1006) Demir Kapı-Iron Gate

Yayin Tarihi 19 Mart, 2019 
Kategori TÜRK DÜNYASI

Demir Kapı – Iron Gate

Tarihinin aydınlatılmasında coğrafi adlarının vuzuha(açıklığa, aydınlığa) kavuşturulması, ayrı bir öneme sahiptir. Tarihi coğrafyamızın dikkat çeken konularından birisi de “Demir Kapı” adıdır. Türk coğrafyasında Demir Kapı adı altında birkaç yer ismi geçmektedir. Bunların en önemlilerinden biri de Orhun Abideleri’nde geçen Demir Kapı’dır. Abidelerde bu isim Temir Kapıg olarak zikredilmektedir. İslam kaynaklarında ise Bab Al Hadid, Dar-ı Ahenin veya Derbend-i Ahenin olarak geçmektedir. Demir Kapı’dan ilk kez geçen Avrupalı, İspanya kralı III. Henri’nin 1404 yılında Timur nezdine gönderdiği Klaviyo adlı elçiden, Demir Kapı’nın diğer bir adının da Tirmiz Kapısı olduğunu öğreniyoruz. Timur ve Babur döneminde vuku bulan savaşlarda bu yer isminden sık sık söz edilir. Nizamüddin Şami (1401-1402), Ali Yezdi (Ölm.1454), Babür ve ibn Tanri Birdi (Ölm.1470)’nin eserlerinde Demir Kapı adı Kahluga, (kagulga, kahluğa, kaluğa) olarak kaydedilmiştir. Babürname’de Keş ile Hisar arasında bir geçit noktası olarak tanımlanan bu yerde önceden bir kale olduğu da zikredilir.

630 yılında buradan geçen ünlü Çinli seyyah Hüen Çang’a göre, çok yüksek olan ve demir renginde iki dağ arasında olan bu boğazda iki kanatlı Demir Kapılar vardı. Fevkalade müstahkem olan bu boğazdan geçmek çok zor olduğundan yerliler tarafından buraya Demir Kapı adı verilmiştir.

Türkistan’ın güneydoğu sınırında yer alan Demir Kapı, Baysun-Dağ silsilesindeki geçit olup, Keş şehrinin 90 km. güneyinde, 12-20 m. genişliğinde ve 3 km. uzunluğundadır. Burası Belh-Semerkant, Belh-Buhara yolu üzerinde bulunuyordu.

Bilindiği üzere Demir Kapı, milattan önceki yüzyıllardan itibaren Turan (Türk)-İran memleketleri arasında tabi sınır olarak kabul edilmekteydi. Arap müelliflerinden Yakubi (Ölm.905) burada Bab Al-Hadid şehri veya diğer adıyla Dar-ı Ahanin şehri (Demir Kapı şehri) bulunduğunu bildirmektedir. Coğrafyacı İdrisi (1154)’de Demir Kapı’nın küçük ve gelişmiş bir şehir olduğunu belirtir. Klaviyo ise dağların ortasında bir köyün yer aldığını, bu köyün de Demir Kapı adını taşıdığını nakletmektedir.

Bilindiği gibi Semerkant ve Buhara Maveraünnehir bölgesinin en önemli şehirleri durumunda idiler. Coğrafi mevkilerinden dolayı Hindistan’dan, İran’dan ve Türk ülkelerinden gelen ticaret yolları hep bu büyük şehirlerde birleşiyordu.

Coğrafyacı İstahri (930-933) ve İbn Havkal (X.yy), Buhara’dan Belh şehrine giden yol üzerinde Demir Kapı’nın bulunduğunu bildirirler. Adı geçen müellifler bu yol üzerinde bulunan yerleri şöyle sıralarlar: Buhara-Karacun-Miyankal-Maymurk-Nesef-Subah-Didegi-Kendek- Bab al Hadid (Demir Kapı) Razik- Rıbatı-Haşimgird-Tirmiz. Tirmiz’den sonra Ceyhun ırmağı geçilerek Siyankerd’e varılır ve oradan da Belh şehrine ulaşılır. Buhara ile Belh arası 13 merhaledir.

Coğrafyacı Mukaddesi (985) de Semerkant’tan Tirmiz’e giden yol üzerinde Demir Kapı’nın yer aldığını belirtir. Müeelif bu yolu şöyle tasvir eder: Semerkant-Dirizdeh-Keş-Kendek-Bab al-Hadid (Demir Kapı)- Karna-Tirmiz.

Demir Kapı, askeri, stratejik ve ticari bakımdan çok önemli bir yerdi. Burayı geçen Türkler Toharistan’da hâkimiyet kurmuşlardır. Burası Batı Türkistan’dan Hindistan’a ve Afganistan’a geçmek için adeta bir sıçrama tahtası vazifesi görüyordu. Hindistan’ın mallarını Belh yolu ile Semerkant ve Buhara’ya getiren tüccarlar Demir Kapı’dan geçerlerdi. Demir Kapı’nın kuzeyinde bir günlük uzaklıkta Kendek’in yakınındaki yol, bir taraftan Nesef (Nahseb bugün Karşı) ile Buhara’ya diğer taraftan da Keş (Şehri-i Sebz) ile Semerkant’a doğru ikiye ayrılıyordu.

Coğrafi konumundan dolayı ticaret kervanlarının kullandığı güzergâh üzerinde olan Demir Kapı, asırlar boyu önemini korumuştur.

Orhun yazıtlarında Göktürk Devletinin kurucularının zaferleri ve vazifeleri anlatılırken Türklerin doğuda Kadırgan, batıda Demir Kapı’ya dayandıklarından şöyle bahsedilir: “Yukarıda mavi gök yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış İnsanoğlu üzerine atam ve amcam Bumin Kağan ile İstemi Kağan oturmuş. Tahta çıkıp Türk milletinin ilini ve töresini idare edivermiş ve düzenleyivermişler! Dört tarafları hep düşman imiş akın yapmış, dört köşelerindeki milletlerin hepsini almış ve hepsini tabii kılmışlar! Başı(dik) duranların başlarını eğdirmişler! Dizi (üzerinde dik) duranları çökürmüşler(…) İleride (doğuda), Kadırgan ormanına kadar; geride (batıda), Demir Kapıya kadar, (Türk Milletine) kondurmuşlar!”   

Göktürk yazıtlarında görüldüğü gibi kağanlar Göktürk Devleti’nin kuruluşu sırasında yani VI. asrın ortalarında Türkleri Demir Kapı ile Kadırgan dağları arasındaki geniş bölgeye yerleştirmişlerdir.

Çinli seyyah Hüen Çang’ın (630) verdiği bilgiye göre Demir Kapı Göktürklerin yayılmalarına engel olmamış, Türkler burayı da aşarak Hindistan Kapılarına kadar dayanmışlardır. Bilindiği üzere Hüen Çang, Çin’in Kansu eyaletinden 629 yılında yola çıkmış, pek çok şehri ziyaret ettikten sonra Demir Kapı’dan geçmiştir (630 yılı başları).

Hüen Çang şöyle nakletmektedir : “… Keş şehrinden 220 Li güney-batı yönüne doğru yol aldıktan sonra, dağlar arasından geçtik. Bu dağlarda takriben 300 Li mesafe kat ettikten sonra Demir Kapı adı verilen geçide vardık. Demir Kapı’nın dar yolluydu, sağ ve solunda dik kayalar yükseliyor ve bu yüksek dağlar insanı şaşırtıyordu, yol ise çok sarptı. Yolun öteki ucunda sağ ve solda yükselen dağ duvarlarında, kayalar demir madeni renginde idi. Buraya ağaçtan yapılmış iki kanatlı kapı yerleştirmişler ve bu kapıları demirlerle tutturarak güçlendirmişlerdir. Kapıların üzerinde çıngıraklar da asmışlardır. Yerliler, Göktürkler sınırı geçmesinler diye bu kapıyı engel olarak yapmışlardır.”        

Hüen Çang, Demir Kapı’yı geçtikten sonra, Toharistan’ın merkezi olan Kunduz şehrinde oturan Göktürk Prensi Tardu-Şad’ı ziyaret etmiştir. Bilindiği üzere, Batı Göktürk kağanı Tong Şe-Hu 618 yılında kardeşinin yerine tahta geçtikten sonra hâkimiyetini batıda ve güneyde genişletmiş ve Göktürk devletinin sınırlarını Koçu’dan Hindistan Kapılarına kadar dayandırmıştı. Oğlu ise Yabgu unvanı ile merkezi Kunduz olan ve güney sınırı İndus nehrine kadar giden Toharistan valiliğinde bulunuyordu.

Maveraünnehir Türklerin hâkimiyetinde olmasına rağmen bölgeyi idare eden Türk soylu “şehir krallıkları” arasında siyasi bir birlik mevcut değildi. Buna rağmen 675 yılından itibaren Müslüman-Arap kuvvetlerine karşı koymakta idiler. Kapgan Kağan Maveraünnehir’i zaptetmek üzere 701 yılında Tonyukuk’un kumandasında olmak üzere, İnal ve Bilge tarafından sevk edilen Batı orduları grubu, İnci ırmağını (Seyhun) geçerek Kızıl-Kum Çölü’ne girdi ve güneye doğru yol aldı. Burada ordunun bir kısmını bırakan Tonyukuk, güneye doğru yöneldi ve U-çe-le’nin oğlu Türgeş başbuğu Sonko kumandasında olduğu anlaşılan Sogd halkı teslim oldu. Yoluna devam eden Göktürk ordusu Demir Kapı’ya vardı. Yine aynı yılın başlarında Kapgan Kağan, Tangutlar üzerine akın yaptıktan sonra Güney Ordos’da Sogd kolonileri (Kültegin ve Bilge yazıtlarında Altı Çub Soğdak) üzerine düzenlediği sefere (702 Şubat) Bilge ve Kültegin de katılmışlardı.

705 yılından itibaren Horasan valiliğine tayin edilen Kuteybe b. Müslim, Maveraünnehir üzerine yaptığı seferler sonucunda başarılar sağlayarak büyük şehirleri ele geçirmiştir. Taberi(ölm. 923)’nin belirttiğine göre Kuteybe 710 yılında Şuman, Nesef ve Keş’e bir sefer düzenlemiştir. Kuteybe Belh şehrinden hareket ederek, Ceyhun ırmağını geçip Şuman’ı fethettikten sonra Demir Kapı’ya yönelmiş, oradan da Keş ve Nesef üzerine hareket etmiştir.

Bilge Kağan Abidesi’nden edindiğimiz bilgilere göre, 710 yıllarının sonlarına doğru Soğdak kavmini tanzim etmek için harekete geçen Göktürk orduları, Seyhun ırmağını aşarak Demir Kapı’ya varmışlardır. Orhun yazıtlarında : “Soğdak budun iteyin tiyin Yinçü ogüzig (İnci Irmağı=Seyhun) keçe, Temir Kapıg’ga tegi süledimiz”  

Öyle anlaşılıyor ki Kuteybe’nin Maveraünehir’e giriştiği askeri faaliyetler Göktürk ordularını harekete geçirmeye vesile olmuştur. Nitekim Kültegin Abidesinden öğrendiğimize göre, Bilge Kağan döneminde de 720 yılında Göktürk orduları Kara Türgeşleri hâkimiyetlerine aldıktan sonra İnci Nehrini geçerek Soğdakları itaat altına almışlar ve Demir Kapı’ya ulaşmışlardır. 739 yılında Arap komutan Nasr b. Seyyar da Belh’ten hareket ederek Demir Kapı’dan geçip, Maveraünnehir’e akın yapmıştı.

 İspanya kralı III. Henri, Timur’a Klaviyo başkanlığında bir elçilik heyeti göndermiş olduğundan söz etmiştik. Bu heyet pek çok şehirden geçtikten sonra Timur’un payitahtı olan Semerkand’a vararak hükümdarı ziyaret etmiştir. Elçilik heyeti Demir Kapı’ya varmadan evvel Tirmiz şehrinde konaklamışlardı. Ertesi cumartesi günü geniş bir ovaya girerek mamur köylerden geçmişler ve akşama doğru ulaştıkları köyde çok iyi karşılanmışlardır. O geceyi orada geçirip ertesi gün yola çıkmışlar ve yolda Timur’u ağırlamak üzere inşa edilen büyük bir köşkte misafir edilmişlerdir. Pazar akşamı buradan ayrılarak bir ırmağın kıyısında konaklamışlar, pazartesi günü ise çok yüksek dağlara ulaşmışlar ve güzel bir evde yemek yemişlerdir.

Klaviyo, tuğladan inşa edilmiş olan bu evin iç kısımlarının çinilerle süslü olduğunu bildirmektedir. Ayrıca arkalarındaki yüksek dağların geçit yerinin çok dar olduğunu ve sanki insan eliyle oyulmuş gibi olduğunu da belirtir. Klaviyo ayrıca, duvarın iki tarafındaki duvarların dimdik yükselmekte olduğunu, yolun dümdüz olduğunu da belirterek, mücavir dağların ortasında bir köyün yer aldığını ve bu köye Demir Kapı denildiğini yazmaktadır. İspanyol elçiye göre, bu dağlar Semerkant’ın en emin bekçisidir. Hindistan veya Afganistan’dan gelenler, buradan geçerek Semerkant’a ulaşabilirler; Semerkant’tan da Hindistan’a gitmek isteyenler bu yolu takip etmek mecburiyetinde idiler.

Yine, Klaviyo’nun bildirdiğine göre; diğer bir adı da “Tirmiz Kapısı” olan Demir Kapının tek hâkimi Timurdu. Hindistan’dan gelen tüccarlar buradan geçtikleri için bunlardan alınan vergi önemli bir gelir kaynağı teşkil ediyordu.

Konakladığı evde bir yarış atı armağan edildiğini yazan elçi, buranın atlarının çok iyi ve pek güzel olduğunu kaydediyor. Dağların çırılçıplak olduğunu bildiren Klaviyo, bir de duyduklarını naklediyor. Ona anlatıldığına göre eskiden burada geçidin başında demir kapılar varmış, kapılar kapatıldığında oradan hiç kimse geçemezmiş. Geçmek isteyenler izin almak zorundaymışlar. Klaviyo buradan geçtikleri sırada bu kapıların mevcut olmadığını yazıyor. Demir Kapı’dan ayrılan Klaviyo ve arkadaşları 28 Ağustos Perşembe günü Keş şehrine yaklaşmışlardı.

Demir Kapı hakkında daha yakın tarihlere ait pek çok seyyah ve heyet bilgiler sunmaktadır. 1865 yılında Rusya hükümeti buraya ilmi bir heyet göndermiş, 1882’de ise Çarın Afgan emirine gönderdiği askeri buradan geçmiştir.

Demir Kapı, geçmişte sahip olduğu stratejik konumu nedeniyle, bu önemi nispetinde tarihi coğrafyamızın önemli bir konu başlığını oluşturmaktadır.

Prof.Dr. Eşref Buharalı

Türk Yurdu Dergisi, Ağustos 2011 – Yıl 100 – Sayı 288

http://www.genelturktarihi.net/

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap