175) TÜRK HALK İNANÇ KÜLTÜRÜ VE TAŞIYICI ÖZELLİĞİ

Yayin Tarihi 11 Mayıs, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ, KÜLTÜREL

TÜRK HALK İNANÇ KÜLTÜRÜ VE TAŞIYICI ÖZELLİĞİ 

BEN TÜRK'ÜM

————————————————————–

Ulusal kültürlerin belirleyici ögeleri halk kültürleri iken, halkların kültürleri oluşturdukları özel kültür dokusu ile dünya kültürüne kaynaklık ederler. Halk inançları ise az veya çok halk kültürünün her alanında belirleyici rol oynarlar. Türk halk kültürünün ise bazı halkların inanç hayatlarında olduğu gibi özel karakteristikleri vardır. Bu nadir özellik kadim medeniyet unsuru olan halklarda görülür. Bu gıpta edilecek özeliklerini onlara tarih sahnesine çıkış şekilleri ve geçirdikleri kültür evreleri vermektedir. Halkların ilk isim alışlarında mistik bir muhteva var ise veya bu ilk çıkışa ilahi bir tecelli vesile olmuşsa yani evrensel bir geçmişe mensup olmuşlarsa onların kültürel varlık olarak yok olmaları ancak mavi göğün çökmesi veya kara yerin yarılması ile mümkün olabilir. (1) Bir başka ifade ile, töreli milletin kültürel yok olması sadece töreyi çiğnemekle kaçınılmaz olurken, kültürel kimliğin yok olması veya törenin yok oluşu ise askeri, ekonomik vs yaklaşımları birlikte getirir.

Biz bu bildirimizde; Töre – Türklük, Töre – Devlet, Töre – Halk ve Töre – Tanrı bağlantısı üzerinde duracağız. Buradan hareketle Türk kültürünün taşıyıcı vasfına geçmeye başlayacağız. Türk kültürünün dünya kültürlerine etkisi ve katkılarını biz bu zemin üzerinde tartışacağız.

Halkların dinlerini ilkel ve gelişmiş dinler şeklinde ayırmanın tartışılmaya açık oluşu bir yana, bizim araştırmalarımızın sonuçları; Türklerin başlangıçtan itibaren tek Tanrılı bir inanç sistemine mensup oldukları şeklindedir.(2) Bu özellik Türklere girdikleri ve tanış oldukları yeni dinlerle sürekli yeni sentezler yapabilme imkânı vermiştir. Türk inanç kültürüne bu özelliği, mevcudu zorla yıkarak yerine yenisini ikame etme değil, mevcudu onararak yeniye, güzele, iyiye yönelme meziyeti kazanmıştır. Sürekli sentezlerle varlığını sürdürebilme ihtilafın ve çelişkinin önünü kesmiştir.

Kurucusu Türklerin bulunduğu Atlı Göçebe Bozkır Medeniyeti, Yerleşik Medeniyetten şüphesiz çok daha kıdemli idi. Çağdaş müesseselerini döneminin normlarına göre geliştirmiş olan bozkır medeniyeti şüphe yok ki tek bir halkın ürünü değildi. Kapladığı coğrafya sadece Asya bozkırı ile sınırlı da değildi. Böylece söylenebilir ki Çin Seddi’nden doğu Avrupa’ya, Balkanlara,   Kafkaslara Ortadoğu’ya uzanan coğrafya bozkır halklarının ortak medeniyet   alanı idi. Bu medeniyetin; sanat üslubu, devlet düzeni, ordu anlayışı, dini dirliği  ideolojik bölünmeler yaşasalar da ortak mirasın izlerini taşıyorlar ve resmi devlet politikalarına rağmen ortak kültür değerlerine sahiplik ediyorlardı.  Bu özelikleri ise, Türklere inançlarını geliştirme ve yeni coğrafyalara taşıma yeteneğini kazandırmıştır. Türk halk inançlarının bu özelliğinin önemi birlikte yaşanılan halklar arasında uyum bağı sağlayabilmiş olmasıdır. Dinlerin farklı olabilen temel özelliklerine rağmen bu sentez özelliği halklar arasındaki doğal entegrasyonun sağlanmasına yol açmıştır. Bu entegrasyonda inançların özüne dokunmadan birliktelik vardır. Bize göre Türk tefekkür tarihinin bu boyutu Türklerin Nuh’un torunu olan Türk atadan itibaren tevhit inancı mensubu olmalarından gelmektedir. Ayrılıkların yanı sıra aynılıkları yaşatma felsefesi esas alınmıştır.(4)

Türk medeniyet tarihinin geliştirmiş olduğu halklar arasındaki bu kültürel köprü maalesef göz ardı edildiği için bizim kültürümüzün bir sonucu olmayan türden kimlik anlayışı günümüzün aynı kültürlü hakları arasında etnik ihtilaf unsuru olmaktadır. Uluslar arası ilişkilerde ulusal etnisitenin siyasi sınır ötesi uzantısı çok kere yayılmacı stratejilere yol açabilirken siyasi amaçlı olan mecburi iskân ve göçe zorlamaların dışında Türk tefekkürünün geliştirdiği bu anlamdaki kültürel ilişkiler dünya halklarına kültüre dayalı siyasi barışı getirebilmiştir.

Tevhit inancı olduğunu kabul ettiğimiz (5) Tengricili/Göktanrı inancı bu özelliği itibariyle evrenseldi. Metinlerde Türk tanrı şeklinde geçişi sadece  Türk halkına nazil olmuş bir din oluşundan değil, tebligatçısı, belki nebi belki resulünün ismi olan Türk’ten kaynaklanmakta idi.(6) Zamanla Türklerin tanrısı Türk Ata’nın Ehl-i Beyt’ inden gelenlerin ve Türk Ata şeriatına inananların inanç anlayışındaki Tanrı anlamında idi. Bir din evrensel ise bir ırkın veya kavmin değil, o dine inanan insanların tümünü kapsar. İslamiyet’e girenlerin  hepsinin Arap olmadığı gibi veya bütün Hıristiyanların aynı ırka ait olmadığı gibi.

Bununla beraber Türk Ata’nın içinden çıktığı bir halk vardı ve tepesinden tutularak mihraca çıkarılan kaanlar, Türk kaanları idi. Müjdeli haber bu halkın dili ile gelmişti.

 Bu anlamda Türk bir antropolojik özellikler bütünü olmakla sınırlanabilir mi.? Bu anlamda Türk’ü anadili aynı olmakla sınırlamakta olasımıdır.? Bu anlamda Türk belirli olaylar karşısında ortak tepki verebilen, ortak kültür değerlerini paylaşan, yaradan yaratılan ilişkilerinde, kâinatın yaratılış ve tekâmülü anlayışında birleşen insan topluluğudur. İnsandan insana, fertten topluma, toplumdan ferde ilişkiler bütünüdür.(7) Türk ismi altında toplanan insanların müşterekliğini, aynı dini akaidi paylaşmak sağlarken bu müştereklik mitolojik dönemin derinliklerinden geliyordu.

Türk dünyası olarak bilinen coğrafyada ana dili Türkçe olmasa da ve soyca Türk olarak bilinmese de birlikte yaşayan halkların destanlarındaki ortaklığın izahı bize göre ancak bu nedene bağlanabilir ve bu nedenle izah edilebilir. Biz alanımız olan Türk Halk inançlarındaki müşterekliği, zamanla girilen farklı dinlere rağmen arkaik dönemden gelen ortak bir inanç geçmişinde buluyoruz. Bu noktada bir örnek olmak üzere Pomak, Boşnak, Torbeş, Edige, Oset, Çeçen, Lezgi, Abhaz, İnguş, Tabasaran, Gazikumuk, Kırmanç, Zaza ve benzerlerinde Muhammediyet evvelindeki inanç ortaklığı ancak buradan hareketle izah edilebilir. İsmi yerel dillerle anılsa dahi, Batı Anadolu’daki kırk, yarı kırk, kırk çıkarmak, kırklı çocuk, kırklı kadın inancı Doğu Anadolu da kinden farklı değildir. Kurdun Türk mitolojisindeki destanlarda aldığı rol bilinirken, Doğu Anadolu da Kurt Ata, Kurt Ana, Koruyan Kurt, Kurtaran Kurt, Yol Gösteren Kurt, çeşitli organları ile hikmet sahibi kurt inancı daha yoğundur. Kuzey Azerbeycanın güneyinde ve Güney Azerbaycan’ın kuzeyinde yaşamakta olan, anadilleri Farsçaya çok yakın Taliş halkı bozkır medeniyetinin bütün özelliklerini taşımaktadırlar. Doğu Anadolu aşiret efsanelerindeki; dağ, kaya, su, ağaç, ateş, ocak, eşik gibi kült ve motifler, genel Türk efsanelerinden farklılık arz etmezler.(8) Aynı müşterekliği Kuzey Kafkasya destanlarında da görüyoruz. Kumuk, Nogay, Karaçay, Balkar destan kahramanları Edige, Oset, Çeçen, Kabartay, Abaz destan kahramanlarından farklı değillerdir.

 Hendek savaşı’nda Müslüman askerlerin etrafında sahipleri görülmeyen seslerden tekbirlerin işitilmesi(9) ve yine ‘(…) hani size ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular göndermiştik (…)’ ayetindeki tespit ile Türk kültürlü halklar arasında yaşamakta olan Anamaygıl inancı arasındaki muhtemel inanç bağlantısını ilim adına neden araştırmış olmayalım.

Türk tefekkürünün hiçbir döneminde Yahudilerde olduğu gibi Üzeyir Allah’ın oğludur veya bazı Hıristiyan mezheplerinde olduğu gibi de Mesih Allah’ın oğludur, melekler Allah’ın kızlarıdır türünden inançlar olmamıştır.

Türk araştırmacısı başlatılmış bir takım ciddi ve ümit verici çalışmalara rağmen(10) Bilge Kağan’ın Türk inanç sistematiğindeki yeri henüz yeterince belirleyememiştir.

Göktanrı inanç sistemi evrensel olup ona inanan bütün halkları kapsarken, bu dinin ilahi nizamı olan töre de hali ile evrenseldir. Törede Tanrı ile münasebetli bir mana vardır. Töre Tanrının koyduğu nizam demektir. Tanrı ırklardan bir ırka mensup olana değil, kendi nizamına uyana kut verir.(11) Tanrı  ‘ Türk Kağanlarını ’ Türk töresini yürütmeleri için tahta çıkartmaktaydı.(12) Bilge Kağan’ın Tanrı gibi Tanrıda olmuş, olması (13) Tanrının nuru ile mi nurlanması idi. Bilge kişinin töre koyuşu, muhtemelen velayet ile aynı kaynaktan beslendiğinin anlatılması idi. (14) İlahi bir nizam olan töre muhtemelen Türk dininin adı idi.(15)

Tahta çıkan kağan Tanrının kullarına Tanrının nizamını Tanrı adına uygularken, kağan tebaasında etnik ayrıcalık gözetme durumunda değildi. Tanrının kağana verdiği kut kağan tarafından iyi kullanılmadığı takdirde Tanrı kut’u geri alıyordu. Kağan Tanrıya O’nun aç budunun doyurduğunun ve çıplak budunun giydirildiğinin hesabını verirken, soy birliği esasından yola çıkmıyordu. Tanrı nizamı olan töreyi uyguluyordu ki Tanrının kullarına karşı farklı adalet uygulamış olması beklenemezdi.

Kitabelerde (16)mavi göğün çökmesi ve kara yerin yarılması halinde ancak törenin bozulabileceği belirtiliyordu ki Hac Suresi 65. Ayetinde ise ‘ (…) Göğü de kendi izni olmadıkça yeryüzüne düşmekten korur(…)’ buyrulmaktadır. (17) Bu törenin bozulabilmesinin de ilahi iradeye bağlı olduğunun ifadesidir.

Nitekim törenin Kafkasya halkları arasındaki aile fertleri, komşular, akrabalar, dünürler, arasında yas döneminde, askere göndermede, mevsimlik merasimlerde, kan davalarında tanımını yapa geldiğimiz coğrafyanın bütün halkları itibariyle bir farklılığı yoktur. ‘ Ses Sakınma ’ ‘ İsimle Hitap Etmeme ’ ‘Ad Verme ‘ uygulamalarında hiçbir töre farkı yoktur.

 Hz. Adem den Hz. Muhammed’e devam eden ilahi nizamın tebligatı, uygulaması Hz. Nuh’tan sonra Hz. Hazar’a ve Hz. Türk’e geçmişti. Hz. Türk ile yenilenen ilahi nizam Hz. Muhammed ile birlikte son ve en tekamül etmiş halini almış olacaktı. Fetih Suresi 23. ayette, ‘Allah’ın öteden beri süregelen kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın’(18) buyrulmaktadır. İlahi tebligatta maksatlı teğvilden Allah’a sığınırız bizim anlatmaya çalıştığımız Kur’an Kerim üzerinde sadece ilahiyatçılar değil Türkologlar da çalışabilmeli veya ilahiyatçıların Türkolog boyutu da olabilmelidir.

  Sonuç  

Türk halk kültürünün taşıyıcı özelliği üzerinde durmakla geçmişten günümüze Türk kültür paradigmasının tesis edilmesine katkıda bulunmak istedik. Bu paradigma inşa edilebildiği taktirde kültür savaşları bitirilmiş olacaktır ki, bu gelişme ekonomik, siyasi, askeri savaşların da son bulması demektir.

Bu barış, ilkin Türk töreli dünkü Bozkır Medeniyeti’nin mensubu halkların ulus devlet bazında kendi içlerinde olacaktır. Bu gelişme üniter yapılandırmaların içindeki etnik itilafı çözmüş olacak, yani etnisitenin emperyal güçler elinde istismar unsuru olmalarına son verilmesini sağlamış olacaktır. Keza buna paralel olarak etnisitenin yayılmacı politikalara araç olmalarına imkân verilmeyeceği için, emperyalizmin ulus devletler arasında ihtilaf çıkarma imkânını elinden alacaktır. Bununla da kalınmayacak emperyal güçlere karşı bölgesel ve hatta küresel bir güç oluşturulabilecektir.

Dr. Yaşar KALAFAT

(1)  Kül Tegin, Orhun Yenisey Yazıtları VI – VIII yy., Türksoy, Ankara, 2003, sy 125

(2)  TANYU, Hikmet., İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, İstanbul, 1986; (Eski Türklerin Dini Totemcilik ve Şamancılık Değildi) V. Milli Türkoloji Kongresi, İstanbul, 1985

(3)  KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987

(4)  BİLGİSEVEN, Amiran Kurktan., İstanbul, 1990

(5) ECER, Vehbi., ‘Eski Türklerin Dini Haniflik idi’ Töre Dergisi Mart 1983, S.142, Sh. 73 – 75

(6) YAKIN, Gaffar., Avrupa Birliği’mi, Ankara, 2004, Sh. 214- 217

(7) KALAFAT, Yaşar., ‘Türklüğün Jeokültürel Boyutu’ Türk Dünyası Tarih ve Kültür Değerleri Sempozyumu  (11 – 13 Mayıs 2005) Ankara

(8) KALAFAT, Yaşar., ‘Kafkasya Anadolu Bağlamında Erzurum Kongresi ve Türk Kimliği’ 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum, Ankara 2000 Sh. 93 – 103

(9) ÖZEK, Ali., vd, Kur’an Kerim ve Açıklamalı Meali, Ankara, 1993, Sh. 418

(10) TÜRKER – KÜYEL, M. ‘Bilge Kağan Bir Filozof veya Arhond mu dur.?’ 11. Türk Tarih Kongresi, 5 – 9 1990, Ankara; YILDIRIM, Dursun., ‘Göktürk Yazıtlarında Öd Tengri Aymas Yağ (YAG)ıl ‘Katıl’ Olmaz’ Uluslar arası Türk Kongresi, 1.10.1992, Ankara

(11) KASASOĞLU, İbrahim., Eski Türk Dini, Ankara, 1980, Sh. 57

(12) Orhun Abideleri 1.Güney, C.1 S1.

(13) BAŞER, Sait., Kutadgu Biliğ’de Kut ve Töre, Ankara, 1990, Sh. 77

(14)  a.g.e. Sh.124

(15)  a.g.e.  a.g.y.

(16) Kültegin, a. g. y.

(17) ÖZEK, Ali., vd, a.g.e. sh.512

 

Paylaş:

Yorumlar

“175) TÜRK HALK İNANÇ KÜLTÜRÜ VE TAŞIYICI ÖZELLİĞİ” yazisina 2 Yorum yapilmis

  1. Samet Acar yorum tarihi 14 Mayıs, 2008 18:44

    Tabii ki halk kültürü ,öncelik arz eder.Halkın yaşam biçimi,yerleşimi mi,örf,adet,gelenek ,görenek,bunlar halkın yaşam biçimleridir.Sosiyal yaşam,sosyoloji bilimine temel taş olmuştur.Bütün insanlık alami ,bir yaşam felsefesi içinde devem etmeştir.İnkar edilemez,bilim bunları ortaya çıkarmıştır.Ancak TÜRK YAŞAM BİÇİMİ İNCELENDİĞİNDE DÜNYA İNSANLARINA ÖRNEKTİR.öRNEK aLMAN VARİ DEĞİLDİR türk varidir.Hiç bir ülkede misafi odası bulamazsınız,anacak TÜRK İSE MUTLAKA BİR ODASI MİSAFİR ODASIDIR.(YANİ KONUK ODASI )BİR TÜMCE İLE GEÇİŞTİRMEK BİLİMSEL OLMAZ.Türkler bence dünya insanlığına örnektir.Diye bilirsiniz ki Samet Acar bunu kime anlatabilirsiniz .Doğrudur kimselere anlatmakta güçlük çekeriz.Sevgilerimizle .Acaroğlu

  2. ela tunç yorum tarihi 3 Mayıs, 2010 19:14

    çok güzel bir yazıydı

Yorum yap