191) TÜRK EĞİTİM TARİHİ-3
Yayin Tarihi 22 Nisan, 2008
Kategori TÜRK DÜNYASI
ASKERİ EĞİTİM VE ASKERİ EĞİTİMİN
BATILILAŞMASI
Osmanlı Devletinin kuruluşundan XIX. yüzyıla kadar savaş zamanı toplanan eyalet askerlerinin dışında, merkezde sürekli askerlik yapan yalnız “Yeniçeri” ordusu vardı. Savaşlar sırasındaki bu Osmanlı ordusunun geri kalan kısmı, yalnızca bu sırada toplanan ve sonra dağılan, esas görevi askerlik olmayan milis kuvvetlerdir.
Yeniçeri ordusu 515 yıl Osmanlı Devletinin kaderi üzerinde olumlu veya olumsuz egemen olmuştur. 277 yıl bir düzen içinde yürüyen bu askerî örgüt, geri kalan 257 yılını hep isyanlar, kazan kaldırmalar, Devlet işlerine karışmalar ve şunu bunu “istemezük” gibi bağırıp çağırmalarla geçmiştir.
Bu durum karşısında, padişahlar bu askerî örgütü dağıtarak yeni bir askerî örgüt kurmak için bazıları başarısızlıkla da sonuçlanan bazı girişimlerde bulunmuşlardır. I. Mahmut döneminden itibaren yapılan çalışmalar, aşağıda kısaca verilecektir. Osmanlı askerî eğitiminin Batılılaşmasında tek etken, Yeniçeri düzeninin bozulması, onların çıkardıkları huzursuzluklar değildir. Bunun yanı sıra başka nedenler de vardır ki, bunlar şöyle sıralanabilir:
Savaştaki yenilgiler: Osmanlı Devleti askerî yönden, cephede Avrupa ülkeleri ile sürekli yüz yüze idi. XVIII. Yüzyıl Avrupasında artık savaş teknik ve sanatına uygun subaylar yetişiyor ve savaş alanlarında da bunlar egemen oluyordu. Osmanlı orduları artık yalnız Avrupa orduları karşısında değil, Avrupalı uzmanlardan yararlanan Rus ve Mısır kuvvetleri karşısında bile yeniliyorlardı. Bu da Batı tekniğine göre askerî okullar kurulmasını zorunlu kılıyordu.
Yabancı uzmanların etkisi: Orduların yenilgileri karşısında Devlet ileri gelenleri yabancı askerî uzmanlara müracaat ettiler. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen uzmanlar, askerî eğitimin Batılılaşması için önerilerde bulunmuşlar ve bilfiil de çalışmışlardır.
Sivil hayatta medrese düzeninin ve fikirlerinin çok egemen olması, Batılılaşmanın ancak askerî alanda ve askerî kurumlar aracılığıyla olabileceği fikrini yaymıştır.
Humbarahane
I. Mahmut döneminde Rusya ve Avurturyalılarla Osmanlıların ilişkilerinin çok gergin olduğu bir dönemde, Sadrazam Topal Osman Paşa, Bosna’dan Kont de Bonnuval’ı çağırdı. Bu zat, Fransa’nın ileri gelen asilzâdelerinden ve Fransız ordusunun değerli subaylarından biri idi. XIV. Louis ile anlaşamadığından dolayı Avusturya’ya iltica etmiş ve bu ülkenin ordularıyla Fransa ve Osmanlıya karşı savaşmış; sonra da Bosna’ya yerleşmişti.
Topal Osman Paşa’nın çağrısını kabul eden Kont de Bonnuval, İatanbul’da humbaracı sınıfının komutanlığına getirildi. Humbara (Hum-i pâre = Kumbara), el bombalarına benzer küçük el toplarıydı ve o zaman, kılıç ve tüfeğe karşı Avrupa ordularında etken olarak kullanılıyordu.
Kont de Bonnuval, humbara yapımı ve atımının yanı sıra askerî yürüyüş ve talimlerde de Batı örneğini yerleştirmek istemiştir. Bu arada din değiştirerek “Ahmet Paşa” adını almıştı. Onun bu şöhreti Fransa’da kısa zamanda yayıldı ve Papas Makarni Daglis, Kont Ramsey, Marki Dornev ve Dervi gibi Fransızlar da gelerek onun 300 kişilik humbaracı alayında subay oldular. Ahmet Paşa’nın oğlu Kont Latur da din değiştirerek “Süleyman Paşa” adını aldı.
Humbaracı Ahmet Paşa’nın çalışmaları biraz ilerleyince, 1734 yılında Üsküdar Toptaşı’nda “Humbarahane ve Hendesehane” adlı bir askerî okul açıldı. Haseki ve Bostancılardan zeki kişileri buraya öğrenci yazıldılar, ancak yeniçeriler bunu haber alıp kuşkulandıklarından 1736’da okul tatil edildi.
1759’da Sadrazam Ragıp Paşa tarafından eski öğrenciler ve onların çocuklarının yeniden toplanmasıyla, Haliç-Karaağaç’ta tekrar açılan okul, III. Selim zamanına kadar sönük bir biçimde devam etti. III. Selim 1790 yılında İsveç ve Fransa’dan uzman ve subaylar getirerek bu Okulu genişletti. 1792’de Halıcıoğlu’na bir kışla yaptırarak lağımcı (istihkam) ve humbaracıları burada eğitmeye başladı. 1795’te Okul lağvedilerek, öğrencileri Mühendishane’ye aktarıldı.
Tophane
Osmanlı Ordusunun ilk dönemlerinde topçuluk gayet iyi durumdaydı. Bu dönemde top döküm tekniği, zamanına göre çok yüksek bir düzeydeydi. Ancak Avrupa ordularındaki gelişmeler karşısında Osmanlı topçuluğu, kale yıkma topçuluğu idi. Oysa Avrupa orduları sahra topçuluğu ve küçük çaplı sür’at topçuluğunu geliştirmişti.
O sırada İstanbul’da Fransız elçiliğinde görevli olan Baron de Tott, Osmanlı donanmasının Çeşme’de yakılmasından sonra Çanakkale boğazının tahkiminde görevlendirilmişti. Burada topçuları yetiştirme ve yerleştirme bakımından üstün başarı gösterdiğinden, İstanbul’a dönüşte de topçuları yetiştirmek ve yeni topları dökmekle görevlendirildi. Burada askere hem top dökümünü hem de nişancılık eğitimlerini yaptırdı ve gösteriler düzenledi.
1795 tarihinde Mühendishane adıyla bir topçu okulu açıldı. O sırada topçu okulları subaylarına “Mühendis” deniliyordu. Bu okulda Avrupa’dan birçok kitaplar getirildi. Avrupaî talimler yapıldı.
O sırada III. Selim, yeniçeri ordusunun dışında “Nizam-ı Cedîd” adlı askerî birlikler kurmaya, bunlara ayrı gelir kaynakları yaratmaya çalışmıştır. “Yeni düzen” askerleri Suriye’de Napolyon askerlerine ve Edirne’de iç asilere karşı başarı gösterince, İstanbul’da yeniçeriler Kabakçı Mustafa’nın önderliğinde Sarayı bastılar, her şeyi mahvettiler. Bunun üzerine Rusçuk’tan Alemdar Mustafa Paşa komutasında “I. Hareket Ordusu” denilen birlik İstanbul’a geldi. Hapisteki III. Selim’i kurtaramadı ama asilerin başa getirdiği IV. Mustafa’yı tahttan indirerek II. Mahmut’u işbaşına getirdi.
Kendisi de Sadrazam olan Alemdar Mustafa, “sekban” adlı yeni bir tipte askerleri Levent çiftliğinde yetiştirmeye başladı, Bunların da Mora İsyanında önemli başarıları görüldü. Yeniçeriler tekrar isyan ettiler ve Alemdar Mustafa’yı konağı ile beraber havaya uçurdular. Bundan sonra II. Mahmut yeniçeriler arasından seçtiği kişilerle “Eşkinci” adlı yeni bir askerî birlik meydana getirdi. Ancak bir süre sonra bunlar “Frenk icadı talim”i istemedikleri bahanesiyle isyan edince, sekban askerleri halk ve ulema işbirliği ile yeniçerileri ortadan kaldırdılar. Sekbanlar da ortadan kaldırılarak, orduyu yeniden kurma çalışmalarına başvuruldu.
“Asakir-i Mansûre-i Muhammediye” adıyla kurulan yeni orduda “Nizamiye” adli muvazzaf kuvvetlerle “Redif” ve “Müstehfaz” adlı ihtiyat kuvvetleri vardı. Böylece kuruluşundan beri çeşitli cins askerlerden yararlanma yoluna giden Osmanlı Devletinin, savaşta ve barışta tek bir ordusu bulunuyordu.
Osmanlı kara ordusunun kuruluşunda özellikle Prusya Ordu düzeninin büyük etkisi olmuştur. II. Mahmut döneminde Almanların Moltke başkanlığında gönderdikleri Singe, Mühlback, Fischer gibi topçu subayları, aynı zamanda kara ordusunun kurulmasında da çalıştılar. Gene aynı dönemde İstanbul’da askerî incelemeler yapan Prinz August von Preussen, Almanyanın yetenekli topçularından Yüzbaşı Kotschkovski (Muhlis Paşa) ve teğmenler Went (Nadir Paşa), Lohling (Mahir Bey) Schwenzfeier (Rami Paşa) ve Wiesental’ı İstanbul’a gönderdi. Bu subaylar Türk topçuluğunu Humbaracılık halinden çıkarmak için çok uğraştılar. Bunlara Napolyon ordusunda topçuluk yapmış olan Pietru adlı bir İtalyan da öğretmen olarak yardım etti.
Kırım savaşı sırasında Rusların Almanya’ya baskı yapmaları üzerine Alman subaylar ülkelerine dönmemek için Türk tabiyetine girerek Müslüman oldular. Daha sonra Topçuluk Mektebi, Harbiye’nin içinde bir bölüm halinde yer aldı. Topçuluk eğitiminde gene Alman subaylar öğretmen olarak çalıştılar. II. Abdülhamit döneminde üçüncü grup Alman subayları topluluğu (Grünwald-İskender Paşa, Lehmann, Schmidt, Willganski, Maltkovski ve Stermecker-Raşit Paşa), dördüncü grup (Risto, Steifin, Gromieko Paşalar) geldiler. Ordu seri ateşli toplarla (Dağ, Piyade, Sahra ve Hafif ve Ağır Obüs) donatıldı. Almanya’ya gönderilen subaylar ve oradan getirilen ustalarla bu topların imalatı bile yapıldı. Gene Abdülhamit döneminde Almanya’dan Von Anderten, Von Kres ve Benhold adlı subaylar da getirildi ve eğitim-öğretim çalışmalarında bulundular.
Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn
Anadolu’daki Türk denizciliği XI. yüzyılda gerek Çaka Bey gerekse Sinop ve Antalya tersaneleri ile önemli bir gelişme gösterdi. Osmanlılar zamanında de Akdeniz tamamen Türklerin denetimine girdi. Hatta bir ara Osmanlı deniz kuvvetleri Hint Okyanusuna bile açıldılar. Osmanlı Devleti’nin yükselme devrinde Türk denizcileri açık denizde korsanlık usullerine göre yetişiyorlardı. Ancak XVII. yüzyılın sonlarına doğru korsanlık ortadan kaldırıldı. “Kürekli” donanma yerini yelkenli kalyonlara bıraktı. Ancak Osmanlılar Batıdaki denizcilik gelişmelerine yetişemediler.
Osmanlı donanmasının XVIII. yüzyılda seri yenilgiler alması üzerine ve özellikle Çeşme’de Osmanlı donanmasının Rus donanması tarafından yakılması üzerine, Cezayirli Hasan Paşa’nın önerisi üzerine, Tersane-i Amire’de bir askerî okul açıldı. Okulun açılmasında Baron de Tott’un tavsiyelerinin de önemli payı olmuştur.
Okulun açılış tarihi üzerine, konuyla ilgilenenler iki tarih verirler: 1773 ve 1776. Esasen okulun ilk isimleri de karışıktır. “Hendesehane” “Humbarahane“, “Mühendishene” gibi adlar hep aynı kuruma verilmektedir. Aslında çeşitli adlar alan bu okullarda, askerî öğrenciler karışık olarak okumaktaydı. Kırım meselesinden dolayı Osmanlı-Rus ilişkilerinin sıkıştığı bir dönemde, Türk ordusunda kale ve istihkam öğretmeni olarak çalışmak üzere gelen öğretmenler de bu okulda öğretim yapamaya başladılar (1784). Ancak dört yıl sonra, Rus ve Avusturya baskısı karşısında Fransa öğretmenlerini çekince, Okulda Türk öğretmenler görev aldılar. 1790-1800 arasında Tersane çevresinde askerî okullar yapılmaya başlandığı görülmektedir.
Daha sonra, o sırada yeni açılan Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’un ders araçları daha mükemmel olduğundan, Deniz Okulu öğrencileri haftada iki kere bu okulda teorik öğretimi kara öğrencileri ile ortak görmüşlerdir.
Ancak bir süre sonra, III. Selim zamanında Okul tekrar ayrıldı ve gemi yapımı mühendisleri yetiştirmeye ağırlık verildi. Okul, seyr-i sefain ve gemi inşaiye şubeleri olarak teşkilâtlandırıldı.
Deniz okulu II. Mahmut döneminde bazı isim değişikleriyle devam etmiştir. Bu arada binalarında da bazı değişiklikler oldu. Heybeliada’ya gidip geldi. 1838 yılından itibaren okulda mecburî yabancı dil Fransızca yerine İngilizce oldu. Okulda, ingilizler öğretmenlik yapamaya başladılar.
Deniz okuluna bir ara lise sınıfları da eklenerek öğretim süresi sekiz yıla çıkarıldı. Daha sonra ortaokul (rüşdiye) sınıfları da Heybeliada’da kuruldu. Zaten Okul, 1851 yılında toptan Heybeliada’ya taşınmıştır.
Güverte, makina ve inşaiye zabitleri yetiştiren Deniz Harp Okulu (Bahriye Mektebi) 19l0 yılında İngiliz Deniz Okulu sistemine göre yeni bir düzenlemeye sokuldu ve başına İngiltere’den Mister Holand getirildi. Zaten daha önce de Okul, Amiral Williams’ın elinde idi. Son ıslah çalışmaları içinde İngiltere’den iki öğretmen getirilmişti.
Dünya Savaşı yıllarında Deniz Okulu’nda çeşitli değişiklikler oldu; Bahriye rüştiyesi, idadisi, Çarkçı ve Güverte okulları, Kâtip mektebi vs gibi çeşitli yandaş okullarla kâh birleşti, kâh ayrıldı.
Cumhuriyetten sonra bir süre Deniz Lisesi Heybeli’de, Harp Okulu Kasımpaşa’da bulundu. Sonra tümden Heybeliada’ya taşındı (1929). 1940-46 yıllarında Mersin’de, sonra tekrar Heybeliada’da öğretim yaptı.
Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn
Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarından itibaren sürekli kara ordusu olan Yeniçeriler, tarihçilerce “Acemi Oğlanlar Mektebi” denilen kurumsal yapı içinde eğitiliyorlardı. Yeniçeriler iki kaynaktan sağlanıyordu.
1. “Pencik oğlanı” denilen ve savaşlarda elde edilen esirlerin 1/5’inden oluşan Hıristiyan çocukları.
2. Devşirme yasasına göre, İmparatorluk sınırları içindeki Hıristiyan ailelerden alınan çocuklar. Bunlara “Acemi oğlan” deniliyordu. Bunlar Anadolu’da Türk ailelerin yanına verilir; orada Türkçe, gelenekler, dinî bilgi ve davranışlar öğrendikten sonra İstanbul’da askerî eğitime alınırlar ve yeniçeri olurlardı.
Acemî oğlanlar arasında gerek beden ve gerekse zekâ açısından yetenekli olanlar, İstanbul ve Edirne’deki bazı saraylarda ön eğitime alınırlar ve buralardan yetişenler Enderun Mektebi’nde üst yönetim ve saray hizmetleri için yetiştirilirlerdi.
XVIII. yüzyıl sonlarına doğru Yeniçeri ordusunun artık iyice bozulduğu görülünce, 1730’lardan itibaren -yabancı uzmanların da tesiriyle- özellikle topçuluk alanında bazı yenileşme çalışmaları yapılmıştı.
Ancak okur-yazar matematikçi topçu subaylarını tam yetiştirmek için 1791’de “Mühendishane-i Sultanî“, 1795’de de “Mühendishane-i Berrî-i Hümayûn” kuruldu. Buraya Humbarahane ve Mühendishane mensuplarının çocuklarıyla Enderun’dan bazı gençler alındı.
Okul, Fransız askerî okullarının programını esas olarak kabul etti. Tüm askerî öğrencilere kara ve denizle ilgili geometri, hesap ve coğrafya alanlarında gerekli savaş bilgi ve eğitimi vermek isteniyordu. Bu nedenle bir ara Deniz okulu Öğrencileri de bu Okulda ders görmüşlerdir.
Mühendishane-i Berrî, genellikle topçu subayları yetiştirirdi. Yeniçeri Ocağının kaldırılmasında ve bazı kalelerin savunmasında büyük hizmetleri olmuştur.
Daha sonra Kara ordusunun kurmayları da bu okuldan çıkmıştı. 1834 yılında Harbiye Mektebi açıldıktan sonra, Mühendishane-i Berrî, topcu ve istihkamat okulu haline geldi. 1845’te Avrupa’ya öğrenci gönderildi. Daha sonraki yıllarda da subaylar gönderildi.
O zaman “Topçu Harbiyesi” adını alan bu Okul, bir ara 1871-1878 yılları arasında Harp okulu ile birleştirildi. Sonra tekrar ayrılarak “Erkân-ı Harp” ve “Mümtaz” (Yüzbaşı çıkaran) sınıflar eklendi.
Bu arada XIX. yüzyılın ikinci yarısında birçok sivil mühendislik dalları da bu Okulun içinde açıldı. Bu şekliyle Teknik Üniversite’ye de kaynaklık ettiler.
Okul, Balkan Savaşına kadar istihkam, ağır ve sahra topçu subayları yetiştirmeye devam etti. 1912’de kapatıldı. Savaş yıllarında Topçu Atış Okulunda kısa devreli subay yetiştirmeye gidildi. 1919-20 arasında İstanbul’un çeşitli semtlerine taşınarak tekrar açıldı. Bu arada Konya’da da bir Topçu talimgâhı açılmıştı.
Cumhuriyet döneminde topçu subayları da Harp okulu’nda yetiştirilmeye başlandı. Bu arada İstanbul’da Topçu Atış ve Topçu ve Nakliye okulları da açıldı. 1941’den itibaren ise, Polatlı’da ayrı bir Topçu (ve Topçu Atış) Okulu biçiminde kuruldu.
Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye
Tıp eğitim ve öğretimi, insanlığın her aşamasında ve her toplumda devamlı gereksinme duyulan bir alan olmuştur. Ortaçağ Türkiyesinde de Hint ve Yunan tıbbını temele alan İslâm tabiblerinin bilgi ve deneyimleri medreselerde ve Dârüşşifa, Dârüssıhha, Bimaristan, Bimarhane, Tımarhane, Dârüttıp gibi çeşitli adlar alan hastahanelerde öğretiliyordu.
Ancak XIX. Yüzyıl -her alanda olduğu gibi- tıp alanında da çok önemli değişmelerin olduğu bir yüzyıl idi. Avrupa tıbbı zaten Rönesanstan itibaren çok önemli gelişmeler yaparak Doğu tıbbını geri bırakmıştır.
Türkiye’de Batı örneğine göre bir Tıbbiye kurma girişimi 1826 yılanda hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin girişimleri ile başladı. Yeni kurulan ordunun hasta ve yaralı erlerine bakılmak için açılan Okulun orijinal adı, “Tıbhane-i Amire ve Cerrahane-i Mamure” idi. İlk kuruluşunda tamamen Doğu gelenekleri egemen olan Okulda, 1831’den itibaren Topkapı Sarayı içinde Sade de Calère’in yönetiminden Fransızca öğretim yapılmaya başlandı. Daha sonra l838 de Viyana’dan Doktor Bernard getirildi, Galatasaray binasına taşınarak önemli ıslahat yapıldı. 1845’ten itibaren Tıbbiye’ye bir de lise sınıfları açıldı.
Daha sonra Türkçe tıp öğretimi yapmak üzere, sivil Tıbbiye kuruldu (1866). Ama ancak 1870 yılından itibaren Tıbbıye’deki öğretim dili Türkçe olabildi. Gene aynı yıl öğrencilerin uygulama yapmaları için Haydarpaşa Askerî Hastanesi, “Ameliyat ve Tatbikat Mektebi” haline getirildi. Ancak burası bir depo hizmeti görmekten başka işe yaramadı. 1898 yılında Almanya’dan Doktor Rieder ve Doktor Deycke getirildi. Bunlar “Gülhane Tebabet-i Askeriye Tatbikat-ı Mektep ve Serriyatı“nı kurdular ve geliştirdiler. Daha sonra Wieting, Selling, Bruning adlı Alman doktorlarla birçok Alman hemşire burada çalışarak hizmet etti. 1941 yılından sonra ise Gülhane Ankara’ya taşındı.
Tıbbiye Mektebi de 1909 yılında sivil tıbbiye ile birleştirildi. Üniversite’nin Tıp Fakültesi içinde askerî öğrenci olarak okumaya başladılar.
Harp Okulu (Mekteb-i Harbiye)
Osmanlı Devletinde III. Mustafa döneminde “Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn” kurularak Osmanlı deniz kuvvetlerinin hem gemi hem de subay ve asker kadrosu yeniden kurulmaya başlamıştır. İstihkam ve topçuluk alanındaki çalışmalar ise ta I. Mahmut zamanından beri yabancı uzmanların da yardımıyla hızla devam ediyordu. Sonunda III. Selim devrinde “Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn” açılarak bu alandaki çalışmalar sürekli bir kuruma kavuşturulmuştu.
Bu hareketler, şekil olarak Yeniceri ordusunun ana görevi dışında olduğu için, bu gruptan direk ve çok yıkıcı eleştiriler gelmiyordu. Yeniçerilerin ordudaki alt sınıfı piyade idi. Diğer bir etkili ordu birliği olan “sipahi”lerin sınıfı ise süvari idi.
II. Mahmut 1826 yılında Yeniçeri Ocağını kaldırıp yerine “Asker-i Mansûre-i Muhammediye” adlı yeni bir kara ordusu kurunca, bu ordu için gerekli piyade ve süvari subaylarının yetiştirilmesi için bir askerî okula ihtiaç vardı. II. Mahmut’u yeni bir askerî okul kurmaya yönelten nedenlerden birisi de, Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da sağladığı gelişmelerdi. Napolyon Ordusu Mısır’a gelip gittikten sonra ve Süveyş Kanalı’nın Fransızlar tarafından açılmasından sonra, bazı Fransızların Mısır’da kalmaları ve Mehmet Ali Paşa’nın da gerek bunlardan çok iyi yararlanarak, gerekse bunların da tavsiyeleriyle Fransa’ya çok sayıda öğrenci göndererek, Mısır’da sivil ve asker çok sayıda okul kurarak sağladığı başarı, II. Mahmut’un çok dikkatini çekmişti.
Özellikle Mısır ordusunun Kütahya’ya kadar ilerleyerek Osmanlı hükümdarının Rusya’dan somut yardım getirmesi, artık Mısır gerçeğini çok iyi değerlendirmek gereğini ortaya koyuyordu. Üstelik Mehmet Ali Paşa, Padişahın, birkaç yetişkin subayı öğretmen olarak gönderme isteğini de red etmiştir.
Bu durum karşısında 1834 yılında Maçka Kışlasında bir “Mekteb-i Harbiye” kuruldu. Okula ilk alınan öğrenciler okuma-yazma bilmez ama yetenekli erler idi. Bunlar çeşitli aşamalardan geçirilerek subay yetiştirilirdi. Esasen, o zaman var olan diğer askerî okullar da aynı yolu izliyorlardı.
Harbiye’deki ilk önemli ıslahat 1837’de Mehmet Ali Paşa’nın yanından gelen bir subay tarafından yapıldı. Bu ıslahatla, kuruluş biraz okul biçimine girdi. Öğretmenler arasında biraz İspanyol Şiranz (Resim), Fransız Mavoni (Piyade talimi) gibi yabancılardan da vardı. Daha sonra 1834-38 yılları arasında Avrupa ülkelerine 26 öğrenci gönderilmiş, Arapça ve Farsçanın yanısıra Fransızca da yabancı dil olarak programa konmuştur. Çeşitli Avrupa ülkelerinden mühendis ve öğretmenler olarak çeşitli uzmanlar getirtilmiştir. 1834’te ilkokul düzeyinde bir eğitim ile işe başlayan Okul, 14 yıl sonra ilk subaylarını çıkardı. Daha sonra Okul 1843’te idadi ve yüksek kısım olarak ikiye ayrıldı.
Ayrıca daha sonda gerçekleştirilecek pek çok yenilikler de, 1845 sıralarında belirlendi. Prusya ve Fransa’dan öğretmenler getirildi. Avrupa’ya gönderilen öğrenciler öğretmen olarak döndüler.
1848 yılında bir yıl öğretim süreli Erkân-ı Harbiye Mektebi açıldı. Daha sonra askerî okulların rüşdiye kısımları da açıldı (1875). Harbiye’deki esas yenilikler 1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra olmuştur. O zamana kadar Fransa Harp Okulu örneğine göre öğretim yapan okul, Alman subayı Von der Goltz tarafından Alman sistemine göre kurulmuştur (1884).
İçerde askerî ıslahat yapılırken, II. Abdülhamit devri olmasına rağmen, 1883 ve 1887 tarihlerinde Avrupa’ya iki gurup askerî öğrenci gönderildi. 1905 yılında Edirne, Manastır, Erzincan, Şam ve Bağdat gibi ordu merkezlerinde de birer Harp Okulu açıldı. Ama 1908 yılında bunlar kapatıldı. 1913 ve 1914’te Okulda Alman Uzman Heyeti önemli değişiklikler yaptı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Alman Albayı Berek von Erlich, Askerî Okullar Genel Müdürü olarak çalıştı.
Esasen Harbiye 1914-1920 arasında kapalı kaldı. 1920’de de ancak üç ay kadar açık kaldı. Bu sırada Türk Ordusunun yönetim merkezi İstanbul’dan Ankara’ya kaymıştı. Ankara’da 1920’de kurulan Zabit Namzetleri Talimgâhı, 1923 yılında Harp Okulu “ilk adım” olarak İstanbul’a taşındı, 1936 da ise yeniden Ankara’ya döndü.
Burada sayılan ana askerî okullar dışında çeşitli adlarla kurulmuş ve çeşitli hizmetler için eğitilmiş kişiler yetiştiren pek çok askerî okullar vardı. Askerî Baytar Mektebi, Piyade ve Topçu Endaht Okulları, Küçük Zabit (Astsubay) Okulları, Piyade İhtiyat Zabitanı Okulu, Jandarma Okulları, Nalbant, Levazım, Nakliye, Süvari Tatbikat, Tayyare Talimgah Okulları vs.
Prof. Dr. MUSTAFA ERGÜN
Yorumlar
“191) TÜRK EĞİTİM TARİHİ-3” yazisina 1 Yorum yapilmis
Yorum yap
[…] the British films. …[CinemaRatty] Lattest Articles – http://cinemaratty.com – Verweise|||191) TÜRK EĞİTİM TARİHİ-321. Apr. 2008 Yılmaz Karahan ASKERİ EĞİTİM VE ASKERİ EĞİTİMİN. BATILILAŞMASI. Osmanlı […]