37) ATATÜRK’LE KONUŞMA-6
Yayin Tarihi 18 Nisan, 2008
Kategori ATATÜRK
ATATÜRK’ÜN
Yakup Kadri ve Cemâl Nuri’ye Verdiği Mülâkat
YAKUP KADRİ İLE GÖRÜŞMESİ
İzmir- Buraya geldiğim günden beri hep karargah çevresinde ve kumandanlarla askerler arasında bulunuyorum. Bunun içindir ki bana, Mustafa Kemâl Paşa Hazretleri’ni sık sık görmek kısmet oluyor. Başkumandan İzmir şehrine girdikten sonra siyasî kişiliği, askerî kişiliği kadar belirginleşmeye başladı. Barış için ne düşünüyor, ne söyleyecek, kendisine kadar ulaşacak önerileri nasıl değerlendirecek, bu, dünyanın merak veren hattâ heyecan veren bilmecelerinden biridir. Başını çevreleyen görkemli zafer tacı ile olayların, dünyanın ön sırasında duruyor, fakat herkese yine her zamandan çok uzak görünüyor ve o zafer hâlesinin ışığı yüzüne, bir türlü, siyaset meraklılarının aradığı aydınlığı veremiyor. Ben kendileriyle ilk görüşmemde asıl bu anlaşılmayan taraflarını öğrenmek istedim, onun içindir ki, ilk sorum düne kadar yaptığı işlere ait olmadı, yarın ne yapmak fikrinde bulunduğunu sordum. Dedim ki:
– Paşa hazretleri, Dumlupınar Meydan Savaşını kazanıldıktan sonra ordulara ilk hedefin Akdeniz olduğunu söylemiştiniz. ”İlk hedef” deyimini kullanmakla izlenmesi gereken ikinci ve üçüncü hedeflerin var olduğunu üstü kapalı bir şekilde sezdirildiği anlaşılıyor. Lûtfen bu konuda biraz bilgi verir misiniz?
Duraksamadan cevap verdiler, dediler ki:
”- Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının görevi Misak-ı Millî kararlarını yerine getirmektir. Türkiye halkı, millî sınırları içinde bütün uygar insanlar gibi tam anlamı ve kapsamıyla özgür ve bağımsız yaşayacaktır. Fakat bilirsiniz ki askeri hareket, siyasi çalışmaların ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir şekilde gelişi orduların hareketinden daha seri hedeflere varışı sağlayabilir.”
Başkumandanın şu son cümlesi bana gelecekteki soruyu sormak cesaretini verdi:
– Herhalde, dedim; bu hedeflere ordu ile veya diplomasi ile ulaşma konularındaki görüş tarzınızı bilmek pek faydalı olur kanısındayım.
Paşa hazretleri ayni kesin tavırla:
”- Hiçbir zaman gereksiz yere kan dökmek istemedik ve istemeyiz. Milletimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gerçek anlayışı böyledir. Şimdiye kadar dökülen kanların sorumluları uygarlık dünyasınca tanınmış ise felaketin devamına yer yoktur.”
Mustafa Kemâl Paşa Hazretlerine tasarladığı barışın niteliği hakkında bir soru daha sormak istedim; dedim ki:
– Yunan ordusunu, senelerce kendi topraklarını bile savunmakta güçsüz bırakacak biçimde dağıtıp ve perişan ettiniz! Böyle büyük ve yok edici bir zaferden sonra barışın oluşturulmasında siyasi görüşmeleri çetinleştirecek bazı yeni şartlar söz konusu olacak mıdır!
Başkumandan gülümsedi:
”- Bu soruyu sormakla faydalı bir iş yaptığınızı düşünüyorum. Yalnız sizin değil, bütün dünyanın bize böyle bir soru yöneltmeye hakkı var ve yine alacağınız cevapla bütün dünyayı doyuma ulaştırmakta aracılık etmiş olacaksınız.
Önce herkesin kesinlikle bilmesi gerekir ki, Türkiye halkının kendi kaderine kendisinin sahip olmasıyla kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, ve yine herkesin açık olarak bilmesi gerekir ki bugünkü Türkiye halkı asırlarca kendi iradesini başkasının elinde görmeye katlanabilen halk değildir, ve asıl bilinmesi gereken tarafı bugünkü Türkiye halkının ve hükûmetinin aşırı istekler peşinde koşup kendi evini unutan ve harap bırakan maceracı insanlardan olmadığıdır. Bundan ötürü tam bir kesinlikle açıklayabilirim ki hükûmetimiz zafer sevinciyle gerçek çıkarını ve yaşamsal önemini unutacak kadar sersem olmamıştır. Biz yalnız açık hukukumuzu güvenle elde etmekten oluşan esasları izleriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulurken hangi konuların hayatî ve sağlanması gerekli görmüş ise bugün dahi yine aynı şeyleri söz konusu eder.”
YAKUP KADRİ
(İkdam’dan: 22 Eylûl 1922)
MUSTAFA KEMAL’İN CELÂL NURİ İLE GÖRÜŞMESİ:
İzmir – Bu Mektubumda Mustafa Kemâl Paşa’dan bahsedeceğim. Koca Gazi’miz Rıhtım boyunda -şimdi yanmış olan- bir gün önce bir sahil hanede oturuyordu. Her zamandan genç, çevik…
– Paşam! Bu zaferi mantığım kavrayamıyor. Ver, elini öpeyim.
Karşımda yüzyılımızın en büyük kılıcının sahibi duruyor. Son zafer kendisini her zamankinden çok güler yüzlü etmiş. Paşa, bundan sonra her türlü milli işlerimize hem de pek yakında erişeceğimize inanıyor, Büyük Başkumandanımız zaferin hızına hayran:
– Ne dersiniz! Piyade de İzmir’e süvarilerle beraber girdi…Bu ne olağanüstü mekânı yok etmek !
Paşa söylüyor:
”-Askere dinlenmeyi emrediyorum. Asker dinlemiyor, ve, İzmir’de dinleniriz karşılığı vererek cenk ediyorlar!…”
İyice anladım ki Mustafa Kemâl Paşa bu savaşta yeni bir savaşma şekli seçmiş ve herkesi şaşırtmıştır. Bu saldırı ve hücumda uygulanan gizlilik bir şaheserdir. Bu kararı kumandanlar bile bilmiyorlardı. Bunun yalnız üç beş sırdaşı vardı. İşte o kadar…
Paşa söylüyor:
”- Artık Yunan ordusu adına hiçbir şey bulunmuyordu. Hattâ Yunan devleti bile yoktur. Rumeli’deki bir iki tümenden başka Yunan’ın hiçbir kuvveti kalmamıştır.”
Kutsal milliyet ateşi Mustafa Kemâl Paşa’nın gözlerinde parlıyordu. Çok defa Paşa, dünyanın bizi henüz anlayamadığını, ve bu harikayı göstermekte yeterince başarılı olmayacağımızı sandığını söylüyordu.
Gösteriş yapmadan ve alçakgönüllülüğü son dereceye götüren paşa, zaferi oluşturanı olmak üzere kutsal ve yüce Mehmetçiğimizi gösteriyor. Ancak bu hakkını bir çekince kaydı ile kabul ederiz: Mehmetçik ve kumandanlarımız!
Bu savaştaki hız insanı şaşırtıyor. 26 Ağustos’ta başlayan zafer ve ilerleyiş hareketi 9 Eylül’de yetkinliğe ulaşmış ve bitmiştir. On beş günde önceki cepheden savaş ede ede İzmir’e varmak… Bu işte, ordumuzun ve kumandanlarımızın olağan üstü bir zafer gizidir.
Bu koşullar altında değil savaşarak, yolculuk ederek bile iki haftada Afyon Karahisarı’ndan İzmir’e gitmek asla olamaz şeylerdendir.
Savaş Mustafa Kemâl Paşa’yı hiç yormamış. Şurasını anladım ki zafer ve galibiyet her türlü yorgunluğu gideriyor ve insana yeni bir direnç yeteneği katıyor.
CELÂL NURİ
(İleri’den, 24 Eylül 1922)
HEDDAM
Yorumlar
Yorum yap