202) TÜRKÇEDE ZÜPPELİK
Yayin Tarihi 11 Temmuz, 2008
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ, TÜRKÇE
TÜRKÇEDE ZÜPPELİK
Türkçede züppelik, önce Arapça ile başlamış. Herkes bildiği, anladığı, sevdiği Türkçe kelimeler dururken tam bir Arap gırtlağıyla Arapça ve Farsça kelimelerle konuşmayı marifet sayan züppenin biri bir gün bir kasap dükkanına gitmiş. Bana bir kilo koyun eti ver diyeceğine ağzını şöyle açmış:
– Ya gassaab! Lahm-ı ganemden, vahid gıyyeee, bil vezin itaaa eyleee!
Kasap sanmış ki adam, Kuran’dan ayet okuyor:
Amin hocam, amin, amin diyerek avuçlarıyla yüzünü sıvazlayıp durmuş. Müşteri kızmaya başlamış:
– Yahu, ben senden bir kilo koyun eti istiyorum, sen amin deyip duruyorsun. Şurdaan bir kilo koyun eti versene bana…
Kasap boynunu bükmüş:
– Hocam, ben ne bilirim o kelimeleri… Benden doğru dürüst et istesene…
Milletimizin yediden yetmişe bildiği, sevdiği kullandığı kelimeler dururken Arapça ve Farsça kelimelerle tamlamalarla konuşmak züppeliktir.
Fransızca Züppeliği
Tanzimatla birlikte, bizde bir de Fransızca züppeliği başladı.
Bu yeni züppeliği Recaizade Mahmut Ekrem Bey Araba Sevdası (1896) isimli romanında çok mükemmel anlatır. Roman kahramanı Bihruz Bey, babasından kalan mirası satıp savurarak kendisine gösterişli atların çektiği şık bir araba alır. Sonra, Fransızlar gibi giyinerek arabasına kurulur ve Çamlıca yollarında gezintiye çıkar. Maksadı, kendisi gibi Batı’ya özenen genç ve güzel kızlarla tanışmaktır.
Bihruz Bey, artık konuşmasını da değiştirir. Cümlelerini Fransızca kelimelerle kurar. Mesela bir genç kızla konuşurken,
Dün sizi, jö jardeninizde gezinirken jö vu diye kırıtır.
Sözlerine O mon diyööö, pardon diye başlar.
Hizmetçisine bile, Matmazel, pardon… Bana ön pö bakar mısınız diye seslenir.
Sokak satıcılarına Mösyö diye hitap eder.
Araba Sevdası’nı okuyanlar, Bihruz Bey’in züppeliğinde ittifak halindedirler. Züppe, yâni özüne ve köküne yabancılaşan, milletin bütün mukaddeslerini küçümseyen, Batı karşısında tam bir aşağılık duygusuyla iki büklüm kalan, avanak ve ahkâm kişi.
Türkçemiz bugün hem İngilizce züppelerinin, hem de uyduruk ve kaydırık kelimelerle konuşup yazan yeni züppeliğin boyunduruğuna giriyor.
İşyerlerimiz İngilizce kelimelerle açılıp, saçılıyor. Dergilerimiz İngilizce ve Fransızca isimlerle çıkıyor. Yarış atlarımız bile artık İngilizce isimlerle koşuyorlar. Atalarımız doğru söylemiş, rüzgâr ekenler fırtına biçiyorlar. Kolejlerde, Anadolu Liseleri’nde ve bazı üniversitelerimizde eğitim dilini İngilizceye çevirenler, Türkçemizin başına bu yeni züppeleri de musallat etmişlerdir.
Bir kanun çıkarmak
Çalıştığım gazetenin 24 Ağustos 2005 tarihili baskısının birinci sayfasında kocaman bir başlık, sizin de dikkatinizi çekmiştir: Türkçeye kamusal ihanet! Çelik Çelikyaman’ın haberinden anlıyoruz ki, bir Başbakanlık kurumu olan TOKİ bile, yeni tasarımlarla hazırladığı ve gün ışığına çıkardığı toplu konutlara, court, olympia, residence gibi İngilizce isimler veriyormuş. Bu uygulamaya itiraz edenlere de önemli olan, insanlara yeni yerleşim yerleri açmaktır. İsim önemli değildir diyormuş.
Bu zihniyet ummanları dolduracak kadar yanlıştır ve rezaletin ta kendisidir. Türkçe’yi bir tarafa itmenin, İngilizler gibi düşünmenin, İngiliz gibi davranmanın hazin bir neticesidir. Ama hangi birini düzelteyim. Kamu, bütün, herkes, bir milletin tamamı demektir.
Yunus Emre kamu kelimesini doğru kullanıyor:
“Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize” diyor.
Türkçeye ihanet halkımızdan, milletimizden gelmiyor. Bazı dil züppelerinden, bazı devlet dairelerinden geliyor. Peki bunun çaresi yok mu diye soracaksınız. Var tabii ve çok basit. Fransızca’da olduğu gibi bir kanunu çıkarmak ve oraya şu hükmü perçinlemek lâzım:
Madde 1: Türkiye’de eğitim dili Türkçe’dir. Yabancı dille eğitim yapılamaz.
Madde 2: Türkiye’de hiçbir işyeri yabancı bir isimle açılamaz.
Madde 3: Türkiye’de yayın yapan radyo ve televizyonlarda program sunan, haber okuyan kişilerin Türkçe ve telâffuz konularında yeterlilik belgeleri almaları şarttır.
Müeyyidesi olan bir kanun çıkarmadığımız taktirde dil züppelerinden daha çok yaka silkeriz.
Yavuz Bülent Bakiler
Yorumlar
“202) TÜRKÇEDE ZÜPPELİK” yazisina 7 Yorum yapilmis
Yorum yap
Çok doğru tespitler. Hemen her an çevremizde ne züppeliklerle karşılaşmaktayız. Ama herkes nezaket belasına, makam hatırına züppeleri bozmaktan uzak duruyor.
Yalnız her şey kanunla kaim kılınamaz.
Millet de illet olmamalı; kendini bilip kendi değerlerini önemseyip önemsetebilmelidir.
Yoksa kanunlar rafta kalır, duyarlık lafta kalır.
Yaftalarla eğreti olan lakaplar bile toplumca kabul edilir hale gelebilir, maazallah…
Türk Kültürünü söz konusu olduğunda süslü kelimelerden öteye gidemeyen ama eylemde hep geri kalan kurumlarımızda söz sahibi olan yetkililerin eğitim ile birlikte dünya görüşlerinin de test edildilerek o makamlarda olması kanımca da çok önemli bir hadisedir. Bu bahsetmiş olduğunuz çözüm yolununun kapısını ardına kadar açacak olanların işte o zaman bu konuda sağduyu gösterebilirler. Yeni yetişen gençlerimiz ne yazık ki pek çok kelimenin karşılığını yabancı dillerin karşılığı gelen kelimeleri öğrenerek Türkçe kelime karşılığını ya bilmiyorlar yada kullanmak istemiyorlar. Zaten genellikle kitap okumayan bir milletin çocukları da araştırmadan ve okumaktan uzakta doğruyu anlama ve yargılama eğilimli değil. Sürekli tüketmeye alıştırılan bu dünya düzeni matriksinin için de kendini bilen insan sayısı giderek azalmakta ve özellikle Türkiye’de “hedonist duygular” perçinlenip ön plana çıkmakta. Bu denli sefaya ve rahatına düşkünlük 4 mevzim iklim özelliği gösteren memleketimizde cografyanın da etkisi ile öyle bir rehavet varki özellikle orta kuşak ve genç kuşağın üztünde bu bölgesel rahat hayata bakış bir zaman sonra kişiyi rehavete kadar götürmekte. İşsizliğin yoğun olrak yaşandığını bildiğimiz memleketimizde aslında etrafınıza baktığınızda bir sürü iş yerlerinde eleman arayan kimselerin ilanlarını görmememiz mümkün değil. Peki neden işsizliğin olduğu söylenmekte?! Çünkü çoğu ortada işsiz olarak dolaşan kimselerin aslında çalışmaya gönülleri yok. Hiç bir işi gerçekten iş olarak görkeyen ve tıpkı Tüğrkçe kelime kullanmaktan kaçıp yabancı bir kelimenin peşine düşerek kendini belki de çevresinde çok daha farklı gösterme çabası içinde olan Receizade mahmut Ekrem Bey gibi kişiler sadece bu basit ve kişiliksizlik örneği hafızalardan kalmalar uğruna basitçe yaşamaktalar. Türkiye’de her anlamda bir züppeliğe gidiş var. İnsanların sadece tercih ettikleri kelimeleri kullanıp kullanmamakla sınırlı değil bu mesele. Ben evliliğini bitiren başka kişilere özenerek ailesi içinde durduk yere huzursuzluk çıkartıp çok iyi giden bir evliliği moda uğruna bitiren hanımlara da rastladım. Züppeliklerin hat safhada, özentilerin ve hedonizmin insanı tükettiği bir zamanda yaşıyoruz. Bu zamanın koordinasyonunu yapanlarda elbette kçöşelerde orada burada futursuzca yazanlar, manipülasyonun kralları. Onlar bunu zaten bilerek ve bilinçli yöntemlerle yapıyorlar. gazatelerin haber almak değil toplumu bozmak, değer yargılarını bir erozyon gibi yavaş yavaş aşındırdığı ve insani duyarlılığı bulunmayan kimselerin de buna yenik düştüğü bir dönemdeyiz. Bu kıyıların köşelerin seçilmiş kimseleri yapıcı değil yıkıcı tutumları ve sözcükleri ile kendi takipçilerini ve takip edenlerin de körü körüne inandığı kalemler olarak baş mimarlık yapıyorlar. Çoğunluklar arttıkça onların kaleminden çıkan her kelime de kanun gibi insanların araştırmadan, bilfi sahibi olmadan şahsi öngörülerini oluşturuyor. Yeni yetişecek gençlere her şeyden önce Türk Milli değerlerini ve geçmiş tarihin saptırılmadan, gereksiz süsten püsten uzak doğrusu ile öğretmek gereği şart. Bunun için Kültür bakablığı ve diğer kurumların yeterince yayğın bir eğitim içinde olduğunu düşünmüyorum. Çok daha iyi paln ve programlar yapılabilir ve özellikle Halk Eğitimi Merkezi kurumlarının Üniversiteler ve Kültür bakanlığı ile bağlantılı Eğitim parkları olarak çalışmasından yanayım. Buralarda halk ile bütünleşecek kendi seciyemnizle uyumlu faaliyetlerin Milli Eğitimin de katkısının olacağı ve yaz okulları yanısıra devlet destekli beyin fırtınalarının yapıldığı merkezler olarak hismet vermesi ve gençlerimizin de her türlü alternatifi burada bulup üretim içinde olmasının bireysel alt yapı açısından çok daha köklü değişimlerin yaşanarak arzu ettiğimiz hedefe ulaşabileceği kanısındayım. halk Eğitimi merkezileri üzerinde yeniden yapılanabiliriz. Bu hiç de zor değil, yeterki bu konuda ,ilgililer yeni adımlar atsınlar. usta çıkark ilişkisi olmadan edinilen bilgiler ve belge sahiplerin yetersizliklerini ve tecrübe eksikliğinden kaynaklanan belgeli ama girişimde yetersizliklerine yeterince tanık olduk. Ayrıca iyi yoğrulmamış ama madde olarak belli ürünlerin bir araya gelmesinden oluşan bir pasta ancak kafa yarar. İçinde her türlü malzeme tam olsa bile istenildiği kıvama gelmemiş her fikir önce kişiye, sonra yaptığı işe sonra çevresine ve ne yazık ki bu ülkeye zarar verecektir/vermektedir. Bilgi işlendikçe kendi doğrusuna ulaşır, ezberden kurtulup diplomaların ardından çıkıp kendimizi gösterebildiğimiz ölçüde var olacağız ve var edeceğiz. Türkiyenin selameti için bu şart. yeniden yapılanmanın yolunu açmak hepimizin görevi yeterki start verilsin, yoksa bizim gibi düşünebilenler ancak kendi cürümümüz kadar iş yapabiliriz. Bu da ne kadar etkili ve verimli olur o da tartışılır…
Herkese iyi dileklerimle..
Yazınıza bir Türk ve Türkçe öğretemeni olarak aynen katılıyorum.Dahası bir kelimenin Türkçe olması da yetmez.Onun doğru ve yerinde kullanılması gerekir.Şu son günlerde TVLeerde yapılan konuşmalarda hep “gerçekleştirildi”sözü kullanılıyor.Toplantı gerçekeleeşti,operasyon gerçekleşti,görüşme geerçekleşti vesaire.
Ve sanki Türkiye’de Türk yok da başka ne desen var.Laz,Kürt,Azeir,Gürcü,Boşnak,Arap.Ben bu etnik tanımlalmalardan da nefret ediyorum.Etnik kökenim ne olursa olsun Ben TÜRKÜM.Bundan gurur duyuyorum.Dolayısıyla anamın dilini de bütün dillerden üstün tutarım.Çünkü en anlaşılır ve en kolay dil benim için Türkçedir.TÜRKÜM.Ne Mutlu bana.
Arkadaş bu senin yazdığın yazı kaç senelik yazı bilion mu?
SAYIN KARAHANLI BEYFENDI……
BARI TÜRKCEMIZE SAHIB CIKABILECEK GÜCÜMÜZ KALDIMI
BÜYÜK TÜRKELI
SAYIN YAVUZ BÜLENT BAKİLER KARDEŞİMİZ ANLAMLI ÖNERİLER GETİRMİŞ. SAĞOLSUN.
ÖNERİLERİLERİNİN 3. MADDESİNDEKİ “TELAFFUZ” SÖZCÜĞÜNÜ -İZİN VERİRSE- DEĞİŞTİRİYOR VE “SESLETME”Yİ KULLANIYORUM…
TEŞEKKÜRLER…
TARIK KONAL
daha türkçe yazılım nete bile geçemedik oysaki çoğu ab devletleri kendi dilinde yazılımı kullanıyor.