20) DEMOKRASİ NEDİR ?

Yayin Tarihi 19 Kasım, 2007 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

  BATI ÜLKELERİNDE GERÇEK DEMOKRASİ VAR MI?

       

Bazı sözde aydınlar, Türkiye’de gerçek demokrasi olmadığını bunun Batı ülkelerinde ideal şekilde yaşandığını topluma sürekli şekilde empoze etmektedirler. Bu düşünce doğru mudur? Batı’daki uygulamalara bazı örneklerle  kısaca bakalım.   

Amerikan Sosyologu Charles Wright Mills(1916-1962), İktidar  Seçkinleri adlı kitabında ABD’de siyasal iktidarın işadamları, parti başkanları ve üst rütbeli subaylardan oluştuğunu yazar. Çeşitli kararların alınmasında birlikte hareket etmelerine rağmen bunlar arasında iktidardan en çok yararlanan askeri seçkinlerdir. Bu üçlü  oligarşi, insanları insanlara rağmen yönlendirmektedirler. Kitle iletişim araçları ise vatandaşa neyi veriyorsa onu öğrenebilir. Ayrıca medya, psikolojik cehaleti de yaymaktadırlar. (Tolun, 1985).

11 Eylül’den sonra ABD’li Robert Kaplan şunları yazdı:“….Demokrasi görüşümüz bile değişmeli; Pakistan, Mısır ve Tunus gibi ülkelerin demokratikleşmesini istemek yerine bize destek verdikleri sürece zararsız diktatörlüklere hoş görü ile yaklaşacağız.”(Timur, 2004).

ABD’de aşırı sol düşünce yasak denecek kadar kısıtlanmıştır(Çam, 1995). Kendi  ideolojisinden başkasına yaşam hakkı tanımayan bir rejim, nasıl demokrasi olabilir? Zaten ABD’de  Demokrat ve Cumhuriyetçilerden oluşan ikili bir parti sistemi vardır. İktidarda olan  parti yıprandığı zaman  çok uluslu şirketler, medyayı kullanarak hemen ötekisi getirir ve bu hep böyle devam eder, gider.

Amerikan patronları, seçimlere hile karıştırma sanatını pek iyi bilirler(Duverger,1986).  Bunu bugün sadece ABD’de değil kontrol ettikleri bütün ülkelerde yapabilmektedirler.

ABD siyaseti için gizli belgelerde  “ABD’nin çıkarlarına karşı en büyük tehdit, kitlelerin düşük hayat seviyesini iyileştirmeyi ve ekonominin çeşitlenmesini hedef alan ve halk baskısına kulak veren milliyetçi rejimlerden gelmektedir” diye açıklanır( Garaudy, 1999).

Prof. Hungtington, 1993 yılında, uygarlıklar savaşında Amerika’nın kendi liberal demokrasisini düşman uygarlıklara zorla benimsetme görevini dile getirmişti(Timur, 2004). Sovyetlerin yıkılmasının ardından ABD siyasetinin ana hedefi, az gelişmiş ülkelere el koymak olmuştur( Garaudy, 1999). Nitekim ABD, 2003 yılında demokrasi götürmek için girdiği Irak’ta yaklaşık 1 milyon kişinin ölümüne, bir o kadar  insanın sakat kalmasına ve çok sayıda kadının ırzına geçilmesine sebep olmuştur. Oysa asıl amacın demokrasi değil Irak’ın petrollerine el koymak olduğunu sıradan vatandaş bile bilmektedir.

Fransa’da din, dil ve ırk temel alınarak araştırma yapmak yasaktır. Örneğin Fransa’da mahalli dil ve şivelere özgürlük tanıyan yasa 17 Temmuz 1999’da reddedilmiştir. Chirac, “Fransızca Fransa’nın çimentosudur, bu yasayı kabul ederek Fransa’nın balkanlaşmasına izin veremeyiz demiştir(Işıklı, 2006). Oysa Fransa başta olmak üzere bazı Batı ülkeleri, Türkiye’yi balkanlaştırmak için büyük çaba içindedirler.

Fransa, İsviçre ve Almanya’nın Sözde Ermeni Soykırımı reddeden kişileri cezalandıran yasa çıkardıklarını biliyoruz. Ayrıca Alman Meclisi Göç Yasası’nı kabul etti. Buna göre Almanya’da yaşayan bir Türk, Türkiye’de yaşayan bir Türk’le evlenmek istediğinde, Türkiye’deki eşi, Almanya’ya gelebilmek için Almanca dil sınavını kazanmak zorundadır. Eğer bir  Türk, başka ülke vatandaşları ile evlenirse böyle bir şart koşulmaz(Pulur, 2007). Bu düpedüz ırkçılık değil midir, bu nasıl demokrasidir?

Hollanda’da seçim listelerine girmiş Türklerin Ermeni Soykırım Yalanını kabul etmedikleri için listelerden çıkarılıp milletvekili seçilmelerinin önlendiğini biliyoruz.

Yunanistan’da Batı Trakya’da yaşayan Türklerin, Türk adını taşıyan dernek kurmaları, Türkçe dergi çıkarmaları, Lozan Anlaşmasına rağmen engellenmektedir. İkiden fazla çocuğu olanlara devlet para yardımı yaparken bundan Müslüman olanlar yararlanamamaktadır(Öymen, 2007). Bu tamamen ırk ve din ayrımı değil mi, AB yasaları Yunanistan’a niçin işlemez.?

T.V. Banu Avar, TRT’de yayımlanan  “Sınırlararası”  adlı programda, bir AB ülkesi olan Slovenya’da Rus asıllıların seçme ve seçilme hakları olmadığını, İsveç’te Sami(Lapon) azınlığın her türlü haklardan yoksun bırakıldığını, 1980 yılına kadar Samilere ve Romanlara karşı soykırım uygulandığını, İsveç’te Çingene, Tatar ve Yahudi çocukların kısırlaştırıldığını söylemişti.

Ayrıca son günlerde askerlerimizin şehit edilmesi üzerine bazı Avrupa şehirlerinde gösteri yapan Türklere karşı polisin ahlak ve hukuk ve demokrasi dışı tutumları da dikkat çekmektedir. PKK’lılara bir şey yapmayan Batı polisi, yürüyüş yapan Türklere yaptığı baskılarını işkenceye denebilecek düzeye  çıkarmıştır.

Prof. Mustafa Erdoğan(1999)’a göre demokrasi, bir yandan fikir ayrılığı ve anlaşmazlığını  gerektirirken öte yandan belli ölçüde bir konsensüse ihtiyaç gösterir. Bunun için günümüzde sınıfsal ve etnik bölünmeler, demokrasinin en büyük sorunlarıdır. Bunun çözümü; federalizm, iktidar ve kaynaklarının oranlı dağılımı, azınlık güvenceleri ve bunları  iktidara dahil etme mekanizmalarıdır. Görüldüğü gibi Prof. Erdoğan’ın bu önerisi, günümüzde AB’nin Türkiye’den talepleri ile ABD’nin BOP ile uyuşmaktadır.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının 1990 tarihli Paris Belgesi’nde piyasa ekonomisinin demokrasinin dayanaklarından birisi olduğu belirtilmişti(Erdoğan, 1999). Oysa serbest piyasa ekonomisinin dünyadaki uygulamalarına baktığımız zaman bunun sayıları 500’ü bulan çok uluslu şirketlerin çıkarlarına hizmet ettiğini, buna karşılık insanlığın çoğunluğunun aleyhinde çalıştığını görürüz. Çünkü bu şirketler, gittikçe daha da zenginleşirken büyük kitleler, sürekli yoksullaşmaktadırlar. Bugün serbest piyasaya dayanan demokrasi; halkın, kendisini yönetiminden çok zenginlerin zenginler için yönetimine dönüşmüştür.

KAYNAKLAR

Duverger, Maurice. Siyasi Partiler, Çev: Ergun Özbudun, Ankara Bilgi Yayınevi, 1986.-

Erdoğan, Mustafa.Anayasal Demokrasi, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1999.

Garaudy, Roger.  Çöküşün Öncüsü ABD, Çev: Cemal Aydın, İstanbul Nehir Yayınları, 1999.

Işıklı, Alpaslan. “ Küçülen Fransa”, Cumhuriyet-Strateji Eki, 9.10.2006:4.

Pulur, Hasan. “Kim Demiş Almanlar Irkçıdır Diye”, Milliyet Gazetesi, 16.7.2007:5.

Öymen Onur. “Atina Lozan’ı Uygulamıyor”, Cumhuriyet-Strateji Eki, 29.1.2007,9.

Timur, Taner. Türkiye Nasıl Küreselleşti?Ankara, İmge  Kitabevi Yayınları, 2004.

Tolun, Barlas. Toplum Bilimlerine Giriş, Ankara, G.Ü. Yayını, 1985.

 

TÜRKİYE’DE  GERÇEK  DEMOKRASİ VAR MI?

Geçenlerde gönderdiğim yazıda Batı ülkelerindeki demokrasiyi sorgulamıştık. Bunda ise ülkemizdeki demokrasi hakkındaki görüşlerimi dile getirmeye çalıştım. Bunlar benim düşüncelerim, katılıp katılmadığınızı bilmiyorum. Eğer farklı düşünceleriniz varsa bana yazarsanız, memnun olurum.

        Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu

Bu soruyu cevaplamadan önce demokrasinin temel nitelikleri üzerinde kısaca duralım.

 Demokrasinin Temel Nitelikleri(Kışlalı,1994):

1.      Siyasal iktidarın özgür genel seçimlerle oluşması

2.      İktidarın karar ve uygulamalarını denetleyebilen bağımsız yargı

3.      Farklı toplumsal çıkar ve görüşleri temsil eden siyasal partiler

4.      Farklı toplumsal kesimleri temsil eden ve siyasal katılımı kolaylaştıran dernekler, sendikalar gibi kitle örgütleri

5.      Vatandaşın doğru bilgi edinmesini sağlayacak özgür kitle iletişim araçları

Bu kriterlerin ışığında Türkiye’deki demokrasiye bakarsak şunları söyleyebiliriz.

1.Türkiye’de iktidara gelen partiler, özgür genel seçimlerle işbaşına gelmiş gibi görünüyorlar fakat Batı’nın desteklemediği partiler, bir türlü iktidara gelemedikleri  gibi eğer iktidardaki partiler onun çıkarlarına ters bir şeyler yaparlarsa derhal iktidardan uzaklaştırılıyorlar. Örneğin 1999 seçimlerinden sonra oluşan iktidar, ABD’nin Irak’a müdahalesine karşı olduğu için borsada iki defa kriz yaratılmak suretiyle düşürülmüş ve 2002 seçimlerinde iktidar oluşturan üç partinin üçü de meclis dışında kalmıştır. Şu halde Türkiye’de iktidarları Batı ipoteğinden kurtararak halkın özgür iradesi ile işbaşına getirilen ve yine onun iradesiyle götürülen mekanizmalar kurulmalıdır.

2. Hakimlerin atamasını yapan Hakimler Savcılar Yüksek  Kurulu’nun Başkanı Adalet Bakanı olduğu gibi Adalet Bakanlığı Müsteşarı kurulda doğal üyedir. Bu koşullarda yargı nasıl bağımsız olabilir?

3. Türkiye’de partilerin bir kısmı, bugün farklı toplumsal çıkar ve grupları temsil etmekten çok, Batı vahşi kapitalizminin ideolojisi olan liberalizmin temsilcileri ile dinsel ve etnik ayrımcılığa dayanan partilerdir. Bu durum Batı’nın Türkiye’yi parçalama planlarına hizmet etmekte ve Irak’ta silahla yapılanlar burada demokrasi yoluyla yapılmaya çalışılmaktadır.

4. Dernek ve sendikaların bazıları ise AB’li bazı vakıflar ile Soros tarafından parasal olarak desteklenerek kontrol edilmektedir. Örneğin geçmişte birbirlerine karşıymış gibi görünen bazı sendikaların başkanları, işçi hakları ile uğraşma yerine Ermeni, Rum, Kürt toplantılarına birlikte katılarak emperyalizmin Türkiye’yi parçalama planlarının bir parçası olmaktadırlar.

5. Kitle iletişim araçları ve özellikle özel televizyonlar, Türkiye için çok büyük bir problemdir. Örneğin ”Yazar Mustafa Yıldırım “Sivil Örümceğin Ağında” adlı kitabında Soros’un desteklediği basın-yayın organları ile ondan para alan gazeteci-yazar ve bilim adamlarını isim isim sıralamıştır.  Ayrıca Yazar Kurtul Altuğ, katıldığı bir TV programında “gazetesinin kapanması üzerine işsiz kaldığını, kendisinin devlete ve millete bağlı bir insan olarak yetiştirildiğini buna karşılık medyada 180-200 milyar arasında maaş alan arkadaşlarının bulunduğunu, söyledi. Bu  kadar yüksek paralar, herhalde Allah rızası için değil bir hizmet karşılığı verilmektedir.

Ayrıca kitle iletişi araçları, bize kim olduğumuzu, nasıl giyineceğimizi, neleri yiyeceğimizi, ne kadar ve nasıl Müslüman olacağımızı telkin ediyorlar. Bunu biraz açarsak Hepimizin Türk olmadığını, ayrı birer etnik gruba veya dini cemaata dahil olduğumuzu, Müslüman olacaksak ılıman İslam olup gerçek Müslüman olmamamız gerektiğini hele Hıristiyan olursak bunun daha makbul bir şey olduğunu telkin ederek benimsetmeye çalışmaktadırlar. Ayrıca seçimlerde hangi partiyi iktidar yapacağımızı ve hangi partilerin barajı aşıp meclise gireceğini tavsiyeden öte adeta beyinlerimize girerek zorla dayatmaktadırlar. Böyle bir medyanın olduğu ülkede demokrasiden nasıl bahsedilebilir?

           Demokrasinin İçin Gerekli Ekonomik ve Sosyal Şartlar ise(Kışlalı,1994):

1.Ülke bireylerin yeme içme ve barınma gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabileceği  ekonomik gelişme düzeyi

2. Ekonomide emek-sermaye(işçi-işveren) dengesi

3. Toplumsal sınıflar arasında çok büyük gelir farklılıklarının olmaması

4. Ulusal bütünlüğün sağlanmış olması

5. Hiçbir toplumsal  sınıfın diğerleri üzerinde kesin bir üstünlüğünün olmaması

6. Toplumsal sınıflar arasında  geçiş  akışkanlığının yüksek olması

7. Toplumda çoğunluğun kitle iletişim araçlarındaki haberlerden hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu ayırt edebilecek eğitim seviyesinde olması

8. Toplumdaki bireylerin eşitlik ve özgürlüğü, uzlaşmaya dayalı  bir değerler sistemini ve milli kültürü benimsemiş olmaları.

 Türkiye, dünyada gelir adaletsizliğinin en bozuk olduğu 7 ülkeden birisidir. Çünkü toplumun bir kesimi İsviçre seviyesinde yaşarken bir kesimi Bengaldeş seviyesinde yaşamaktadır. Aslında emperyalizmin gelişmekte olan ülkeler için uyguladığı siyaset, ülkeyi ekonomik olarak çökert ve insanları aç bırak, medya yoluyla beyinleri boşalt ve bazı düşünceleri empoze ederek istediğin iktidarları oluştura dayanmaktadır.

Türkiye’de parti içi demokrasinin olmadığından da sık sık yakınılmaktadır. Örneğin muhalefet partisine mensup  eski bir milletvekili, bir gazetede özet olarak şunları yazdı: “İktidara Yürüyüş adlı bir açılım taslağı önerdik, bizleri bir dövmediğiniz kaldı. Kurultayda size oy vermediğimiz için meclis çalışmalarında görev vermediniz, komisyonlardan çıkarıldık; yasa önerilerimiz, soru, araştırma ve gensoru önergelerimiz işleme konulmadı, çalışamaz duruma getirildik, cezalandırıldık, dışlandık. Partiyi, genel başkana bağlılığa indirgediniz  ve onunla eşitlediniz”(Kepenek, 30.7.2007). Partilerin çoğunda durum aynı değil mi?

Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, AVRASYA T.V.deki  bir programda Türkiye’de siyasetin tutsak olduğunu söyledi. Nitekim mevcut iktidar, Türk halkının değil çok uluslu şirketlerin çıkarlarına uygun olan özelleştirme, toprak satışları, maden ve petrol kanunlarını çıkarmıştır. Ne yazık ki, bunların içeriklerinden bırakalım sıradan vatandaşı bir çok üniversite hocası bile haberdar değildir. Muhalefet ise seçim sırasında yukarıdaki konuları dile getireceği yerde Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanının eşlerinin türbanlarına(başörtü değil) saldırarak iktidarın oylarını artırmaya hizmetler etmişlerdir. 2002 seçimlerinden sonra Sayın Baykal anayasa değişikliği yapılmasına yardımcı olmak suretiyle Sayın Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açmıştır. Sayın Bahçeli’nin ise Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesindeki rolünü inkar etmemek gerekir.

Gerçekten de Özal’la birlikte halk devreden çıkarılarak liderler demokrasisi dönemi başlamıştır. Bugün siyasetin aktörleri parti liderleridir.Çünkü delegeleri liderler seçerler, delegeler de onları seçerler. Seçimlerde listelere kimin gireceğine onlar karar verirler. Bir milletvekilinin liderinin görüşlerinin aksine mecliste söz söylemesi haddine değildir. Böyle bir şey kazara vuku bulursa sonraki seçimde listeye alınmaz. Türkiye’de parti liderlerini sanki gizli bir el atamakta ve sürekli arkalarında bulunmaktadır. Çünkü onlar ölmedikçe veya istemedikçe kimse onları yerinden kımıldatamamaktadır. Seçimde başarısız olsalar ve hatta partileri meclis dışında kalsa dahi yine yerlerini korurlar. Oysa bize her konuda örnek gösterilen Batı ülkelerinde seçimde başarısız olan lider, mutlaka gider. Böyle bir sistemde halkın iradesinden nasıl bahsedilebilir ve bu nasıl bir demokrasidir?

Türkiye’de Atatürk’ten hemen sonra uygulanmaya başlayan gayri milli eğitim ve kültür politikalarının sonucu, ulusal bütünlük sağlanamadığı için bölücülük amacı taşıyan bir parti dahi  meclise girebilmiştir. Şu halde milli birliğin gerçekleşmediği ve ortalama eğitimin 3,5 yıl olduğu bir ülkede, demokrasi nasıl yaşayabilir?

Bir ülkenin ekonomik bağımsızlığını ve dolayısıyla siyasal bağımsızlığını koruyabilmesi için mutlaka milli bir burjuvaziye sahip olması gerekir. Oysa İstanbul ve İzmir’deki komprador burjuvazinin çoğu, Milli Kurtuluş Savaşına  pek taraftar olmamıştır(Kızılçelik, 2000). Ne yazık ki, bugün de durum çok farklı değildir. Örneğin zenginler kulübü TÜSİAD’ın Kıbrıs’ta Rumlar haklı gibi demeçler verdiklerini biliyoruz. Yine “Atatürk reformcu değildi, Türkiye’yi 20. yüzyıla zorla tekmeleyerek iten zorba, vahşi bir devrimciydi” diyen A.B. Komiseri Gunter Verheugen’e TÜSİAD, dış politika ödülü vermiştir(Som, 2007).

Türkiye’deki medya ve İstanbul menkul Kıymetler borsası, hükümetlerin üzerinde Demoklesin kılıcı gibi durmaktadır. Ayrıca emperyalizm, medya ile Türk milletine karşı 24 saat psikolojik savaş yapmaktadır. Borsa ise Türk ekonomisini istediği zaman çökertebilecek güce sahiptir.  Bu iki silah vasıtası ile emperyalizm istediği zaman hükümetleri düşürebilir ve ülkede iç isyan dahi çıkarabilir. Onun için Türkiye’de gerçek bir demokrasinin kurulabilmesi ve halkın yönetime hakim olabilmesi için bu iki problemin mutlaka çözülmesi gerekir.

Kanımca  Batı ülkeleri ve Türkiye’deki demokrasinin önündeki en büyük engellerden biri de ABD’deki CFR, Bilderbeg ve Üçlü Komisyon gibi gizli örgütlerdir. Bunlar sadece ABD ile yetinmeyip diğer ülkeler ve Türkiye ile de yakından ilgilenmektedirler. Nitekim yazar Dilek Filizfidanoğlu(18.6.2007), bu konuda şunları yazar: “Bilderberg, Türkiye’deki ilk toplantısını 1959’da İstanbul’da, ikincisini 1975’te Çeşme’de, üçüncüsünü 31 mayıs 2 Haziran 2007 tarihleri  arasında İstanbul’da yapmıştır. İlkinin ardından ihtilal, ikincisinin ardından iç savaş çıktı. Türkiye’nin kaderi, kapalı kapılar ardında çizilmektedir. Son toplantıya her ülkeden 2-3 kişi gelirken Türkiye’den başta şimdiki Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve Eski Ekonomiden Sorumlu Devlet bakanı Kemal Derviş, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal olmak üzere 13 kişi katılmıştır.” Toplantının gizli olduğu için içeride hangi konuların konuşulup tartışıldığı bilinememektedir.Bu sebeple içeride not tutulan kağıtların dahi toplanarak imha edilmektedir. Eğer demokrasi bir açıklık rejimi ise ve Türkiye’de gerçekten demokrasi varsa, bu toplantıya katılanlar, içeride konuşulanları açıklamak zorundadırlar.

Atatürk döneminde kurulan iki muhalefet partisi liberal ekonomiyi benimsedikleri gibi Atatürk’ten sonra gelen bütün iktidarlar, serbest piyasa ekonomisini uygulamışlardır. Bu sebeple Türkiye, 1945’ten sonra her geçen gün Batı’ya daha da  bağımlı hale gelmekle kalmadı, ülkenin tarımı, hayvancılığı ve sanayisi yok edildi. Nitekim serbest piyasa ekonomisinin ülkeyi getirdiği durum şöyle özetlenebilir: Türkiye bugün dış ticaret açığında(ABD, İngiltere, İspanya)  dördüncü sırada, faiz oranlarında 42 ülke arasında 1. sırada, enflasyonda(Arjantin, Mısır ve Venezüella) dünya dördüncüsü, İşsizlikte % 19’la dünya birincisi, büyümede zengin sanayi ülkelerine göre yüksek görünüyorsa da yükselen pazar ekonomilerine göre Çin, Hindistan, Arjantin, Venezüella, Rusya’nın ardından % 5’le  6. sırada yer alıyor(Temizel, 18.5. 2007

Oysa Atatürk, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde yaptığı konuşmada “ekonomik bağımsızlığı olmayan bir ülkenin siyasal bağımsızlığının da olamayacağı”nı söylemiştir.  

KAYNAKLAR

Filizfidanoğlu, Dilek. “Bilderberg İstanbul’da Toplandı”, Cumhuriyet Strateji Eki,

      18.6.2007:21.

Kepenek, Yakup. “ Başardınız”, Cumhuriyet Gazetesi, 30.7.2007.

Kışlalı, A. Taner. Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 1994.

Kızılçelik, Sezgin. Sosyoloji Yazıları II. Ankara, Anı Yayıncılık, 2000.

Som, Deniz. “TÜSİAD Ödülünün Gerekçesi Belli Oldu”, Cumhuriyet Gazetesi, 16.3.2007:17.

Temizel, Zekeriya. “ Türkiye Nereye Gidiyor?” Cumhuriyet Gazetesi, 18.5.2007:13.

Yıldırım, Mustafa. Sivil Örümceğin Ağında, Ankara, Ulus Dağı Yayınları,2005.

Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu

Paylaş:

Yorumlar

“20) DEMOKRASİ NEDİR ?” yazisina 2 Yorum yapilmis

  1. umut özmetli yorum tarihi 7 Aralık, 2007 16:47

    bence bu konu hakkında çok bilgi verilmemiş

  2. Prof. Dr. Cihan Dura yorum tarihi 17 Nisan, 2012 23:13

    DEMOKRASİMİZ ÜZERİNE NOTLAR
    http://www.kayseri.net.tr/yazar.asp?yaziID=9966

Yorum yap