık harikalarını hayranlık uyandıracak derecede, bazen biraz da metafizik tül perdesinin arkasına da gizleyerek dayatır. Oradan edindiğimiz at gözlüklerinin arkasından bakarken tabii ki, Turfan’daki Orta Asyalı atalarımızın çölün 90 metre altına döşedikleri su kanalları şebekesine şaşı bakarız. Ya da dikkatimizden kaçar.

    Dr. Doğu Perinçek de Çin’e 1977 yılında ilk gittiğinde Karız su kanalları şebekesinin tarihsel önemini algılayamamış. Karız kanallarının Türk tarihi açısından önemini ancak 2004 yılında ikinci kez gittiğinde, aradan 27 yıl geçtikten sonra kavrayabildiğini belirtmektedir. Tabii ki, 27 yıllık gelişmiş bilim insanı ve entelektüel olgunluk seviyesi, beyninden ve gözlerinden Avrupamerkezci önyargıları ve perdeleri söküp aldıktan sonra kavrayabilmiştir.

    ÇHC’nin Sincian Uygur Özerk Bölgesi’nde, Turfan ve Hami yörelerinde Orta Asya uygarlığının 23 yüzyıllık, yani günümüzden 2300 yıl öncesine tarihlenen harikaları…

    Karız kanallar şebekesi…

    Tanrı Dağı eteklerinde yerin 90 metre altından başlayan Karız kanal sistemi, Turfan’a doğru ilerlerken gitgide yüze yaklaşarak nihayet Turfan’da 10 metre yüze yaklaşmış olmaktadır.

    Tanrı Dağlarındaki kar sularını ve yer altı sularını çölün altından bu Karız kanalları sistemiyle yerleşim yerlerine ve tarım üretimi alanlarına ulaştırıyorlar. İnşasına tam da Teoman’ın Hunların başına geçtiği zamanlara denk düşmektedir; İÖ 200 yılları… Bilindiği gibi Teoman İÖ 220 yılında kağan olmuştur.

    Karız kanalları 5 bin kilometre uzunluğa sahip bir uygarlık harikası. Orta Asya Türklerinin Orta Asya’ya sahip olma, Orta Asya egemenliği iradesini göstermektedir. Çölün altından hem de 90 metre derinlikten yeraltı su kanalları açacak teknoloji, bilim ve irade sahibi olan bir toplum demek ki, tarım üretimi yapmaktadır. Sadece “av avlayıp, kuş kuşlamamaktadır.”

    5 bin kilometre uzunluğundaki Karız kanalları şebekesi “Türkiye ölçülerine vurursak, Edirne-Ardahan yolunun aşağı yukarı üç katı…” 60 kilometreden suyu Turfan’a getirmektedir.

    Karız kanal ağını gidip bizzat görenlerden biri de şair ve araştırmacı yazar Dursun Özden. Onun Son Karızcı adlı yazısından da Karız kanalları ve şimdiki sahipleri hakkında öğrenebiliyoruz.

    Turfan’da Toksun ilçesinde Yılanlı köyünde yaşayan “son karızcılardan” Alimcan Necmeddin’i ziyaretinden ayrılırken Dursun Özden’e sarılıp söyledikleri çok duygulu sözler:

    Bu sözleri ve devamını da gelecek yazımızda, haftaya Salı günü öğrenelim.

    Not: Bu yazı, 22 Mart 2007 Burdur Gazetesi Tarih Bilinci Köşesinde yayınlanmıştır.
    http://www.fatihozcan.org –(Tarih Bilinci Köşesi)

  2. Necati Sezgen yorum tarihi 31 Mart, 2008 14:40

    Türk şehirlerini her açıdan daha fazla inceleyip bu kültür bozgununa bu yönden de set çekmek gerekir.Bizim bu konularda çok daha ileri araştırmalarımız olmalı,örneğin çin beyaz piramit konusunu daha ne kadar yasaklıyacak. http://www.kirimtarihi.com

  3. başak aykar yorum tarihi 11 Şubat, 2009 17:11

    iyi güzelll

  4. elif pollatel yorum tarihi 16 Şubat, 2009 17:43

    ii güzel bi yazı amam çok uzuzn biraz daha kısa özeti olsa daha ii olur

  5. ali altay yorum tarihi 17 Nisan, 2009 10:42

    teşekkürler. gayet yararlı çalışmalar!

  6. HAYATI PIYI yorum tarihi 4 Haziran, 2009 03:22

    sayin deyerli muhterem hocam muhtesem harika ALLAH RAZI OLSUN türk islam ülküsü

  7. Sahin yorum tarihi 14 Ağustos, 2010 14:05

    5.000 km büyük abartı gibi geldi bana.
    öyle bir kanalı yapmak 1000 yıldan fazla sürer.
    Kaldıki yılda 5km gitmek çok zordur. Günde 13m gitmek anlamına gelirki, o derinlikte kayaya rastlama oranınız %90 falandır herhalde.

Yorum yap