114) 11 EYLÜL SONRASI İRAN-RUSYA İLİŞKİLERİ-2

Yayin Tarihi 22 Mayıs, 2009 
Kategori SİYASİ

11 EYLÜL SONRASI İRAN-RUSYA İLİŞKİLERİ

image00138.jpg

Enerji Alanında İlişkiler

İkili ilişkilerde en önemli konuların başında enerji alanında işbirliği gelmektedir. Özellikle de petrol ve gaz sahalarında ortak üretim ve taşıma konuları her iki taraf için cezp edici konular arasında yer almıştır. Rus enerji şirketlerinin “Güney Pars” sahasına olan ilgileri ve yine İran doğalgazının çıkarım, taşıma ve depolama konularında Rus firmalarının yer alması hususları işbirliğine en yakın alanlar olarak ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde İran’daki bazı hidroelektrik santrallerinin yenilenmesi çalışmaları ve ilk defa kömür ile çalışacak bir elektrik santralinin (Tabas) yapımı ve ticari değeri yaklaşık 1 milyar doları bulan “Mazino” kömür yatağının işletime açılması konularında anlaşma sağlanmıştır. Aynı şekilde yaklaşık 600 milyon dolar maliyete sahip olan 375 km’lik Kazvin-Reşt-Enzeli-Astara Demiryolu hatlarının yapılması ve iki ülke arasında Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru çerçevesinde demiryolu bağının kurulması da gündemdedir. İran ile Rusya arasında ulaşım alanında yürütülen “Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru” projesinin güçlendirilmesi ve İran ile Rusya arasında Hazar Denizi vasıtasıyla Dağıstan’dan geçecek bir deniz ulaşım koridoru kurulması hususu da değerlendirilmektedir.

Enerji alanındaki ilişkiler sadece iki ülke arasında kalmamakta üçüncü ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletilmektedir. Bu çerçevede Rusya ve İran Tacikistan’da iki adet hidroelektrik enerji santrali yapma konusunda anlaşmışlardır. EES Rossii’nin Başkanı Anatoli Çubays, Tacikistan Enerji Bakanı Curabek Nurmaçmadov ve İran Enerji Bakanı Habibullah Bitoraf Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de bir anlaşma imzalamıştır. Anlaşmaya göre bu ülkede 670 ve 260 megawat gücünde santraller inşa edilecek ve dört yıl içerisinde tamamlanarak Tacikistan’a teslim edilecektir.[24]

Ekonomi ve Ticari Alanda İlişkiler

2005 yılında iki ülke ticaret hacmi bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 3,5 artarak 2,08 milyar dolar olmuştur. Bu rakamın 1,96 milyar doları İran’ın Rusya’dan ithalatı ve 122 milyon doları ise Rusya’ya ihracatı oluşturmaktadır. İran genel olarak Rusya’ya çeşitli meyveler, tütün, bazı minareler, inşaat malzemeleri, otomobil v.b. ürünler ihraç etmektedir. İran ise Rusya’dan askeri-teknik alanda ve nükleer santral alanında ithalat yapmaktadır. Aslında çok yakın gibi gözüken iki ülke ilişkilerinin ekonomik alana yansıması son derece zayıftır. Hele özellikle Türkiye[25] ile kıyaslandığında İran-Rusya ilişkilerinin son derece zayıf olduğu görülür. Rusya’nın İran’ın nükleer programına yaptığı destek sebebiyle uluslararası arenada karşılaştığı baskılar göz önüne alındığında katlanılan işin maliyetinin son derece yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2007 yılında yaptığı İran ziyareti esnasında yapılan ikili görüşmelerde ekonomik ve ticari ilişkiler de gündeme gelmiştir. Bu görüşmede taraflar sanayi ürünlerinin ortak üretimi, ulaşım, bankacılık, havacılık ve enerji alanlarında işbirliği konularında mutabakata varmışlardır.

Putin-Ahmedinejad görüşmesinde iki ülke ticaret hacminin 2017 yılında kadar yaklaşık 200 milyar dolar seviyesine çıkarılması hedeflenmiştir.[26] Bu oldukça iddialı bir rakamdır ve bu hedefe ulaşmak için başta Nükleer Santraller ve silah satışları olmak üzere petrol, doğalgaz ve diğer alanlarda çok sıkı bir işbirliği sağlanması durumunda dahi ulaşılması oldukça zor bir hedeftir.

Askeri İlişkiler

İran-Rusya ilişkilerinin en temel alanlarından birisini askeri ilişkiler oluşturmaktadır. Bugün Rusya dünyanın en önemli silah satıcılarından ve İran’da dünyanın en çok silah alan ülkelerinden birisidir. İran Rusya Federasyonunun en büyük müşterilerinden birisidir. Bugün dünyanın 80’den fazla ülkesine silah satan Rusya 2007 yılında 7 milyar dolardan daha fazla miktarda silah ihraç etmiştir.[27] Moskova’nın en fazla silah ihraç ettiği ülkelerin başında Çin, Hindistan, İran, Cezayir, Venezuela, Malezya ve Sırbistan gelmektedir.

İran-Rusya arasındaki askeri-teknik ilişkilerin tarihi çok eskilere, 16. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. 1521 yılında İran-Rusya ilişkilerini geliştirmek amacıyla bir İran elçilik heyeti Moskova’ya gelmiştir. Kırım Hanı, Kanuni Sultan Süleyman’a bu ziyaret hakkında gönderdiği raporunda, Şah tarafından gönderilen elçilik heyetine Ruslar tarafından “birçok top, usta ve zırhlar” gibi askeri malzeme verildiğinden bahsetmektedir. 1569’da Kırım Tatarları ve Türklerin Astrahan’a seferi ile ilk Rus-Türk savaşı başlamıştır. Aynı yıl, IV. İvan’ın gönderdiği Hoznikov başkanlığındaki bir Rus elçilik heyeti İran’a ulaşmıştır. Rus elçilik heyeti, İran’ın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaşında kullanması için “100 top ve 500 tüfeği” askeri yardım olarak İran’a teslim etmiştir. İran toprakları çeşitli vesilelerle Osmanlı İmparatorluğu-Rusya, Rusya-İngiltere, İngiltere-Almanya, ABD-SSCB arasındaki güç mücadelesinin neticesindeki askeri işgallere ve müdahalelere sahne olmuştur. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra İran’da ABD’nin nüfuzu artmaya başladı. ABD’nin etkinliğine rağmen İran 1960’ların sonuna doğru SSCB ile ekonomik, politik ve askeri alanlarda ilişkilerini arttırmak için çalışmalara başladığı görülmektedir. 13 Ocak 1966’da İran ile anlaşma yapan SSCB, bu ülkede demir-çelik fabrikaları, otomobil fabrikaları ve doğalgaz boru hatları gibi büyük çaplı projeler gerçekleştirdi. Bu yıllarda SSCB tarafından İran’a bazı askeri malzemelerin satışı da başladı. İran’ın Şubat 1979’daki devrimden sonra ilk yaptığı iş ABD ile ilişkilerini kesmek, askeri anlaşmaları feshetmek, askeri alımları durdurmak ve İran’daki ABD askeri üslerini kapatmak oldu. Irak’ın 22 Eylül 1980’de İran’a saldırmasıyla birlikte İran-Irak Savaşı başladı. SSCB, Irak’ın Eylül 1980’de İran topraklarına saldırmasını eleştirdi ve Irak’tan savaşı durdurmasını ve savaş öncesi sınırlarına dönmesini istedi. Irak’a yaptığı askeri malzeme ve silah satışını da durdurdu. Hatta bazı kaynaklara göre İran’a askeri malzeme ve silah satışı yapmayı da teklif etti. İran’da devrimden önce “askeri” açıdan düşman kabul edilen SSCB, devrimden sonra “ideolojik” açıdan düşman kabul ediliyordu. SSCB’nin İslam Devrimi sonrası İran ile yakın ilişkiler kurma isteği İran lideri Humeyni’nin ABD ve SSCB’yi “İslam’ın baş düşmanları” olarak ilan etmesi ve bu düşüncesinden vazgeçmemesi sebebiyle karşılıksız kaldı. İran’ın bu olumsuz tutumu üzerine SSCB Irak’a askeri malzeme ve silah satışlarına 1981 yılında yeniden başladı.[28] Rusya’nın Irak’a silah satışı iki ülke ilişkilerini bir süre kesintiye uğratmıştır.

Irak savaşının kesintiye uğrattığı ilişkiler savaşın bitmesinden sonra yeniden başlamıştır. İlişkilerin başlamasıyla silah alım anlaşmaları da devreye girmiştir. İki ülke arasındaki askeri ilişkilerin dönüm noktalarından birisi 5 Kasım 1989 yılında Haşimi Rafsancani’nin Moskova ziyaretidir. Bu ziyaret esnasında önemli askeri anlaşmalar imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre yaklaşık 1.3 milyar dolar değerinde 24 Mig-29, 12 Su-24 MK Savaş Uçağı ile ERS S-200 VE, Vega-E alınmıştır. Ayrıca 17 Mayıs 1990 yılında yapılan anlaşmayla İran 877 EKM ve diğer tiplerde denizaltı satın almıştır. Bunu 24 Nisan 1991 ve 12 Kasım 1991 yılında yapılan anlaşmalar izlemiştir. Bu anlaşmalarla da Rusya İran’a denizaltılara teknik servis verilmesini taahhüt etmiştir. Ayrıca T-72C tipi 1000 adet tank ile 1500 askeri araç BMP -2 ve diğer askeri araç-gereç satışı yapılmıştır. Bu anlaşmaların toplam değeri ise 2.2 milyar dolar olmuştur.

ABD Başkanı George Bush, İran’a 1995 yılından beri uygulanan ticaret ve yatırım yaptırımlarını uzatmasının ardından birçok ülke İran ile ekonomik ve ticari ilişkilerine sınırlama getirmiştir. Bu dönemde Haziran 1995’de Rusya ile İran arasında meşhur “Gore-Çernomirdin Görüşmesi” yapılmış ve Rusya’nın 31 Aralık 1999 yılına kadar İran’la sürdürdüğü askeri ve nükleer santral anlaşmalarının bitirilmesi ve bu tarihten sonra da yeni anlaşmalar yapılmaması taahhüt edilmiştir. Ancak bu taahhüde rağmen ABD-Rusya ilişkilerindeki çeşitli sorunlar Rusya’nın yeniden İran’a ilgi göstermesine sebep olmuştur. İran’ın girişimleri ile 1998 yılından itibaren askeri ve teknik alandaki ilişkilerin genişletilmesi çalışmaları başlatılmıştır. Dönemin Rus Savunma Bakanı’nın İran Savunma Bakanı ile “Askeri-Teknik Alanda İşbirliğiyle İlgili Fikir Birliği Memorandumu” nu imzalaması bu alandaki önemli gelişmelerdendir. Bu yeni etap görüşmelerde 8 S-300 ve 100 PZRK İgla füze sistemi ile 25 adet Mİ 17-1B askeri helikopter, 8 adet SUv25 savaş uçağı ve diğer askeri araç gereçlerin satışı gündeme gelmiştir. Toplam değeri yaklaşık 2 milyar dolar olan bu silah satışları ABD’nin ciddi endişesine sebep olmuştur. ABD, İran’a bu silah ve teknolojilerin aktarılmasından endişe duyduğunu ifade etmesine karşın Rusya İran’a silah satmaya ve bu ülkede bir nükleer santral kurulma çalışmalarını tamamlamaya devam edeceğini açıklamıştır.

İran’ın Rusya’dan Tu 204-100 tipi savaş uçakların alınması konusunda anlaşan iki ülkenin ileriki dönemlerde sivil taşımacılık alanında kullanılacak Tu-334 ve Ty-214 uçakları ile Kamov helikopterleri konusunda çalışmalar devam ettirilmektedir.

İran’a silah satışı yapan ve ayrıca da İran’ın milli silah sanayini ile orta ve uzun menzilli füze sistemlerini geliştirmeye yardımcı olan ülkelerin başında Rusya, Çin ve Kuzey Kore gelmektedir. Moskova gibi Pekin de 1980’lerin ortalarından bu yana Tahran’a gelişmiş füze ve füze teknolojileri satmaktadır. Silkworm füze sistemleri gibi Çin’de İran’a Cruise füzeleri satmış ve Rusya ile birlikte ülkede uzun menzilli balistik füzelerin geliştirilmesine yardım etmiştir. Bu yardım sayesinde İran, 2000 km menzile sahip Şahab-3 ve Şahab-4 füzelerini geliştirmiştir. Ayrıca İran’ın 3000 km menzilli yeni füzeler geliştirmekte olduğu da söylenmektedir.

İran ile Rusya arasında askeri alanda oldukça sık aralıklarla toplantılar gerçekleştirilmektedir. Bu alandaki son toplantı Tahran’da gerçekleşen 4. İran-Rusya askeri savunma teknik ve askeri işbirliği komitesi oturumu olmuştur. Bu oturumda iki ülke arasında askeri savunma alanlarında işbirliğinin gelişerek devam etmesi kararları alınmıştır.  Rusya Askeri ve Teknik işbirliği Kurumu Başkanı Mihail Dimitriyev Tahran oturumunda iki ülke arasında hava savunma füze sistemleri ve radarlar konusunda öncelikli olarak işbirliğinin gelişeceğini belirtmiştir.  Dimitriyev İran’ın Rusya’dan alacağı savunma sistemleriyle ilgili askeri personeline eğitim verileceğinin ve İran’da kurulacak Tur.M-1 hava savunma sistemlerinin kurulum aşamasında Rus uzmanların yer alacağının altını çizmiştir.[29]

Aslında son dönemde İran basınında bu konuyla ilgili çok sayıda haber ve yoruma rastlanmaktadır. En son İran Fars Haber Ajansı ‘Savunma Bakanı Mustafa Muhammed Neccar’ın Tahran ve Moskova’nın miktarı açıklanmayan sayıda S-300’lerin satışı ile ilgili anlaşma sağlandığını’ duyurması üzerine Rusya Federal Askeri Teknik Ajansı, İran’a gelişmiş S-300PMU1 (SA-20 Gargoyle) füze savunma sistemlerinin satışı ile ilgili medyada yer alan bilgilerin gerçeği yansıtmadığını açıklamıştır. Hatırlatmak gerekir ki iki ülke arasında S-300’lerin bir üst modeli olan S-400’lerin satışına ilişkin de görüşmeler yapılmaktadır. Yine aynı şekilde Rusya’nın gayri-resmi sesi görevini üstlenen ve Kremlin’in söyleyemediği şeyleri ona söylettiği ileri sürülen Rusya Parlamentosu Alt Kanadı (Duma) Başkan Yardımcısı ve Rusya Liberal Demokrat Partisi Başkanı Vladimir Jirinovskiy, İran’ı, ABD hava saldırılarına karşı korumak için en kısa zamanda S-400 hava savunma ve füze sistemleri ile donatmayı önermiştir. Parlamento üyelerine hitap eden Jirinovskiy, “Mümkün olan en kısa zamanda İran’a S-400 füze savunma sistemleri teslim etmeliyiz ki onlar hava sahalarını koruyabilsinler” açıklamasında bulunmuştur.

İran son dönemlerde özellikle de Rusya’nın yardımlarıyla milli savunma sanayisini kurma peşindedir. Bu alanda orta ve uzun menzilli Şahab füzeleriyle kendisini kanıtlayan İran şimdide yeni nesil savaş uçakları üretimine göz dikmiştir. İran Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmed Mikani İran’ın radarlara yakalanmayan 4. ve 5. nesil Saika savaş uçakları üretim teknolojisine ulaştığını ve bu yeni nesil savaş uçaklarının üretiminin başlayacağını haber vermiştir. Bu yıl içinde İran Savunma Bakanlığı ve Hava Kuvvetlerinin ortaklaşa ürettiği Azerheş Saika-29 adıyla üretilen savaş uçaklarının deneme uçuşları başarıyla gerçekleşmişti. Mikani bu deneme uçuşlarının yapıldığı gün de Azerheş’ten daha gelişmiş savaş uçakları üzerinde çalışıldığını ilan etmiştir. Mikani yaptığı açıklamada İran’ın bu yıl içinde de önemli teknolojik gelişmelere ve yerli sanayiyle uzmanlarının ürettiği donanımlara şahit olacağını hatırlatarak, İran Hava Kuvvetlerinin Saka yeni nesil savaş uçakları üzerinde çalıştığını, yeni radar sistemleri ve roketler üzerine yoğunlaşıldığını söylemiştir. Mikani 3. nesil Saika savaş uçağının bu yıl içinde üretildiğini 4. ve 5. nesil Saika savaş uçaklarının da üretiminin bu yıl içinde başlayacağını belirterek, İranlı uzmanların Boeing 747 tipi uçakların tamir, bakım ve onarımını başarıyla gerçekleştirdiğini ve İran havacılık sanayisinin çok önemli gelişmeler kaydettiğini, yeni nesil radarların üretiminin yerli sanayi ve uzmanlarca gerçekleştiğini ayrıca İran Silahlı Kuvvetlerinin günün son teknolojilerine sahip Avrupa silah sanayisiyle boy ölçüşebilecek donanımlar ürettiğini vurgulamıştır.[30]

Görüldüğü gibi İran ile Rusya arasındaki ilişkiler daha çok savunma ve nükleer alanda artarak devam etmektedir. ABD’nin İran’a saldırılarının konuşulduğu bu günlerde İran’ın hava savunma sistemlerini güçlendirebilmesi için Rusya’dan yeni füze sistemleri (S-400’ler de dahil) ihtimal dışı değildir.

Rusya İran’dan yeni santral ihaleleri ve silah siparişleri alabilecek durumdadır.

Nükleer Santraller ve Nükleer Silahlar

Uluslararası alanda İran ile Rusya arasındaki ilişkilerin belki de en çok tartışma yaratanı Rusya’nın İran’da yürütmüş olduğu nükleer santral projeleridir. Aslında İran’ın komşularına bakıldığı vakit onun zengin enerji kaynaklarına rağmen nükleer yakıtta neden bu kadar ısrar ettiği daha kolay anlaşılmaktadır.

Birçok analizcinin (özellikle Batılı) varsayımlarının tersine, İran’ın nükleer silahlara sahip olma konusundaki çabaları irrasyonel ideolojik taleplerden ziyade bir dizi tehdit unsuruna karşı caydırıcılık oluşturulması amacıyla bir tedbir alınması gerektiği kaygısından kaynaklanmaktadır. İran’ın tehlikeli ve öngörülemeyen gelişmelerin yaşanma ihtimali yüksek bir coğrafyada bulunmasının nükleer silahların elde edilmesi konusundaki taleplerine meşruiyet kazandırdığı sıklıkla tartışılan bir konudur. Bununla birlikte, İran’ın içinde bulunduğu coğrafyanın nükleer silahlara sahip olunduğu zaman istikrarlı ve güvenli bir yer olacağını söylemek güçtür. Afganistan ve Orta Asya’daki istikrarsızlık, İran’ın savunma planlayıcıları için en belirgin kaygı kaynağı olmakla birlikte nükleer silahlar bu bölgedeki istikrarsızlıkları düzeltemeyecektir. Daha dikkatli bakılırsa İran’ın nükleer programının devam etmesinin sorunları daha dar bir çerçeveye oturtacağı fakat bu dar çerçevede sorunların daha derinleşeceği görülecektir. İran’ın nükleer silahlanma konusundaki en büyük motivasyonun Irak’taki Amerikan varlığı olduğu da unutulmamalıdır.[31]

Açıkça ifade etmese de İran’ın nükleer silah elde etme çabaları bölgede tansiyonu her geçen gün daha da artırmaktadır. Adeta bir nükleer çember içinde kalan İran’ın komşularına baktığımız zaman birçoğunun nükleer silaha sahip olduğu görülmektedir. BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri Rusya Federasyonu ve Çin’in yanı sıra İran’ın diğer komşuları Pakistan ve Hindistan da nükleer silahlara sahiptir. Diğer taraftan, bu silahlara çok uzun zaman önce sahip olan ve hatta Japonya’da (Hiroşima ve Nagazaki) kullanmaktan çekinmeyen ABD’nin ve onun daimi müttefiki İngiltere’nin de Afganistan ve Irak’ı işgal ederek İran’ın yanı başında yerleşen diğer nükleer güce sahip ülkeler olduğunu da belirtmek gerekir. Ortadoğu’da İran’ın tanımamakta ısrar ettiği ve yeryüzünden silinmesi ve/veya Alaska gibi uzak diyarlara sürülmesini istediği İsrail’in de yine açıkça ifade etmese de nükleer silahlara sahip olduğu bilinmektedir. Özellikle İran’a göre Müslüman topraklarını işgal etmiş İsrail’in nükleer silahlara sahip olması İran’ın nükleer silahlara sahip olma arzusunu dürtükleyen bir diğer önemli unsurdur. Bu açıdan bakıldığında, Tahran’ın söylemleri ilk aşamada haklı gibi gözükebilir. Ancak, İran’ın etrafında bulunan nükleer çembere dayanarak (bu isteğini gizletse bile) atom silahlarına ulaşmak istemesi bölgede nükleer silahlanma yarışını başlatma potansiyelini beslemektedir. Bu çerçevede başta zengin Arap ülkeleri olan Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok bölge ülkesinin nükleer silahlara sahip olma dürtüsü kamçılanmaya daha müsait bir hal almaktadır.

İran’ın nükleer santral macerası bir hayli eskidir. İran bu alanda ilk anlaşmasını Şah döneminde bir Alman firmasıyla (KWU-KRAFTWERKE UNION) 1974 yılında imzalamıştır. Ancak İran’da Humeyni tarafından gerçekleştirilen İslam Devrimi bu anlaşmanın sonuna kadar uygulanmasını engellemiştir. Bu sebeple İran alternatif yollara başvurmuş ve bugünkü Rusya’nın yasal mirasçısı olan SSCB ile anlaşma yoluna gitmiştir. 22 Haziran 1989 yılında imzalanan ve 2000 yılına kadar sürmesi planlanan anlaşma ile her iki ülke Nükleer alanda işbirliğine gidecekti. Ancak SSCB’nin 1991’de dağılmasıyla bu defa anlaşma onun yasal mirasçısı Rusya Federasyonu ile 1992 senesinde yapılmıştır. Anlaşma ile Rusya İran’ın güney bölgesine WWER-440 tipinde iki adet Nükleer santral inşa etmeyi taahhüt etmiştir. Anlaşmayı takip eden 2 yıl boyunca Rus ve İranlı uzmanlar (daha sonra bunlara Alman ve Amerikalı uzmanlarda katılmıştır) belirlenen bölgede araştırmalar yapmıştır. Araştırma neticesinde belli olmuştur ki belirlenen bölgede Richter ölçeğine göre 9 şiddetinde depremler olma ihtimali mevcuttur. Oysa o dönemdeki Rus reaktörleri en fazla 8 şiddetindeki depremlere dayanıklıydı ve burada böyle bir reaktörün yapılmasının ciddi sakıncaları olabilirdi. Bu sebeple bu anlaşmadan vazgeçilerek yeni bir anlaşma yoluna gidildi. 8 Ocak 1995 yılında Rusya’nın Zarubejatomenergestroy firmasıyla İran arasında her biri 800 milyon dolar değerinde[32] ve 1000 megavat gücünde WWER-1000 tipli iki nükleer santralin Buşehr’de[33] yapılması (önceki reaktörlerin tamamlanması için) anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma ile ayrıca Rusya 2001 yılından itibaren İran’a her yıl 39 milyon dolar değerinde nükleer yakıt göndermeyi de taahhüt etmiştir. Bunların yanı sıra bu alanda uzmanların gönderilmesi ve İranlı uzmanların eğitilmesi de anlaşmaya dahil edilmiştir. Anlaşmanın içeriğine bakıldığında aslında Ukrayna’nın da bu anlaşmanın bir tarafı olduğu görülmektedir. Ukrayna bu anlaşma ile Harkov’daki Turboatom tesislerinde reaktör için Tribünler inşa etmekle mükellefti. Ancak Amerika’nın Ukrayna üzerinde artan baskıları sebebiyle 1988’de Ukrayna projeden çekildiğini açıkladı. Bunun üzerine proje Rusya tarafından yürütüldü.

Bugün Rusya’nın tamamlanmak üzere olan ve yaklaşık olan Buşehr nükleer santralinin yanı sıra, İran’da beş yeni (Buşehr-2, Buşehr-3, Ahvaz-1 ve Ahvaz-2) nükleer santral yapacağı yönünde açıklar yapılmaktadır. Bu karar ABD ile İsrail’i ciddî bir şekilde rahatsız etmiş ve bu ülkeleri bir tehdit algılaması içerisine sokmuştur.[34] Dolayısıyla Rusya’nın İran ile olan ilişkileri, üçüncü tarafları doğrudan tehdit eder duruma gelmiştir. 1982 yılında Almanya tarafından inşasına başlanan ancak daha sonra inşası yarım kalan İran’ın Buşehr nükleer reaktörünün Rusya tarafından yeniden yapılmaya başlaması ve buna ek olarak da yeni nükleer santral yapma anlaşması imzalaması Rusya-ABD diyaloğuna ciddî zararlar verebilecek potansiyele sahiptir.[35] Zira ABD’li ve İsrailli yetkililer İran’ın bu santrallerde kitle imha silâhları geliştirebileceği endişesi taşımaktadırlar.[36] Nitekim İsrail Başbakanı Ariel Şaron 29 Eylül 2002’de Moskova’ya yapmış olduğu resmi ziyaret sırasında Rusya’nın İran’da kurmuş olduğu nükleer santrallerden duymuş olduğu rahatsızlığı dile getirmiştir.[37] 2003 yılında Hatemi İran’ın nükleer silahlar kullanmasını İslamî ve ahlaki öğretilerle örtüşmediğini söylese bile güç üretimi için nükleer teknolojiden vazgeçmemişlerdir.[38]

1974 yılından beri nükleer santrali kurma peşinde olan ve çeşitli sebeplerle bu isteğine bugüne kadar tam olarak ulaşamayan İran’da Nükleer Santral faaliyetleri Mahmut Ahmedinejad’ın 2005 yılında iktidara gelmesiyle yeniden hız kazanmıştır. Aslında çok büyük petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olan ve bir enerji darboğazıyla karşılaşmak bir yana, ciddî oranlara ulaşan enerji fazlası olan İran’ın bu şekilde büyük nükleer santraller yapması, ABD’nin ve İsrail’in aklına İran’ın nükleer silâhlara sahip olma isteğini getirmekte ve yukarıda gösterilen sebepler dolayısıyla da bu endişeleri uluslararası arenada haklılık payı bulmaktadır.

Haziran 1995’de Rusya ile İran arasında imzalan “Gore-Çernomirdin” mutabakatı bu çalışmaları bir süreliğine yavaşlatsa da durduramamıştır. İran’ın nükleer programı aslında bugün gerçekleşenden çok daha geniştir. İran özellikle Rusya ile yaklaşık 23 adet nükleer santral yapımı ihaleleri ile bu alanda araştırma birimlerinin yapımı ve teknik personelin yetiştirilmesi ve başta uranyum olmak üzere bu alandaki gerekli madde ve yedek parça alımını öngörmektedir. Bu alandaki standard ikili anlaşmalardan pek farklı özellik taşımayan Rusya-İran nükleer işbirliği anlaşmasının en dikkat çeken yönü, her yıl 20 ila 30 kadar İranlı doktora ve yüksek lisans öğrencisi ile teknisyenin Rusya’daki ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilerek bu alanda ileri seviyede bilimsel ve teknik donanıma sahip olmaları konusunda işbirliğine gidilecek olmasıydı. Günümüz itibarıyla Rusya’daki akademik kuruluşlardan nükleer fizik ve nükleer mühendislik gibi dallarda doktora derecesi alan İranlıların sayısının 250 civarında olduğu İranlı yetkililer tarafından ifade edilmektedir. Toplam nükleer mühendis sayısının ise 450 olduğu belirtilmektedir. Bununla da yetinilmeyerek gelecek 10 yıl içinde bu sayının 1,500 olması gerektiği ifade edilmektedir.[39]

Buşehr Nükleer Santrali’nin birinci enerji bloğunun Rusya tarafından inşası bu ülke için büyük bir önem taşımaktadır. Bu proje Rusya atom enerjisi sektörünü canlandırmış, yaklaşık 300 şirketi iflastan kurtarmış ve bu alanda diğer önemli siparişlerin önünü açmıştır. Bugün Buşehr’de yaklaşık 300 Rus firması ile 2 binden fazla Rus uzman çalışmaktadır.

Birçok münakaşaya ve ABD’nin engellemesine rağmen, Rusya ve İran Şubat ayında bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma Rusya’nın, İran’ın güç kaynağı Bushehr’den yapılacak nükleer yakıt naklini hangi yollarla gerçekleştireceğini belirlemiştir. Washington’un en büyük endişelerinden biri de Bushehr’deki kaynağın nükleer yakıtla kullanılmasıdır. Bu yakıt atılabilir, tekrar işlenebilir ya da plutonyum içeren silahların üretiminde kullanılabilir. Washington’un bu üç olasılığın da gerçekleşmeyeceğinden emin olması için Moskova, harcanan bütün yakıtların Bushehr’den Rusya’ya geri getirileceğine dair söz vermiştir.

Bütün bunlara rağmen Washington, hala Bushehr’in Tahran’ın planladığı olası nükleer silah programının en önemli noktası olduğuna inanıyor. İran’ın silah programına dair kanıtlar oldukça az olsa da ABD, İran’ın Rus desteği ile nükleer silah üretmeyi amaçladığına inanmaktadır.

Yaklaşık 50 yıldan fazla süren nükleer santral serüveninin neticesinde İran bölgede nükleer bilim alanında İsrail ve Pakistan dışında en güçlü altyapıya sahip ülke konumundadır. İran’da faaliyet gösteren 3 önemli nükleer araştırma merkezi bulunmaktadır. Bu merkezlerden ilki Tahran Üniversitesindedir. İkinci önemli merkez İsfahan Nükleer Araştırma Merkezi’dir. Bir diğeri ise Karaci Nükleer Tıp ve Tarım Araştırmaları Merkezidir. Bunların dışında Buşehr’deki santralde de nükleer araştırmalar yapılmaktadır.[40]

İran’daki nükleer tartışmaların sürpriz yaratıcı boyutu Çin, Hindistan ve Pakistan gibi devletlerde nükleer kulüp üyesi olmadan önce gerçekleşen tartışmaların kopyası olmasıdır. Ulusal prestij, egemen bağımsızlık fikri, büyük güçlerin ikiyüzlülüğü ve hayali ve gerçek düşmanlara karşı sağlam bir caydırıcı duruş ihtiyacı İran gazetelerini ve resmi söylemini domine etmektedir. İran bazı stratejik meydan okumaları işaret göstererek programını başlatmasına rağmen program olgunlaştıkça milliyetçi duygular ve patronaj politikaları onu sürdürmek için asıl nedenler haline gelmektedir. Aynı şekilde, nükleer silah arayışını körükleyen orijinal stratejik hesaplar değişse bile program devam edebilecektir.[41]

İran’ın nükleer santral kurma çabaları ve Rusya’nın buna olan desteği Moskova ve Washington arasında bir çok kez sorun ve görüşme konusu olmuştur. Bu alanda devam eden alt düzeydeki görüşmelerle beraber başkanlar düzeyinde de mesele ele alınmaktadır. Ancak bu konuda ABD ve Rusya devlet başkanları net bir fikir birliğine varamamışlardır. Örneğin 24 Şubat 2005 tarihinde Slovakya’nın Başkenti Bratislava yağılan Bush-Putin zirvesinde konu liderler tarafından ele alınmıştır. Görüşme sonrasında liderler ortak bir bildiri de yayınlamışlardır. Bildiride, “Nükleer silahlar veya maddelerin güvenliği konusunda, bunların terörist ellere düşmesi ihtimallerini ortadan kaldırmak yönünde özel sorumluluklarımız var. Bugün, ülkelerimizdeki nükleer tesislerin güvenliğini artırmak hedefi ile nükleer güvenlik hususundaki işbirliğimizi geliştirme ve derinleştirme niyetimizi açıklıyoruz.” denilmiştir. Bildiri metninde ayrıca; “Bu uğurda ABD ve Rusya, nükleer ve radyolojik olayların sonuçlarına karşı koyabilmek için acil müdahale kapasiteleri konusunda işbirliğini devam ettirecek ve geliştireceklerdir. Amerikalı ve Rus uzmanlar, nükleer tesislerdeki güvenliği artırmak amacıyla tecrübelerini paylaşacak ve ileri düzeyde nükleer programı olan başka ülkeler ile ortak istişareler başlatacaklardır” denilmiştir.

Nükleer silahlar konusunda iki ülkenin yanısıra, üçüncü ülkelerin de durumu görüşülmüştür. Bu çerçevede İran ve Kuzey Kore’nin nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusu da ele alınmıştır. ABD ve Rusya her iki ülkenin de “nükleer silaha sahip olmamaları” konusunda anlaşmaya varmışlardır.

Putin yaptığı açıklamada oldukça genel ifadeler kullanarak “Biz gerçekten de İran konusunu, Kuzey Kore ile ilgili durumu istişare ettik ve bu konularda ortak görüşlere sahibiz. Füze ve nükleer teknolojinin yayılmasını engelleyen bir duvar kurulmalıdır. Zira bu silahların yayılması ne söz konusu ülkelerin güvenliğine hizmet eden ne de genel olarak uluslararası toplum için faydası yoktur” açıklamasında bulunmuştur. Bush ise, “İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusunda mutabakata vardık. Vladimir’in bu dosya hakkında anlayış sergilemesini takdirle karşılıyorum. Ortak bir hedefe ulaşma konusunda çok yapıcı bir diyalogumuz oldu” demiştir. ABD Başkanı, “Kuzey Kore’nin nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusunda da mutabıkız. İki ülke bu konuda beraberce ve sıkı bir şekilde çalışacaktır” şeklinde konuşmuştur.[42] Ancak bu ortak açıklamalara rağmen Rusya’nın, Tahran ile ilişkilerini bugün dahi sürdürmeye devam etmektedir.

2005 yılından itibaren İran’ın nükleer silah üretmeye çalıştığını iddia eden Bush Yönetimi 2007 yılının son ayında 16 önemli istihbarat biriminin onayıyla beklenmedik bir şekilde Ulusal İstihbarat Raporu yayınladı. Bu rapora göre İran 2003 yılında nükleer silah programını durdurmuştu ve İran’ın nükleer silah geliştirme programına bugün başlaması durumunda bunu 2015’den önce mümkün değildi. Rusya’daki bağımsız uzmanların dahi İran’ın nükleer silah geliştirme programı olduğuna yönelik iddialarını bile çürüten! Bu raporla İran’ın ve özellikle de İran ile Rusya arasındaki nükleer işbirliğinin önü açılmıştır. Zaten bu rapordan hemen sonra Rusya İran’a nükleer yakıt sevkıyatına başlamıştır.

Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada 16 Aralık 2007 tarihinden itibaren  İran’ın Buşehr nükleer santraline yakıtın gönderilmeye başlandığı belirtilerek, sevkıyatla ilgili tüm denetimlerin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Bakanlık açıklamasında “Nükleer yakıt sevkıyatı Tahran’ın barışçıl amaçlarla nükleer enerji üreteceği konusunda güven sağlayabildiğinin göstergesidir.” değerlendirmesinde bulundu. Nükleer yakıt sevkıyatı parçalı olarak iki ay içinde tamamlanacaktır. İran’la olan ilk anlaşma gereğince; kullanılmış nükleer yakıtlar Rusya’ya iade edilecektir. ISNA Haber ajansı ismini açıklamadığı bir nükleer uzmandan edindiği bilgiye göre Tahran’ın Rusya’dan ilk parti olarak 82 ton nükleer yakıt aldığı belirtilmektedir.[43] Bu arada İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mottaki, Buşehr nükleer tesisinin 2008 yılı yazına kadar yarı kapasiteyle faaliyete başlayacağını duyurmuştur.

Ahmedinejad sonrası İran dış politikasında Rusya’nın öneminin daha da artması gündeme gelmiştir. “Doğuya dönük politika” olarak adlandırılan bu olgu ABD ve AB karşısında direnebilmek için Rusya, Çin ve Hindistan’ı kapsayacak bir stratejik tutum geliştirilmesi ihtimalini doğurmuştur. “Bu ülkelere yaslanarak Batı’ya direnilebilir ve nükleer diplomaside Batılıların iradesi kırılabilir” düşüncesi ortaya çıkmıştır. Ancak bu süreçte İran’ın dosyasının UAEK’den BM Güvenlik Konseyi’ne gitmesi ve iki yaptırım kararının çıkması, İran’ın hayalini suya düşürmüştür. Rusya’nın füze kalkanı çerçevesinde Gebele Radar İstasyonu’nu ABD ile ortak kullanma önerisi, hayal kırıklığının son perdesiydi. İran böylece, Rusya’ya ne kadar güvenebileceğini ve Rusya’nın kendisini ne kadar koruyabileceğini daha iyi anlamıştır.[44] Tüm bu gelişmelere bakıldığında, İran Rusya’ya dayanarak Batı’ya direnemeyeceğini görmeye başlamıştır. Bu durum birçok İranlı analizci tarafından dile getirilmiştir.[45] Ancak İran, Rusya’nın bütün tavırlarına rağmen ilişkisini bozmamaya gayret etmektedir. Rusya’nın tavırlarını kriz ve tansiyon nedeni yapmamaya özen göstermektedir. İran’ın ABD’ye yaklaşma ihtiyacı bu noktadan bakıldığında çok anlamdır. İran ve Batı arasındaki ilişkiler ve özellikle ABD ile ilişkiler “olumlu seyrederse”, İran’ın Rusya’yla olan ilişkileri çok farklı bir yörüngeye girebilir.[46]

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yaptığı açıklamada, Rusya’nın, İran ile işbirliğine devam etmeyi arzu etmekle birlikte, bu ülkenin nükleer güce sahip ülkeler arasına girmesine “kesin olarak karşı” olduğunu belirtmiştir.[47]

Rusya Devlet Başkanı V.V. Putin, ABD önderliğindeki tek kutuplu bir dünya düzenine karşı olduğunu sert ifadelerle dile getirdiği 10 Şubat 2007 tarihli Münih’teki konuşmasından sonraki soru-cevap bölümünde İran ile ilişkileri konusuna da değinmişti. Putin, Rusya olarak İran’ın kendisini köşeye sıkıştırılmış bir kedi gibi düşmanca bir çember tarafından sarılmış hissetmemesi, iletişim kanalı ve güvenebileceği dostları olduğunu anlaması için İran ile işbirliği yaptıklarını belirtti. Putin sözlerinin devamında, “İran’ın bizi anlamasını ve sinyallerimizi duymasını çok arzu ediyoruz” diyerek aslında bir anlamda İran’ı uyarıyordu. Acaba Putin’in bu temennisi ne kadar gerçekleşti? Bu durum İran tarafında ne seviyede anlaşılmaktadır ve karşılık görmektedir? Gelinen durum itibariyle İran, Rusya’yı anlamamakta ve gerek açık gerekse kapalı verilen sinyalleri duymamakta ısrar ediyor. Rusya, 1696, 1737 ve 1747 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarının oylamalarında kabul oyu kullanmakla sabrının bir sınırı olduğunu ve İran ile ilişkilerinde bir takım kırmızı çizgileri olduğunu açıkça gösterdi.[48]

Unutmamak gerekir ki, Rusya da yanı başında uluslararası alanda pek de güvenilir bir imajı olmayan Müslüman bir devletin nükleer silahlara sahip olmasını istemez.

Rus uzmanların hesaplamalarına göre İran’ın elindeki Şahap-3 ve diğer geliştirdiği füzelerle hem körfezdeki Amerikan hedeflerini vurabilmekte ve hem de nükleer başlık yakılabilen bu füzeler Rostov Na Donu, Volgograd, Astrahan gibi Rusya’nın güney bölgelerini vurma hedefi içerisine alabilmektedir. Bu sebeple de Rusya her ne kadar İran’ın nükleer santral programını desteklese de bu ülkenin nükleer silahlara sahip olmasını ABD gibi arzu etmemektedir. Ayrıca Rusya ile İran arasındaki barışçıl nükleer alandaki işbirliği anlaşmalarına rağmen İran istihbarat birimlerinin Rusya’dan nükleer bilgiler sızdırmaya çalıştığı da Rusya Federal Güvenlik Servisi FSB tarafından açıklanmıştır.[49] Bu alanda Rusya İran’la sıkı işbirliğine rağmen şüphelerini gizlememektedir.

Rusya’nın kuşkulanmak için yeterince sebebi de var aslında. Örneğin, 2005 yılı Ocak ayında Moskova’da İran’ın nükleer çalışmalarının tartışıldığı bir seminerde, İran Dışişleri Bakanlığı Bilimsel-Araştırma Enstitüsü’nden bir üst düzey yönetici, “Her zaman İran, kanunî yollardan satın alınması mümkün olan herşeyi bu yollardan satın aldı. Ancak, İran’ın kendi varlığı tehlike altında olduğu zaman İran bazı şeyleri karaborsadan da almıştır” açıklamasını yaptı. Tecrübeli bir diplomatın sarfettiği bu sözler salonda bulunan RF Dışişleri Bakanlığı temsilcilerini, Buşehr’deki inşaatı sürdüren “Atomstroyeksport” yöneticilerini ve Rusya’dan yapılan her türlü teknoloji ihracını sıkı kontrol altında tutan Rusya Federal Teknoloji ve İhracat Kontrol Servisi temsilcisini bir anda şaşkınlık ve sessizliğe bürüdü. Hatta Federal Teknoloji ve İhracat Kontrol Servisi temsilcisi, aslında İranlı diplomatın hatasını düzeltmesi umuduyla, özellikle bu sözleri doğru anlayıp anlamadığını, Frasça’dan tercüme yapan tercümanın bu cümleleri çevirirken hata yapıp yapmadığını sorma ihtiyacı duydu ve tekrarlamasını istedi. İranlı diplomat sözlerini aynen tekrarlamıştır.[50]

İran Dışişleri Bakanı Buşehr atom santrali kapasitesinin yarısının 2008 yılı yaz aylarına kadar tamamlanacağını bildirmiştir. Bakan Menuçehr Mutteki Rusya’nın sekiz aşamada İran’a yakıt göndermeye başladığını belirterek sürecin tamamlanmasıyla İran-Rusya anlaşmaları dahilindeki kurallara göre Buşehr atom santrali kapasitesinin yarısının tamamlanması için ortam hazırlanacağını söyledi. Mutteki Buşehr santralinin diğer bölümünün birinci aşamanın bitmesiyle başlayacağını söyledi. Buşehr atom santrali 1000 megavat elektrik üretimi için tasarlanmıştır. Ayrıca İran elektrik enerjisine olan ihtiyacının bir bölümünü 20,000 megavat nükleer elektrik üretmek istiyor. Öte yandan İslami İran enerji bakanı İran’ın Huzistan eyaletindeki DARKHOVAİN bölgesinde 350 megavat kapasiteli ikinci atom santralinin inşaat işlerinin başladığını belirterek ikinci nükleer santralin ise yerel teknolojiden faydalanarak yapılacağını söylemiştir.[51] Görüldüğü gibi İran uzun vadeli bir nükleer santral programı hazırlamış ve bu alanda da yerli sanayisini kırmaya çalışmaktadır. İran’ın 2021 yılında ulaşmak istediği toplam kapasite 6.000 megawatt gücünde nükleer santrallerdir.

Uzay Çalışmalarında İşbirliği

İki ülke ilişkilerini sadece nükleer teknoloji alanı ile sınırlamak yetersiz bir değerlendirme olurdu. Nükleer teknolojinin yanı sıra İran ile Rusya arasında uzun menzilli füze geliştirme çalışmaları ve uzay çalışmaları konusunda da işbirliği sürmektedir. İran bu amaçla Uzay Araştırmaları Yüksek Konseyi isimli bir kurum kurmuştur. Bu çerçevede Rusya, İran için “Zohreh” (Zühre) adında bir haberleşme uydusu inşa etmiştir. Yaklaşık 15 yıllık kullanım ömrü olan uydu, Fransız Alcatel’in de içerisinde olduğu bir konsorsiyum tarafından yapılmıştır. Yaklaşık 132 milyon dolar olarak öngörülen proje maliyetinin daha da artması ve proje kapsamının da genişletilmesi beklenmektedir. Zira İran makamları Zohreh’ten sonra Zohreh-2’nin başlatılacağını ifade etmektedir. Zohreh uydusunun inşasının Krasnodar’da bulunan Prikladnaja Maşinka tarafından yapılması planlanmıştır. Rus Sputnik uydusunu temel alan uydu, yine Rus Soyuz uzay aracı ile uzaya gönderilecek ve yeryüzünden 36,000 km yukarıda olacaktır.

27 Ekim 2005 yılında Plesesk Uzay Üssü’nden İran’ın casus uydusu Sinah 1 uzaya gönderilmiştir. Rusya’nın Omsk KB Polet fabrikasında yapılan bu uydu 8 milyon dolara ve uzaya gönderilmesi ise 1.6 milyon dolara malolmuştur.

Diğer yandan İran, Rusya’nın desteği ile kendi uydusu olan Sinah-1 uydusunu yörüngesine yerleştirmiştir. İsrail’in bir diğer korkusu İran’ın uydu yoluyla erken uyarı sistemine kavuşmuş olmasıdır. Önümüzdeki aylarda İran’ın başka uyduları da uzaya göndermesi beklenmektedir. İran’ın üzerinde çalıştığı önemli bir diğer hedef ise Şahap 4 füzeleri ile uzaya çıkabilmek ve bu uyduları Şahablarla gönderebilmektir. İsrail’in vuracağı hedefler arasında sadece nükleer tesisler değil, uzay programının da bulunduğu belirtilmektedir.

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap