131) ATATÜRK’ÜN VERDİĞİ İSİMLER VE SOYADLARI-2

Yayin Tarihi 20 Mayıs, 2011 
Kategori ATATÜRK

ATATÜRK’ÜN VERDİĞİ İSİMLER VE SOYADLARI

 

image00140.jpg

 

 

SAYDAM

Dr. Refik42Bey çalışkan ileri görüşlü kibar bir devlet adamı idi. Yaptıklarını söylememek fakat; söyledikleri yapmak tevazu ve azmine sahip olan Dr. Refik Bey’e Atatürk Şeffaflık anlamında “Saydam” soyadını vermiştir.43

Atatürk “Ben Ona niçin Saydam dedim, O içi dışı bir, tertemiz bir insan pırlantasıdır da ondan” derdi.44

 

ŞİRRET

Gazi Mustafa Kemal Paşa Trakya’dan köylerden gelen bir şikayet üzerine 23 Aralık 1930 günü Kemalköy (Doğanca) köyüne gitmiştir. Köy halkı, Atatürk’ün yakından tanıdığı çeltikçi Karabekir’in, çeltik ekerken sığır yolunu çeltik alanı içine soktuğu, hayvanların bu meradan istifade edemediğini ve sıtma hastalığından yakınıyorlardı.

Çeltikçi Karabekir ise kendisinin Edirne ve yöresinde çeltik ziraatını başlatmak suretiyle yeni iş alanı açtığını ve işsiz köylüye iş temin ettiğini pirinç ziraatının memleket ekonomisine olan katkısından örnekler vererek anlatırken, köylülerden Salih isminde bir ikide bir lafa karışırmış, adamın lafa karışmasına kızan Gazi köylüye sert bir şekilde hitap ederek;

“Sus bire Şirret adam” diye hitap etmiştir.

Köylü Salih’in ismi Şirret Salih olmuş ve soyadı kanunu çıkınca soyadını Salih Şirret olarak almıştır. Salih Efendi bu soyadını Atatürk verdi der ve öğünürmüş.45

 

TÜRKER

Ermeni asıllı Bora Keresteciyen46 Kurtuluş Savaşı Boyunca gönüllü çalıştığı Hilâl’i Ahmer (Kızılay) aracılığıyla Anadolu’ya ilaç, tıbbi malzeme naklini sağlar 1934 yılından 1942’ye kadar Afyon Milletvekili olarak görev yapar. Atatürk Kendisine “Türker” soyadını vermişti.47

 

TANRIÖVER

Hamdullah Subhi48 Bey Romanya’da iken Türkiye’de 21 Haziran 1934’de Soyadı Kanunu kabul edilir. Hamdullah Subhi ve baba tarafından bütün erkek akrabaları eski aile isimleri olan “Kocamemi” yi soyadı olarak almayı düşünürler. Abdullah Subhi Bey Soyadı alışını şöyle anlatır:

-“Sofrada idik, Atatürk bana sordu”

-“Hangi Soyadını aldın?”

-“Cevap Verdim”

-“Eski bir aile ismimiz vardır, Kocamemi”

-Atatürk Memi’nin, Memo ve Memiş gibi Arapçadan geldiğini söyledi ve ilave etti;

-“Ben sana tam bir Türkçe bir isim vereyim Hamdullah’ın tercümesi “Tanrıöver”dir”

Atatürk bu ismi kendi eliyle kağıda yazdı, kağıdı sofranın üstünde duran geniş bir tasın içine koydu ve;

-”Her ikisini de yadigar olarak sakla” dedi.49

 

UMAY

Türk çocuklarına verdiği kıymetli hizmetlerden dolayı Atatürk Dr. Fuat Mehmet Bey50 ’e Eski Türk dilinde çocukların koruyucusu kutsal Umay’a atfen kendisine “Umay” soyadını verir.51

 

ÜSTÜNDAĞ

Atatürk İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhiddin52  Bey’e “Üstündağ” soyadı vermişti. Atatürk Muhiddin Bey’in oğlunun sünnet düğününe geldiğinde yatağında yatmakta olan çocuğu okşar ve sorar;

-“Oğlum adın ne senin?”

-“Üstün”

-“Üstün, Üstün nedir?”

-“Efendim Üstün çok yüksek bir şeydir”

-“Dağ dağ gibi aslanların dolaştığı bir yerdir.”

Atatürk bu çocuksu anlatıştan pek hoşlanmış, gülmüş ve çocuğun sözünü ettiği “Dağ” kelimesine de dikkate alarak, “soyadı bulundu! Muhiddin Üstündağ” der.53

 

GÜZELSES

Yıl 1917, 2. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa ve Arkadaşları Diyarbakır Sem’an Köşkü’nde (şimdiki Atatürk Köşkü) bir akşam yemeğindedir.54 Bir ara, Hevsel Bahçelerinden tatlı, güzel, dokunaklı bir ses yükselir köşkün semalarına Bu büyüleyici sese kulak veren Mustafa Kemal Paşa, yandakilere

-“Bu sesi yakından dinlemek isterim” diye buyurur. Kısa bir süre sonra Diyarbakırlı Celal Paşa’nın huzurundadır. O,  henüz 17 yaşında bir gençtir. Paşa sorar:

-“Türkü söyleyen sen miydin?”

-“Evet efendim, evet paşam”

Paşa, Onu yanına oturtur, adını öğrenir ve

-“Bize de bir şeyler okur musun?” Demesiyle Celal, güzel Diyarbakır türkülerinden, hoyrat ve mayalarından bazılarını okur.

Celal, 1932 yılında İstanbul’a gider. Amacı, sesini bütün yurda duyurmak için, bir dizi plak doldurmaktadır. Bir gün Diyarbakır milletvekili Pirinççzade Fevzi Bey’le Karşılaşır. Fevzi Bey çok sevinir ve gece Dolmabahçe Sarayı’na gelmesini söyler. Saraydaki akşam yemeği sırasında Fevzi Bey, Atatürk’e “Paşam, Diyarbakır’dan bir hemşehrim plak doldurmak üzere buraya gelmiş, dinlemek lütfünde bulunur musunuz?” diye arzda bulunur. Atatürk “olur” deyince, Celal huzuruna alınır. Celal, ürkek bir eda ile Paşa’ya  doğru yürürken, Paşa, “Sen Celal değil misin?” diye sorar. Atatürk, Celal’ı tanımıştır, aradan 15 yıl geçmesine rağmen

-“Celal”

-“Evet Paşam”

-“Köşkte okuduklarını hatırlıyor musun?”

-“Evet Paşam”

Mecliste bulunanlar hayretle bir Paşa’yı, bir Celal’e bakarlarken, Paşa

-“Beyler, bu geceyi Celal Beyle geçireceğiz” der. Celal, getirilen saz ekibi eşliğinde, Diyarbakır’ın en güzel ve en beğenilen şarkı ve türkülerinden oluşan bir konser verir. Konserin bitiminde Atatürk ona iltifatta bulunur. Kitabın başına konan “Atatürk’ün Diyarbakırlılara Seslenişi” ni yazdırır. Sonra bir arzusu olup olmadığını sorar, Celal “Tek dileğim sağlığınızdır Paşam” der.

Atatürk

-“O halde senin ismin Şark Bülbülü Celal Güzelses olsun” diye buyurur.

Ve Celal Güzelses’in yaşamı boyunca gururla taşıdığı ve veraseti “Şark Bülbülü” simgesi olur.55

 

TUNCAK

Atatürk’ün manevi evladı Abdurrahim56’e soyadı yasası yürürlüğe girince tarihteki Türk komutanlarından Tuncak’ın adını Abdurrahim için soyadı olarak seçti.57

 

SALDIRAY, BATIRAY, ATILAY, YILDIRAY

1936 yılında Almanya’ya Ay Sınıfı İsmini verdiğimiz dört denizaltı gemisi sipariş edildi. 17 Ocak 1938 tarihinde Atatürk Başbakan Celal Bayar’a Denizaltıların ismini bildirir.58

17.1.1938

         Başbakan Celal Bayar’a

Yeni dört denizaltı gemilerimiz için bildirdiğim isimler şunlardır:

         1) Saldıray   2) Batıray  3) Atılay    4) Yıldıray

Bunların manalarını izaha bile hacet olmadığı kanaatindeyim manalarını som Türkçe olan bu kelimelerin kendisindedir. Yeni saldıran, batıran, atılan, yıldıran.

K. Atatürk

 

MUZAFFER

Salih Bozok59’un oğlu 1921 yılında İstanbul Bağlarbaşı’nda doğdu. Babası o sıralarda  Ankara’da olduğu için oğlunu ancak doğumundan üç ay sonra görebilmişti oğluna önce Mustafa Kemal adını koymak istemiş, ancak; Mustafa Kemal Paşa “Bugünlerde birbiri peşi sıra zaferler kazanıyoruz. Oğlunun adı Muzaffer olsun” demiş ve ismini koymuştu.60

 

İRDELP

Atatürk özel hekimi Neşet Ömer61’e İrdelp soyadını vermiştir. Yeğeni (Kız Kardeşinin oğlu) Dr.N. Kamil İrdelp62 , Dr. Bedi Şahsuvaroğlu63’na yazdığı 27.XI.1976 tarihli mektubunda “Atatürk’ün ailemize İrdelp soyadını vermesinin sebeplerinden biride, ta Selanik’ten itibaren babamın orada Baş şehbender (Konsolos) bulunduğu sıralarda annesine karşı daima koruyucu ve her hususta yardıma, bulunmuş olmasından ileri geldiği kanaatindeyim demişti.64

 

AYGEN

Atatürk 9 Şubat 1923 günü saat 17:00 de Edremit’e gelir.65 Eşi doktor olan Mahu Aygen66’in evinde eşi Latife Hanım’la birlikte kalırlar.67

Mahu Aygen Anlatıyor:

-”Aradan uzun bir zaman geçti. Zannederim 1936 yılı idi. İstanbul’da kardeşimin üyesi olduğu Ateş-Güneş Kulübüne uğramıştım. Yukarı çıkıp tam oturmuştum ki “Gazi Geliyor!” dediler. Bir hareket oldu ve akabinde de Gazi salona girdi, gelip yanımdaki koltuğa oturdu. Etrafındakilere “Soyadı aldınız mı?” diye soruyordu. Bana da “Soy adı aldınız mı?”diye sordu. “Hayır Paşam, henüz almadım. Aybüke almayı düşünüyorum” dedim . “Bunu  Aybuka yapalım” dedi. “Peki, emredersiniz” dedim ve beni  “Beni tanıdınız mı?” diye sordum. Şöyle yüzüme baktı… “Aaa…çok değişmiş siniz” dedi. “Evet Paşam, bende çok değişiklik oldu, 25 kilo verdim ve saçlarım sarıydı, şimdi kestane” dedim. “Tebrik ederim, bu kadar kilo vermek büyük muvaffakiyet” dedi. Hiç Edremit lafı etmedim. Hemen kalktılar gittiler.

Ertesi gün akşam 8’de sinemadan evime döndüm kapının önünde siyah büyük bir araba duruyordu. Bir bey bana doğru yürüdü, “ Sizi bekliyoruz hanımefendi” dedi. Şaşırdım.  “Gazi Hazretleri sofrada sizi yemeğe bekliyorlar, kaç saattir sizi arıyoruz, dün akşam soyadı için bir yanlışlık olmuş, Gazi üzülmüş, hem beraber bir yemek  yeriz, hem de yanlışlığı telafi ederiz” dediler. Bu zat  sonradan öğrendim ki  kalemi mahsus müdürü Hasan Rıza (Soyak) Bey’di.

Araba ile Dolmabahçe’ye gittik. Bir sürü salonlardan geçtikten sonra yukarı çıktık. Atatürk deniz tarafında büyük bir salonda uzun bir masa etrafında bazı kişilerle oturuyordu. Salona girdim. Bana gösterdikleri, Gazi’nin sağ tarafındaki boş sandalyeye oturdum.

Atatürk “Sizi çok bekledik, saat 9 olunca yemeğe oturduk, affedersiniz” dedi. Çorba içmişler, balık yemeğe başlamışlardı. Bana da hemen çorba geldi, acele içtim ve bana da balık geldi. Karşımda Meclis Reisi Kazım Özalp Paşa, yanında Fethi Okyar oturuyordu. Onları ve daha hatırlayamadığım birkaç ismi takdim etti. “Dil Kurumu” dedi. “Dün akşam size soyadı hakkında bir yanlışlık yaptım. Akşam geldim kitaplara baktım, meşgul oldum, uyuyamadım, ben böyle bir hanıma nasıl böyle bir isim verebilirim diye. Hem sizin nefis yemekleriniz gibi olamaz ise de bir yemek yemek, hem de bu yanlışlığı tashih etmek üzere davet etmek istedim” dedi. Ben tabii sıkılıyorum. Teşekkür ettim. Atatürk, “Şimdi bu isim meselesini sonraya bırakalım, görüyorum ki çok sıkılıyorsunuz, sizi takdim edeyim” dedi.

Ve başladı: “Bundan 13 yıl evvel Anadolu gezisine çıktığım zaman karım Latife Hanım yanımda olduğu halde bütün Anadolu’yu dolaştım. Tek bir kadınla karşılaşmamıştım. Edremit’e geldiğimiz zaman hanımefendi, zannederim eşi bir doktordu, bizi hanımlarla dolu bir cemiyetle karşıladı. Sayelerinde medeni bir gece geçirdik, güzel yemeklerini yedik, fakat hanımefendiyi üzmüşlerdi. Kendileri hazırladıkları halde halk bizi başka bir yerde yatırmak istemişti. Belediye Reisine sordum. “Halk çok galeyana geldi sizi misafir etmek için, kimi Hilali Ahmer’e para bağışlıyor, kimi kapıda 5 kurban keserim diyorlar” dedi. Halbuki bilemiyorlardı ki benim orada hanımları erkeklerle bir arada görmem 5 değil 1000 kurbana bedeldi. “Üzülmeyin, son sözümü burada söyleyeceğim, oraya uyumak için gideceğim …dedim” dedi. ve bana dönerek “Öyle yaptım değil mi hanımefendi?” dedi. Şaşırdım. Atatürk, “Siz hatırlamıyor musunuz?” dedi.  “Tabii ben hatırlarım Paşam, benim için çok kıymetli bir hatıra ve büyük bir şeref, nasıl unutabilirim” dedim.

Bana sigara ikram etti. Teşekkür ederek aldım. Fethi Bey sigaramı yaktı. Ömrümde sigara içmemiştim, hayatımda içtiğim ilk ve son sigara oldu. Sonra kahve geldi. Gazi kahveden sonra ikinci bir sigara daha ikram etti. Fethi Bey almamıştı, işaret ettim, yaktırmadım. Sigarayı çantaya koydum. Uzun yıllar bu sigarayı sakladım, sonradan içi boşaldı, sarardı ne yazık ki.

Gazi “Artık şimdi isim meselesine gelelim” dedi ve önündeki defterlerden bir kağıt kopardı. Bir şeyler yazıyor, aynı zamanda anlatıyordu. “Dün akşam sizden ayrıldıktan sonra düşündüm, geldim lügat’e baktım. Aybuka beyaz lale demektir. Biliyorum fakat aynı zamanda kelepçe manasına da geliyormuş. Ben bunu nasıl yaparım dedim. Bir isim bulmaya çalıştım. Hazır dil kurumu da burada iken sizi de davet ettim. Aygen’i buldum. Ama yine bir yanlışlık olmasın istiyorum. Aygen ne demektir diye onlara sordum. Kazım Paşa söylemek istedi, Gazi ona dönerek, “Sen sus, seninle dün akşam konuştuk” dedi ve önündeki kağıda yazdı. “Ay akıl, gen geniş manasına gelir. Tam size göre bir isim dedi” ve kağıdı aldım ve çantama koyduktan sonra Fethi Bey’e usulca, “Fazla rahatsız etmesem” dedim. Fethi Bey “Olmaz, kendisi izin vermeden kimse gidemez. O size, “Sizi bırakayım” deyince gidersiniz” dedi. “Peki” deyip yerime oturdum.”

image00211.jpg

Atatürk’ün Mahu Hanım’a soyadı verirken el yazısıyla yazdığı not.

 

ÖZALP

General Kazım68 Bey’e soyadı Atatürk vermiştir.69 Kazım Bey için bir ara Sakarya soyadını düşünmüştü. Ancak adının “Alp Kazım” olması nedeniyle “Özalp” soyadını daha uygun bulmuştur.70

 

TEOMAN

TBMM Reisi Kazım Özalp’in oğlunun ismini Atatürk vermiştir.

Teoman Özalp Anlatıyor71:

Gazi Paşa özellikle Türk Tarihine çok ilgi duyardı. Milletin kökenlerinin hangi tarihlere, hangi kavimlere dayandığını araştırırdı. Eski Türk büyüklerinin isimlerinin Türk çocuklarına konulmasını isterdi. Tarih incelemeleri yaptığı bir günün akşamında, 16 Nisan 1931’de ani karar vererek yaverine, “Bu gece Meclis Reisi Kazım Paşa’nın evine gideceğiz  ve oğlunun ismini değiştirerek ona Hun İmparatorlarından birinin adını vereceğiz, paşaya duyurun” emrini vermiş.

Evimiz Yenişehir’de o zamanki adı Kazım Paşa Caddesi olan bugünkü Ziya Gökalp Caddesi ile Selanik Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunuyordu. Beni yataktan kaldırdılar, giyindim, salona indiğimde Gazi Paşa 10-15 arkadaşı ile gelmişti. O güne kadar, babamın arkadaşı olan, Milli Eğitim Eski Bakanı Necati Bey’in verdiği “İlter” adını taşıyordum.

Gazi Paşa, Türk milletinin kökenlerini ve tarihini belirten bir konuşma yaptı. Hun İmparatorlarından birinin adını, bana ad olarak vermek istiyordu. Bugün bir hazine gibi sakladığım aşağıdaki notları yazdırdı ve imzaladı.

Asya Türk Hun İmparatorluğu:

Bu Türk İmparatorluğu’nun tesisinin tarihi, Çin’de İmparatorluk teessüsü tarihi ile başlar. Çin’in Milattan evvel 13. asra ait vesikaları bunu müeyyittır. Ancak bu büyük Türk İmparatorluğu’nun bizce malum olabilen imparatoru Teoman’dır. Teoman Milattan evvel 3. asır başında yaşamış büyük bir kahramandır. Çinliler bu kahramanın, Çin’de imparatorluk tesis etmiş olan büyük kahramanlarının neslinden geldiğini iddia ederler. Teoman’ın oğlu Türk imparatoru Mete meşhurdur. O, şarkta Kadırgan Dağları’ndan garpta Hazer Denizi’ne kadar, şimalde Sibirya’dan cenupta Himalaya eteklerine kadar geniş imparatorluk teşkil etmiş olan yüksek bir Türk hakanıdır. Mete Çin imparatoru ordularını büyük meydan muharebelerinde mağlup etmiş, Çin imparatoru iltica ettiği halde kalede muhasara etmiş, ancak karısının şefaatiyle ve fakat kendisine vergi vererek, tabiatını kabul eylemesi şartıyla, azat eylemiş bir Türk İmparatorudur.

Şimdi çocuğum bu satırları oku ve kendin için bir unvan ararken Teoman veya onun çocuğu Mete’yi düşün, bu ikisinden birinin adını ad edin. Bence Mete çok büyüktür. Bütün Türk tarihinde Oğuz efsanesinin atıf ve isnat olunabileceği  adam budur. Fakat düşünülürse Teoman elbette ondan daha büyüktür, çünkü her şeyi hazırlayan odur. Nitekim Makedonyalı, İskender büyük lakabı ile anılır, fakat hakikatte ondan daha büyük olan Filip’tir, çünkü İskender’in muvaffakiyeti için lazım olan siyasi ve askeri vasıtaları hazırlayan odur. Eyüp oğullarından Selahaddin haçlılardan Kudüs’ü kurtarmış olmakla büyük tanınmış bir Türk’tür. Fakat ondan daha büyük olan bizzat Selahaddin’i ve onu muvaffak eden orduları ve vasıtaları hazırladıktan sonra ölen büyük Türk Nureddin’dir ve bütün beşer tarihinde  silinmez satırlarla mevcudiyetini yazdırmış olan odur.

Şimdi çocuğum sen bu babalarla oğullarını mukayese et de, kendin için, sevebileceğin bir ismi ayırt et. Ondan sonra kendi hüviyetinin maddi ve manevi şahsiyetini ifade edecek bu unvan içerisinde yüksekliğini senden daima daha yüksek olan ve onun yüksekliği içinde kendini daima hiç sayacağın, milletine göster.

16. 4. 1931

Gazi Mustafa Kemal

İlkokul birinci sınıf öğrencisiydim. El yazısı okuyamamakla beraber söylenenler üzerinde düşünebilecek kadar bilinçlenmiştim. Gazi Paşa tek bir isim üzerinde beni zorlamıyordu.  İki isim ortaya koyuyor, birini seçmeyi bana bırakıyordu. Herhalde “Teoman” ismi kulağıma “Mete”den daha hoş geldi ki, ben “Teoman ismini seçiyorum” dedim  Gazi Paşa “o zaman ileride oğlun olursa ona Mete ismini koyarsın” dedi. Biraz sonra beni yukarıdaki odama yolladılar, toplantı devam etti.

Ertesi gün kanuni işlemlere başlandı ve isim değişikliği kısa sürede sonuçlandı. Artık ismim Teoman olmuştu. Bu isme alışmalıydım. Babam evdekilere “İlter” ismini kullandıkları takdirde beş kuruş ceza ile cezalandırılacaklarını söyledi. Ancak bu ceza hükümleri pek işlemedi.

Gazeteler Gazi Paşa’nın Kazım Paşa’nın oğluna Teoman ismini verdiğini yazdılar. 1931 yılı ortalarında ve hatta daha sonraki yıllarda doğan erkek çocuklarından bir kısmına babaları Teoman ismini koydular. Bu arada Mete ismini kullananlarında olduğu görüldü. Bugün ülkemizde 1931-1933 doğumlu çok sayıda Teoman isimliler vardır. Ben o tarihte 7 yaşımın içindeydim. Bu nedenle halen hayattaki Teoman isimliler arasında en yaşlısı olduğumu kesinlikle iddia edebilirim.

KIRAÇ

Atatürk tarafından Amerika Birleşik Devletlerine eğitimi geliştirmek için gönderilen Ali Numan72 Bey’e Anadolu’nun Kıraç topraklarında kuru ziraatla ilgili çalışmalarından dolayı “Kıraç” soyadını vermişti.73

 

ERİŞ

Atatürk İş Bankası Genel Müdürü Muammer74 Bey’e işinin eri bir insan olduğundan ona “İşer” soyadını vermişti. Sonradan yanlış anlamlara çekilen bu ad “Eriş” olarak değiştirilmişti.75

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap