1) ELLİ DEVLETİN TEMELİNDE TEŞKİLAT VAR
Yayin Tarihi 1 Ocak, 2008
Kategori TEŞKİLAT-I MAHSUSA
Elli Devletin Temelinde
TEŞKİLAT’IN HARCI VAR
( 1 )
Osmanlı İmparatorluğu’nun son on yılına imza atan örgüt, Teşkilat-ı Mahsusa’dır. Enver Paşa’nın emriyle İttihat ve Terakki’nin seçkin eylemcileri tarafından kurulan örgüt, Meşrutiyet’in ilanında önemli bir rol oynamakla kalmadı, İtalyanlar tarafından işgal edilen Libya’da, daha sonra Balkanlarda, Birinci Dünya Savaşı’nda ve Kuva-yı Milliye’de önemli rol oynadı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son on yılına imza atan örgütlerden biri Teşkilat-ı Mahsusa’dır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en seçkin fedai ve eylemcileri tarafından kurulan gizli örgüt, Meşrutiyet’in ilanında önemli bir rol oynamakla kalmadı, aynı zamanda İtalyanlar tarafından işgal edilen Libya’da, Balkanlarda ve Birinci Dünya Savaşı’nda inanılmaz bir direniş ve kahramanlık örneği sergiledi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yer altı faaliyetlerinde pişmiş olan eylemcilerden teşkil edilen “Özel Teşkilat” 1913’deki Babıali Baskını’nda da önemli rol oynadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidar olmasıyla resmileşen ve uluslar arası nitelik de kazanan Teşkilat-ı Mahsusa, Hint kıtasından Afrika’ya, Orta Doğu’dan Balkanlara, Arap Yarımadası’ndan Orta Asya’ya uzanan İslam dünyasını Osmanlı etrafında birleştirmeyi amaçlıyordu. Teşkilat-ı Mahsusa’cılara göre Teşkilat, tanıdık bildik bir gizli servis, bir ajanlar topluluğu değildi. Onlar bir dava etrafında bir araya gelen, güçlerini ve yeteneklerini bu çerçevede birleştiren idealistlerdi. Onların tek gayesi imparatorluğu ayakta tutmaktı. Hangi etnik kökene ve dine mensup olursa olsun, imparatorluk sınırları içinde herkese yer vardı. Sömürge altında yaşayan Müslüman halklar kendi istiklallerini kazanmalı ve kardeş ülkelerle dayanışma içinde olmalıydı.
ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN BESLENDİ
Gizli Teşkilat’ın giderleri Harbiye Nezareti’nden ve örtülü ödenekten karşılanıyordu. Teşkilat’ın adı resmi olarak Umur-ı Şarkiye Dairesi’dir. Merkezi, Nuri Osmaniye Caddesi, Şeref Sokak’ta, Tasvir-i Efkar gazetesinin karşısındaki bir binadaydı. Harbiye Nezareti’ne bağlı olarak kurulan teşkilat, İttihat ve Terakki’nin Meşrutiyet öncesi yer altı çalışmalarının bir ürünü, hatta devamıydı. Kara Kemal’den Yenibahçeli Nail’e, Kuşçubaşı Eşref’ten Süleyman Askeri’ye, Yakup Cemil’den Ömer Naci’ye kadar, Cemiyet’in pek çok ünlü fedaisi daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa’da yer aldı.
30 BİN ELEMANI VARDI
Teşkilat-ı Mahsusa üzerine çok önemli bir çalışma yapan Amerikalı araştırmacı Dr. Philip Stoddard’un elde ettiği bilgilere göre, Teşkilat’ın Hilal olarak adlandırılan İslam dünyasının her yerinde faaliyet gösteren 30 bini aşan mensubu vardı. Resmi yazışmalarda “Hafi Teşkilat” olarak da zikredilen Teşkilat-ı Mahsusa’nın en dikkat çekici yanlarından biri de ideolojik söylemleriydi. İttihat ve Terakki, Trablusgarp Harbi’nden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasını önleyecek tek çare olarak İttihad-ı İslam projesini devreye soktu. Bu proje kapsamında, başta İngiltere olmak üzere Fransız, Hollanda, Rus ve İtalyan sömürgesi altında yaşayan Müslüman ülkelerde İslam İhtilal Komiteleri kuruluyordu. Teşkilat-ı Mahsusa içinde çeşitli etnik kökenlere sahip idealist subayların yanı sıra yüzlerce aydın, şeyh ve din adamı yer alıyordu.
Her şey Osmanlı’yı korumak için
Teşkilat-ı Mahsusa’nın yapısı Osmanlı’nın etnik yapısını içinde barındırıyordu. Hepsinin ortak gayesi, imparatorluğu ayakta tutabilmekti. Kafkas kökenli Kuşçubaşı Eşref, Teşkilat’çıların bu yapısına dikkat çekerek, “Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkes, ne Arap, ne de Rum’dum; ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlıydım” diyordu. Fuat Bulca da, Teşkilat-ı Mahsusa’nın esas vazifesinin imparatorluğun ayakta kalabilmesi için bağlanılmış olan büyük davaları gerçekleştirecek şahsiyetleri teşkilatlandırmak olduğunu belirterek şöyle diyordu: “Türk İstiklal Savaşı ile ilk fiili neticesini veren, II. Dünya Harbi nihayetinde ise bütün dünyaya yayılan ve sayısı elliyi geçen müstakil devlet kurdurmuş olan milli uyanışların fikri oluşunda, bizim Teşkilat-ı Mahsusamız’ın büyük himmeti vardır.”
Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar da Teşkilat’ın adamı
Ülke ekonomisinin millileştirilmesi de Teşkilat’ın ilgi alanı içindeydi. İstanbul’da Kara Kemal Bey, bu amaçla esnafı örgütlemiş, yerli sermayeye dayanan şirketler kurdurdu. Celal Bayar, Teşkilatı Mahsusa’nın İzmir şubesindeydi. Başlıca görevi Teşkilat ve Parti arasındaki iletişimi sağlamak, yanı sıra İzmir ekonomisini Türkleştirmekti. Kara Kemal ve Celal Bayar Teşkilat-ı Mahsusa’nın Ticariye grubundaydı. Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar “Ben de Yazdım” isimli hatıratında Kuşçubaşı Eşref’in gönderdiği bir özel dosyada yer alan bilgilere yer verdi. Buna göre Teşkilat-ı Mahsusa, 1913’te Batı Trakya Hükümeti’ne son verildikten sonra yeniden ikinci defa ve Enver Paşa’nın emriyle kuruldu. Dosyada Eşref Bey, şunları belirtiyordu: “Gelelim yeni Teşkilat-ı Mahsusa’mıza. Enver’in emrinde bir kurul ve Süleyman Askeri reis, ordudan subaylar, hükümet ricalinden yetkili bazı kişiler, yabancı Müslüman memleketlerinden Hilafete bağlı zevattan tanınmış ulema, tanınmış siyasi, milliyetçi ve memleketin kurtulması uğrunda çalışan kimselerle memleketleri için de hidematiyle kendini göstermiş, teferrüt etmiş olanlardan kurulu.”
Eşref Bey’in verdiği listede önemli isimler vardı. Örneğin Hindistan’dan Muhammed ve Şevket Ali kardeşler, Sih-Ghadr Partisi’nin lideri Dar Hayal bile Teşkilat’la ilişkilidir. Eşref Bey bazı isimleri açıklamıyordu. Halihazırda bu zatlar önemli mevkileri işgal ediyorlardı.
Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktu
Teşkilat-ı Mahsusa’nın efsanevi şeflerinden Eşref Bey, işin en başından beri içindeydi. Teşkilat zaten büyük ölçüde Eşref Bey’in deneyimlerinden yararlandı. Kendisi Teşkilat-ı Mahsusacı’ların ruh yapısını ise şöyle anlatır: “Birer eski tüfekti bu adamlar kendilerini vazifeye, vatan hizmetine adamış, ucuz kahramanlıklara, süslü lakırdılara ve sahte tavırlara yüz vermeyen samimi, gerçek vatanseverlerdi. Onların vatanseverliği derin ve içten yaşanan bir duyguydu.(..) Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktu. Davamızın haklı bir dava olduğuna inanmıştık. Sonunda kazanamayacak oluşumuzu göz ardı etmek gayreti içindeydik. Etrafımızdaki dünya yıkılıp gitmeden hiç olmazsa birkaç tane daha küçük zafer elde edebiliriz diye düşünüyorduk.”
Enver Paşa’nın talimatıyla kuruldu
Teşkilat-ı Mahsusa resmi olarak 1913’te Enver Paşa tarafından kuruldu. İlk başkanı Süleyman Askeri, İkinci Başkanı Ali Başhampa, son başkanı Hüsamettin Ertürk’tür. Esasında Teşkilat, büyük ölçüde Kuşcubaşı Eşref’in eseriydi. Teşkilat-ı Mahsusa ismini öneren Veteriner Rasim Bey’di. Kuşçubaşı Eşref’in de katıldığı bir toplantıda Rasim Bey, “Bu hareket, kendisine has bir teşkilata dayanıyor. Gayesi kadar, ona katılabilmenin şartları da belirli vasıflar ister. Öyle ki başka düşünce ve fikirde olanların bu düzen içinde barınabilmeleri imkansızdır. Bu lalettayin bir hürriyet mücadelesi de değildir. En tehlikeli sahalarda ve anlarda icab eden tedbirleri kendi şuuru ile benimseyen, mutlak müsavatın hakim olduğu, politikadan uzak bir vatan hareketidir. Bence ona en uygun isim Teşkilat-ı Mahsusa’dır” diyordu, Teşkilat kısa sürede benimsendi. Cemal Kutay’ın “Lavrense Karşı Kuşçubaşı” adlı kitabında yer aldığına göre Şam’da kolağası olan Mustafa Kemal, Kuşçubaşı Selim Sami’yi sahte bir mürur tezkeresi ile Teşkilat yapmak için İzmir’e gönderirken, yazdığı tavsiye mektubunda “Bizim Teşkilat-ı Mahsusa için..” diyordu.
Abdullah MURADOĞLU
[email protected]
Yorumlar
“1) ELLİ DEVLETİN TEMELİNDE TEŞKİLAT VAR” yazisina 11 Yorum yapilmis
Yorum yap
[…] 1) ELLİ DEVLETİN TEMELİNDE TEŞKİLAT VAR […]
Enver Paşa Dergisinden alıntı diye biliyorum.Ama yazının ulaşılabilirliğini arttırdığınız için Teşekkür ederim.
Allah bu milletin başından Mete’den beri süregelen bu insanları men ettirmesin.Bazıları her ne kadar bunun için çalışsada muzaffer olamayacaklar.Bugünkü çalışmalarının amacı bu kadronun çeğirdeğini değiştirip kendi istediği ajanları doldurmak olsada…
teşekkür ederim bilgimize bu yazıyı sunduğunuz için…
Merakım şu ki bu teşkilat günümüze aktifmmi.aktifse amacı nedir.
ayrıca diyorsunuz ki bu teşkilatın amacı osmanlıyı kurtarmaktı eğer atatürkte bu teşkilatın içinde ise neden osmanlıyı yok ettirdi.
yoksa teşkilata ihanetmi söz konusu.
herkesin içinde vatan sevgisi vardır, ancak bir araya gelmesi ve bir düzen içinde olması gerekir buda kurumların kurumu yüce Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Bazıları ise yaratılışlarının gereği ihanet içindedirler. Bunlar hala Kürt meselesi Güneydoğu meselesi, Terör Meselesi diye zırvalıyorlar bunun adı ihanettir ihanet bir daha söylüyorum İHANET ihanetin bedeli ise bellidir, önce ADALET GECİKMESİN İHANETİN BEDELİ ÖDENSİN ÖDETTİRİLSİN uyumayın uyandırın lütfen kahrol düşman al sana ………GÜL
İkinci kuşaktan akrabası olduğum Müteakid Kuşçubaşı Mustafa Nuri Beyin oğlu olan Eşref Sencer Kuşçubaşı ve avanesini öncelikle rahmetle anıyorum. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…..saygılar!
Osmanlının son donemlerinde kurulmus olmasına ragmen evveliyatıda vardır…cok faydalı olmustur…ama halka alt tabakaya biraz dahada yayılabilinirdi…yunan ve bulgar isyanları baslamadan evvel vede 1.ci ve 2 ci balkan savasları baslamadan evvel teskilat felsefesi halka yayılabilinseydi—isyanlar cıktıgı zaman yabancı devletlerin hatırı yüzünden gec müdahale edilmiştir..tıpkı günümüzdeki gibi…oysa halka rumelide teskilat fikri benimsetilseydi—halk yabancı devlet hatırı dinlemez bir hatır iki hatır üçüncüde alsana satır —parcala kıtır kıtır felsefesiyle daha osmanlı ordusu gelmeden hepsini yok ederdi..orduyada iş kalmazdı…
biraz daha tabana yayılması lazımdı…o donemde tabana yayılmadıgı için üstlerde kaldıgı için rumelideki halk devletten beklemiş—devlet gidene kadarda zaten komsusu isyancı rum bulgar kesebildiğini kesmiştir…işin ilginç yanı isyancıların halk nazarında kendi milletleri nazarında rum ve bulgar halk nazarında orgutlenmiş olmalarıdır….masum gibi gorunen komsu manav—esnaf müslüman olmayan cemaat isyan zamanında hepsi birer kasapa donusmuslerdir…nasıl olur bu iş tabiiki halk nazarında bir orgutlenme ile maalesef 100 yıllık isyanlar vede 1 ve 2 balkan vede 1.dünya savası neticesinde yopladıgınızda 50 milyona yakın olu kaybımız—kayıp insan sayımız hariç—tuna nehrine bebekleri ile atılan ocak ayında buz gibi suda osmanlı tarafına gecmeye calısan sırtında cocugyla yüzemeyen binlerce gocmendende dahil kaybımız oldu…ama bu insanları once civciv ardından tavsan ardından koyun-ardından insan oldurmeyi ogretebilseydik belki bu kadar kayıp olmayacaktı—-masum sıradan halkın insan oldurmesi cinayet degildir—cünkü MESRU MÜDAFAA CİNAYET DEĞİLDİR….
Saygılarımla
Burhan KULLE
Burhan KULLE kardeşim yazdıklarınıza ilaveten KUŞÇUBAŞI EŞREF SENCER BEY’İN bir yazısını iliştirmek isterim..;ASALET-MEAB SEFİR CENAPLARI ; BULGARLARIN TÜRKLERE VE MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMİZE YAPTIKLARI MEZALİMİ GÖREN , FERYAD VE FİGANLARINI İŞİTENLER BULUNMADI.ALDIRAN BİLE OLMADI.DEMET DEMET MÜSLÜMANLAR DOĞRANARAK ”KOSUKAVAK’IN PAPASLI KÖYÜ DERESİNDE HALA KOKMAKTA VE TAAFÜNDEN YANLARINA VARILAMAMAKTA OLAN SEKİZYÜZÜ MÜTECAVİZ BOĞAZLANAN BEDBAHTLARIN KOKUSUNU BİLE ALAN OLMADI. CAN GİTTİ , IRZ GİTTİ , MAL İSE HESAPTA DEĞİL.ÜSTELİK TE GERİ KALAN İHTİYAR VE KADINLARLA ÇOCUKLARIN SÜGÜLER ALTINDA SÜRÜLEREK KİLİSELERE TOPLATILARAK HIRİSTİYAN YAPILDIKLARINDAN’DA GÜYA KİMSELER HABER ALMADI. SENAATİN HER TÜRLÜSÜNE ADETA GÖZ YUMULDU. ”İKİ EL BİR BAS İÇİNDİR DEDİK” ,NAÇAR SİLAHIMIZA SARILDIK. GARBİ TIRAKYA HALKINI BU MEZALİMDEN KURTARMAK İÇİN ONLARIDA SİLAHLANDIRDIK. ALLAHIMIZA DAYANARAK VE BENLİĞİMİZE GÜVENEREK BU GÜNDEN İTİBAREN İSLAM’I , HIRİTİYAN’I , TÜRK’Ü BULGAR’I AYNI HUKUKA MALİK OLMAK ŞARTI İLE GARBİ TRAKYA HÜKÜMET-İ MÜSTAKİLLESİNİ İLAN EYLEMİŞ OLDUK. MUVAFFAKİYET ALLAHTAN………. KUŞÇUBAŞI EŞREF /12EYLÜL1913/DÜVEL-İ MUAZZAMMAYA TEBLİĞ SURETİ…….
Malta’ya sürgün edildiğim zaman,yakın dost bulamamıştım.Lavrens’in ve Didis’in beni ziyaretlerinden sonra hürriyetime daha çok sahip olmuştum ve ifa ettiğim hizmetlerle mütenasip serbesti içinde olduğumu samimiyetle itiraf etmeliyim.Eskiden beri boş vakitlerimi yağlı ve sulu boya resim etüdleri ile geçirmek itiyadım vardı.İkici Meşrutiyet için Avrupada geçirdiğimiz gurbet seneleri içinde fırçam,aç kalmamı önliyecek kadar tecrübe ve maharet sahibi idi.Tarihi Malta Adasında’da mevzu bulmakta güçlük çekmiyordum.Paşa,benim bu meşguliyetimi biliyordu.Ertesi günü bana bir cihan atlası verdi:Üzerleri işaretli sahalardan dört nüsha kopya çıkaracaktım, ve bunları Osmanlı Sancağı ile işliyecektim.Öyleki,hudutlarımızın en geniş olduğu Üçüncü Sultan Murat devrindeki o muhteşem imparatorluk dünya haritası üzerinde bir anda belirmiş olacaktı.Şevkle oturdu ve bu vazifeyi tamamladım.Paşa buraların adlarını İngilizce harfleri ve telaffuzu ile yazdırdı.Neden Fransızcayı tercih etmemişti..? Bunu sorduğum zaman şu cevabı vermişti…;Eğer bu izahlarım müsbet bir netice verebilecekse bu ancak,Amerikan Devlet Reisi Mr.Vilson’un alakası ve mevzua gerçeği ehemmiyet ile mümkün olabilecektir.Gere Loyt Core,gerek Klemanso,aslında bu mevzuları bilirler.Fakat memleketlerinin menfaatinin bunları inkar,hatta aksini yapmakta olduğunu vehmetmenin ve zannetmenin gafleti içindedirler bugün…Yakın istikbalde pişman olacaklardır amma iş işten geçmiş bulunacaktır.Amerika ise,üzerine aldığı Cihan Devleti vazifesinin tarihi mesnetlerine maalesef sahip değildir.Bilhassa İngilizler Amerika’yı iğfal ediyorlar ve çıkmaza sürükliyorlar.Hiç bir neticeden çekinmeden,hayatım bahasına dahi olsa ,bu hakikatleri teker teker anlatacağım ve ikaz edeceğim.Onun için İngilizceyi tercih ediyorum…EŞREF BEY;Haritalar tamam olmuştu.Bunlar,kendilerine gönderilenlerin ellerine geçebilmiş ise ve vakit bulup tetkik edebilmiş iseler,hazırlayanın bir esir askerolması önünde heyacan duyduklarını ve hatta hayret ettiklerini ümit etmek isterim…İnsanlar,temiz düşüncelerle emek verdikleri mevzuların takdir edilmesini istemek beşeri zaafından kurtulamıyorlar.Haritalar böylesine güzel ve itinalı olmuştu.Bilhassa,bu gün üzerinde kimbilir elliye yakın müstakil devletin bulunduğu o üç kıt’a üzerindeki bi payan ülkelere Ay-Yıldızla bayrağımı öyle gönülden duygularla işledimki,kaç defa göz yaşlarımla boyalar bozuldu,düzelttim.FEDA VE HELAL OLSUN…
ATATÜRK ‘ ÜN SİYASİ VASİYETİ DE DENİLEBİLECEK ONUNCU YIL NUTKU ‘ NUN SON CÜMLELERİNİ ,BERABERCE YAŞYACAĞIMIZ NİCE CUMHURİYET BAYRAMLARI COŞKUSU İÇERİSİNDE SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM .”TÜRK MİLLETİ ;EBEDİYETE AKIP GİDEN HER ON SENEDE , BU BÜYÜK MİLLET BAYRAMINI DAHA BÜYÜK ŞEREFLER , SAADETLER , HUZUR VE REFAH İÇİNDE KUTLAMANI DİLERİM” . NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ..!
BENİ GÖRMEK DEMEK BENİM YÜZÜMÜ GÖRMEK DEĞİLDİR . BENİM DÜŞÜNCELERİMİ , BENİM FİKİRLERİMİ ANLIYORSANIZ BU KAFİDİR..! 10 KASIM 1938 PERŞEMBE SABAHI SAAT 9:05 BİZLERE BIRAKTIĞI EMANETLERİN BEKÇİLERİ OLARAK ULU ÖNDERİMİZİ RAHMETLE ANIYORUZ..!