190) GÖKTÜRKLER’İN SONU !
Yayin Tarihi 21 Nisan, 2008
Kategori TÜRK DÜNYASI
Gök-Türkler’in Sonu
II. Gök-Türk Devleti’nin sonu yani Bilge Kağan’ın ölümünden yıkılışına kadar olan devre müstakil bir çalışma olarak ele alınmadığı gibi çeşitli araştırmalarda sadece bir kaç cümle ile değerlendirilmiştir. Bunun sebebi hiç şüphesiz yaklaşık on yıllık zaman dilimini ihtiva eden 734-744 yılları arası ile ilgili kaynakların az bilgi vermesidir. Bilindiği gibi, Orhun Abidelerindeki bilgiler Bilge Kağan’ın ölümüyle kesilmektedir. Diğer taraftan, her zaman Gök-Türk tarihi hakkında zengin malzeme taşıdığını söylediğimiz Çin kaynakları da artık yetersizleşmektedir. Sadece CTS 194A ve HTS 215B’nin yanında Wang Chung-ssu adlı bir kumandanın biyografisinde bir sayfayı geçmeyen bilgiler vardır. İmparator kayıtlarında da (Pen-chi) bir kaç cümle bulunmaktadır.
Çin kaynaklarında Gök-Türklerin bu devresiyle ilgili bilgilerin azalmasının sebebi, artık Çin’deki T’ang hanedanı için bir tehlike olmaktan çıkmaları, daha çok siyasi ve benzeri ilişki kurmalarıdır. Eğer aksi olup savaş vesair hadiseler meydana gelse şüphesiz kaynaklardaki bilgiler çoğalırdı. Zaten 723 yılından sonra II. Gök-Türk Devleti ile Çin’deki T’ang hanedanı arasında barış yapılmış ve uzun sayılabilecek bir süre savaş çıkmamıştı.
Kaynaklardaki bilgilerin az olması bize tarihimizin söz konusu devresini incelememe yahut bir iki cümleyle geçiştirme hakkı vermemelidir. Bunu düşünerek konuyla ilgili bütün bilgilerin Çin kaynaklarından tercümesini yaptıktan sonra değerlendirmeye çalıştık. Arkasından tarihçiliğimiz açısından faydalı olacağı fikrinden hareketle metinlerin Türkçelerini ilave ettik.
682 yılında Kutluğ Kağan liderliğinde istiklalini kazanan II. Gök-Türk Devleti kısa zamanda yine Orta Asya’nın en büyük devleti seviyesine yükselmişti. Onun ölümüyle yerine 692 yılında geçen kardeşi Kapgan yirmi dört yıl hüküm sürdükten sonra bir Bayırku isyanını bastırmasının ardından geri dönerken pusuya düşürülmüş ve 716 yılında katledilmişti. Onun oğlunu tahttan uzaklaştıran Kül Tegin, aynı yıl ağabeyi Bilge’nin kağan olmasını sağladı. Kağanlığının ilk yıllarında çok sayıda boy isyanını bastıran Bilge, 723 yılına gelindiğinde Çin’i de hem bozguna uğratmış, hem de kendisiyle barış yapmak zorunda bırakmıştı.
On sekiz yıl devleti idare ettikten sonra Bilge Kağan bir bakanı (Buyruk Çor) tarafından zehirlendi. Ölmeden önce kendisini zehirleyen Buyruk Çor ve ortaklarını öldürttü. Kendisi de 25 Kasım 734 tarihinde vefat etti. Defin töreni ise 22 Haziran 735’te yapıldı. Bu olayların teferruatı kitabelerde nakledilmesi dolayısıyla bilinmektedir. Kitabelerde bilgiler onun hayatını anlattığı için Bilge’nin ölümünden sonra tamamen kesilmiştir. Bundan sonrası sadece Çin kaynaklarından takip edilebilmektedir.
734 Yılından Yıkılışlarına Kadar Olan Hadiseler
Yeni kağanların tahta çıkışını ve diğer mücadeleleri devrin iki önemli Çin kaynağı T’ang hanedanının eski ve yeni resmî tarihlerinde bulunan Gök-Türk bölümlerindeki kayıtlara göre izlemek mümkündür. Ayrıca Wang Chung-ssu’nun adı geçen her iki tarihte bulunan biyografisi de destekleyici malumat taşımaktadır. WHTK’daki metinler de ilk defa tarafımızdan tercüme edilerek değerlendirilmiştir.
Anlaşıldığına göre Bilge’nin ölümü üzerine bir araya gelen devlet adamları ittifakla onun oğullarından İ-jan’ı kagan olarak tahta geçirdiler. Ancak onun tahtta kaldığı süre problemlidir. CTS 194A fazla yaşamadan öldüğünü bildirirken, HTS 215B sekiz yıl tahtta kaldığını nakletmektedir. Diğer kaynak TCTC 214 deki bilgilerde de İ-jan Kağan’ın hükümdar olduktan kısa bir süre sonra hemen öldüğü yazılıdır. TFYK 975’de ise 741 yılında Tengri Kağan’ın ölümüne işaret edilmiştir.
Yedi yıl sonra dahi Tengri Kagan başta görüldüğüne göre HTS 215B’de verilen bilginin yanlış ve karışık olması muhtemeldir. Neticede babasının ölümünden sonra tahta geçirilen İ-jan Kagan fazla yaşayamamış, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak ölmüştür.
İ-jan Kagan’dan sonra yerine Bilge Kutlug (Pi-chia Ku-tou-lu) Kagan II. Gök-Türk devleti tahtına çıktı. Çin’deki T’ang hanedanı imparatoru hemen harekete geçerek, Sağ Chin-wu muhafızları generali Li Chih’yı elçi olarak gönderip ona Teng-li (Tengri) Kagan unvanını sundu. Çinlilere göre Tengli’nin anlamı “eski hayatında ektiğini biçen (iyi veya kötü hareketler için cezalandırma)” olduğu bildirilmektedir.
Teng-li’nin yaşı küçük olduğu için devlet işlerinde pek muktedir olmadığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden ünlü vezir Tonyukuk’un kızı olan annesi Pofu Hatun devlet işlerine müdahale etmek fırsatı buldu. Hatta vezirlerden Yüssu Tarkan ile işbirliği yaptı. Hedeşeri devlet idaresini tam manasıyla kontrollerine almak idi. Ancak onların gizli ittifakına diğer boylar katılmadılar. Ayrıca onların bu tür gizli hareketlerini devletin ileri gelenleri ve boylar dahi herkes duymuş, neticede huzursuzluk baş göstermişti.
Bu sırada II. Gök-Türk devletinin merkezinde hâlâ Teng-li, kagan sıfatıyla hükümdarlık tahtında idi. Devletin doğusunu Sol fiad unvanıyla, batısını Sağ fiad unvanıyla iki amcası idare ediyordu. Söz konusu iki kanat idarecisi başarılı yönetimleriyle tanınmışlar ve subayların kumandanların çoğu özellikle genç ve dinamik olanları tarafından sevilmişlerdi. Dolayısıyla bu karışık ortamda daha çok hürmet ediliyorlardı.
Kaganın devleti idare edecek vasışara sahip olmayışı Gök-Türk Devleti’nin temelinden sarsmış, ülkede birlik bozulmaya başlamıştı. Özellikle Kagan’ın annesinin bir vezirle gizli ittifak yapıp devlet idaresini ele geçirmeye çalışması karışıklıkların baş sebebi olarak görülmektedir.
Bu arada T’ang hanedanının imparatoru Hsüan-tsung, 740 yılında Tengli’nin hükümdarlığını tanıdı. Amcalarının devlet içinde güçlenmeleri Teng-li ve annesini korkutuyordu. Hâkimiyetlerinin sağlamlaştırılması için onları yani Sol ve Sağ fiadları ortadan kaldırmaya karar verdiler. Önce kurdukları komplo ve çevirdikleri entrika ile sağ kanat şadını yani batıdaki amcayı öldürdüler. Askerlerini ve bütün halkını kendilerine bağladılar. Bu hadiseyi duyan doğudaki sol kanat şadı P’an Kül Tegin, aynı şeyin kendi başına geleceğini düşündü. Onların kendisine karşı harekete geçmelerini beklemeden derhal Teng-li’ye hücum edip onu öldürdü. Boş kalan kaganlık makamına Bilge’nin bir başka oğlunu getirdi. Fakat, P’an Kül Tegin’e kimse destek vermiyordu. Basmıllar fırsattan istifade onu mağlup ettiler. Yenilen P’an Kül Tegin, kendisine bağlı kuvvetlerin tamamını kaybetti ve tek başına kaçıp uzaklaştı. Gök-Türk Devleti’nde taht mücadelesi olanca hızıyla acımasızca sürüyordu. P’an Kül Tegin’in tahta geçirdiği kaganı Ku-tuo (Kutlug) Yabgu öldürüp, yine Bilge Kagan’ın bir başka oğlunu hükümdar yaptı. Aynı Yabgu bir süre sonra yeni kaganı da öldürüp kendisini kagan ilan etti.
Yaklaşık iki yüz yıldan beri kuzeylerini sürekli tehdit eden komşularının bu hale düşmesi Çinlileri harekete geçirdi. İmparator tarafından Sun Lao-nu adlı elçiye özel görev verilerek, Uygur, Karluk ve Basmıl gibi Türk boylarının yanına gönderildi. Adı geçen boylara Gök-Türk devletinden ayrılıp, Çin’e bağlanmaları teklif ediliyordu. Çinlilerin bu teşebbüsü Orta Asya Türk tarihi için uzun sayılabilecek barış dönemini sona erdirdi. Yaklaşık yirmi yıldan beri Gök-Türklerle Çin arasında önemli bir savaş olmamıştı.
Çinlilerin tahrikiyle zaten zayıflamış olan Gök-Türk hâkimiyetine karşı Basmıl, Karluk ve Uygurlar ayaklandı, Gök-Türk kaganı Ku-tuo (Kutlug) Yabgu’yu öldürdüler. Ayaklanan üç Türk boyu kendi içlerinde önceliği Basmıllara verdi. Onların reisi Chie-tie-i-shih, kagan ilân edildi. Sağ ve Sol kanat yabguluklarını ise Karluklarla Uygurlar paylaşmışlardı. Kaynaklarda belirtilmemesine rağmen batıda olmaları sebebiyle Sağ kanat yabguluğunu Karlukların almaları muhtemeldir. Doğu yani Sol kanadının ise Uygurların bulunduğu yere yakınlığı sebebiyle onlara ait olması daha uygundur. Bu üç boyun reisi beraber Çin’e elçi gönderdiler; zaten daha önce onlar tarafından tahrik edilmişlerdi. Bağımsızlıklarının ilk anında da Çin ile yakın ilişki kurmak istiyorlardı.
Bu arada T’ang imparatoru kuzeydeki Ling eyaletine kendisini ispatlamak arzusunu taşıyan bir kumandan olan Wang Chung-ssu’yu tayin etti. Adı geçen kumandan önce Moğol boyları Hsi ve Nu-chie’leri Sang-kan ırmağı kenarında bozguna uğrattı. Ahalilerinin büyük bir kısmını ele geçirdi. Bu şekilde Gobi çölünün kuzeyinde bulunan diğer boylara gözdağı vermek niyetinde idi. Daha sonra bunun için büyük bir toplantı yaptı.
Ku-tuo (Kutlug) Yabgu’nun öldürülmesi sırasında çıkan karışıklıkları yakından takip eden Wang Chung-ssu, Gobi çölünün ağzına gitmiş, onları korkutmuştu. Son kaganın öldürülmesinden sonra Basmıl, Uygur ve Karluklar’dan kurtulabilen Gök-Türk ahalisi eski Doğu Kanat fiad’ı P’an Kül Tegin’in oğlunu Wu-su-mi-shih (Ozmış) Kagan unvanıyla tahta geçirdi.
Wang Chung-ssu’nun, Gobi çölüne gelişi Wu-su-mi-shih Kagan’ı korkutmuştu. Siyasi hakimiyetinin bozulduğunu ve askeri gücünün iyice dağıldığını gören kagan Çin imparatorunu ziyaret edip, ona bağlılığını göstereceğini bildirdi. Fakat, daha sonra söz konusu niyetinden vazgeçince adı geçen Çinli kumandan onu yakalamak üzere harekete geçti. Ancak, kendisi savaşmak yerine müttefikleri Uygur, Basmıl ve Karlukları Wu-su-mi-shih (Ozmış)’nın üzerine saldırttı. Mağlup olan Ozmış hatununu dahi savaş meydanında bırakıp kaçmaya başladı. Bu sefer Çinli kumandan onun peşine düştü.
Nihayetinde, sadece sağ kanadında bulunan kuvvetleri bozguna uğratıp geri döndü.
Ardı ardına darbelere maruz kalan Gök-Türk hanedanından kopmalar ve Çin’e sığınmalar görülüyordu. Wu-su-mi-shih (Ozmış)’nın batı kanadı yabgusu A-pu-ssu, Batı fiad’ı Ko-la-to, Kapgan’ın torunu Po-te-chih Tegin, Bilge Kagan’ın kızı Ta-lo prenses İ-jan Kagan’ın hanımı Bilge Yü-sai-fu, Teng-li Kagan’ın kızı Yü-chu-kung prenses, binden fazla çadır aileyi oluşturan ahali gidip Çin’e sığındı. Bu hadise dolayısıyla zaten mahvolmaya yüz tutan Gök-Türklerin nüfusu iyice azalmıştı. T’ang imparatoru Hsüan-tsung, teslim olanlardan çok memnun kalmış ve Hua-wo-lou adlı köşkte bütün sığınan Gök-Türklerin şerefine şölen tertip etmiştir. Ayrıca çok sayıda hediyeler sundu (742 yılı). Çin imparatoru söz konusu hadiseden memnuniyetini belirtmek için bir de şiir söylemiş, hasat zamanı yiyecek ihtiyaçları için onlara iki milyon ölçek un verdirmişti. Bu arada mevkilerine göre unvanlar dahi bağışlamıştır.
Wu-su-mi-shih (Ozmış) Kagan’ın üzerine tekrar hücuma karar veren Wang Chung-ssu, bu sefer Basmıl, Karluk ve Uygurları kullandı. Ona göre uygulanabilecek en iyi plan bu boyların birlikte Kagan’a saldırması idi. To-lossu kalesine karşı harekete geçen üç boy arkasından K’un suyunu takip ederek Wu-su-mi-shih (Ozmış) Kagan’ı öldürdüler. Böylece Wang Chung-ssu hiç hareket etmeden zafer kazanmış oluyordu. O sadece Çin’in kuzeyinde kale tamiriyle uğraşmış, Çin seddindeki Ta-t’ung ve Ching-pien kalelerini birleştirerek, gelecekte bu yönden kuzeyli kavimlerin yapacakları saldırı yolunu kapatmak istemişti. Wu-su-mi-shih (Ozmış) Kagan’ın kesik başı Çin başkentine götürüldü.
Başlarına geçen kaganların sırayla öldürülmesi Gök-Türklerin arta kalanlarını hâlâ yıldıramıyordu. Sonunda kesik başı Ch’ang-an’a götürülen Wusu-mi-shih (Ozmış)’nın oğlu Ku-lung-fu Pai-mei’i kagan seçtiler (744 yılı).
Bu sırada Çin imparatoru Hsüan-tsung, artık Gök-Türkleri kesin bir şekilde ortadan kaldırmak arzusunda idi. İşte bu yüzden Gök-Türklerin son durumunu gayet iyi bilen kumandan Wang Chung-ssu’yu tekrar onları Türklerin üzerine gönderdi.
Çinli general Sa-he-nei dağına ulaştı. Burada Pai-mei Kagan’ın Sol (doğu) kanadını idare eden A-po Tarkan’a bağlı onbir boyla savaştı ve mağlup etti. Akabinde Pai-mei Kagan’ın batı kanadına yüklendi. Tam bu sırada Orta Asya tarihini değiştirecek mühim hadiseler meydana geliyordu. Çin İmparatorunun tahrikiyle Gök-Türk devletinin kaganını öldürerek zaafa uğratan Basmıl, Karluk Uygur gibi Türk boylarının arası açılmıştı. Daha önce kaganlığı tanınan Basmıl reisi Chieh-tie-i-shih, Uygur ve Karluklar tarafından öldürüldü. Uygur reisi Ku-li Pei-lo kendini Kutlug Bilge Kül Kagan ilan etti. Arkasından Çin imparatoru Hsüan-tsung’a elçi gönderip durumu bildirdi. Böylece Uygur devleti resmen kurulmuş oluyordu. Artık iki yüz yıllık Gök-Türklerin tarihi merkezi Ötüken, Uygurların eline geçmişti.
745 yılının başlarına gelindiğinde Ötüken’de hâkimiyetini iyice sağlamlaştıran Uygur kaganı, son Gök-Türk kaganı Pai-mei’e saldırdı ve mağlup edip öldürdü. Pai-mei’in kesik başı tıpkı babasınınki gibi Çin başkentine götürüldü. Hayatta kalabilmeyi hâlâ başaran Bilge Kagan’ın hanımı da son kabilelerle birlikte gidip Çin’e sığındı.
Yıkılışlarından Sonra Gök-Türkler
Pai-mei Kagan’ın öldürülüp kesik başının Çin’e götürülmesiyle Gök-Türk hanedanının siyasî varlığı tamamen sona eriyordu. Zaten hanedana mensup çok sayıda bey gidip Çin’e teslim olmuştu. Ötüken bölgesinde yıllardır süren iç savaş neticesi boyların dağıldığı bilinmektedir. Diğer taraftan Uygurlar, Basmılları mağlup ederek büyük bir siyasî organizasyon halinde Büyük Uygur Kağanlığı adı verilen devletlerini kurdular. Dolayısıyla Gök-Türk hanedanından gelen herhangi bir kişinin devleti yeniden canlandırması mümkün olamazdı. Üstelik uzun süren iç savaş yüzünden diğer boyların Gök-Türk hanedanına bağlılığı kaybolmuştu.
Bundan sonra birkaç yüzyıl içinde çok nadir de olsa Gök-Türk ismine kaynaklarda rastlanmaktadır. Söz konusu isimleri kaynaklardan toplayıp aşağıda sunmaya çalışırsak şöyle bir değerlendirme ortaya çıkar: Kapgan Kagan’ın torunu olan A-pu-sse yukarıda da görüldüğü üzere 742 yılının sonlarına doğru ülkesinde patlak veren iç savaşlar ve diğer kargaşalıklardan dolayı Teng-li Kagan’ın kızı ile giden grupta yer alarak Çin’deki T’ang hanedanı imparatoruna teslim olmuştu. Ona Çin imparatoru Hsüan-tsung’a bağlılığından dolayı Shuo-fang bölgesi Chie-tu-fu-shih’lığı (özel vazifeli memur) ve Feng-hsin prensliği unvanları tevcih edildiği anlaşılmaktadır. T’ang hanedanının kökünden sarsan meşhur An Lu-shan’ın isyanı sırasında A-pu-sseda karışıklıktan faydalanıp isyan etmek planları yaptı. Daha sonra Çin sınırlarını terk ederek Gobi çölünün kuzeyine eski topraklarına geri döndü. 752 yılının bahar aylarında meydana gelen bu ayaklanmanın akabinde Çin sınırlarına hücum etti. Onun bazı yağmalar yaptığını iki yıl sonra Beşbalık askerî valisi Ch’eng Chien-li tarafından esir edildiğini öğreniyoruz Aslında bu hususta çelişkili ifadeler bulunmaktadır. Bazı belgeler Karlukların o sıradaki yabgusunun A-pu-sse’yı tutukladığı’nı, ona bağlı boyların da üç ay önceden teslim olduğu şeklinde kayıtlar ihtiva etmektedir Neticede Çin başkentine götürülen A-pu-sse, imparatorun sarayının merdivenlerine sunulmuş ve Chuch’io caddesinde idam edilmiştir
756 yılında T’ang hanedanı hizmetine girmiş ve generallik rütbesine yükselmiş olan A-shih-na Ch’eng-ch’ing, isyan edip Ying-ch’uan bölgesine saldırarak ele geçirmiş, şehrin muhafızı Hsie Yüan ve vali yardımcısı P’ang Chien’i esir etmişti Fakat, onun akibeti hakkında bilgi sahibi olamıyoruz. Her halde mağlup olup Çinlilere teslim olmak zorunda kalmıştır. 764 yılında reislerini öğrenemediğimiz yine bir grup Gök-Türk, Feng eyaletine hücum ederek muhafız general Ma Wang’ı öldürmüştür
Bu tarihten sonra uzun süre Gök-Türklerin Çin sınırlarına tecavüzleri dolayısıyla kaynaklarda zikredilmelerine rastlanmamaktadır. 837 yılına gelindiğinde Chen-wu bölgesinde yaşayan Gök-Türkler, yüz elli çadır halinde isyan ettiler. İsyan sebepleri konusunda bilgi yoktur. Bunlar tarım arazileri ve çiftçilerini yağmaladılar ise de Çinli kumandan Liou Mien’e mağlup olup pasifize edildiler Aynı bölgede bulunan Gök-Türklerin on yıl sonra yani 847 yılında, tüccarlara ve vergi olarak toplanan pirinçlere saldırıp yağma yaptıklarına tesadüf edilmektedir. Yine o bölgenin idarecisi olan Shih Hsien-chung söz konusu Gök-Türk bakiyelerini bozguna uğratmış ve herhangi bir tehlike teşkil etmelerini engellemiştir
Yaklaşık yetmiş sekiz yıl sonra Beş Hanedan döneminde, Gök-Türkleri T’ang imparatorluğunun yıkılıp yerine küçük devletlerin kurulduğu anda yine tarih sahnesinde görmekteyiz. Eski ve Yeni Beş Hanedan tarihlerinde yazıldığına göre 925 yılının bahar başlangıcında Gök-Türkler elçi gönderip, kendi ülke mallarından sunmuşlardı. İfadelerden anlaşıldığına göre Gök-Türkler, o esnada Çin sınırlarının dışında idiler. Elçi Hun-chie-lou, aynı zamanda Gök-Türklerin reisi olabilirdi. Aynı yılın kış mevsiminde Gök-Türkler Hsi, T’u-hun gibi Moğol boylarıyla birlikte yine elçi göndermişlerdi. Bahsettiğimiz elçilik heyetlerinin akabinde muhteviyatı enteresan bir kayıt vardır. Buna göre imparator Ming-tsung, Po-ssu-ma-p’o(pi)’yi ziyaret edip Gök-Türk tanrısına kurban sunmuş, kuzey geleneklerine göre tören yapılmasını müsaade etmiştir. Ertesi yıl Gök-Türklerin başında başka bir reis göründüğüne göre demek ki, söz konusu tören bir cenaze töreni idi ve imparator Hun-chie-lou’nun ölümü dolayısıyla tören yapılmasına müsaade etmişti. Gök-Türklerin yeni reisinin adı Chang Mu-chin idi. O da Çin sarayına vergi sunmuştu 931 yılında Çin imparatoru Ming-tsung’u ziyaret eden Gök-Türk elçisinin adı Tu-a-shu idi ve büyük ihtimalle o da onların reisi durumunda bulunuyordu.
934 yılında Gök-Türkler ilişki kurdukları Sonraki T’ang hanedanı yıkılınca Sonraki Chin hanedanı kuruldu(936-944). Bu hanedan döneminde 941 yılının sonbaharında Gök-Türk elçisi Hsüe T’ung-hai başkenti ziyaret etmiştir
941 yılı Gök-Türklerin Çin’e son elçi gönderdikleri tarihtir. 745 yılında son kaganları Pai-mei, Uygurlar tarafından öldürüldükten sonra Çin’e sığınmak zorunda kalan Gök-Türkler, aradan uzun zaman geçmesine rağmen benliklerini kaybetmemişler fırsat buldukça ayaklanmışlardır. Beş Hanedan döneminde ise söz konusu tarihe kadar diplomatik ilişkiler kurduklarına tesadüf ediyoruz. Bu devirde yani 907 yılında T’ang imparatorluğunun yıkılmasından sonra ortaya çıkan zayıf devletlerle ilişki kurabilecek kadar güçlendikleri anlaşılmaktadır. Ama güçlerinin miktarı ve akıbetleri konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yeni Beş Hanedan Tarihi’nin Gök-Türkler hakkındaki son kaydına göre askeri valilerinin hepsinin kaybolması sebebiyle artık kayıtları tutulmamıştır.
Heddam.com Kültür Servisi
Ahmet Taşağıl
Yorumlar
“190) GÖKTÜRKLER’İN SONU !” yazisina 3 Yorum yapilmis
Yorum yap
Bu araştırma için Ahmet Taşağıl’a; böyle bir araştırmayı sitesine taşıdığı için Yılmaz Karahan’a çok teşekkür ederim. Sırası gelmişken belirtmeliyim ki; Yılmaz Karahan ‘Yeniden Ergenekon’ sitesiyle alkışlanmaktan da öte, saygıyla önünde eğilinilecek çalışmalar yapıyor. Gerçek şu ki, hepimiz Dede Korkut’un deyimiyle ‘gelimli, gidimli’ bir dünyada yaşıyoruz. Kalacak olan, insanın kendi topluluğu (milleti) ve dünya insanlığı için yaptığı hizmetlerdir. Bunlar söylenecek yüzlerce yıl sonra. Bu bakımdan Yılmaz Karahan kardeşimiz diğer değerli insanlarımızla ulusal-millî belleğimizde hep yaşayacaktır.
Sağ olsun, var olsun.
Sevgili Yılmaz Karahan’a yaptığı çalışma için teşekkürlerimi sunarım.Bu güne kadar olaylarla batı penceresinden bakan nakliyeci aydınların okuyup da ders alacakları çok önemli tecrübeler kazanacağından eminim.Bu yüzden Kardeşimin iznine ve hoşgörüsüne sığınarak kendi (İSKENDER KAZAZ GÜNLÜĞÜ adlı BLOG’uma bu araştırmayı taşıyıp çocuklarıma miras bırakmak istedim.Beynine ve eline sağlık Yılmaz Kardeşim.
Düzeltme : Yukarıdaki yorumumda eser sahibi olarak Yılmaz Kardeşimi dikkatsizce yazmışım.Yılmaz kardeşime beslediğim duyguları aynen Ahmet Taşağıl Kardeşim için de tekrar ediyorum.Türk Milletinin asaletini dünyaya tanıtma ve bilgilendirme çabasında olan tüm canlara selam olsun.Tanrı gururla Türk’üm demeyi insanlığa nasip etsin.