10/12) MANAS’IN YARIŞLARI

Yayin Tarihi 7 Mart, 2009 
Kategori TÜRK VE DÜNYA DESTANLARI

MANAS’IN YARIŞLARI

Tepede duran kurnaz hilek’r han Kongurbay kırılan adamlarını gördüğünde rengi uçtu, fazla dayanamadı; önce atından inerek kılkara adlı atını Manas’a hediye sundu.

Er Kongurbay han adetiyle eğilip diz çökerek Manas’a tazim eyledi.

“Bahadır sözün doğrusuna gelelim. Örf adetlerine hürmet edelim bahadır, kurallarına saygı gösterelim bahadır. Otuz beş gün yatıp canı sıkılan yiğitler ziyafetinde kavga çıkarmışlar, kusur bizde, affedersin. Atım hediye, başım hediye” dedi Kongurbay han.

Manas’ın hırsını bilen Koşoy ile Bakay araya girdiler.

“Bahadır Manas, han ayağından geçerse, han adetince affedilir. Köpek acımaz, yiğit affeder. Ateşi kes. kökötöy’ün aşına başlayalım. Canı sıkılan halk zorlanıyor.” Dedi Bakay bahadırın atının dizgininden tutarak.

Manas dizginini geri çekerken davul sesi de kesildi. Dağdaki kara buluta benzeyen bahadırın keyfi yerine geldi. Bütün milletin önüne at alacağım diye tutturan açgöz Kalmuklar ve Çinliler atlarını hediye vermek zorunda kalarak rezil oldular.

Ünlü bahadırların barışmasından sonra üç gün geçti. Karkıra’da kökötöy’ün gök bayrağı dalgalandı. Yeniden zurna çalındı. Coşan gelin kızların gülüşü, delikanlıların şarkısı duyulmaya başladı. Halk neşelenerek birkaç dilde yarlığ söyleyen münadilerin sözüne kulak astı.

Saklanmaya çalışan Bokmurun şimdi Maaniker’e binerek atını ileri geri koşturup tekrar canlandı. Babasının kırk oda dolusu hazinesinin ağzını açtı.

Iraman’ın Irçı oğlu münadi idi, şair olarak ün yapmıştı, kemale ermiş bülbül gibi ötmekte idi. Delikanlı ozanlığını gösterdi.

Karkıra’nın yeşil sahasını ot gibi kaplayan kalabalık halk kıpırdamadan onu dinliyordu.

Aşa gelen, kalabalık halk ikiye bölündü: Kalmuk, Mançu, Tırgoot, Şıbe, Saloon, Çinli, Tarsa bir tarafa, Kırgız, Kazak Noygut, Özbek, Tacik, Cediger, Kıpçak, Katagan, Türk oğulları bir tarafa ayrıldı. Altmış sıra asker okun ulaşabileceği mesafeye kadar çekildikten sonra oyun başladı.

Püsküllü Kalpak giyen Iraman’ın Irçı oğlu yanına tercümanı Caş Aydar’ı alıp kalabalık halka at yarışı yapılacağını duyurdu. Ezelden beri at seven Kırgızlar, ziyafet ile aşın keyfini at koşturan çıkarır diyerek gelmişlerdi. At yarışında birinci olana seksen bin at, bin deve, ayrıca yüz bin koyun ödül konuldu. Altmış bir ata ödül var idi. Davul çalınıp atlar alana, köknar ağacının bulunduğu yere toplandılar. Atları sayan adam gördü ki yarışacak yürük atların sayısı iki bine ulaşmıştı.

Atların çokluğunu öğrenen bahadır Manas Almambet’i yanına çağırdı.

“Bahadır, Almoş bahadırım! Atların çokluğu koşuyu çıkmaza sokar. Yolu açmazsan, gerçek tulpar Ak-kula’nın şansı açılmaz. At biraz etlidir, eti erisin. Hünerini göster.” Almambet çadıra girip Çin’de öğrendiği hünerini gösterdi.

Tersine bakıp, tersine oturup Kalmukça dua okuyup suya küçük bir taş koydu.

Göz açıp kapayıncaya kadar Karkıra’nın açık havası tutuldu, bulutlar gürleyip dolu yağdı, kar kasırgası buram buram yükselip soğuk vurdu, insanlar donup, atlar titremeye başladı. Atlarını bırakıp kaçan insanlar evlerine saklandılar. Gece soğuktan çok sayıda yürük at helak olmuştu.

Hava büsbütün açıldı. Güneş yükselip kuşluk vakti olduğunda vadiler kurudu, tarla kuşu ötmeye başladı, ter temiz olan otlar sallanıp güzel bir manzara peyda oldu.

Bokmurun dünkü yarlığına bugün her at başına yine bin hayvan ilave edeceğini duyurdu.

Atların hesabını alan adam taş koyup saymak suretiyle yarışa katılacak yürük atlarını sayıp gördü ki, dünden bugüne bin at azalmıştı. At yarışının hakemi Arçatoru’ya binen Manas atları resmi geçide hazırladı.

Fazla geçmeden Caş Aydar atları resmi geçide getirdi. Uzmanlar gözleriyle yürük atları süzdüler. At uzmanıyım diyen açık gözlerin pekçoğu ses çıkarmadı, kimisi fısıldaşıp, kimisi hayret ederek resmi geçitteki atların nereden geldiğini, vasıflarını cinslerini, yarışı hangi atın kazanacağını tahmin etmeye çalışıyorlardı.

Birbirinden mükemmel yürük atlar her taraftan, gün doğusuyla gün batısının bucaklarından seçilerek getirilmişti. Sıraya girdiklerinde karaca gibi başlarını kaldırıyorlardı, kuş bile uçsa yerlerinde duramıyorlardı.

Kendisi zayıf olsa da dişiliği ulu derler ya, Oronggu’nun zıplayan Kulabee’si, yanı kurulup yürüyen kısrağı resmi geçide başladı.

Ardından resmi geçide Manas’ın altından muska takılan, kulağında, sağ butunda beneği olan, kasırgadan türeyen Ak-kulası girdi.

Kalmukların hanı Coloy Açbuudanının perçemini düğümleyip, muskasını takıp çıkageldi.

Pamuk kemerli, geniş çizme giyen Kalmukların hanı Kongurbay, pis kurnaz “Safdil Manas’ın Ak-kulasını at yarışına çıkarması çok güzel oldu, atı olmayan yaya kalır,başka bir ata binip çıkarsa dövüşte kanını dökeceğim” diye tedbirli davranarak Algara’yı yarışa çıkarmadı.

Mançuların hanı Neskara da kendini tutamadı, yarışı kazanacağım diye çoştu. Onun arkasında Er-Töşkük’ün Çal-kuyruğu, onun arkasında Muradil’in Kılceyren’i, Muzburçak’ın Telküröng’ü, Er Koşoy’un Çong Sarı Atı, Ürbü’nün Koş Karat’ı, Kökçö’nün Köğala’sı, er Bagış’ın Surkiyiği başta olmak üzere bin at listeye kaydedildi.

Er Manas atları sürün diye buyruk verdi. Dağınık örgülü Caş Aydar, Maaniker’e binip yanına iki yüz pehlivanı alarak atları altı günlük bir yola sürdü. Manas’ın emriyle atların geleceği yolda, atların yoldan sapmaması için, beyaz bayraklı keskin mızraklı altı bin adam nöbet tuttu.

Sürülen atların çıkardığı toz duman kaybolduktan sonra, Bokmurun güreş yapılmasını buyurdu. Ödül için bin deve, bin kısrak, bir çocuklu cariye konuldu.

Duyuruyu işittikten sonra patırtı çıkaran Kalmuklardan Coloy, han olduğuna bakmadan ben çıkacağım diye yabani domuz gibi fırlayıp Sarı deri şalvar giyer kırkından aşmış Coloy denen bahadırın büyüklüğü Opol dağının yarısı kadardı, baldırı öküzün beli kadar idi, önüne çıkanı yiyecek gibiydi, iki göğsü beş yaşlı çocuk kadardı, deveyi yumruklayıp yıkan, dünyaca meşhur, benzeri olmayan biriydi. Gözkapağı gölün çukuru gibi derindi. Gözükeni yutacak gibi görünüyordu, kurulup yatan köpek gibi oturan Coloy, Altay’dan Alay’a Semerkan’da kadar olan sahadaki Türk oğullarınca, Kırgızlarca biliniyordu, herif onların korkulu rüyası idi.

Iraman Irçı oğlu çene çalıp Kırgızların yiğitlerinin bahadırlarının adların söyleyerek onları övüp göklere çıkarmış olmasına rağmen Coloy’un karşısına çıkmaya kimse cesaret edemedi, halk sustu, çekindi ve tabii halkın onuru kırıldı.

Bahadır Manas yanındaki uzmanlara döndü:

“Uzmanlarım, Coloy devin pehlivanlığını anlatın.” dedi Manas. çıktı. Çinlilerin kozu Doğu’ya bakarak dua ettikten sonra bağırdı.

Uzmanlar âdetlerine göre önce büyükleri, sonra küçükleri söz alarak anlattılar. Sonunda bu Coloy’a denk gelecek adam dünyada yoktur kanaatine vardılar. Manas buna kudurdu.

Bahadır Manas halkı arasında dolaşıp şöyle dedi:

“Ey millet, bu kabaran Kalmuk’un boynunu kıracak namuslu yiğidin var mı?” diye her grubun başına, yani Kazaklara, Argınlara, Noygutlara, Özbeklere, Kıpçaklara, Türk Oğullarına sordurdu. Bunca kalabalık arasından bir pehlivan kendiliğinden çıkmadı.

Manas kendisinin güvendiği demiri çubuk gibi kuran pehlivanların isimlerini çağırıp ziyafeti yöneten Koşoy’u, onlarla konuşmaya gönderdi. Koşoy amca boz yorga atına binip Er Çegiş’e, Abdıraman’a, Er Töştük’e, Kökkoyon’a, Akbay’a Muzburçak’a varıp, farfaralık eden, yerdeki taşları toprak gibi ufalayan on yedi gayretli yiğide “Güreşe çıkmayacak mısınız, Coloy’u yıkmayacak mısınız?” diye sordu. Her biri mazeret göstererek bel’lı bahadırla güreşmekten korktular. Beyzadelerin keyfi kaçtı.

Er Koşoy Manas’ın yanına sinirli bir şekilde geldi.

“Ey Manas, bu herife karşı Kara Kırgızdan bir erkek çıkmadı.” dedi Er Koşoy iç çekerek “İhtiyar deve gibi kocamışsam da bu kafire ben çıkayım, ya sen arsaln gibi yiğit olduktan sonra o kabaran köpeğe sen çık.”

Bunu işiten Er Manas duraklayıp kaldı.

“Koşoy amca, bu kafirden kaçsam beni Tanrı lanetlemez mi! at üzerindeyken öldürmek için doğan ok gibi idim, mızrakçıdan daha iyi idim, ama atsız iyi değilim, amca. Güreşe çıkmayı tabii ki isterdim. Eğer kimse çıkmazsa namus için soyunup güreşe de çıkacağım…” Manas tereddüt ederek durakaldı.

Manas’ın sözünü dinleyen büyük Koşoy amca elini ağzına tutarak “tüh” diye dertlendi.

“Niye yiğitlere sözüm geçmedi? Niçin yurdumda pehlivan doğmadı? Hey, karanlık gün, ya devlet bizden gitti ya da diz çökme zamanı geldi. Niçin Tanrı beni kocatıp almadı, niçin halkımı köleliğe koymadı?” Koşoy amca sinirden patlıyordu.

Koşoy’un sözlerini eksiksiz dinleyen Manas düşünüp, cesaretlenerek amcasına şöyle dedi:

“Amca, kahrolası Coloy’a yaklaşacak başka adam yokmuş. Güreşe çıkmadan ödül vermektense, başkalarına yalvarmaktansa, ihtiyar olsan da sen yaparsın amca, Coloy’la güreş yap amca, bize büyük şeref kazandır amca! Güreşmeye gönlün çekmezse ver gitsin amca.”

“Eyvah, şu dünyanın haline bak, kökötöy’ün aşında, kalabalık Kırgız’ın yanında bu bana söylenecek söz değildi, senden işiteceğim söz değildi, Manasım, ağzından çıkan sözü iki ettirmem, böyle kuvvetten kaldığım bir anda beni sıkıştırdın. Mahvolası bana şimdiki gibi seksen beş yaşımda değil, tam kuvvetimde olduğum zamanda rastlasaydı, Coloy gibi nicesinin hesabını verirdim, kuvvetli olsaydım bu ahmak yaltağı çoktan yere sererdim. Bahadırım onurunu kırmadan, halkını utandırmadan yaşlı olsam da çekinmeden güreşeyim, ölmeyen kim var ki. Canım Manasım, söyleyecek sözüm var: Kadınım beceriksiz biridir, zayıf keçinin derisinden elinin ucuyla takırdayan şalvar dikip vermişti. Onu koca Coloy tutup sökerse halk önünde rezil olurum. Hanlarını çağırtıp halk içinden bana uygun gelecek deri şalvar buldurup ver” dedi Koşoy çocuklar gibi utanarak.

Baharır Manas yokuşa çıkıp güreşe çıkacak olan pehlivanların hangisinde deri şalvar varsa gelsin diye buyurdu.

Bahadırların hiç birinin şalvarı han Koşoy’a uygun gelmedi.

Yiğitler utançlarından sessiz sessiz dururken Bahadır Manas Kanıkey’in g’z’ için hazırlamış olduğu şalvarı hatırlatıp, eyerinin üzerindeki döşeğin altından paçası nakışları şalvarı getirti.

Korkunç olan dev Koşoy sağ butunu şalvara soktu ama , baldırı sığmadı. Koşoy gibi deve.

Şalvarı hışırdatıp çektirirken Bahadır Manas geldi. Şalvarı dar yapan Kanıkey’e kızdı.

Soktuğu butunu geri çekemedi dev Koşoy.

Şalvarı çekenlerin biri Argının hanının oğlu Acıbay idi, o Kanıkey’in becerikliliğini anımsadı.


“Koşoy amca, bu şalvarı Kanıkey, üç yüz teke kestirip, derilerini güneşten uzakta, sandıkta saklayıp, bakır kovada altı ay sepilendirip, ustalara dokuz gün dişleriyle tezyinat yaptırıp, büktürerek, çelikle birlikte kaynatıp özenle yedi yılda yapmıştı. Bu şalvar ne sırlı tüfeğin okunu geçirir, ne ateşte yanar. Şalvarın sırrını ben biliyorum, Manas için bir yerini saklamıştır.” Acıbay, Manas’ın elindeki şalvarı aldıktan sonra iki alp, çekmeye başladılar. Şalvarın yan kısmından bitiştirilen altı karış bükmesini çözdüler.

Şimdi şalvar dev Koşoy’a tam gelmiş ve çok yakışmıştı. Şalvarı iyi gelen ihtiyar Koşoy Kanıkey’i çağırtıp bütün halk önünde ona dua etti.

“Tanrım, dilimde bir kutsallık var, şu ana kadar söylediklerim hiç geri çevrilmedi, dileğimi kabul et, şu güzeller güzeli gelinimin girdiği ev bereketli olsun! Kudretinle yarattığın şu evliya gibi kız evlat derdiyle yaratana yalvarıp ızdırap çekiyor, müracaatını işit derdine çare bul. Şu gelinim çocuk doğursun! Erkek çocuk doğursun! Oğul düşmanlarını demir gibi büksün! Dostum Manas’ın tohumu babası gibi arslan olsun! Dağ sırtlarında yanan ateş olsun! Her şeyi iyi gitsin!”

Bütün halk yeri sarsacak şekildi uğuldayıp Koşoy’la beraber dua okudu.

Katagan hanı Koşoy sanki kendisi için yapılmış şık şalvarı giyip, ayakkabılarını, kalpağını çıkardı. Yaşlılığın verdiği eziyeti çeken Er Koşoy otlar üzerine yüzü koyun yatıp üstüne on altı yiğidi çıkarıp sırtını ovdurdu. Gözleri açılıp rahatlayan ihtiyarın kasları, boğanın beli gibi oldu. Sakalını dikleştirip, buğra gibi sallanarak, beyaz arslan gibi atılıp güreş meydanına çıktı.

Kırgızlar pehlivan Koşoy’a parola çağırıp bağırdılar.

“Yaşa Koşoy! Var ol, Koşoy!”

“Tanrı yardım etsin, Koşoy!”

Ev kadar gözüken, kan kokan Er Coloy kahrolarak gürleyip “Bu ihtiyar Kırgızın başını koparayım” diyerek dağın kayması gibi ileri atıldı.

İki dev birbirini karşılayıp güreşe başladılar.

Birçok kez güreşe çıkan ihtiyar Koşoy amca şöyle dedi:

“Hey, köpek Coloy, er güreşinin kuralı var, sıranı bekle!” dedi bileğini tutarak.

Büyük Coloy, Koşoy’ın kocaman bileklerinden tuttu. Güreş için doğan çevik Koşoy tut dedirtmeden Kalmuk’un bileğini çekip tuttu, bu sırda bileğinin derisi, ihtiyarlıktan olacak, Kalmuk devi Coloy’un eline yapışıp kaldı. Er Koşoy’un gayreti bir anda geldi, kızaran bileğine bakmadan Coloy’un kaburgasının etinden ayak kadar bir yeri tutup çekti.

Tanrı göstermesin, dünyanın iki devi kana boyandılar, birbirlerine koçlar gibi yüklendiler. Rastgelen yerlerini kopardılar, ağızlarından ateş püskürtüp, gözlerinden alev saçtılar, paçalarından tutup, birbirlerine direndiler, göğüs göğüse boğuştular, ama birbirlerini yıkamadılar. Güreşen iki pehlivanın güreşinden Karkıra’nın alanı ocaklar gibi kazıldı, tozu göklere yükseldi, yer alt üst oldu, buna bütün halk hayran oldu.

İki dev altı gün güreşmelerine rağmen birbirlerini yıkamadılar, birbirlerinin üstesinden gelemediler.

Yedinci gün öğlene doğru, sırtını Coloy’a sepi yaptırıp rahatlayan Er Koşoy uyuyakaldı. Kafir Coloy “Şimdi bu pis Kırgız öldü, kıyamet yüzünü gördü.” diye, Er Koşoy’u keçe evi kadar bir taşa vurmak için kaldırdı. Kaplan Manas bu esnada kulağı tıkayan siyah saplı kamçısını eline alıp Koşoy’un üzerine çaldı. Uyuyakalan amca irkilip gözlerini faltaşı gibi açtı ve Coloy’un elinden sıçrayarak yere indi.

Güreşe alışık dev Koşoy amca sağ butuyla Coloy’a çelme atarak çevirdi ve sürükleyerek yere vurdu. Er Koşoy Kalmuk’un başını atlayıp geçti. Kırgızlar sevinçlerinden çığlık atıp onurlarını kurtaran bahadır Koşoy amcanın ismini çağırarak tezahürat yaptılar. Er Koşoy’a halktan önce ok gibi ulaşan kırk çora onu ellerinin üstünde kaldırdılar.

Taşa tapınan Kalmuklar, yenilmelerinden dolayı kaderlerine küserek utandılar.

“Pis Kırgızların aşa davet edip bizi incitmelerinin anlamı nedir? Pehlivanın başından atlamak hangi adette var? Bunun anlamı ne?”

Çinliler, Kalmuklar, Mançular Tanrının lanetine kaldılar herhalde. Davul çalındı ve gürültüyle patırtıyla askerler saf olup savaşa hazırlandılar.

Bu sırada Kaplan Manas, arslan gibi kükreyerek, sarı altından yapılan elbisesini giydi. Sarala sıfatı atını kamçılayarak öfkeyle şöyle dedi:

“Hey Karakalmuklar, Çin milletinin hanları, aklınızı başınıza toplamadınız mı? Yenilen pehlivanın başında atladın diye sövüp durmayın! Bu pehlivanın işidir. Adam yerine koyup aşa davet ettik. Pis Çinliler, cevabınızı verin, savaşla eğlenelim derseniz biz hazır.”

Manas’ı, Bakay engelledi. Manas’ın öfkesini görüp korkan Çinli, Kalmuk ve Mançu hanları atlarından inip toplandılar.

Kalmuk, Çinli, Mançu’lar para cezasına çarptırılıp, kökötöy’ün aşına devam ettiler.

Gürültü patırtı basıldıktan sonra Er Koşoy başına altın tacını giydi, Coloy’u yenip kazandığı ödülü garip ve zavallılara paylaştırıp verdi.

Pehlivanların güreşi devam etti. İki tarafın pehlivanları bir senedir özel olarak hazırlanmışlardı. Çinlilerin büyüklüğü dağ gibi olan Tukubay adlı pehlivanın karşısına dirsek kadar Er Agış çıkıp iki gün güreşti. Sonunda Çinli yenik düştü. Er Agış ödülü almadan halka dağıttı, kendisi gelin kızların düzenlediği eğlenceye katılmak için aceleciydi.

Koşu atları daha gelmemişti. Atlar gelinceye kadar halkın canı sıkılır diye Iraman’ın Irçı oğlu sıradaki mızrak yarışını ilan edip yiğitleri ortaya çağırdı. Bokmurun mızrak yarışı için yüz savaş atı, ayrıca dokuz yüz at ödül koydu.

Mızrak yarışına iki taraftan yarışacak kimse çıkmadı. Et pişecek zaman geçti. Çinliler güreşte yenildikten sonra, Kırgızların pehlivanlarına denk gelecek bahadırları çıkaralım diye çare aradılar.

Halkın fısıltılarını duyan Çin hanı Kongurbay’ın canı dayanamadan altın nalçalı, bakır ökçekli Çin tarzı çizme, altından yapılmış zırh giyip eğri kılıcını kuşanıp, gök mızrağını eline aldı. Algarasıyla hava atıp beyaz hançeriyle gözdağı verdi ve burmalı demir kuşanmış bir halde ortaya çıktı. Pekinden çıkan bu pehlivan bu yıl yirmi beş yaşındaydı, geniş göğüslü idi, yüzü pişmiş akciğer gibiydi. Kaşları köpeğin kaşları, burnu dağın burnu, bıykıları büyük baltanın sapı gibiydi. O sönük gözlerini Manas’a dikti.

Kongurbay’ın tavrını gören Bahadır Koşoy, Bahadır Manas’a akıl danıştı.

“Bahadır, bu kahrolasına kim çıkacak?” dedi Koşoy.

Er Manas cevap vermeden Kongurbay’ı süzdü.

Bahadır Manas alnı yassı, başı dar, mahaddep burunlu, çift kirpikli, kaşları çatık, dudakları kalın, gözleri çukur, arslan boyunlu, bileği yoğun, geniş göğüslü, arslan gibi korkunç bir yiğit idi. Gözlerinden alev saçarak Kongurbay’a ürpererek baktı.

Er Manas dudaklarını ısırıp Coloy’a kandığına çok kızdı.

“Şu saflığıma bak, ödül almamak ne demek. Yenmemek ne demek? Baka baka yaya kalmak ne demek… Bir tulpar mızrak yarışından dururken, tüh. Koşoy amca avucunu açıp dua et, kabaran herifle karşılaşayım, at hazırlayıp ver…” dedi Manas savaş silahlarını kuşanarak.

Derken gök yeleli bozkurt Manas’ın karısı güzeller güzeli Kanıkey altın takılarını şakırdatıp yavaş adımlarla, boynunu kıvırıp, beyaz memelerini sarkıtarak mağrur kaplan için altı yılını sarfederek yaptığı Akolpok’u alıp geldi.

“Efendim, bu size yakışır, Akolpok’u mızrak yarışında giyin.” dedi kadınların kadını sevgili yenge Kanıkey, Akolpok’u ellerinin üzerinde sunarak.

Kaplan Manas dişlerini çıkararak güldü. Kanıkey’den memnun oldu. Onun alnını okşadı ve yakası altından yenleri bakırdan yapılan, ok işlemeyen mızrak ucu delemeyen, içi çelikle doldurulmuş Akolpok’u giydi. Çalışkan Kanıkey Akolpok’u dokuz yerinden ilikledi, dokuz yerinden düğümledi, dışına gökten inen boz bıçak kınını taktı. “Bahadır, Umay Ana yardım etsin. Tanrım sana güç versin!” diye hayır dua etti.

Tecrübeli Koşoy, şüphe ettiği atları bir bir kontrol edip Manas’ın yarışta binebileceği at olarak Kazak Alımsarık’ın siyah akıtma alınlı atını beğendi ve ona Ak-Kula’nın eyerini koydu.

Arslan Manas’ı, başına beyaz mendil bağlamış Bakay ile Er Töştük destekleyip çıktılar.

Tanrının yardım ettiği evliya Manas’a iki tarafından kara benekli kapları ile topal gök yeleli arslan yardım ettiler, kara gök yeleli ata binen bahadırın önünden bakıldığı zaman bin yiğidin heybeti, arkasından bakıldığı zaman ejderhanın heybeti vardı.

İki bahadır alana girerken birbirini görüp atlarını kamçıladılar.

İki yiğit mızraklarının ucunu sivriltip birbirlerini hedef alarak vurdular. Mızraklar birbirine değince atlar kıçları üstüne oturuverdiler. Bahadırlar kırılan mızraklarını fırlatıp birbirlerine yöneldiler, şimdi gürzle dövüşmeye başladılar,

birkaç kez kılıçla vuruştular, üzerlerine balta savurdular. İki bahadırın dövüşmesinden ateş tutuşmuş alev çıkıyordu. Sonunda ellerindeki silahlarının hepsi kırıldı. Sonra at üzerinde elele dövüşmeye başladılar. Yarış hakemleri, iki yiğidi ayırıp atlarını yedeğe alarak birbirinden uzaklaştırdılar, sonra tekrar ellerine mızrak vererek bıraktılar.

Er Kongurbay altındaki algara atına muhmuzlatıp hiddetle bağırarak tekrar saldıraya geçti.

Ölüm nedir bilmeyen arslan Manas, hırslanıp tazı sıfatlı atını koşturdu. Dağ gibi yeri devirip arkısında toz duman bırakarak düşmanın mızrağını hedef aldı.

Kongurbay’ın vurduğu mızraklı, Er Manas’ın kıçı yerden çıkıp üzengiden ayağı kaydı, kötü durumdan kendini zor kurtardı. Mızrak kullanmada çevik olan Er Manas yakından geçerken Korgurbay’ın miğferinin açık kalan kısımnıda ensesine mızrakla vurdu.

Kongurbay atından devrildi. Tozlar içinde kaldı.

Bahadır Manas Kongurbay’ın Algara atını beraberinde alıp götürdü.

Bahadır Manas kazandığı ödülü gariplere ve zavallılara dağıttı.

Gece olmuş Er Koşoy Ak otağında yatağına yeni yatmıştı. Mevkilerine göre dizilen suratı asık on üç han geldi.

“Hoş geldiniz hanlar!” Er Koşoy onları otağdaki yumuşak döşeklere oturttu, gönüllerini aldı, sözlerini dinledi. Hanlar elbiselerini çıkarmadılar, kuş tüyünden yapılan yastığa yaslanmadılar, mahcup oldukları belliydi.

“Koşoy amca! Size söyleyecek şikayetimiz var.” dedi Buudayık’ın oğlu Muzburçak söze başlayıp, “Kırgız, Kazak, Kıpçak, Noygut, Türk oğullarına, soydaş ata hanlara hakem olan, bayrak tutan adamsınız. Hak sözünüzü, adilliğinizi, kılı tam ortadan bölen yargıç olduğunuzu biliyoruz. Onun için Manas’a küsen soydaş hanlar olarak size geldik. Kendisine söylersek sözümüzü dinlemez, bizi gebertir.”

“Evet, hadi söyleyin, neymiş dinleyelim.” dedi Koşoy asık suratlı hanlara.

“Manas hanlığa geçince değişti, komşu hanların sözünü dinlemedi.” dedi Muzburçak.

“Bahadır kökötöy’ün aşında kendi bildiğini okumaktadır. Bize danışmadı.” dedi Er Töştük.

“Her hanlıkta mızrak yarışına, güreşe çıkacak bahadırlar var. Hanlığını unutup kendisi çıkıyor. Onu engelleyecek hoca yok. Hanlık kaidesi, liyakatı gereğince oturmuyor!” dedi Andicanlı Sancıbeğ.

“Ne zaman ayrıldık ki kardeş hanların başı olduğu halde Manas bize üvey evlat muamelesi yapıyor. Bizi küçümsüyor. kökötöy’ün başında Bahadır Ürbü’yü kızdırdı. Ürbü Manas’a söylemeden bahadırını alıp çıkmıştı, Manas onu kamçıladı. Eğer Manas bu küstahlığı, hırsı bırakmazsa, biz Manas’tan başka hanlara gideceğiz.” dedi Er Kökçö.

“Manas’ı önümüzde para cezasıyla cezalandırın. Biz inat edersek Manas buna mecbur kalır.” dedi Muzburçak.

Bu hanların memnuniyetsizliğinin gittikçe arttığını, onların sözlerinde gerçek payı bulunduğunu sezen Koşoy düşünüp taşınıp gelenlere şöyle dedi:

“Her sözü söylemenin sırası var, ‘ziz hanlarım. kökötöy’ün aşında Çinli, Kalmuk ve Mançular kavga için bahane arayıp dururken sizin hanınıza gücenip birliği beraberliği bozacak sözler söylemeniz yersizdir. Düşmanı görmemezlikten mi geliyorsunuz? Yaylamız bir, suyumuz bir, dilimiz bir, ……kanımız……bir, kardeş halkız. Eskiden beri eksiklerimizi doldurup, ihtiyaçlarımızı giderip, kusurlarımızı affedegelmişiz. Kurnaz ve güçlü düşmana kucak açmıyalım, sır vermiyelim. İlla ki Manas haklı diyerek taraf tutmuyorum. Onun da kusurları var. Böyle büyük sınavda, namus güreşinde bir yiğide, bahadıra itaat etmemiz elzemdir. Aş tamamlansın, ezeli düşmanımız Kalmuk, Çinli, Mançu ve Tırgootlar güzelce gitsinler. Kendimiz başbaşa kaldığımızda kardeş halklar olarak toplanırız. Aş bitse Manas’ı önünüze getireceğim. O zaman derdimizi, cevabımızı, şikayetemizi söyleyelim.” dedi ihtiyar Koşoy.

“Öyle bir anda Manas söz dinlemez. Bize saldırır.” dedi Muzbuçak, “Onu böyle kalabalık bir yerde akıllandırmak gerek…”

“Hey.” dedi on üç hana sinirlenen Koşoy “Sizi akıllı hanlar zannediyordum, benden de öte bunamış görünüyorsunuz. Akıl sormak için gelmişsiniz akıl verdim.

Dinlemezseniz kendiniz bilirsiniz. Söz dinleyen sakin olsun, söz dinlemeyen gidip Manas’ın başını alsın! Derisini yüzsün! Manas zaten öfkeden kahrolup duruyor. Kızdırırsanız hepinizi öldürecektir.”

On üç han Koşoy’un sözünü dinlediler ama, kursaklarında kin besleyerek döndüler. Er Koşoy bunu farketti, onların tavrını görüp kardeş kavgası biter mi hiç diye iç çekti, bunu Manas’a anlatmaya gönlü razı olmadı.

Bu esnada Iraman’ın Irçı oğlu at yarışını ilan etti. O gün akşama kadar yarışla geçti.

kökötöy’ün oğlu Bokmurun Kırgızların bütün maharetini gösterdi: Kel süsüşmesi (koçların kafa kafaya vuruşması), deve çözme gibi oyunları düzenledi, para saçtırdı.

Koşu atlarının geleceği zaman yaklaşırken halk yollara bakmak için birbirlerişle yarışarak atlarına binip hareket ettiler.

Manas Çinliler ile Kalmuklardan kuşkulanarak kırk çorasıyla atların geleceği yolu kesip karşıladı. Kongurbay da yiğitleriyle yola çıkmıştı.

Manas Topurçak atı uzaktan tanıdı. Ak-kula ise iki atın sonundaydı, yetişmek üzere idi.

Bu sırada Kongurbay atını kamçılayarak yiğitleriyle Ak-kula’nın önünü kesti. Bunu gören Manas bakıp durur muydu, o da atını teperek haykırıp ucuna kurşun takılan kamçısıyla Ak-kula’yı engelleyen Kongurbay’ın üzerine çaldı.

Kongurbay dengesini kaybederek düşmek üzereyken atının yelesine tutundu.

“At yarışına kötülük etmek isteyene böyle yapılır.” Dedi içindek kin besleyen almambet Kongurbay’ın Çal-kuyruğunu takla attırarak.

Bunu gören Coloy yetişip ona engel oldu. Dev Coloy, üzerine gelmekte olan kırk çoradan korkup, yürük atları sürenlere katılarak Kalmukların arasına saklandı.

Aman Tanrım, atları yarışı kazanıp birinci dereceli ödülü alan Kırgızlar bayraklarını göklerde dalgalandırıp bağırdılar, dağları sarsacak şekilde çağırdılar, kalpaklarını havaya atıp birbirlerini kutladılar, at sahiplerinden hediye istediler. Şerefimizi gösterdik diye genci, ihtiyarı hepsi sevinçlerinden uçtular.

Sakinleşen Koşoy ve Manas altmış ata karşı yarışı kazanıp ödülü pay etmekle uğraşıp geç vakit döndüler.

Manas karargahına geri geldiğinde Karkıra’nın bereketi kaçıp, kökötöy’ün bayrağı indirilmişti. Avul yağmalanmış, yurt yakılıp yıkılmıştı, kadınlar çığlık çığlığa bağırıyor, çocuklar ağlıyorlardı, hayvanlar ürkmüş felaketler başgöstermişti.

Bahadır Manas çok üzüldü. Yay gibi geriledi, ok gibi vahşileşti.

“Ey sevgili amca! Akraba, komşu, dost olalım dedik, değer veriq aşa çağırdık, bu Kakançin’in yaptığına baksana!” dedi Manas Er Koşoy’a yakınıp.

“Sonunda düşmanlığını yaptı.” dedi Koşoy iç çekerek.

“Bu köpeklerin cezasını verelim, göreceğini gösterelim.”

Manas’ın önüne kırk çorası askerleriyle saf olup durdu.

“Dün Kırgızların köşkünde oturup keyfini çıkarırlarken, kızıl altınlarını, hayvanlarını, develerini hediye alırlarken bugün hayvanları sürüp, kadınlara eziyet verip, çocuklarını çıplak bırakıp gittiler. Böyle düşman cezayı hakediyor. Sonunda köpek Kongurbay, köpek Coloy, köpek Neskara yapacağını yaptı. Yarım günde ordu hazır olsun! Düşmanı yedi şehirine kadar kovalayacağız. Yetişirsem erkeklerini mahvedeceğim, şehirlerini yerle bir edeceğim.” Kalabalık halkın önünde gazaba gelen Manas çok sert bir şekilde emretti.

Ellerinde nakışları altından yapılmış bayrak alan takipçiler ölesiye kaçan Kalmuk ve Çinlilerin peşine düştüler. Bahadır Manas’ın ordusu geceli gündüzlü yedi gün yol alıp “Şimdi Kırgızlardan kurtulduk, avulunu yağmalayıp, ödülüne el koyduk.” diyerek rahatlayan düşmanı ganimetlerini paylaşmak üzere mola verdiği yerde bastı.

Hayatta her şeyin bir bedeli vardır. Bahadır Manas düşmanı her taraftan kara bulut gibi kuşattı. Gafil yatan Kalmuk ve Çinlilerin çoğu Kırgızların mızraklarının ucuyla, keskin kılıçlarının tığıyla, fırlayan okuyla cezalarını bulup helak oldular. Atlarına binerek kaçanlar ecelden kurtuldular. Kongurbay büyük aşta Manas’la dövüşürken teçhizatı büyük ölçüde zarar görmüştü. Bu seferki karşılaşmada Bokmurun’dan mızrak yiyince bir çare bulup canını kurtardı.

Çinil ve Kalmukların ölümünden kurtulan askerleri tekrar bir araya gelip cesaretlendilerse de kırgızların kasırga gibi gelen ordusuna direnemediler.

Kırk çoranın askerleriyle Coloy’un avuluna fel’ket yağdıracağından gözü korkan Manas davul çaldı.

“Erenler! Kalmuk ve Çin halkının hepsini öldürmeyin! Hayvanlarına, kadın ve çocuklarına, sakinlerine dokunmayın. Malını mülkünü yağmalamayın, onlarda suç yok. Birisi gelip bana şikayet ederse başınız gidecektir. Onların yerine kan içen katilleri kesin, ahmak olan onlardı!” Bahadır Manas Aç-albars kılıcıyla Coloy’un başını kesmek üzereydi.

“Bahadır.” dedi Er Koşoy Manas’ın elini tutup, “Halsizlenen yaralıya han kılıcını bulaştırma! Bana hediyen olsun, Bahadır.”

Er Koşoy’ün gönlünü kıramayan Bahadır Manas, Aç-albars kılıcıyla yerde yatan Coloy’un hanlık arması takılmış çelik miğferini parçaladıktan sonra kılıcını kınına soktu.

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap