30) DEMOKRASİ

Yayin Tarihi 29 Temmuz, 2008 
Kategori SİYASİ

 

DEMOKRASİ NEDİR?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2.maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti. demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” ifadesi yer almaktadır. Bu ifadeyle, Cumhuriyetin Demokratik devlet niteliği belirtilmektedir. Demokratik Devlet kavramının gerisinde de, Demokrasi idealini yaşayan, bu idealin gereklerini yerine getirmeye çalışan bir anlayış, bir rejim yatmaktadır. Peki, Demokrasi idealine ulaşabilme azim ve kararlılığı içinde olmakla, uygulamada hakikaten Demokrasiyi oturtma ve yaşatma çabaları hususundaki samimiyetin derecesi acaba ne düzeyde?

Demokratik rejimlerin Demokrasiyi ne derece yaşatabildikleri tartışması bir tarafa, özünde “Halk İktidarı” ilkesini taşıyan bu mukaddes (!) rejimini ruhunu teşkil eden “Halk”ın, yani vatandaşın, artık “Birer Seçilmiş Elit Poliarşisi” olarak nitelenen Çağdaş Demokrasiler içerisindeki etkinlikleri, bir bakıma fonksiyonları, günümüz Demokrasi sorgulamasının odağını oluşturmaktadır. Zira bütün rejimlerde-rejimin adı ne olursa olsun siyasi iktidarın muhakkak bir azınlığın, tabiri caizse bir siyasi elit tabakasının elinde bulunduğu görülmektedir. Demokratik, Otoriter ya da Totaliter olsun, bütün rejimlerde bu gerçeği görebilmekteyiz. Ancak, bu bağlamda Demokrasiyi diğerlerinden ayıran nüans; Demokrasinin “Egemenliğin” tek meşru kaynağını ve sahibini “Millet” te aramasından ileri gelir. Pek tabi, oy kullanma erkine sahip olamayan bir soyut varlık olan Millet, onu oluşturan bireylerin iradelerinin bir toplamı olduğundandır ki, “Egemenliğin meşru kaynağı ve sahibi halktır.”

Nedir Demokrasi? En kısa tabiriyle “Halkın İktidarı” demek. Yunanca “Demos”(Halk) ve “Kratos” (İktidar) sözcüklerinden oluşan Demokrasi halkın iktidarı anlamına geliyor. Eski Yunanlılar, çağdaşları doğu despotluklarına karşı kendi yönetimlerine bu adı vermişler. Onlara göre Demokrasi olabilmesi için kanunların herkes için aynı olması (İsonomia) site işlerine katılmada ve siyasal iktidara katılmada eşitlik (İsegoria ve İsokratia) olması gerekir.

Demokrasiyi, halkın halk tarafından yönetilmesi şeklindeki coşkunluk uyandıran ve hitabette işe yarayan tanımlamanın dışına çekmeliyiz. Zira, bir halkın kendi kendini yönettiği hiçbir zaman görülememiştir, görülmeyecektir de. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bütün hükümetler aslında oligarşik yapıdadır; bu da zorunlu olarak az sayıda kişinin çokluğa hakimiyetini içerir. Rousseau, bir cümlesinde bunu çok güzel ifade ediyor: “Kelimenin tam anlamıyla gerçek Demokrasi hiçbir zaman mevcut olmamıştır ve olmayacaktır da. Çoğunluğun yönetmesi ve azınlığın yönetilmesi, doğal düzene aykırıdır.”

Demek oluyor ki, Demokrasiyi klasik “Halk İktidarı” anlamında hayat bulan fanteziden sıyırıp, onun daha gerçekçi bir tanımını yapmak gerekiyor. Gerçek Demokrasi, başka bir şeydir; daha mütevazı fakat daha gerçekçi bir şey. Bu, her şey den önce, ihtilal sonrası Fransa’sının 1793 Kurucu Meclisi’nde denildiği gibi “halk için ve halkın her kesimi için özgürlük” olarak tanımlanabilir. Bir başka basit ve gerçekçi tanımda ise Demokrasi “yöneticilerin dürüst ve serbest seçimler yoluyla, yönetilenler tarafından seçildiği rejim” olarak ifade ediliyor. Bütün bu tanımlardan sonra Demokratik Rejimi matematiksel bir ifadeye dökmek mümkün olmaktadır. Demokrasi=Yönetenlerin halka dayanan meşruluğu ve halk karşısındaki sorumluluğu+Yönetilenlerin yöneticileri seçme, denetleme ve devlet yönetiminde görev alabilmeleri erki+Hukukla düzenlenmiş çevre+Haklar ve Özgürlükler. Böylece Demokrasinin, modern rejimleri içerisinde (uygulamada zamana ve mekana göre oluşabilin farklılıklar bir tarafa)en iyi olduğu sunucuna ulaşıyoruz. Ünlü düşünür Aristo, her ne kadar demokrasiyi bir “Çoğunluk Tiranisi” olarak çığırtkanların ve demagogların at koşturduğu rejim olarak görse de, insanların demokrasi hususundaki heyecanları ve ligileri devam etmekte.

Aslında hiçbir devlet sistemi iyi veya kötü değildir. Devlet sistemleri iyi veya kötü olsaydı, bazı sistemler ebediyen yaşarlar, bazıları yaşamak imkanı bulamazlardı. Ancak Demokrasinin pek çok milletin mutluluk kaynağı olduğunun görüyoruz. Bu cümleden hareketle, günümüzde insan haysiyetine yakışan idare şeklinin demokrasi olduğu sonucuna varabiliriz. Bununla birlikte “sağlıklı” Demokrasinin bir takım şartları vardır: Tabuların hakim olduğu, bazı düşüncelerin resmi görüş haline geldiği toplumlarda demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Böyle ortamlarda kurulan demokratik rejimler, sahneye konmuş oyunlar gibidir, her şey suflörlerine bağlıdır.

Kamuoyu açık hale getirilmeli, her fikir tartışılmalıdır. Zararlıyı, kötüyü ayıklamak, kamuoyunun hakkıdır. Bir sınıf, iktidar veya zümre, kendisini kamuoyunun yerine koyup doğruyu yanlışı belirleyemez.

Demokratik rejimde güven hakim olmalıdır. İnsanlar kendilerini huzur ve güven içerisinde, emin hissetmelidirler.

Demokratik rejimde iktidarın halktan kopmaması, herhangi bir menfaat grubunun oyuncağı olmaması hususu büyük önem arz eder. Bu rejimin sağlıklı olması, menfaat gruplarının üzerine değil, halkın vicdanına oturmasıyla mümkün olur.

Demokratik rejimin, mekanizmanın işleyebilme şartının büyük oranda -, hatta tamamiyle bu rejimin halk olgusunu dayanmasına bağlı olduğunu görüyoruz. Modern çağ Avrupa siyasal düşünürlerinin ve tarih felsefecilerinin pek sevdikleri bir evrim genellemesi vardır: Eski doğu toplumların yalnızca bir kişi özgürdür (despot); Eski Yunan’da yalnızca bazıları özgürdür (köleler dışındaki halk); Modern Batı’da herkes özgürdür (yurttaşlar). Demokratik düzenin hareket noktası da bireydir. Zaten bireyin toplum karşısındaki hakları ve özgürlüğü (mutlak bir hak ve özgürlük değil, sınırlı bir hak ve özgürlük) rejimin çerçevesini çizer.

Demokratik rejim içerisinde bireyin sahip olduğu (ya da olması gereken) hakların en belirgini, zaten rejimin etimolojisinde de anlamını ve ruhunu barındıran “devlet yönetimine katılma” hakkıdır. Bu, diğer bir ifadeyle bireyin “Siyasal Katılma” hakkı olarak da anlaşılabilir ve ifade edilebilir. Bu çalışmada, Demokratik bir rejimde “Siyasal Katılma”nın anlamı, mahiyeti, rejimin sağlıklı işleyebilmesi bakımından “Katılma”nın önemi üzerinde durulacak, Türkiye’de insanların siyasal bilinçlenme düzeyi ve bu düzeyin siyasal katılmaya etkisi hususunda kişisel bir değerlendirme ortaya konacak ve nihayet Demokrasinin olgunlaşmasında bireyin üzerine düşen görev tartışılarak sonucu gidilecektir.

Klasik iktisatçılar insanı “Ekonomik İnsan” (Homo Economicus) olarak tanımlarlar, zira insan yaşamını devam ettirebilmek için daima en iyiyi, en doğruyu seçecek, en faydalıya yönelecektir. Bu tür kaygılar içerisinde olan, yani en ucuzu, en iyiyi bulmaya çalışan insan, niçin aynı zaman en doğruyu, en güvenliği, en adaletliyi, en insaflıyı seçmesin? İşte bu da bizi “insan, doğası gereği siyasal bir hayvandır” diyen Aristo’nun birey için çizdiği “siyasi kimlik” gerçeğini götürüyor. Demek ki yalnızca ekonomik insan yok, fakat “siyasal insan” da var (Zoon Politikon). Ancak “siyasal insan” ın teşekkülü de, bireylerin belirli bir bilgi kültür ve altyapıya sahip olmalarıyla mümkündür. Siyasal insan, duyarlı insandır. Bir toplumu oluşturan bireylerin belirli bir bilgi birikimine ve eğitim seviyesine sahip olmaları gerekir. Bireyler, çevrelerinde cereyan eden hadiseleri idrak etme, yorumlama ve çözümleme yeteneğine sahip olmalıdırlar ki, tekdüzelik yıkılsın, yerel siyasi gelenekler ortadan kalksın ve kişiler hayatın her alanına ve her problemine kafa yorabilsinler.

 

(Bu Yazı, www.donusumkonagı.com Sitesinden alınmıştır.)

DEMOKRASİNİN TARİFİ!

Bir özeleştiri yapalım!

Bizlere, “Demokrasi” yi kısaca nasıl öğrettiler?

“Halkın, kendi kendini yönetmesidir.”

İşte bütün sorun bu tarifte başlamış ta, bizler ulusal değerlerimizin zafiyete uğramasından sonra bunu anlar gibiyiz…

Kültürel ve sosyal farklılıklarını, Atatürk Devrimlerine karşı inatla yaşatmaya çalışanlar…

Devletimizin varlığı ile milli ve manevi değerlerimize düşman unsurlar…

Cemaatleşerek, örgütlenerek kendi zihniyetlerine uygun yalnızca kendilerinin mutluluğu için, kendi kendilerini yönetmeye çalışmaktadırlar.

Bu yönetimi de “İnsan Hakları” zırhına büründürerek savunmaktadırlar.

Türk Milleti’ni parçalayan bu yönetim anlayışına karşı bizler ne yaptık?

Ne yapacağız ki!

Zaten bizler öğrendiğimiz Demokrasi tarifi ile buna zemin hazırladık!

Vazgeçilmez ve değiştirilemez değerleri;

Anlatamadık!

Öğretemedik!

Koruyamadık!

Doğal olarak ta, öğrendiğimiz gibi “Kendi Kendilerini Yönetenler”  demokrasisin de, Milli Kimliğimizi yaşatmaya çalışacağız… 

Bana göre demokrasi:

 

“Demokrasi, istatistiktir.

İstatistik ise, sayıların oyunudur.

Oynatan kazanır. Oynayan sevinir. Seyreden üzülür” 

YILMAZ KARAHAN

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap